1.
t: seviyeli bir tartışmanın yaşanacağını umduğum başlık.
tartışma kültürü olmayanlar için; https://www.google.com/url?...
bu soru sorulduğunda genelde herkesin aklına belli noktalar gelir. hırsızlık, cinayet, gasp vb.. durumlarda herkes tarafından bunlar suç işleyenin de suçlu kabul edildiği düşünülür. bunların ahlaka aykırı olmayacağını düşünen insanların sayısı az değildir. hırsızlık suçu işleyen birinin bu suçu neden işlediğine dair sosyolojik temeline inildiğinde türlü travmalar, toplum tarafından dışlanma, işsizlik gibi nedenler ortaya çıkar. bir düşünür der ki toplum kişiyi hırsızlığa mecbur bırakıyorsa suç hırsızın ahlaksızlık toplumundur.
bunun dışında toplum içerisinde çok fazla görüş ayrılığının olduğu örnekler de vereceğim.
ensest ilişki denildiğinde burada bunu ahlaka aykırı olarak tanımlamayacak kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez mesela toplum bunu ahlaka aykırı kabul eder.
dindar birine göre tanrı inancı olmayan da ahlaksızdır. adama, "inanmıyorum," dediğinde dehşete düşüyor ne ahlakın kalıyor ne başka bir şeyin.
bir başka örnek ki bence en güzel örnek askerlik. askerlik çok kutsal sayıldığından bir erkeğin askere gitmek istemiyorum demesi onu korkak yaptığı gibi kutsal bir görevi reddettiğinden dolayı toplumun ahlak yasasına da aykırı davranmış oluyor. ancak bir anarşist için ise eline silah alıp dağa çıkmak ahlaka aykırıdır. örnekler artırılır neticeye gelelim.
kimi insan ahlakın direkt kendisini de yok sayar. genel bir baktığımda dahi evrensel bir ahlakın mümkün olamayacağını düşünüyorum.
tartışma kültürü olmayanlar için; https://www.google.com/url?...
bu soru sorulduğunda genelde herkesin aklına belli noktalar gelir. hırsızlık, cinayet, gasp vb.. durumlarda herkes tarafından bunlar suç işleyenin de suçlu kabul edildiği düşünülür. bunların ahlaka aykırı olmayacağını düşünen insanların sayısı az değildir. hırsızlık suçu işleyen birinin bu suçu neden işlediğine dair sosyolojik temeline inildiğinde türlü travmalar, toplum tarafından dışlanma, işsizlik gibi nedenler ortaya çıkar. bir düşünür der ki toplum kişiyi hırsızlığa mecbur bırakıyorsa suç hırsızın ahlaksızlık toplumundur.
bunun dışında toplum içerisinde çok fazla görüş ayrılığının olduğu örnekler de vereceğim.
ensest ilişki denildiğinde burada bunu ahlaka aykırı olarak tanımlamayacak kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez mesela toplum bunu ahlaka aykırı kabul eder.
dindar birine göre tanrı inancı olmayan da ahlaksızdır. adama, "inanmıyorum," dediğinde dehşete düşüyor ne ahlakın kalıyor ne başka bir şeyin.
bir başka örnek ki bence en güzel örnek askerlik. askerlik çok kutsal sayıldığından bir erkeğin askere gitmek istemiyorum demesi onu korkak yaptığı gibi kutsal bir görevi reddettiğinden dolayı toplumun ahlak yasasına da aykırı davranmış oluyor. ancak bir anarşist için ise eline silah alıp dağa çıkmak ahlaka aykırıdır. örnekler artırılır neticeye gelelim.
kimi insan ahlakın direkt kendisini de yok sayar. genel bir baktığımda dahi evrensel bir ahlakın mümkün olamayacağını düşünüyorum.
devamını gör...
