orijinal adı: bartleby y compania
yazar: enrique vila-matas
yayım yılı: 2000
yazarın herman melville'in bartleby karakterinden etkilenerek yazmış olduğu eserdir. gerek bilgi birikimi gerekse yetenek olarak bir eksikliği olmamasına rağmen yazmamayı tercih eden edebiyatçılar ve yazarları konu alır.
yazar: enrique vila-matas
yayım yılı: 2000
yazarın herman melville'in bartleby karakterinden etkilenerek yazmış olduğu eserdir. gerek bilgi birikimi gerekse yetenek olarak bir eksikliği olmamasına rağmen yazmamayı tercih eden edebiyatçılar ve yazarları konu alır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ivan dimitriç" tarafından 09.05.2021 00:37 tarihinde açılmıştır.
1.
ispanyol yazar, enrique vila-matas tarafından 2000 yılında yayınlanan kitap, türkçeye 2005 yılında tülin şenruh tarafından çevrilmiştir.
bartleby sendromu ve ret yazarları hakkında yazılmış araştırma niteliğinde bir kitap. okumak göründüğünden zor çünkü her sayfada sizin yakalamanız için bırakılmış bir yazar ya da bir şair hatta hiç yaz(a)mamış kişiler var.
"yaşamımda yalnızca üç şey vardı: yazmanın olanaksızlığı, yazma olasılığı ve yalnızlık"
"chamfort, niye yazmıyorsun? diye sormuştu kendi kendine birkaç ay önce. pek çok cevabın arasından şunları seçti:
...
- çünkü yaşamadan ölmekten korkuyorum.
- çünkü birtakım edebiyatçılar gibi, boş yemlik önünde tepişen ve çifte atan eşeklere benzemek istemiyorum.
..."
bartleby sendromu ve ret yazarları hakkında yazılmış araştırma niteliğinde bir kitap. okumak göründüğünden zor çünkü her sayfada sizin yakalamanız için bırakılmış bir yazar ya da bir şair hatta hiç yaz(a)mamış kişiler var.
"yaşamımda yalnızca üç şey vardı: yazmanın olanaksızlığı, yazma olasılığı ve yalnızlık"
"chamfort, niye yazmıyorsun? diye sormuştu kendi kendine birkaç ay önce. pek çok cevabın arasından şunları seçti:
...
- çünkü yaşamadan ölmekten korkuyorum.
- çünkü birtakım edebiyatçılar gibi, boş yemlik önünde tepişen ve çifte atan eşeklere benzemek istemiyorum.
..."
devamını gör...
2.
şöyle bir okuma metodu geliştirdiğim kitap: sevgili dostum bartleby gibi birazcık yapıp sonrasında yapmamayı tercih eden ve benim gözümde sıra dışı olan bu güzel insanların isimlerini ve eserlerini not alıyorum. ardından kitabın peşine düşüp okumaya ara veriyorum. kitabı bulup okuduktan sonra yeni bir şerik bulmak için bartleby ve şürekası'na devam ediyorum.
devamını gör...
3.
enrique vila-matas'a ait, milenyum'a tarihlenen kitaptır. bartleby y compania orijinal adı. bir harika.
bartleby sendromu olarak aktarılan yazarlıkta tıkanma ve bırakma eylemini, toparlıyor. bu yüzden adı; bartleby ve şürekası...
kitabın 160 ilâ yaklaşık 200 sayfa arasında değişen baskısına ragmen; itiraf etmeliyim bitmesini hiç istemedim. uzun zamandır hiçbir kitabı okurken bu kadar eğlenmemiştim. yer yer güldüm. sonra yer yer yine güldüm. bir çok pasajın altını çizdim, alıntılar yapacağım çok noktası var fakat hiçbirini de paylaşamayacak kadar heyecanlıyım.
bir kitap mı seni bu hale getirdi haliç? derseniz; uzun zaman sonra bir kitap beni bu hale getirdi diyebilirim.
