1.
devamını gör...
2.
necip fazıl kısakürek tarafından yazılmış bir tiyatrodur. bir yazarın yaşadığı sıkıntıları ve yazdığı karakterle aynı şeyleri yaşamaya başlamasını anlatır. kitabın karanlık, kasvetli, sıkıntılı bir havası vardır.
necip fazıl'ın "canım istanbul" şiirinden sonra en sevdiğim eseridir. farklı bir konuya ve üç yıl önce okumuş olmama rağmen dinmeyen bir etkiye sahiptir. tekrar okumayı da sahnede izlemeyi de çok isteyeceğim ve herkese önereceğim bir eserdir.
necip fazıl'ın "canım istanbul" şiirinden sonra en sevdiğim eseridir. farklı bir konuya ve üç yıl önce okumuş olmama rağmen dinmeyen bir etkiye sahiptir. tekrar okumayı da sahnede izlemeyi de çok isteyeceğim ve herkese önereceğim bir eserdir.
devamını gör...
3.
necip fazıl kısakürek’in 1937 yılında yayınlanan, aynı isimle muhsin ertuğrul tarafından sergilenen ve muhsin ertuğrul’un başrolünü oynadığı oyun.
bir çırpıda okunacak kitaplardan kitaplardan diyebiliriz. şans eseri elime geçen bu eseri 2 saat gibi kısa bir sürede bitirdim. ancak anlattıklarını, hissettirdiklerini kolay kolay unutacak gibi değilim. yükte hafif duyguda ağır kitaplardan.
konusu şöyle:
hüsrev 30’lu yaşlarında ünlü bir yazardır. bir oyun yazar, bütün istanbul bu oyunla çalkalanmaktadır. oyundaki adamın babası bir incir ağacına kendi asar. başkarakter, bir silah kurcalarken yanlışlıkla annesini öldürür. kaza sonucu öldürdüğüne kabil olurlar ve baş karakter suçsuz bulunur. ancak devlet tarafından suçsuz bulunan adam, kendi vicdanından kaçamaz ve babasının kendini astığı incir ağacına bir ip geçirip intihar eder.
başta dediğimiz gibi oyun istanbul’da çok ses getirir. bütün gazeteciler, gazete sahipleri hüsrev’le röportaj yapmak ister. gazete sahibi şeref bey’le ahbap olan hüsrev, evindeki bir toplantıya gazete sahibini de davet eder. yakın arkadaşları nevzat, piyesin başrolünü oynayan mansur, şeref bey’in karısı zeynep’te vardır davette. konu piyesteki adamın annesini öldürmesi konusuna gelir. zeynep hanım bunu saçma bulduğunu söyler. hüsrev bunun olabiliceğini ona anlatır ve nevzat bey’in silahını alarak bunu kanıtlamaya kalkışır. silahı boşaltır ve açıklama yapar. silahı sehpanın üzerine bırakır. bir anda sehpaya bıraktığı boş silahı alır ve arkası dönük olan annesine çevirir. silahı boş sandığı için ona sıkar ama silah boş değildir ve o anda araya kızı gibi büyüttüğü selma araya girer ve kurşun selmaya isabet eder ve selma ölür.
selma’nın ölümüyle beraber hüsrev kendisini kaybeder. gazete sahibi şeref bey, onun üzerinden prim yapar, bu durumunu gazetede çarşaf çarşaf anlattırır. selma’nın aslında babası gibi olan hüsrev’i sevdiğini, hüsrev’in babasının da yalıdaki incir ağacına kendini astığını, hüsrev’in yazdığı oyundaki başkarakterin kaderini yaşadığını yazar. bütün bunları okuyan öğrenen hüsrev, şeref bey’e karısı zeynep’le kendisi arasında bir ilişki olduğunu söyler. şeref bey’de, nevzat bey’in onu, kendi akıl hastanesine attırmak için annesini altan alta işlediğini anlatır. bütün bunlardan sonra hüsrev herkesten kaçmaya çalışır ama nevzat ve şeref onu akıl hastanesine attırmak için baskı yapmaya devam eder.