2.
ahlak kavramını tartışmadan nihayete eremeyecek tartışmadır...
toplumun, dinin yahut başka bir otoritenin dayattığı, normatif bir ahlaktan bahsedeceksek şayet; evrensel ahlak yasasının temelini oluşturacak iyi-kötü kavramını değil, iyilik-kötülük kavramını konuşacağımızdan, çıkılacak bu yolda varılacak bir yer olamayacağından, çıkacağımız bu yolda yolda kalacağımız öngörülebilir, bu çok açık...
yok, gerçekten iyi-kötü kavramını tartışarak bir ahlak olgusuna varacaksak şayet; bir şeye iyi-kötü derken, ondan daha az iyi ya da iyiye nazaran kötü şeyler olduğunu da kabul etmiş oluyoruz. yani bir şeye iyi diyebilmek için kötüsünü de bilmemiz, anlamamız gerekir. işte bu yüzdendir ki iyi-kötü dediğimiz şey doğada değil, bizdedir...
peki bizde olunca ne oluyor?;
işin içine duygularımız ve duygulanımlarımız giriyor. duygu dediğimiz şey spinoza'ya göre insan bedeninin etki gücünü artıran yahut azaltan hal yahut o hale dair fikirdir. hal dediği şey ise tam olarak duygulanımdır. yani aslında özetle duygulanım başımıza gelen, duygu ise başımıza gelenin sonucunda oluşan hissiyatımızdır...
bir şey bedenlerimizin etki gücünü artırıyorsa iyi, eksiltiyorsa kötüdür. işte tam da bu yüzden sabit bir iyi ve sabit bir kötüden bahsetmek pek mümkün değildir. aynı duygulanım her seferinde etki gücümüzü artıracak ya da eksiltecek diye bir şey yok zira.
tüm bunlara bakıldığında, bir ahlak oluşturmak için öyle ya da böyle bir şekilde norm üretmemiz gerekecektir. bu yüzden de ahlak dediğimiz şey salt dogmatiktir. ürettiğimiz normlar da o ya da bu sebepten keyfi olacaktır. çünkü kime göre, neye göre iyi-kötüdür...
evet, işte tam burada da olayımıza etik konusu giriyor. belki evrensel ahlak yasası derken bu kısımda etikten faydalanabiliriz. çünkü etikle ahlakı kıyasladığımızda ahlak buyurur, etik önerir. etik bu yönüyle pragmatik olmaktan daha çok pratiktir. mesela ahlak içinde istisnai durumlar çoğunluğun içinde eriyip yok olabilirken; etik aynı istisnai durumları olabildiğince tekil olarak ele alır, değerlendirir.
ahlak bireyin evrensel olanı anlamasını, uygulamasını ister. etik ise kişinin kendini anlamasını ve gerçekleştirmesini sağlar. yani şimdi böyle bir şey söz konusu olacak ise şayet; etiğin bize önerdiği şekilde, yukarıda iyi diye tanımladığımız şeyleri örgütleyerek yaşamımıza dahil eder; kötü diye tanımladığımız şeylerle karşılaşmaktan da sakınarak yaşayabilirsek, böyle bir şeyi zor da olsa mümkün kılabiliriz...
toplumun, dinin yahut başka bir otoritenin dayattığı, normatif bir ahlaktan bahsedeceksek şayet; evrensel ahlak yasasının temelini oluşturacak iyi-kötü kavramını değil, iyilik-kötülük kavramını konuşacağımızdan, çıkılacak bu yolda varılacak bir yer olamayacağından, çıkacağımız bu yolda yolda kalacağımız öngörülebilir, bu çok açık...
yok, gerçekten iyi-kötü kavramını tartışarak bir ahlak olgusuna varacaksak şayet; bir şeye iyi-kötü derken, ondan daha az iyi ya da iyiye nazaran kötü şeyler olduğunu da kabul etmiş oluyoruz. yani bir şeye iyi diyebilmek için kötüsünü de bilmemiz, anlamamız gerekir. işte bu yüzdendir ki iyi-kötü dediğimiz şey doğada değil, bizdedir...
peki bizde olunca ne oluyor?;
işin içine duygularımız ve duygulanımlarımız giriyor. duygu dediğimiz şey spinoza'ya göre insan bedeninin etki gücünü artıran yahut azaltan hal yahut o hale dair fikirdir. hal dediği şey ise tam olarak duygulanımdır. yani aslında özetle duygulanım başımıza gelen, duygu ise başımıza gelenin sonucunda oluşan hissiyatımızdır...
