orijinal adı: veuf
yazar: jean-louis fournier
yayım yılı: 2011
kitap, eşinin ölümü ile yalnız kalan yazarın yaşadıklarını anlatır. yazarın dünyası altüst olur çünkü o hep sylvie'dan önce ölmek istemiştir. tuttuğu yası ve çektiği acıyı tüm içtenliğiyle okurla buluşturmuştur.
yazar: jean-louis fournier
yayım yılı: 2011
kitap, eşinin ölümü ile yalnız kalan yazarın yaşadıklarını anlatır. yazarın dünyası altüst olur çünkü o hep sylvie'dan önce ölmek istemiştir. tuttuğu yası ve çektiği acıyı tüm içtenliğiyle okurla buluşturmuştur.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "moderatör 6" tarafından 22.11.2022 05:59 tarihinde açılmıştır.
1.
(bkz: jean louis fournier) kitabı. yazarın çoğu kitabı kendi hayatından izler taşır. bu kitabında da eşinin ölümü sonrası dul kalmasıyla hissettiklerini anlatıyor. ne süslü aşk cümleleri kuruyor ne iç parçalayıcı karamsar bir dile başvuruyor. her şeyi öyle basit öyle sade anlatıyor ki insan okurken adamın sevgisinin sıcaklığını hissediyor. yazarı başka yazarlardan ayıran en büyük özelliği içtenliği. mutlaka okunması gereken yükte hafif pahada ağır bir kitap.
devamını gör...
2.
bir jean louis fournier kitabıdır.
daha önce babası ile ilgili bir kitabını okumuştum büyük yazarın ama tanımını yazmamıştım: asla kimseyi öldürmedi benim babam.
daha sonra annesinin ardından yazdığı kuzeyli annem kitabını okudum yazarın.
daha sonra son siyah saçım isimli kitabını okudum. yazarın bu sefer kendisini ve yaş aldıkça yaşadığı değişimi anlattığı.
sonra bir başka kitabı olan ve yine otobiyografik bir kitap olan otopsim’i okudum.
ve bu kitaplar arasında sadece son siyah saçım için tanım yazdığımı fark ettim üzülerek. demek ki bu eksiğimi gidermeliyim. ama önce eşinin ölümü üzerine yazdığı kitap olan dul’dan bahsetmeliyim.
jean louis fournier her zaman eşinden önce öleceğini düşünmüş, aslında belki bu bir düşünceden çok bir temenni idi yazar için ama onun istediği gibi olmadı ve eşi ondan önce öldü.
büyük yazar işte bu andan sonrasını anlatıyor bize. aslında buna bir anlatı demek de zor. sanki yalnızlığını, eşinin ölümünden sonra yaşadığı yalıtılmışlık duygusunu azaltmak için yaren olarak görüyor bizi.
ve jean louis fournier okurları olarak bize düşen yazarın yanında olduğumuzu göstermek, onu okuyarak.
daha önce babası ile ilgili bir kitabını okumuştum büyük yazarın ama tanımını yazmamıştım: asla kimseyi öldürmedi benim babam.
daha sonra annesinin ardından yazdığı kuzeyli annem kitabını okudum yazarın.
daha sonra son siyah saçım isimli kitabını okudum. yazarın bu sefer kendisini ve yaş aldıkça yaşadığı değişimi anlattığı.
sonra bir başka kitabı olan ve yine otobiyografik bir kitap olan otopsim’i okudum.
ve bu kitaplar arasında sadece son siyah saçım için tanım yazdığımı fark ettim üzülerek. demek ki bu eksiğimi gidermeliyim. ama önce eşinin ölümü üzerine yazdığı kitap olan dul’dan bahsetmeliyim.
jean louis fournier her zaman eşinden önce öleceğini düşünmüş, aslında belki bu bir düşünceden çok bir temenni idi yazar için ama onun istediği gibi olmadı ve eşi ondan önce öldü.
büyük yazar işte bu andan sonrasını anlatıyor bize. aslında buna bir anlatı demek de zor. sanki yalnızlığını, eşinin ölümünden sonra yaşadığı yalıtılmışlık duygusunu azaltmak için yaren olarak görüyor bizi.
ve jean louis fournier okurları olarak bize düşen yazarın yanında olduğumuzu göstermek, onu okuyarak.
devamını gör...
