orijinal adı: bartleby, the scrivener: a story of wall street
yazar: herman melville
yayım tarihi: 1853
kolay hayatın iyi hayat olduğuna inanan bir avukatın yapmamayı tercih eden bartleby'yi işe alması ve akabinde inancında meydana gelen değişikliklerin hikayesidir.
yazar: herman melville
yayım tarihi: 1853
kolay hayatın iyi hayat olduğuna inanan bir avukatın yapmamayı tercih eden bartleby'yi işe alması ve akabinde inancında meydana gelen değişikliklerin hikayesidir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "alyosakaramazov" tarafından 06.12.2020 20:05 tarihinde açılmıştır.
1.
kendisine verilen görevleri yapmamayı tercih ettiğini söyleyerek çalışmanın sınırlarını pasif direnişle çizen katip karakterimizin herman melville tarafından 1853 yılında yayınlanan romanıdır. bartleby'nin hikayesi özgür irade ve determinizme değinen bir yapıt. konfor alanından çıkmamakta ısrar eden katip pasif direnişiyle canının istemediği hiçbir şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen avukatın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi şaşırtıcı ve düşündürücü. sistem eleştirisini avukatın yalnızlığı ve katibinin direnişi üzerinden yapan melville son cümlesiyle de özeti geçiyor "ah bartleby! ah insanlık!"
devamını gör...
2.
hoşgörülü ve sabır taşı bir avukat ile verilen işleri "yapmamayı tercih eden" bir çalışanı arasında geçen hazin bir öykü.
normal şartlar altında bir işverenin bir çalışanına bu kadar müsamahakâr davranması ütopik de olsa eserin sonu itibariyle tüm gerçekler açığa çıkarken, okuyucu unutulmaz bir karakter ile tanışmanın hazzını yaşamaktadır.
normal şartlar altında bir işverenin bir çalışanına bu kadar müsamahakâr davranması ütopik de olsa eserin sonu itibariyle tüm gerçekler açığa çıkarken, okuyucu unutulmaz bir karakter ile tanışmanın hazzını yaşamaktadır.
devamını gör...
3.
bir herman melville romanıdır.
zamane dünyasında kendi karakterini olduğu gibi koruması için insanın tarih boyunca harcadığından daha büyük bir çaba harcaması gerekir. sürekli bir saldırı altında olan insanlar karakteri en sağlam olanlardır nedense. değişmeleri için sürekli bir baskı görürler. zeki insanların etrafında onlardan bir parça koparmak için bir alıklar birliği oluşur adım başı.
herkes size yapmak istemediğiniz şeyleri yapmanız için baskı yapma halindedir. bıkmadan usanmadan kendilerine benzemeniz için uğraşıp dururlar. kendi diktikleri kıyafetlere sizin bedeninizi uydurmak için kesip biçerler sizi durmadan dinlenmeden.
herkesin bir fikri vardır bilgisi olmadığı halde. sizin tanıyan tanımayan herkes hakkınızda en doğrusunu bilir. ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiğini söyleyip dururlar durmadan. mutlu olmanızı istemezler, özgürlük mutluluksa özgürlüğünüzü elinizden almak için çabalarlar.
bu insanlar ister ki herkes kendilerininki gibi bir halta yaramayan hayatlar yaşasın. buna karşı koymanın en iyi yolu mudur bilmem. ama belli ki yollarından biridir pasif direniş.
size pasif direnişin ne olduğunu da anlatmak isterdim ama yapmamayı tercih ederim.
zamane dünyasında kendi karakterini olduğu gibi koruması için insanın tarih boyunca harcadığından daha büyük bir çaba harcaması gerekir. sürekli bir saldırı altında olan insanlar karakteri en sağlam olanlardır nedense. değişmeleri için sürekli bir baskı görürler. zeki insanların etrafında onlardan bir parça koparmak için bir alıklar birliği oluşur adım başı.
herkes size yapmak istemediğiniz şeyleri yapmanız için baskı yapma halindedir. bıkmadan usanmadan kendilerine benzemeniz için uğraşıp dururlar. kendi diktikleri kıyafetlere sizin bedeninizi uydurmak için kesip biçerler sizi durmadan dinlenmeden.
herkesin bir fikri vardır bilgisi olmadığı halde. sizin tanıyan tanımayan herkes hakkınızda en doğrusunu bilir. ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiğini söyleyip dururlar durmadan. mutlu olmanızı istemezler, özgürlük mutluluksa özgürlüğünüzü elinizden almak için çabalarlar.
bu insanlar ister ki herkes kendilerininki gibi bir halta yaramayan hayatlar yaşasın. buna karşı koymanın en iyi yolu mudur bilmem. ama belli ki yollarından biridir pasif direniş.
size pasif direnişin ne olduğunu da anlatmak isterdim ama yapmamayı tercih ederim.
devamını gör...