bir şey bedenlerimizin etki gücünü artırıyorsa iyi, eksiltiyorsa kötüdür. işte tam da bu yüzden sabit bir iyi ve sabit bir kötüden bahsetmek pek mümkün değildir. aynı duygulanım her seferinde etki gücümüzü artıracak ya da eksiltecek diye bir şey yok zira.
tüm bunlara bakıldığında, bir ahlak oluşturmak için öyle ya da böyle bir şekilde norm üretmemiz gerekecektir. bu yüzden de ahlak dediğimiz şey salt dogmatiktir. ürettiğimiz normlar da o ya da bu sebepten keyfi olacaktır. çünkü kime göre, neye göre iyi-kötüdür...
evet, işte tam burada da olayımıza etik konusu giriyor. belki evrensel ahlak yasası derken bu kısımda etikten faydalanabiliriz. çünkü etikle ahlakı kıyasladığımızda ahlak buyurur, etik önerir. etik bu yönüyle pragmatik olmaktan daha çok pratiktir. mesela ahlak içinde istisnai durumlar çoğunluğun içinde eriyip yok olabilirken; etik aynı istisnai durumları olabildiğince tekil olarak ele alır, değerlendirir.
ahlak bireyin evrensel olanı anlamasını, uygulamasını ister. etik ise kişinin kendini anlamasını ve gerçekleştirmesini sağlar. yani şimdi böyle bir şey söz konusu olacak ise şayet; etiğin bize önerdiği şekilde, yukarıda iyi diye tanımladığımız şeyleri örgütleyerek yaşamımıza dahil eder; kötü diye tanımladığımız şeylerle karşılaşmaktan da sakınarak yaşayabilirsek, böyle bir şeyi zor da olsa mümkün kılabiliriz...
devamını gör...
3.
herkesin ahlak anlayışının sınırları var, bu durumda kimseyi belli kalıplar içine sokamayız.
yani cevabı namümkün olay.
yani cevabı namümkün olay.
devamını gör...
4.
güzel başlık.
başlıkta tartışan arkadaşlar için bir tavsiyem olacak.
felsefe gevezelikleri podcastini dinlerseniz bu konular çok güzel şekilde ele alınıyor. oruç aruoba gözlemlerini aktarıyor. beğeneceksiniz eminim.
başlıkta tartışan arkadaşlar için bir tavsiyem olacak.
felsefe gevezelikleri podcastini dinlerseniz bu konular çok güzel şekilde ele alınıyor. oruç aruoba gözlemlerini aktarıyor. beğeneceksiniz eminim.
devamını gör...
5.
mümkün değildir yanıtını vereceğim başlıktır.
çünkü her toplumun ahlak anlayışları farklılık gösterir.
bizde ahlaki olmayan bir durum, başka bir yerde ahlakidir.
çünkü her toplumun ahlak anlayışları farklılık gösterir.
bizde ahlaki olmayan bir durum, başka bir yerde ahlakidir.
devamını gör...
6.
imkansız, ahlak ne ki?
devamını gör...
7.
mümkündür.
bazı şeyler kişisel değildir, evinizin içindeyken bile eğer dışarıyı, konu komşuyu rahatsız edecek biçimde davranıyorsanız bu kamuyu ve dolayısıyla evreni ilgilendirir.
evrensel ahlak size "başkalarını, kendileri istemedikçe, razı gelmedikçe, çevresel etkilerden bağımsız olacak şekilde rahatsız edemezsin" diyorsa evinin içinde bile olsan buna uymak zorunda kalacaksın ki aslında bu ahlak yasası bir ceza gerektirmeden insanların içine yerleşmesi gereken bir olgudur.
ben özgürüm, bireyim, isteklerim ve hayallerim var ve bu isteklerimi yaparken zarar görüyorsanız beni ilgilendirmez demek ancak ve ancak bencilliktir. dünyaya gelmiş her kimsenin ilk evreni ailesidir ve büyüdükçe evreni de genişler. bu bakımdan ben, ben, ben demenin bir anlamı yok.