akşam tv açıktı, bir yandan birileriyle konuşurken bir yandan cheflerin abuk reyting performansları ve değerlendirmeleri söz konusuydu, aynı zamanda malatya'ya ait bir yemeğin, becerilemeyip pahalı restaurantlara nasıl yeniden yorumlanması hadisesinin tüm çıplaklığıyla irdelenmesi söz konusuydu. öyle demeyin, gastronomi benim hayatımın tuzu, biberi. hatta hayatım. yerel bir yemeği bilmiyorsam bi sorgularım kendimi, ki dün bunun haklı gururunu bir kez daha yaşadım...
hepsini geçtim, tüm bunları neden anlatıyorum bu kitap başlığında?
çünkü yazar eserini, oldukça doğal tarzda, günlük konuşma diliyle ve sohbet eder gibi yazmış.
kitabın bir tarihi yok, tüm zamanlara hitap ediyor...
ben baskı yılını bilmiyordum, künyeye bakmadan doğrudan okumaya başlamıştım ve şu an öğreniyorum ki baskı yılı; 2000 yılı... benim tahminimden çok çok geç bir tarih. buna rağmen bana, eski gibi geldi. eskiden yazılmış ama güncelliğini koruyacak kadar da esprili bir dil.
zamansız, güncel, neşeli...
işte bu yüzden kitabı okurken yaptığım aktiviteler de değer kazandı benim için. her şeyden önce, yazar buna müsaade ediyor. sadece bana bak, beni gör, bana odaklan demiyor üstelik. bu yüzden aldığım tat da, bu yönde oldu ve bitmesini hiç istemedim bir kitabın, uzun zaman sonra...
sanırım sonrasında, altını çizdiğim yerleri okumak yerine, kitabı baştan okuyacak kıvama da getirdi kitap beni. çok işaret var ya. çok işaret...
güldüğüm yerleri de işaretliyorum, bilgi aldığım yerleri de... e haliyle kısacık kitap, uzadı da uzadı. bu da harika bir süreç elbette. lezzetli...
uzun zaman sonra bir kitaptan lezzet almanın ne demek olduğunu, yahu bunun tadını, bilenler bilir.*
kitaptan bırakacağım alıntıya gelirsek de, anlamanız açısından yazarın tarzını yansıtan şu alıntı olacak:
bu olayı, çok az görüşmemize rağmen belki de tek arkadaşım olan juan’a anlattım.
....
- demek ingilizce yaşamı çok karmaşık hale getiriyormuş.
telefonu birden yüzüne kapattım, çünkü konuşarak zaman yitirdiğim izlenimine kapılmıştım ve notlarıma dönmem gerektiğini düşündüm. juan’la zaman yitirmemek için depresyon numarası yapmadım. oysa sosyal güvenlik kurumu’nda müthiş bir depresyon numarası yapmış ve böylece üç haftalık hastalık izni koparmıştım. ağustosta da iznim olduğundan, eylüle kadar ofise gitmek zorunda kalmayacağım. bu durum, kendimi tümüyle bu günlüğe vermemi sağlayacak ve tüm zamanımı, bartleby sendromu üzerine yazdığım sevgili notlara ayıracağım.
işte böyle bir yazar, enrique vila-matas ve olaylara bakışı ile anlatım tarzı da bu yönde. tanıdık geldi mi?*
bu kadar anlattım, kitabı tavsiye eder miyim? noktasına gelince: elbette.
hem bartleby sendromu'nu anlamanızı sağlıyor hem de buna esprili, komik ve doğal bir yaklaşımla bakmanıza olanak tanıyor. okuyun, okutun efendim. okuyun, okutun...
bartleby sendromu olarak aktarılan yazarlıkta tıkanma ve bırakma eylemini, toparlıyor. bu yüzden adı; bartleby ve şürekası...
kitabın 160 ilâ yaklaşık 200 sayfa arasında değişen baskısına ragmen; itiraf etmeliyim bitmesini hiç istemedim. uzun zamandır hiçbir kitabı okurken bu kadar eğlenmemiştim. yer yer güldüm. sonra yer yer yine güldüm. bir çok pasajın altını çizdim, alıntılar yapacağım çok noktası var fakat hiçbirini de paylaşamayacak kadar heyecanlıyım.