4.
tercihlerin insanı olmak..
kitap çok sade , tertemiz , konusu güzel , akıcı , berrak.. olay örgüsü ve olayların işlenişi oldukça güzel. bazı yerlerde , olayı kendim yaşıyomuşum gibi hissettim , bazı yerlerde olaya dış göz olarak baktım. sadece tercihleriniz üzerine yaşıyosunuz. istemediğiniz hiçbir şeyi yapmıyosunuz ama bunu ne küstahça ne de çirkin bi üslupla dile getiriyosunuz , oldukça kararlı ve saygılı bi tutumunuz var.
böyle güzel bir hikayenin sonunu biraz daha bağlayıcı bekledim ama biraz muallak kaldı.
ben okurken bi zorlandım doğrusu , 50 sayfalık kitap 4 gün elimde kaldı. normalde 1 saatte bitebilecek kadar akıcı ama benden kaynaklı bir problem oldu.
kesinlikle okunmalı mı ? bence hayır. ama böyle kısacık , tadımlık okumak isterseniz güzel bir alternatif.
kitap çok sade , tertemiz , konusu güzel , akıcı , berrak.. olay örgüsü ve olayların işlenişi oldukça güzel. bazı yerlerde , olayı kendim yaşıyomuşum gibi hissettim , bazı yerlerde olaya dış göz olarak baktım. sadece tercihleriniz üzerine yaşıyosunuz. istemediğiniz hiçbir şeyi yapmıyosunuz ama bunu ne küstahça ne de çirkin bi üslupla dile getiriyosunuz , oldukça kararlı ve saygılı bi tutumunuz var.
böyle güzel bir hikayenin sonunu biraz daha bağlayıcı bekledim ama biraz muallak kaldı.
ben okurken bi zorlandım doğrusu , 50 sayfalık kitap 4 gün elimde kaldı. normalde 1 saatte bitebilecek kadar akıcı ama benden kaynaklı bir problem oldu.
kesinlikle okunmalı mı ? bence hayır. ama böyle kısacık , tadımlık okumak isterseniz güzel bir alternatif.
devamını gör...
5.
ah bartleby, ah insanlık!
bir sanat eseri ne kadar fazla gönderme yapıyorsa, ne kadar farklı şekilde yorumlanmaya imkan veriyorsa benim gözümde değeri o kadar fazla oluyor. bu özelliğiyle aklıma gelen ilk eserlerden birisi ve en kısası bu kitap; katip bartleby.
öykümüz, moby dick’in yazarı herman melville tarafından yazılmış. kitabın önsözünü edebiyatın en gözü görmez ustalarından jorge luis borges yazmış. orada uzun uzun bu iki eseri karşılaştırıyor. dedim ya kısa diye, gerçekten kısa. önsöz ile beraber toplam bir saat kırk beş dakikada bitebilecek bir öykü ama özü ömürlük.
öykünün baş kahramanı bartleby sessiz sakin ve uyumsuz bir katip. diğer ana kahraman aynı zamanda öyküyü bize anlatan avukat ve hukuk insanı.*bu iki karakter öykü boyunca yer yer benzeşiyor yer yer ise karşı karşıya geliyor. temel çatışmamız, bu iki karakter arasında gerçekleşen ve bir tarafın sürekli “yapmamayı tercih ederim” cümlesiyle sonuçlanan sözel düellolardan oluşuyor. bu ikililik öykü boyunca yan metaforlar ile destekleniyor. avukatın yanında çalışan diğer katiplerin birinin ruh hali kötüyken diğerinin iyi olması gibi. kitapta geçtiği haliyle “ecinnileri sırayla yer değiştiriyor”. avukatın tam olarak anlayamadığı katibini anlatması ise bir uyumsuzun hikayesini anlatmak için harika bir yol zira norm olmadan normdışını anlatmak oldukça zor olurdu. öykünün temelinin wall street civarında bir yazıhanede geçmesi ve ana karakterimizin sürekli kendisine uzatılan parayı almaması da akla gelen ilk “karşılıklık” metaforlarından.