bazı şeyler kişisel değildir, evinizin içindeyken bile eğer dışarıyı, konu komşuyu rahatsız edecek biçimde davranıyorsanız bu kamuyu ve dolayısıyla evreni ilgilendirir.
evrensel ahlak size "başkalarını, kendileri istemedikçe, razı gelmedikçe, çevresel etkilerden bağımsız olacak şekilde rahatsız edemezsin" diyorsa evinin içinde bile olsan buna uymak zorunda kalacaksın ki aslında bu ahlak yasası bir ceza gerektirmeden insanların içine yerleşmesi gereken bir olgudur.
ben özgürüm, bireyim, isteklerim ve hayallerim var ve bu isteklerimi yaparken zarar görüyorsanız beni ilgilendirmez demek ancak ve ancak bencilliktir. dünyaya gelmiş her kimsenin ilk evreni ailesidir ve büyüdükçe evreni de genişler. bu bakımdan ben, ben, ben demenin bir anlamı yok.
devamını gör...
8.
ahlakın insan tarafından yaratılmış bir idea olduğunu düşünmekteyim. bundan ötürü de evrensel ahlak yasasının mümkün olmadığını düşünüyorum. insan aklının olduğu yerde genel geçer bir yasa olamaz çünkü her insanın aklı teker teker incelendiğinde o kadar farklı ve o kadar karmaşık ki. olayı toplumsal olarak ele aldığımızda dahi binlerce fikirle veya davranışla karşılaşabiliyoruz ve değerlendirme yaptığımızda ne doğrudur ne yanlıştır diye düşündüğümüzde işin içinden çıkamadığımızı fark ediyoruz.
devamını gör...
9.
toplumdan topluma ve hatat dönemden döneme aynı toplum içinde bile değişebilecek bir durum ahlak kuralları. toplumsal yazılım diyebiliriz. yani update olabilir. değişebilir. ama yine de evrensel bazı kurallardan bahsedilebilir ki bu kurallar bütün dinlerde de olan (sümerler dahil) (göktengri inancı dahil) ortak kurallardır. 10 emir den bu yana olan şeylerdir hemen hemen.
devamını gör...
10.
herkesin bakış açısı, zihniyeti ve kültürü aynı olmadığından namümkündür.
devamını gör...
11.
hali hazırda mümkün olmuş durum. sorun evrensel ahlak yasasının olup olmaması değil ki zaten var. sorun bunların uygulanıp uygulanmaması. evrensel olarak dünyanın neresine gidersen git çalmak, aldatmak, öldürmek, yaralamak gibi en genel şeyler kötüdür. istenmez ve maddi ya da manevi yaptırımı vardır. yine de bunların yapılması da cezaları doğurur.
yoksa binlerce yıl önce ilkel atalarımız bu yasaları zaten koymuştur. en ilkel tarafıyla daha ilk kabilelerde bile "sen benim karımı alma, ben de senin karını almayayım" anlayışı vardır.
sizin bahsettiğiniz şey her şeyi teferruatıyla yasa haline getirip tüm dünyada uygulamaksa bu mümkün değil. sadece yukarıda bahsettiğim genelgeçer şeyler için mümkün olabilir bu.
yoksa binlerce yıl önce ilkel atalarımız bu yasaları zaten koymuştur. en ilkel tarafıyla daha ilk kabilelerde bile "sen benim karımı alma, ben de senin karını almayayım" anlayışı vardır.
sizin bahsettiğiniz şey her şeyi teferruatıyla yasa haline getirip tüm dünyada uygulamaksa bu mümkün değil. sadece yukarıda bahsettiğim genelgeçer şeyler için mümkün olabilir bu.
devamını gör...
12.
sınıflı toplumlarda mümkün değildir, mülkiyet ilişkileri çoğu şeyi belirler..inanmayanlar "adalet mülkün temelidir" sözüyle ne anlatılmak istendiğini bir düşünsün..evrensel ahlak üzerine ciddi kafa yoranlara ursula k. le guin-mülksüzler kitabını öneririm..yanlış anlaşılmasın, kafanızdaki sorulara cevap bulmanız için değil, tam tersine daha doğru sorulara sahip olabilmek için..
devamını gör...
13.
