1.
göç ve oba kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.
göçebe<göçoba
ç sesinin etkisiyle oba sözcüğündeki sesli harfler incelemiştir. daha eski dönemde bu sözcüğün anlamını "göçen oba", "göçen ev" gibi kavramlar karşılanmıştır.
konuya halk bilimi açısından değinmek gerekir, türkler atlı göçebe bozkır halkıdırlar. yüzyıllardır göç ettiler. göç etmek için doğdular ya göç edecekler ya da ölecekler.
göçebe<göçoba
ç sesinin etkisiyle oba sözcüğündeki sesli harfler incelemiştir. daha eski dönemde bu sözcüğün anlamını "göçen oba", "göçen ev" gibi kavramlar karşılanmıştır.
konuya halk bilimi açısından değinmek gerekir, türkler atlı göçebe bozkır halkıdırlar. yüzyıllardır göç ettiler. göç etmek için doğdular ya göç edecekler ya da ölecekler.
devamını gör...
2.
ulan ya, bazen harari gibi "ne gerek vardı yerleşikliğe?" diyorum. şöyle kıtlık içindeki bir bozkırda yaşasaydık fena olmaz mıydı? yeri geldi mi devlet yok, kaderin az buçuk belli, herkesin rolü daha bir net, birlik içi dengeler daha adaletli. hayvanına otlak bul, ara ara savaş, iki ok ye, öl.
t: zorunlu sebeplerden ötürü göçen halk. bu bağlamda geçen gün iü çtle bölümünde mihaly dobrovits hoca göçebeleri anlatmış. buradan
t2: bir de bi' yazar arkadaşımız imiş. bu vesileyle ona da selam olsun, hâlâ buralardaysa*
t: zorunlu sebeplerden ötürü göçen halk. bu bağlamda geçen gün iü çtle bölümünde mihaly dobrovits hoca göçebeleri anlatmış. buradan
t2: bir de bi' yazar arkadaşımız imiş. bu vesileyle ona da selam olsun, hâlâ buralardaysa*
devamını gör...
3.
göçebe, evini sırtında taşıyan kişidir. şehir hayatı yaşasa bile yerleşik hayata kavuşamamıştır, kendi gibi ruhu da göçebedir. çünkü şehir hayatı demek aynı evde doğup aynı evde ölmek demektir biraz. devamlı oradan oraya dolaştığı için çevresini önemsemez, orayı güzelleştirmek için uğraşmaz.
devamını gör...
4.
upuzun ama çok güzel bir cemal süreya şiiridir.
sen sık sık gülen, gülerken de
sevecen bir akdeniz çizgisini
sol yanına ağzının
iliştiren çocuk, özenle
yabana mı atıyorum yani seni?
yabana mı atıyorum saat altı buçukları?
çocuk ve allah'ın en eski baskısını
değil, değil bunların biri
gözlerimin gemileri kuş istiyor
açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor bir mavi
şahmeran süt istiyor kefeninden
üç aylık ölmüş çocukların
kerem ile arzu geliyor aslı ile kanber
ay kana kana batıyor
ay kana kana batıyor
eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
otobüsteyim
jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
patronun karısını zimmetine geçirip
amasya'dan kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
alevilikten konuşuyoruz uzun süre
yanımdaki hep bir gazetede marilyn monroe'nun
resimlerine bakıyor
marilyn monroe öldü diyorum ona
ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
şimdiyse cennette nietzsche'nin metresi olması gerekir
bunları diyorum daha ne varsa diyorum
işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
belki de bir günler bunun için aydın'da
bulunduğumu
zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
olduğumu
işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu kütahya'da
ankara'da dokunak yozgat'ta becerik olduğunu
van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
dialektik
acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
gibi
bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
sinirli bir elin uysal bir bardağa
çok yukardan döktüğü bir içki gelir
sonsuz ve olağanüstü bir bira
köpüklene köpüklene biçimlendirir
soyunarak ağlayan bir kadını
acı bilincinde sonrasızlığın
ama bırakalım bırakalım bunları
yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
büyük yakalarıyla
ve faytoncular görüyorum
yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
kars'tayım bu ne biçim kars bir kenarda
pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
üstünde
kars kalesi yükseliyor
gökyüzünü ankara kalesine göre daha soyut ve daha
elverişli bir şekilde
hırpalayan bu kale de olmasa
n'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
arkada bir su devrile devrile akıyor
rastgele bir ağaca soruyorum
bir şey var sanki onu soruyorum
değil orda diyor belki biraz daha ilerde
tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
ataerkil bir aile gözümü alıyor
dedelerin yüzlerinde erozyon
silip götürmüş bütün evetleri
annelerinse ağızlarında hiyeroglif
babalarınsa ağustoslar atasözleri
amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
ablalarınsa boyunları soru işareti
ağabeylerse utançlarından emrah
sıralanmışlar su boylarına
bıçakla soyuyorlar kelimeleri
ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan
bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri
ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
ve balyozla vursalar mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi
ellerim egece yatısına çağrılmış
ve
telaşsız görünmeye çalışan bir kafka gibi
yüzüm giyotine abone
sen sık sık gülen, gülerken de
sevecen bir akdeniz çizgisini
sol yanına ağzının
iliştiren çocuk, özenle
yabana mı atıyorum yani seni?
yabana mı atıyorum saat altı buçukları?