emrinde çalışan “katipler bölüğü”* bartleby ile anlaşamıyor tabi. avukat uzunca bir süre “yapmamayı tercih eden” bartleby ile mücadele etmeye çalışsa da en sonunda onu tanrının bir görevi olarak kabul ediyor ve dokunmamaya başlıyor. bizim uyumsuz kendi direnişi ve kendi sakin methodu ile çalışmanın sınırlarını kendi belirliyor. belli bir süre bu pasif direnişe “katlanan” patronumuz ise kendini en son kendi yazıhanesinde ayrılmak zorunda buluyor ama yine de bartleby’e karşı duyduğu özlem, sevgi ve merhamet arası duygular ile biraz da zorlama birleşince yine onu görüyor.
anlatıcımız bunları yaşarken bizim tam olarak anlamadığımız sebeplerden bartleby giderek daha az şey yapmaya başlıyor ve giderek bir çok şeyi yapmamayı tercih ediyor. bu yapmamayı tercih etmesi onu kendi ölümüne kadar sürüklüyor çünkü o “yemek yemeden yaşıyordu”. kendini de çok çok kibar bir şekilde fail olmadan daimi edilgenliğiyle öldürüyor.
peki bu öykü bize ne anlatıyor? dedim ya bir çok farklı açıklaması var kısaca değineceğim, her birinizin* farklı anlamlar bulacağınızı düşünmekteyim.
kitabın yazarı editörlerden tarafından çok satan kitap yazsın diye çok fazla baskıya uğrayan bir yazar. moby dick sonrası çok fazla ana akım bir iş yapmaması ve deneysel çalışması aslında onun “yapmamayı tercih ederim” deme yolu olabilir. katip-yazar alegorisi bence bariz. yazar kendi yaralarını sağaltmak için bu öyküyü yazmış olabilir. kendini korkutmak için de yazmış olabilir. belki de kendine “bak sistemin dışına bu kadar çıkarsan naçar bir şekilde hapishane köşelerinde ölürsün” demek içindir bütün bu öykü.
kafkaesk bir hikaye olarak yorumlanabilir. neredeyse bir fotokopi makinesine dönüşen bartleby’nin dünyaya, sonra işine, sonra da kendine yabancılaşmasının öyküsü olabilir. labirentte bir fare gibi gezmek, renk renk neye benzediği ısrarla betimlenen duvarlar böyle bir metin için biçilmiş kaftanlar sonuçta.
wall street’in göbeğinde kapitalizmin bağrında direnen pasif direnişçi şanlı yoldaş bartleby’nin de hikayesi olabilir. mülkü terk etmemesi mülkiyeti reddetmesinden, paraya dokunmaması paraya inanmadığından ve en son çalışmayı reddetmesi de kendisini soyan kapitalist sülüklere “yeter artık!” demesindendir.*
benim için ise diğer kitap karakterlerinden en önemli farkı şudur kendisinin, doğru zamanda okuduğum ve bana doğru mesajları veren karakterdir. kısaca değinmek istiyorum. üniversiteden mezun olduğum zamanlarda işe başlamam gerekti malûm. kendimi biliyorum, “8 saatten fazla çalışmam. 1 mayıs mümkün değil çalışmam, en ufak bir şey görsem bağırır çağırırım. hiyerarşi sallamam vs. peki ben böyle olursam beni kim neden işte tutsun? ben de ilkelerimi değiştirmem biz bu haklara sahipsek sebebi canlarını verip bu sistemi karşısına alan işçiler, anarşistler, sosyalistler; ben nasıl yüz çeviririm onlardan?” ben bu düşüncelerle boğuşurken bartleby’i okudum. yöntem çok basitti, “yapmamayı tercih ederim”. bunu sakince ve kendine güvenerek yaparsan sınırlarını sen çizersin. karşı taraf beni işten mi kovacak ben bunu dediğim için, hay hay buyursun kovsun. kovamadığı anda ben alanımı korurum kendimi kabul ettiririm. vicdani ret sürecimde de aynısını yaptım.
sözün özü, hayatınızdan bir buçuk saat verip bu kadar damıtılmış bir deneyime sahip olmanın değeri paha biçilemez. edebiyat denildiğinde aklıma gelen bu kısa öyküyü herkese tavsiye ediyorum.
bir sanat eseri ne kadar fazla gönderme yapıyorsa, ne kadar farklı şekilde yorumlanmaya imkan veriyorsa benim gözümde değeri o kadar fazla oluyor. bu özelliğiyle aklıma gelen ilk eserlerden birisi ve en kısası bu kitap; katip bartleby.