şimdi bu soruya death note üzerinden bir örnek vermek istiyorum.
hikayeyi biliyorsunuz, son derece iyi, kurallara uyan mazlum karakterimiz eline anonim olarak yargı dağıtma fırsatı geçince birden bire zalim birine dönüşüyor.
sonuç olarak soru şuna evriliyor, "kimsenin bizi görmeyeceğini/yargılamayacağını bilsek, yine ahlaklı olur muyduk?"
edit: demokrasi içerisinde çoğunluğun belirlediği kanunlarla tanımlanacaksa yine evrenselliğini yitireceğinden imkansızdır.
hikayeyi biliyorsunuz, son derece iyi, kurallara uyan mazlum karakterimiz eline anonim olarak yargı dağıtma fırsatı geçince birden bire zalim birine dönüşüyor.
sonuç olarak soru şuna evriliyor, "kimsenin bizi görmeyeceğini/yargılamayacağını bilsek, yine ahlaklı olur muyduk?"
edit: demokrasi içerisinde çoğunluğun belirlediği kanunlarla tanımlanacaksa yine evrenselliğini yitireceğinden imkansızdır.
devamını gör...
14.
eşitlik mümkün olduğu vakit mümkün olacaktır.
eşitlikse hiç bir zaman mümkün olmayacaktır.
eşitlikse hiç bir zaman mümkün olmayacaktır.
devamını gör...
15.
platon bunun mümkün olduğunu düşünüyordu. onun ilgisini tikeller değil tümeller çekiyordu. bilimin konusu da yalnızca tümeller olabilirdi. evrensel bir ahlak yasasını tesis etmek istiyordu. duyulardan nefret ettiği için duyumcu bir ahlak anlayışına karşı çıkıyordu. akılcı bir bakış açısıyla meseleye yaklaşıyordu. ama genel ahlak anlayışı ulusal önyargılardan kurtulabilmiş değildi. yunan toplumunda erdemli sayılan davranışlar genel olarak onun ahlak/etik anlayışını oluşturur. cesur olmak, ölçülü olmak, adil olmak, dürüst olmak, cömert olmak vesaire... bunlar erdemli ve ahlaklı eylemlerdir. platon'un iki dünyalı metafiziğini düşündüğümüzde bunların tümel veya evrensel idealar olduğunu görürüz. mesela iyi kavramını düşünelim. iyi olmayan bir evrensel ahlak olabilir mi? herhangi bir ahlak olabilir mi? dünyada tek tek iyi davranışlar vardır ve bunlar idealar dünyasındaki kendinde iyi sayesinde vardırlar. ondan pay alırlar. ona iştirak ederler. bu tümel ideaları çok yönlü kullanmıştır platon. evrensel bir bilim ve ahlak anlayışı için de onlara başvurmuştur.
ahlak denince akla gelen birkaç filozoftan biridir kant. modern felsefede bu konuyla en çok ilgilenen filozofların başında gelmektedir. kant ahlakın kökeninde duyuları gören hume ve rousseau'dan tamamen ayrılır. o ahlakın kökeninde insan aklını görür. ahlak veya ahlaklılık duygusu insana dışarıdan verili değildir. onu arar ve hiçbir yerde bulamaz kant. ahlak duygusu insanın dışındaki bir şeyden kaynaklanmaz. o insanın kendisinden kaynaklanır. insan aklından kaynaklanır. bu ahlak yasası çok basit şekilde özetlenebilir: " yapmamalısın!" yapmamalısın çünkü yapmayabilirsin. akıl sahibi özerk bir varlık olarak filanca eylemi yapmamalısın veya yapmalısın. ahlak yasası buyurucudur. insan bunu ödevi olarak bilmelidir. ahlak yasası evrenseldir. ahlak yasasını akıldan yani insanın kendi doğasından türettiğiniz zaman ona evrensel demek daha kolay oluyor. kant evrenselci ve soyut ahlak anlayışıyla kendisinden önceki herkesten ayrılır. ahlakî olarak en üstün iyi yani mutluluk anlayışından, hazcılıktan