3.
jean louis fournier'nin eşinin ölümünün ardından yazdığı kitap.
aslında söylenecek çok bir şey de yok kitap hakkında. yazar içten, kalbinden yazmış her bir sayfayı. uzun seneler geçirmiş çiftlerden birinin böyle ölmesi beni hep hüzünlendirir zaten, bu kitapta da geride kalanın yarım hayatını açıkça görmek etkiledi.
ben yaşlanmaktan korkan bir insanım sanırım, yaslanıp sevdiklerini birer birer kaybetme fikri çok korkutucu bu yüzden de biraz fazla etkilenmiş olabilirim kitaptan.
yazarın özellikle mutlulukla ilgili tespitleri hoşuma gitti. en çok mutsuz olan insana mutluluklar dilenmesi gerekirken en mutlu anlarımızda mutsuz insanlardan kaçıyoruz. tabii ki altında yatan sebebi görebiliyorum ama düşününce ilginç geliyor.
bir de aslında kendiyle ilgili yaptığı itiraflar etkileyiciydi. hayat arkadaşını yaşatmak için yazdığı kitapla bile aslında kendine ilgi duyulsun istediğini söylüyor bir yerde. zaten düşününce en baştan aşk, evlilik çokça kendimiz icin yaptığımız şeyler. başka biriyle ilgili en nazik düşüncelerimizin altında bile bu bencillik olması insan doğasını güzel yansıtıyor.
yazarın yazım tarzı da kitabı okumayı kolaylaştırıyor. göründüğünden daha kısa bir kitap zaten. yky basımı olduğu için çevirisi de iyi.
ruh halinizin kuvvetli olduğu bir zamanda okumanızı tavsiye ederim.
aslında söylenecek çok bir şey de yok kitap hakkında. yazar içten, kalbinden yazmış her bir sayfayı. uzun seneler geçirmiş çiftlerden birinin böyle ölmesi beni hep hüzünlendirir zaten, bu kitapta da geride kalanın yarım hayatını açıkça görmek etkiledi.
ben yaşlanmaktan korkan bir insanım sanırım, yaslanıp sevdiklerini birer birer kaybetme fikri çok korkutucu bu yüzden de biraz fazla etkilenmiş olabilirim kitaptan.
yazarın özellikle mutlulukla ilgili tespitleri hoşuma gitti. en çok mutsuz olan insana mutluluklar dilenmesi gerekirken en mutlu anlarımızda mutsuz insanlardan kaçıyoruz. tabii ki altında yatan sebebi görebiliyorum ama düşününce ilginç geliyor.
bir de aslında kendiyle ilgili yaptığı itiraflar etkileyiciydi. hayat arkadaşını yaşatmak için yazdığı kitapla bile aslında kendine ilgi duyulsun istediğini söylüyor bir yerde. zaten düşününce en baştan aşk, evlilik çokça kendimiz icin yaptığımız şeyler. başka biriyle ilgili en nazik düşüncelerimizin altında bile bu bencillik olması insan doğasını güzel yansıtıyor.
yazarın yazım tarzı da kitabı okumayı kolaylaştırıyor. göründüğünden daha kısa bir kitap zaten. yky basımı olduğu için çevirisi de iyi.
ruh halinizin kuvvetli olduğu bir zamanda okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
4.
uzun zamandır okuma listemde olan o kitap, evet sonunda okudum.
üstelik bu kadar minik bir kitabı neden bekletmiştim bu kadar bilmiyorum.
kitap, gerçekten çok güzel, akıcı. yazarın kendi içsel yolculuğu, vefat etmiş karısı ile kısa sohbetleri gibi. ama bir yas süreci aslında, bir özlem pınarı. bilmiyorum birçok yeri bana inanılmaz naif geldi. yazarın tarifine göre, bu kadar bencil bi adamın böylesine sevebiliyor oluşu gözümü yaşarttı.
uzun bir yolculuk sonrası, eşi durakların birinde inmişte, o onun özlemi ile devam etmek zorundaymış gibiydi.
okuyun okutturun efendim, ve yazarın itiraf ettiği gibi güzel sözler söylemek için insanların hayatınızdan çıkmasını beklemeyin.