öykümüz, moby dick’in yazarı herman melville tarafından yazılmış. kitabın önsözünü edebiyatın en gözü görmez ustalarından jorge luis borges yazmış. orada uzun uzun bu iki eseri karşılaştırıyor. dedim ya kısa diye, gerçekten kısa. önsöz ile beraber toplam bir saat kırk beş dakikada bitebilecek bir öykü ama özü ömürlük.
öykünün baş kahramanı bartleby sessiz sakin ve uyumsuz bir katip. diğer ana kahraman aynı zamanda öyküyü bize anlatan avukat ve hukuk insanı.*bu iki karakter öykü boyunca yer yer benzeşiyor yer yer ise karşı karşıya geliyor. temel çatışmamız, bu iki karakter arasında gerçekleşen ve bir tarafın sürekli “yapmamayı tercih ederim” cümlesiyle sonuçlanan sözel düellolardan oluşuyor. bu ikililik öykü boyunca yan metaforlar ile destekleniyor. avukatın yanında çalışan diğer katiplerin birinin ruh hali kötüyken diğerinin iyi olması gibi. kitapta geçtiği haliyle “ecinnileri sırayla yer değiştiriyor”. avukatın tam olarak anlayamadığı katibini anlatması ise bir uyumsuzun hikayesini anlatmak için harika bir yol zira norm olmadan normdışını anlatmak oldukça zor olurdu. öykünün temelinin wall street civarında bir yazıhanede geçmesi ve ana karakterimizin sürekli kendisine uzatılan parayı almaması da akla gelen ilk “karşılıklık” metaforlarından.
emrinde çalışan “katipler bölüğü”* bartleby ile anlaşamıyor tabi. avukat uzunca bir süre “yapmamayı tercih eden” bartleby ile mücadele etmeye çalışsa da en sonunda onu tanrının bir görevi olarak kabul ediyor ve dokunmamaya başlıyor. bizim uyumsuz kendi direnişi ve kendi sakin methodu ile çalışmanın sınırlarını kendi belirliyor. belli bir süre bu pasif direnişe “katlanan” patronumuz ise kendini en son kendi yazıhanesinde ayrılmak zorunda buluyor ama yine de bartleby’e karşı duyduğu özlem, sevgi ve merhamet arası duygular ile biraz da zorlama birleşince yine onu görüyor.
anlatıcımız bunları yaşarken bizim tam olarak anlamadığımız sebeplerden bartleby giderek daha az şey yapmaya başlıyor ve giderek bir çok şeyi yapmamayı tercih ediyor. bu yapmamayı tercih etmesi onu kendi ölümüne kadar sürüklüyor çünkü o “yemek yemeden yaşıyordu”. kendini de çok çok kibar bir şekilde fail olmadan daimi edilgenliğiyle öldürüyor.
peki bu öykü bize ne anlatıyor? dedim ya bir çok farklı açıklaması var kısaca değineceğim, her birinizin* farklı anlamlar bulacağınızı düşünmekteyim.
kitabın yazarı editörlerden tarafından çok satan kitap yazsın diye çok fazla baskıya uğrayan bir yazar. moby dick sonrası çok fazla ana akım bir iş yapmaması ve deneysel çalışması aslında onun “yapmamayı tercih ederim” deme yolu olabilir. katip-yazar alegorisi bence bariz. yazar kendi yaralarını sağaltmak için bu öyküyü yazmış olabilir. kendini korkutmak için de yazmış olabilir. belki de kendine “bak sistemin dışına bu kadar çıkarsan naçar bir şekilde hapishane köşelerinde ölürsün” demek içindir bütün bu öykü.