ve faydacılıktan ayrılır. kant eylemleri ve davranışları sonuçlarıyla tartmaz. onun için önemli olan ahlak yasasına uygun olup olmamasıdır. hatta bir eylemin erdemli ve ahlakî olabilmesi için ahlak yasasına uygun olması da yeterli değildir. ahlak yasasından doğması gerekir... mesela müşteri kazanmak amacıyla pazarlık yaptığı kişiye adil bir fiyat veren esnaf ahlak yasasına uygun davranmıştır. ama bu eylemi ahlak yasasından doğmamıştır. çıkar elde etme umudu vardır adil davranışının ardında. dolayısıyla bu ahlakî değildir. kant şöyle der: " her baktığımda beni tekrar tekrar büyüleyen iki şey vardır: üstümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası." felsefede yaptığını söylediği kopernik devrimi'nin en önemli kısımlarından biridir bu radikal ahlak anlayışı değişikliği. zirâ ahlak anlayışını tanrı'ya veya göksel kutsallığa da bağlamaz. kimileri tanrısız ahlak der onun bu yaklaşımına. özgürlük anlayışı da ahlakla iç içedir. ahlak yasası veya ahlaklılık özgürlüğü gerektirir. özgürlük onun ön koşulu gibidir. dolayısıyla o insanı akıl sahibi, özgür veya özerk ve ahlaklılık bilincine sahip bir varlık olarak ele alır. bu potansiyeli vardır en azından. irade burada çok önemlidir.
söz konusu olan bu dünyaya dair bir meseleyse-ahlak böyle bir şeydir- platon'u pek çok başka konuda olduğu gibi dışarıda tutarım. fazla dinsel ve göksel bir bakış açısı vardır. başka birtakım dünyalar olduğunu iddia eder. dahası bu dünyayı tıpkı bir hristiyan veya müslüman gibi hor görür. iki din üzerinde de çok büyük etkisi vardır zaten.
kant pek çok bakımdan müthiş bir filozoftur. ahlak söz konusu olduğunda da çok etkileyici tarafları vardır. ama yine de oldukça soyut bir ahlak yasasından bahseder. içimde bir yasanın varlığını ben bulamıyorum. aklım tabii ki eylemlerimde önemli bir yer tutuyor ama bunun evrensel bir yasadan ötürü olduğunu düşünmüyorum. ayrıca tarihsel ve toplumsal bağlam neredeyse tamamen göz ardı edilmiştir. bu önce hegel'in daha sonra marx'ın ona yönelik eleştirileridir. insanı toplumsallığından koparıp soyut bir bağlama yerleştirmiştir. "amaçlar ülkesi"ne yerleştirmiştir.
başlık sahibinin yorumuna katılıyorum. evrensel bir ahlak yasasına veya ahlak anlayışına katılmıyorum. insanı tarihsel ve toplumsal bağlamda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. toplumdan topluma, dönemden döneme, ülkeden ülkeye değişebilen bir şeydir ahlak. benim kutsal saydığım bir değer için başka bir coğrafyada insan öldürebilirler. ayrıca ülkelerin üretim biçimleri ve üretim ilişkilerini göz ardı etmemek gerekir. ekonomik altyapı ahlakı doğrudan etkileyebilir. hızla değişen dünyada aynı ülkedeki veya toplumdaki ahlak anlayışları dahi dönüşebiliyor. 50 sene önceki türkiye ile bugünkü aynı mı? son bir mesele olarak, ahlak islam toplumlarında ve türkiye'de sanıldığı gibi bir kadının vajinasıyla ilgili bir şey değildir. aslında ahlak dine bırakılamayacak kadar değerli ve önemli bir konudur. eğer hakiki bir islam ahlakı olduğunu kabul etsem bile-çok ciddi tereddütlerim var bu konuda- nietzsche nasıl hristiyan ahlakı karşıtıysa ben de öyle islam "ahlakı" karşıtıyım.