üstelik bu kadar minik bir kitabı neden bekletmiştim bu kadar bilmiyorum.
kitap, gerçekten çok güzel, akıcı. yazarın kendi içsel yolculuğu, vefat etmiş karısı ile kısa sohbetleri gibi. ama bir yas süreci aslında, bir özlem pınarı. bilmiyorum birçok yeri bana inanılmaz naif geldi. yazarın tarifine göre, bu kadar bencil bi adamın böylesine sevebiliyor oluşu gözümü yaşarttı.
uzun bir yolculuk sonrası, eşi durakların birinde inmişte, o onun özlemi ile devam etmek zorundaymış gibiydi.
okuyun okutturun efendim, ve yazarın itiraf ettiği gibi güzel sözler söylemek için insanların hayatınızdan çıkmasını beklemeyin.
devamını gör...
5.
" bugün artık kaybedecek hiçbir şeyim yok... "
1938 doğumlu fransız yazar jean louis fournier imzalı 112 sayfalık eser; özgün adı veuf olan eser 2011 yılında yayınlanmış ve anlatı türünde yer almaktadır.
yazarın eşini yitirdikten sonra yaşadıklarını ve bir dul olmayı, yas sürecini ve karısıyla olan anılarını, ölüme dair fikirlerini, çektiği acıyla mücadelesini ve bu acıyla bazen dalga geçmekten başka çaresinin olmadığını anlatıyor kitap.
jean louis fournier okumalarım devam ediyor, ilerlemiş yaşından ötürü artık fazla zamanı kalmamış gibi geliyor ve öldüğünde ağlayacağımı biliyorum, çünkü onun okuduğum her kitabında derin bir acı çektiğini ve ölümü beklediğini görüyorum..
kitaba geçelim;
40 yıllık eşi sylvie bir kasım ayında ona sonsuza dek veda ediyor, karısı hayat dolu iken hayatını ilk kaybeden karısı oluyor.
nereye gidiyoruz baba kitabında başka bir acının içindeyken, şimdi ise bu kitabında başka bir acının içine düşüyor yazar, asla kimseyi öldürmedi benim babam kitabında ise babasıyla olan travmatik anıları göze çarpıyor.
kitabımıza dönmemiz gerekirse;
40 yıldır aynı yastığa baş koyduğu insanı ansızın yitirmiş olmanın afallatıcı yanları bir yana, bu acıyla nasıl yaşayacağını da sanki kestiremiyor gibi jean louis fournier.
evin her yerinde karısından kalan bir eşya, bir anı görmesi oldukça acı iken, hayata artık sevdiği, aşık olduğu insan olmadan devam etmesi de oldukça ağır geliyor ona.
bazen bazı insanları öldükleri için suçlarız, bu suçlamanın altında yatan duygu aslında veda edememiş olmanın kızgınlığı, ya da kırgınlığı olabilir belki, "neden beni beklemedin, neden birlikte ölmedik, diye kızıyor karısına yazar, onu çok sevdi ama ondan önce ölerek onu bu dünyada yapayalnız bıraktı, bu duyguyla yaşamayı öğrenmesi zaman alıyor.
kitabın düşündürdüğü en can alıcı şey şu oldu;
dul kalmak için illa eşinin ölmesi gerekmez, sevdiğin, aşık olduğun bir insandan ilelebet ayrı düştüysen bu da dul kalmak demektir.
içinde olduğu acıyı, yas sürecini, anılarla mücadelesini, özlem duygusunu, aşkı ve sevgiyi, birini yitirmiş olmanın sonsuz kederini kendine özgü bir biçimde anlatıyor her zamanki gibi, oldukça severek, etkilenerek, bazı yerlerde gülerek, bazı yerlerde gözlerim dolarak okuduğum bir kitap oldu.