hüsrev ağır bir buhranın içinden geçmektedir. allahın işine burnunu soktuğunu, yaratmak vasfını üzerine almak istediğini, sonsuzlukla boy ölçüşmek istediğini anlar. allah’ta ona piyesindeki adamın kaderini yaşamak gibi bir ceza vermiştir. oğlunun halinden korkan ulviye hanım yalıdaki incir ağacını, hüsrev’in babasının kendisini astığı incir ağacını kökünden kestirir.
karlı bir istanbul gününde, şeref bey ve nevzat bey yanlarında devletin doktorları ve polisleriyle, hüsrev’i akıl hastanesine götürmek için gelirler. hüsrev ayak diremez, sadece devletin hastanesine gitmek için doktordan söz alır. ulviye hanım oğluna, sen gidersen kendimi öldürürüm der. hüsrev’de ona “ne yapayım anne kestiniz incir ağacımı“ der ve oyun biter.
necip fazıl’a karşı bir ön yargınız varsa bu oyun için de olsa bir kez kırın ve okuyun. inanılmaz güzel bir eser. hele ki hüsrev’in osman’la olan sahnesinde bir tiradı vardır ki...
allahım ben yok olamam! her şey olurum yok olamam. parça parça doğranabilirim. tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir havaya savrulabilirim. fakat yok olamam. madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam. eczahane camekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi , yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim. fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve allahımı düşünebilirim. razı değilim allahım! yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. ne deniz, ne şehir, ne ağaç, ne ev, ne kadın, ne de ben. bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. onların hepsini bırakabilirim. fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. razıyım bir toz parçası olayım. insanlar üzerime basarak geçsin. canım acısın, duyayım. canımın acıdığıını duyayım. razıyım bir kertenkele olayım. kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. razıyım bir nokta olayım. fakat o noktaya bütün kainat, bütün mevcudiyle dolsun. ben yok olamam. ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm fakat yok olamam. her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya, vereyim. fakat aklım bana kalsın. aklım bana kalsın! aklım!..’
bir çırpıda okunacak kitaplardan kitaplardan diyebiliriz. şans eseri elime geçen bu eseri 2 saat gibi kısa bir sürede bitirdim. ancak anlattıklarını, hissettirdiklerini kolay kolay unutacak gibi değilim. yükte hafif duyguda ağır kitaplardan.
konusu şöyle:
hüsrev 30’lu yaşlarında ünlü bir yazardır. bir oyun yazar, bütün istanbul bu oyunla çalkalanmaktadır. oyundaki adamın babası bir incir ağacına kendi asar. başkarakter, bir silah kurcalarken yanlışlıkla annesini öldürür. kaza sonucu öldürdüğüne kabil olurlar ve baş karakter suçsuz bulunur. ancak devlet tarafından suçsuz bulunan adam, kendi vicdanından kaçamaz ve babasının kendini astığı incir ağacına bir ip geçirip intihar eder.
başta dediğimiz gibi oyun istanbul’da çok ses getirir. bütün gazeteciler, gazete sahipleri hüsrev’le röportaj yapmak ister. gazete sahibi şeref bey’le ahbap olan hüsrev, evindeki bir toplantıya gazete sahibini de davet eder. yakın arkadaşları nevzat, piyesin başrolünü oynayan mansur, şeref bey’in karısı zeynep’te vardır davette. konu piyesteki adamın annesini öldürmesi konusuna gelir. zeynep hanım bunu saçma bulduğunu söyler. hüsrev bunun olabiliceğini ona anlatır ve nevzat bey’in silahını alarak bunu kanıtlamaya kalkışır. silahı boşaltır ve açıklama yapar. silahı sehpanın üzerine bırakır. bir anda sehpaya bıraktığı boş silahı alır ve arkası dönük olan annesine çevirir. silahı boş sandığı için ona sıkar ama silah boş değildir ve o anda araya kızı gibi büyüttüğü selma araya girer ve kurşun selmaya isabet eder ve selma ölür.