ahlak denince akla gelen birkaç filozoftan biridir kant. modern felsefede bu konuyla en çok ilgilenen filozofların başında gelmektedir. kant ahlakın kökeninde duyuları gören hume ve rousseau'dan tamamen ayrılır. o ahlakın kökeninde insan aklını görür. ahlak veya ahlaklılık duygusu insana dışarıdan verili değildir. onu arar ve hiçbir yerde bulamaz kant. ahlak duygusu insanın dışındaki bir şeyden kaynaklanmaz. o insanın kendisinden kaynaklanır. insan aklından kaynaklanır. bu ahlak yasası çok basit şekilde özetlenebilir: " yapmamalısın!" yapmamalısın çünkü yapmayabilirsin. akıl sahibi özerk bir varlık olarak filanca eylemi yapmamalısın veya yapmalısın. ahlak yasası buyurucudur. insan bunu ödevi olarak bilmelidir. ahlak yasası evrenseldir. ahlak yasasını akıldan yani insanın kendi doğasından türettiğiniz zaman ona evrensel demek daha kolay oluyor. kant evrenselci ve soyut ahlak anlayışıyla kendisinden önceki herkesten ayrılır. ahlakî olarak en üstün iyi yani mutluluk anlayışından, hazcılıktan ve faydacılıktan ayrılır. kant eylemleri ve davranışları sonuçlarıyla tartmaz. onun için önemli olan ahlak yasasına uygun olup olmamasıdır. hatta bir eylemin erdemli ve ahlakî olabilmesi için ahlak yasasına uygun olması da yeterli değildir. ahlak yasasından doğması gerekir... mesela müşteri kazanmak amacıyla pazarlık yaptığı kişiye adil bir fiyat veren esnaf ahlak yasasına uygun davranmıştır. ama bu eylemi ahlak yasasından doğmamıştır. çıkar elde etme umudu vardır adil davranışının ardında. dolayısıyla bu ahlakî değildir. kant şöyle der: " her baktığımda beni tekrar tekrar büyüleyen iki şey vardır: üstümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası." felsefede yaptığını söylediği kopernik devrimi'nin en önemli kısımlarından biridir bu radikal ahlak anlayışı değişikliği. zirâ ahlak anlayışını tanrı'ya veya göksel kutsallığa da bağlamaz. kimileri tanrısız ahlak der onun bu yaklaşımına. özgürlük anlayışı da ahlakla iç içedir. ahlak yasası veya ahlaklılık özgürlüğü gerektirir. özgürlük onun ön koşulu gibidir. dolayısıyla o insanı akıl sahibi, özgür veya özerk ve ahlaklılık bilincine sahip bir varlık olarak ele alır. bu potansiyeli vardır en azından. irade burada çok önemlidir.
söz konusu olan bu dünyaya dair bir meseleyse-ahlak böyle bir şeydir- platon'u pek çok başka konuda olduğu gibi dışarıda tutarım. fazla dinsel ve göksel bir bakış açısı vardır. başka birtakım dünyalar olduğunu iddia eder. dahası bu dünyayı tıpkı bir hristiyan veya müslüman gibi hor görür. iki din üzerinde de çok büyük etkisi vardır zaten.
kant pek çok bakımdan müthiş bir filozoftur. ahlak söz konusu olduğunda da çok etkileyici tarafları vardır. ama yine de oldukça soyut bir ahlak yasasından bahseder. içimde bir yasanın varlığını ben bulamıyorum. aklım tabii ki eylemlerimde önemli bir yer tutuyor ama bunun evrensel bir yasadan ötürü olduğunu düşünmüyorum. ayrıca tarihsel ve toplumsal bağlam neredeyse tamamen göz ardı edilmiştir. bu önce hegel'in daha sonra marx'ın ona yönelik eleştirileridir. insanı toplumsallığından koparıp soyut bir bağlama yerleştirmiştir. "amaçlar ülkesi"ne yerleştirmiştir.