kafkaesk bir hikaye olarak yorumlanabilir. neredeyse bir fotokopi makinesine dönüşen bartleby’nin dünyaya, sonra işine, sonra da kendine yabancılaşmasının öyküsü olabilir. labirentte bir fare gibi gezmek, renk renk neye benzediği ısrarla betimlenen duvarlar böyle bir metin için biçilmiş kaftanlar sonuçta.
wall street’in göbeğinde kapitalizmin bağrında direnen pasif direnişçi şanlı yoldaş bartleby’nin de hikayesi olabilir. mülkü terk etmemesi mülkiyeti reddetmesinden, paraya dokunmaması paraya inanmadığından ve en son çalışmayı reddetmesi de kendisini soyan kapitalist sülüklere “yeter artık!” demesindendir.*
benim için ise diğer kitap karakterlerinden en önemli farkı şudur kendisinin, doğru zamanda okuduğum ve bana doğru mesajları veren karakterdir. kısaca değinmek istiyorum. üniversiteden mezun olduğum zamanlarda işe başlamam gerekti malûm. kendimi biliyorum, “8 saatten fazla çalışmam. 1 mayıs mümkün değil çalışmam, en ufak bir şey görsem bağırır çağırırım. hiyerarşi sallamam vs. peki ben böyle olursam beni kim neden işte tutsun? ben de ilkelerimi değiştirmem biz bu haklara sahipsek sebebi canlarını verip bu sistemi karşısına alan işçiler, anarşistler, sosyalistler; ben nasıl yüz çeviririm onlardan?” ben bu düşüncelerle boğuşurken bartleby’i okudum. yöntem çok basitti, “yapmamayı tercih ederim”. bunu sakince ve kendine güvenerek yaparsan sınırlarını sen çizersin. karşı taraf beni işten mi kovacak ben bunu dediğim için, hay hay buyursun kovsun. kovamadığı anda ben alanımı korurum kendimi kabul ettiririm. vicdani ret sürecimde de aynısını yaptım.
sözün özü, hayatınızdan bir buçuk saat verip bu kadar damıtılmış bir deneyime sahip olmanın değeri paha biçilemez. edebiyat denildiğinde aklıma gelen bu kısa öyküyü herkese tavsiye ediyorum.
devamını gör...
6.
sadece yapmak istediklerini yapan ve istemediği şeyleri yapmamayı tercih eden bir karakter kâtip bartleby. ondaki irade diğer insanlarda olsa dünya acayip bir yer olurdu. düşünün ki patronunuz size görev tanımınızın dışında bir iş veriyor ve siz yapmamayı tercih ediyorsunuz. böyle bir şeyi hayal etmesi bile oldukça zor. çünkü insanlar işlerini kaybetmemek için kendi işleri dışında da ne istenirse mecbur yapıyorlar. bartleby hariç. onu farklı kılan sadece bu özelliği de değil. insanlarla iletişim kurma ya da kurmayış şekli, beslenme düzeni, yaşadığı yer, yaptığı işe gösterdiği özen. kâtip bartleby peki nasıl bu hale geldi de yapmamayı tercih eden bir adama dönüştü? acı olaylar yaşadığı ve benliğinin büyük yaralar aldığı belli. neler olduğu konusunda keşke kitap daha çok şey anlatsaydı. elli sayfa değil yüz elli sayfa bile olsa ben merak ederek okurdum.
her şeyi yapmamayı tercih edebiliriz belki ama bartleby gibi yaşamamayı tercih eden ve bunu onun yaptığı bir şekilde yapmak için gerçekten büyük bir irade lazım.
seni çok sevdim ve çok gizemli buldum sevgili kâtip. bu kısa ama etkileyici dünya klasiği mutlaka okunmalı.
her şeyi yapmamayı tercih edebiliriz belki ama bartleby gibi yaşamamayı tercih eden ve bunu onun yaptığı bir şekilde yapmak için gerçekten büyük bir irade lazım.
seni çok sevdim ve çok gizemli buldum sevgili kâtip. bu kısa ama etkileyici dünya klasiği mutlaka okunmalı.
devamını gör...
7.
muazzam bir kitap... beni kitapla tanıştıran emre bey'e selam olsun... günümüz iş veren - işçi diyaoğunu anımsatan, sonuyla kalpleri kıran ve ruhunuza eşsiz bir karakter kazandıran tatlı, yıkıcı ve akıcı bir kitaptır... tavsiye ederim...
devamını gör...