çocuk ve allah'ın en eski baskısını
değil, değil bunların biri
gözlerimin gemileri kuş istiyor
açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor bir mavi
şahmeran süt istiyor kefeninden
üç aylık ölmüş çocukların
kerem ile arzu geliyor aslı ile kanber
ay kana kana batıyor
ay kana kana batıyor
eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
otobüsteyim
jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
patronun karısını zimmetine geçirip
amasya'dan kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
alevilikten konuşuyoruz uzun süre
yanımdaki hep bir gazetede marilyn monroe'nun
resimlerine bakıyor
marilyn monroe öldü diyorum ona
ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
şimdiyse cennette nietzsche'nin metresi olması gerekir
bunları diyorum daha ne varsa diyorum
işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
belki de bir günler bunun için aydın'da
bulunduğumu
zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
olduğumu
işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu kütahya'da
ankara'da dokunak yozgat'ta becerik olduğunu
van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
dialektik
acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
gibi
bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
sinirli bir elin uysal bir bardağa
çok yukardan döktüğü bir içki gelir
sonsuz ve olağanüstü bir bira
köpüklene köpüklene biçimlendirir
soyunarak ağlayan bir kadını
acı bilincinde sonrasızlığın
ama bırakalım bırakalım bunları
yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
büyük yakalarıyla
ve faytoncular görüyorum
yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
kars'tayım bu ne biçim kars bir kenarda
pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
üstünde
kars kalesi yükseliyor
gökyüzünü ankara kalesine göre daha soyut ve daha
elverişli bir şekilde
hırpalayan bu kale de olmasa
n'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
arkada bir su devrile devrile akıyor
rastgele bir ağaca soruyorum
bir şey var sanki onu soruyorum
değil orda diyor belki biraz daha ilerde
tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
ataerkil bir aile gözümü alıyor
dedelerin yüzlerinde erozyon
silip götürmüş bütün evetleri
annelerinse ağızlarında hiyeroglif
babalarınsa ağustoslar atasözleri
amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
ablalarınsa boyunları soru işareti
ağabeylerse utançlarından emrah
sıralanmışlar su boylarına
bıçakla soyuyorlar kelimeleri
ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan
bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri
ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
ve balyozla vursalar mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi
ellerim egece yatısına çağrılmış
ve
telaşsız görünmeye çalışan bir kafka gibi
yüzüm giyotine abone
devamını gör...
5.
şahsımın da çok sevdiği mükemmel cemal süreya şiiri. anadoludan birçok ipucunu içinde barındırmakla beraber, cemal süreyanın bunları şiire ustalıkla yedirmesinden nasıl büyük bir şair olduğunu yeniden yeniden anlıyor insan.
bu şiirde
“biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası”
dizeleri çok meşhur olsa da bu şiirdeki favori dizelerim şunlar:
“jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine”
“ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan”
ayrıca eser gökay tarafından insanın ruhunu dinlendiren güzel yorumu için:
bu şiirde
“biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası”
dizeleri çok meşhur olsa da bu şiirdeki favori dizelerim şunlar:
“jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine”
“ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan”
ayrıca eser gökay tarafından insanın ruhunu dinlendiren güzel yorumu için:
devamını gör...
6.
kenan evren ve kurmayları, gerçekleştirdikleri askeri darbe sonucu siyasi partilerle birlikte birçok kurumun da kapısına kilit vurdururlar.
bu kurumlardan biri de türk dil kurumu. kurumun kapatılmasına neden olarak da cemal süreya'nın göçebe isimli kitabına ödül vermiş olması. çünkü şiirde, şairin eşkıya ile jandarmayı kıyaslaması, eşkıyayı yüceltip jandarmayı küçük görmesi kenan evren'in şimşeklerini üzerine çekmiş. tdk'nın da ödüle layık göstermesi, kurumun cezalandırılmasına yol açmış.
bu kurumlardan biri de türk dil kurumu. kurumun kapatılmasına neden olarak da cemal süreya'nın göçebe isimli kitabına ödül vermiş olması. çünkü şiirde, şairin eşkıya ile jandarmayı kıyaslaması, eşkıyayı yüceltip jandarmayı küçük görmesi kenan evren'in şimşeklerini üzerine çekmiş. tdk'nın da ödüle layık göstermesi, kurumun cezalandırılmasına yol açmış.
devamını gör...
7.
yıkan ve yapan hareket...lilik.
devamını gör...
8.
9.
son zamanlarda en çok dinlediğim parçadır kendisi, çok eğlenceli değil mi?
devamını gör...
10.
yerleşik olmayan, konar göçer bir hayat sürdüren, dolayısıyla aidiyet hissi de olmadığı varsayılan topluluk ve kişi.
devamını gör...