selma’nın ölümüyle beraber hüsrev kendisini kaybeder. gazete sahibi şeref bey, onun üzerinden prim yapar, bu durumunu gazetede çarşaf çarşaf anlattırır. selma’nın aslında babası gibi olan hüsrev’i sevdiğini, hüsrev’in babasının da yalıdaki incir ağacına kendini astığını, hüsrev’in yazdığı oyundaki başkarakterin kaderini yaşadığını yazar. bütün bunları okuyan öğrenen hüsrev, şeref bey’e karısı zeynep’le kendisi arasında bir ilişki olduğunu söyler. şeref bey’de, nevzat bey’in onu, kendi akıl hastanesine attırmak için annesini altan alta işlediğini anlatır. bütün bunlardan sonra hüsrev herkesten kaçmaya çalışır ama nevzat ve şeref onu akıl hastanesine attırmak için baskı yapmaya devam eder.
hüsrev ağır bir buhranın içinden geçmektedir. allahın işine burnunu soktuğunu, yaratmak vasfını üzerine almak istediğini, sonsuzlukla boy ölçüşmek istediğini anlar. allah’ta ona piyesindeki adamın kaderini yaşamak gibi bir ceza vermiştir. oğlunun halinden korkan ulviye hanım yalıdaki incir ağacını, hüsrev’in babasının kendisini astığı incir ağacını kökünden kestirir.
karlı bir istanbul gününde, şeref bey ve nevzat bey yanlarında devletin doktorları ve polisleriyle, hüsrev’i akıl hastanesine götürmek için gelirler. hüsrev ayak diremez, sadece devletin hastanesine gitmek için doktordan söz alır. ulviye hanım oğluna, sen gidersen kendimi öldürürüm der. hüsrev’de ona “ne yapayım anne kestiniz incir ağacımı“ der ve oyun biter.
necip fazıl’a karşı bir ön yargınız varsa bu oyun için de olsa bir kez kırın ve okuyun. inanılmaz güzel bir eser. hele ki hüsrev’in osman’la olan sahnesinde bir tiradı vardır ki...
allahım ben yok olamam! her şey olurum yok olamam. parça parça doğranabilirim. tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir havaya savrulabilirim. fakat yok olamam. madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam. eczahane camekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi , yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim. fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve allahımı düşünebilirim. razı değilim allahım! yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. ne deniz, ne şehir, ne ağaç, ne ev, ne kadın, ne de ben. bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. onların hepsini bırakabilirim. fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. razıyım bir toz parçası olayım. insanlar üzerime basarak geçsin. canım acısın, duyayım. canımın acıdığıını duyayım. razıyım bir kertenkele olayım. kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. razıyım bir nokta olayım. fakat o noktaya bütün kainat, bütün mevcudiyle dolsun. ben yok olamam. ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm fakat yok olamam. her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya, vereyim. fakat aklım bana kalsın. aklım bana kalsın! aklım!..’
devamını gör...
4.
kitabı açtım, bir oturuşta bitirdim. biter bitmez baştan bir daha başladım. iki oturuşta o da bitti. neden bilmiyorum çok etkiledi beni. herkese tavsiye ederim.
devamını gör...
5.
tabanca patlayınca bütün salon tarafından aaaa denir, hazırlıklı olun aaa kısmını kaçırmayın.
devamını gör...
6.
tehlikeli oyunlardandır.
devamını gör...
7.
bir ailenin en zor görevi
adamligin 250gr lik eksrtadan kaynaklanmadigini öğretmek..
adamligin 250gr lik eksrtadan kaynaklanmadigini öğretmek..
devamını gör...
8.
+kimse bana kendim kadar düşman değil!
devamını gör...
"bir adam yaratmak" ile benzer başlıklar
yaratmak
12