sana yazmak isterdim,
ama nereye yazacağımı bilmiyorum.
bugün artık kaybedecek hiçbir şeyim yok.
sonun başlangıcı bu, hatıralarla yetinmek zorunda kalacağım.
artık her sabah yalnız uyanıyorum, uyanır uyanmaz aklıma gelmiyor öldüğün, sanki her sabah tekrar ölüyorsun.
sen yoktun, mutsuzdum, bütün dünya hüzünlü olmalıydı.
sandığından çok daha fazla iz bıraktın.
senin fotoğraflarına ihtiyacım yok,
hafızam var..
insanlarda beni duygulandıran şey, biyolojik olarak tükenmeleri.
bir daha hiç beni düşünemeyeceksin...
1938 doğumlu fransız yazar jean louis fournier imzalı 112 sayfalık eser; özgün adı veuf olan eser 2011 yılında yayınlanmış ve anlatı türünde yer almaktadır.
yazarın eşini yitirdikten sonra yaşadıklarını ve bir dul olmayı, yas sürecini ve karısıyla olan anılarını, ölüme dair fikirlerini, çektiği acıyla mücadelesini ve bu acıyla bazen dalga geçmekten başka çaresinin olmadığını anlatıyor kitap.
jean louis fournier okumalarım devam ediyor, ilerlemiş yaşından ötürü artık fazla zamanı kalmamış gibi geliyor ve öldüğünde ağlayacağımı biliyorum, çünkü onun okuduğum her kitabında derin bir acı çektiğini ve ölümü beklediğini görüyorum..
kitaba geçelim;
40 yıllık eşi sylvie bir kasım ayında ona sonsuza dek veda ediyor, karısı hayat dolu iken hayatını ilk kaybeden karısı oluyor.
nereye gidiyoruz baba kitabında başka bir acının içindeyken, şimdi ise bu kitabında başka bir acının içine düşüyor yazar, asla kimseyi öldürmedi benim babam kitabında ise babasıyla olan travmatik anıları göze çarpıyor.
kitabımıza dönmemiz gerekirse;
40 yıldır aynı yastığa baş koyduğu insanı ansızın yitirmiş olmanın afallatıcı yanları bir yana, bu acıyla nasıl yaşayacağını da sanki kestiremiyor gibi jean louis fournier.
evin her yerinde karısından kalan bir eşya, bir anı görmesi oldukça acı iken, hayata artık sevdiği, aşık olduğu insan olmadan devam etmesi de oldukça ağır geliyor ona.
bazen bazı insanları öldükleri için suçlarız, bu suçlamanın altında yatan duygu aslında veda edememiş olmanın kızgınlığı, ya da kırgınlığı olabilir belki, "neden beni beklemedin, neden birlikte ölmedik, diye kızıyor karısına yazar, onu çok sevdi ama ondan önce ölerek onu bu dünyada yapayalnız bıraktı, bu duyguyla yaşamayı öğrenmesi zaman alıyor.
kitabın düşündürdüğü en can alıcı şey şu oldu;
dul kalmak için illa eşinin ölmesi gerekmez, sevdiğin, aşık olduğun bir insandan ilelebet ayrı düştüysen bu da dul kalmak demektir.
içinde olduğu acıyı, yas sürecini, anılarla mücadelesini, özlem duygusunu, aşkı ve sevgiyi, birini yitirmiş olmanın sonsuz kederini kendine özgü bir biçimde anlatıyor her zamanki gibi, oldukça severek, etkilenerek, bazı yerlerde gülerek, bazı yerlerde gözlerim dolarak okuduğum bir kitap oldu.

sana yazmak isterdim,
ama nereye yazacağımı bilmiyorum.
bugün artık kaybedecek hiçbir şeyim yok.
sonun başlangıcı bu, hatıralarla yetinmek zorunda kalacağım.
artık her sabah yalnız uyanıyorum, uyanır uyanmaz aklıma gelmiyor öldüğün, sanki her sabah tekrar ölüyorsun.
sen yoktun, mutsuzdum, bütün dünya hüzünlü olmalıydı.
sandığından çok daha fazla iz bıraktın.
senin fotoğraflarına ihtiyacım yok,
hafızam var..
insanlarda beni duygulandıran şey, biyolojik olarak tükenmeleri.
bir daha hiç beni düşünemeyeceksin...
devamını gör...