başlık sahibinin yorumuna katılıyorum. evrensel bir ahlak yasasına veya ahlak anlayışına katılmıyorum. insanı tarihsel ve toplumsal bağlamda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. toplumdan topluma, dönemden döneme, ülkeden ülkeye değişebilen bir şeydir ahlak. benim kutsal saydığım bir değer için başka bir coğrafyada insan öldürebilirler. ayrıca ülkelerin üretim biçimleri ve üretim ilişkilerini göz ardı etmemek gerekir. ekonomik altyapı ahlakı doğrudan etkileyebilir. hızla değişen dünyada aynı ülkedeki veya toplumdaki ahlak anlayışları dahi dönüşebiliyor. 50 sene önceki türkiye ile bugünkü aynı mı? son bir mesele olarak, ahlak islam toplumlarında ve türkiye'de sanıldığı gibi bir kadının vajinasıyla ilgili bir şey değildir. aslında ahlak dine bırakılamayacak kadar değerli ve önemli bir konudur. eğer hakiki bir islam ahlakı olduğunu kabul etsem bile-çok ciddi tereddütlerim var bu konuda- nietzsche nasıl hristiyan ahlakı karşıtıysa ben de öyle islam "ahlakı" karşıtıyım.
devamını gör...
16.
günümüz koşullarında mümkün olduğunu zannetmiyorum. ama ilerleyen zamanlarda olabilir diye düşünüyorum. içinde bulunduğumuz dünyada artık herkes birbiriyle etkileşim halinde. artık her geçen gün birbirimize daha çok benziyoruz. ancak bir yandan her insanın kendi başına bir birey oluşu da savunuluyor. buna rağmen dünya üzerindeki sınırlar gittikçe silikleşiyor. örneğin birkaç istisna haricinde tüm dünyada aynı yemek aynı şekilde yenebiliyor, aynı kahve içiliyor, aynı kıyafetler giyiliyor, aynı şeyler izleniyor.
bu değişim, bu ayak uydurma hali bu hızla devam ederse ahlak anlayışımızın da zamanla aynı olacağı kanaatindeyim.
bu değişim, bu ayak uydurma hali bu hızla devam ederse ahlak anlayışımızın da zamanla aynı olacağı kanaatindeyim.
devamını gör...
17.
ahlak demek iyi ile kötüyü ayırt edebilme yeteneğidir, bütün insanlarda mevcuttur ve bu yüzden zaten evrenseldir. ama sen diyorsan ki herkesin işine gelebilecek ahlaki bir yasa kurmak mümkün mü? işte o imkansızdır.
devamını gör...
18.
#1362249 no'lu tanımıma ek olarak şunu da belirtmek de fayda görüyorum:
evrensel ahlak yasası dediğimiz kavramın içinde, etikten faydalandığımız vakit, kimimizi aslında gerçekten rahatsız yahut tedirgin edecek şu sonuç çıkıyor ortaya...
misal;
hırsızlık olayında ahlak dediğimiz şey, hırsızı da hırsızlığı da sebebi ne olursa olsun kötü olarak nitelendirir...
etik işte tam olarak burada devreye girer. hırsızı hırsızlık yapmaya iten sebepleri, sosyolojik ve ekonomik durumları göz önüne alır ve işin özünde suçu hırsızın işlediğine ama hırsızlığın toplumun suçu olduğuna kanaat getirebilir...
iyiyi ödüllendiriip kötüyü cezalandıran bir sistematik olan ahlak dediğimiz kavram, hele de din ve toplum üzerinden bu kadar manipüle edilebiliyor, ve bu gibi erklerin elinde şekilden şekile sokulabiliyorken, kurtarıcı değil, felaketlere sürükleyicidir zannımca...
evrensel ahlak yasası dediğimiz kavramın içinde, etikten faydalandığımız vakit, kimimizi aslında gerçekten rahatsız yahut tedirgin edecek şu sonuç çıkıyor ortaya...
misal;
hırsızlık olayında ahlak dediğimiz şey, hırsızı da hırsızlığı da sebebi ne olursa olsun kötü olarak nitelendirir...
etik işte tam olarak burada devreye girer. hırsızı hırsızlık yapmaya iten sebepleri, sosyolojik ve ekonomik durumları göz önüne alır ve işin özünde suçu hırsızın işlediğine ama hırsızlığın toplumun suçu olduğuna kanaat getirebilir...
iyiyi ödüllendiriip kötüyü cezalandıran bir sistematik olan ahlak dediğimiz kavram, hele de din ve toplum üzerinden bu kadar manipüle edilebiliyor, ve bu gibi erklerin elinde şekilden şekile sokulabiliyorken, kurtarıcı değil, felaketlere sürükleyicidir zannımca...
devamını gör...