bir kitap mı seni bu hale getirdi haliç? derseniz; uzun zaman sonra bir kitap beni bu hale getirdi diyebilirim.
akşam tv açıktı, bir yandan birileriyle konuşurken bir yandan cheflerin abuk reyting performansları ve değerlendirmeleri söz konusuydu, aynı zamanda malatya'ya ait bir yemeğin, becerilemeyip pahalı restaurantlara nasıl yeniden yorumlanması hadisesinin tüm çıplaklığıyla irdelenmesi söz konusuydu. öyle demeyin, gastronomi benim hayatımın tuzu, biberi. hatta hayatım. yerel bir yemeği bilmiyorsam bi sorgularım kendimi, ki dün bunun haklı gururunu bir kez daha yaşadım...
hepsini geçtim, tüm bunları neden anlatıyorum bu kitap başlığında?
çünkü yazar eserini, oldukça doğal tarzda, günlük konuşma diliyle ve sohbet eder gibi yazmış.
kitabın bir tarihi yok, tüm zamanlara hitap ediyor...
ben baskı yılını bilmiyordum, künyeye bakmadan doğrudan okumaya başlamıştım ve şu an öğreniyorum ki baskı yılı; 2000 yılı... benim tahminimden çok çok geç bir tarih. buna rağmen bana, eski gibi geldi. eskiden yazılmış ama güncelliğini koruyacak kadar da esprili bir dil.
zamansız, güncel, neşeli...
işte bu yüzden kitabı okurken yaptığım aktiviteler de değer kazandı benim için. her şeyden önce, yazar buna müsaade ediyor. sadece bana bak, beni gör, bana odaklan demiyor üstelik. bu yüzden aldığım tat da, bu yönde oldu ve bitmesini hiç istemedim bir kitabın, uzun zaman sonra...
sanırım sonrasında, altını çizdiğim yerleri okumak yerine, kitabı baştan okuyacak kıvama da getirdi kitap beni. çok işaret var ya. çok işaret...
güldüğüm yerleri de işaretliyorum, bilgi aldığım yerleri de... e haliyle kısacık kitap, uzadı da uzadı. bu da harika bir süreç elbette. lezzetli...
uzun zaman sonra bir kitaptan lezzet almanın ne demek olduğunu, yahu bunun tadını, bilenler bilir.*
kitaptan bırakacağım alıntıya gelirsek de, anlamanız açısından yazarın tarzını yansıtan şu alıntı olacak:
bu olayı, çok az görüşmemize rağmen belki de tek arkadaşım olan juan’a anlattım.
....
- demek ingilizce yaşamı çok karmaşık hale getiriyormuş.
telefonu birden yüzüne kapattım, çünkü konuşarak zaman yitirdiğim izlenimine kapılmıştım ve notlarıma dönmem gerektiğini düşündüm. juan’la zaman yitirmemek için depresyon numarası yapmadım. oysa sosyal güvenlik kurumu’nda müthiş bir depresyon numarası yapmış ve böylece üç haftalık hastalık izni koparmıştım. ağustosta da iznim olduğundan, eylüle kadar ofise gitmek zorunda kalmayacağım. bu durum, kendimi tümüyle bu günlüğe vermemi sağlayacak ve tüm zamanımı, bartleby sendromu üzerine yazdığım sevgili notlara ayıracağım.
işte böyle bir yazar, enrique vila-matas ve olaylara bakışı ile anlatım tarzı da bu yönde. tanıdık geldi mi?*
bu kadar anlattım, kitabı tavsiye eder miyim? noktasına gelince: elbette.
hem bartleby sendromu'nu anlamanızı sağlıyor hem de buna esprili, komik ve doğal bir yaklaşımla bakmanıza olanak tanıyor. okuyun, okutun efendim. okuyun, okutun...
devamını gör...