1.
hepimiz newton'un renk kuramını biliriz. ışık bir prizmadan geçirilir ve 7 renk gözlenir: kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor. bir edebiyatçı ve düşünür olarak bilinen goethe'nin ise bu konuya yaklaşımı biraz daha farklıdı ve ana renklerin 7 tane değil 2 tane olduğunu söyler: mavi ve sarı. bu kuram özellikle renklerin psikolojik anlamlarına değinir.
newton'un kuramı matematikseldir, 7 renk; tek bir beyaz renkten çıkar, türer. bu renkler, beyaz rengin içinde vardır. onu oluşturur. goethe ise renklerin siyah ve beyazın karşılaştığı yerlerde oluştuğunu öne sürer. yani onun için aydınlık ve karanlık, birbiri ile etkileşim halindedir. sarıyı, karanlığın sınırladığı ışık; maviyi ise ışıkla sınırlanmış bir karanlık olarak düşünür. yani karanlık pasif bir unsur değildir, renk spektrumunun oluşması üzerinde söz sahibi bir durumdur.
goethe için renk ne olursa olsun insan ruhu üzerinde bir etkiye sahiptir. kendi renk çarkını da buna göre oluşturmuştur. renkleri iyi ve kötü olarak ayırmıştır. bunu tabii ki iyi ve kötü diyerek sınırlandıramayız, küçük bir örnek verelim: sarı, kırmızı tonlu renkler insana neşe ve mutluluk veriyorken mavi soğuk ve dingin bir renktir.
newton'dan sadece bu yönleri ile de ayrılmaz goethe. newton, 7 rengin birleşerek tekrar beyazı oluşturacağını söylerken, goethe renklerin gri tonlarında birleşeceğini söyler. kırılma, yansıma gibi olaylar goethe'ye göre ışıksız da gerçekleşebilir. ve newton ışığı bölünebilen bir heterojenite olarak tanımlarken goethe için ışık bölünmeyen, homojenik bir şeydir. newton dalgaboyunun göze girerek beyne kadar renk bilgisinin iletildiğini söyler, fakat goethe'ye göre renkler beyin tarafından oluşturulur.
bilimsel olarak newton'un kuramı doğru kabul edilse de sanatsal veya felsefi olarak da goethe'nın kuramı da önemlidir. çünkü renklere sadece fiziksel bir anlatım ile ele almamış, içlerindeki anlamları da bulmaya çalışmıştır. kendisi bu kuramın yazdığı tüm şiirlerden daha önemli olduğunu ve yaşadığı dönemde renk kuramının doğru bilgisine sahip olmaktan gurur duyduğunu şair johann peter eckermann'a söylemiştir.
newton ve goethe'den başka renk teorileri ve başka fikirlerde vardır. goethe kendi fikirlerini zur farbenlehre - renk teorisi - kitabında dile getirmiştir.
newton'un kuramı matematikseldir, 7 renk; tek bir beyaz renkten çıkar, türer. bu renkler, beyaz rengin içinde vardır. onu oluşturur. goethe ise renklerin siyah ve beyazın karşılaştığı yerlerde oluştuğunu öne sürer. yani onun için aydınlık ve karanlık, birbiri ile etkileşim halindedir. sarıyı, karanlığın sınırladığı ışık; maviyi ise ışıkla sınırlanmış bir karanlık olarak düşünür. yani karanlık pasif bir unsur değildir, renk spektrumunun oluşması üzerinde söz sahibi bir durumdur.
goethe için renk ne olursa olsun insan ruhu üzerinde bir etkiye sahiptir. kendi renk çarkını da buna göre oluşturmuştur. renkleri iyi ve kötü olarak ayırmıştır. bunu tabii ki iyi ve kötü diyerek sınırlandıramayız, küçük bir örnek verelim: sarı, kırmızı tonlu renkler insana neşe ve mutluluk veriyorken mavi soğuk ve dingin bir renktir.
newton'dan sadece bu yönleri ile de ayrılmaz goethe. newton, 7 rengin birleşerek tekrar beyazı oluşturacağını söylerken, goethe renklerin gri tonlarında birleşeceğini söyler. kırılma, yansıma gibi olaylar goethe'ye göre ışıksız da gerçekleşebilir. ve newton ışığı bölünebilen bir heterojenite olarak tanımlarken goethe için ışık bölünmeyen, homojenik bir şeydir. newton dalgaboyunun göze girerek beyne kadar renk bilgisinin iletildiğini söyler, fakat goethe'ye göre renkler beyin tarafından oluşturulur.
bilimsel olarak newton'un kuramı doğru kabul edilse de sanatsal veya felsefi olarak da goethe'nın kuramı da önemlidir. çünkü renklere sadece fiziksel bir anlatım ile ele almamış, içlerindeki anlamları da bulmaya çalışmıştır. kendisi bu kuramın yazdığı tüm şiirlerden daha önemli olduğunu ve yaşadığı dönemde renk kuramının doğru bilgisine sahip olmaktan gurur duyduğunu şair johann peter eckermann'a söylemiştir.
newton ve goethe'den başka renk teorileri ve başka fikirlerde vardır. goethe kendi fikirlerini zur farbenlehre - renk teorisi - kitabında dile getirmiştir.
devamını gör...
2.
başlığı açan yazar genel olarak (entry no nereden kopyalanıyor ya? neyse) newtoncu geleneksel renk kuramı ile goethe'nin yaklaşımın farklarını vermiş fakat bir hata var. newton, dalgaboyunun göze girerek beyne kadar renk bilgisini ilettiğini söylemez. sanırım yanlış anlaşılma newtoncu bakış açısında ışığın heterojenliğinin algıda da karşılık bulması gerektiği noktasına dayanıyor. bir diğer deyişle dalgaboyu ile renk aynı kavramlar değildir. newton:
"ışınlar uygun biçimde söylemek gerekirse renkli değildir. onlarda, duyumsamada şu veya bu rengi ortaya çıkaran belirli güç ve eğilimlerden başka bir şey yoktur" şurada geçiyor şura
klasik fizikçi yaklaşımına göre doğada renk diye bir şey yoktur. renk, fizyoloji ya da psikolojinin alanıdır. felsefede de analitikçi eğilimlerde de kendini gösterebilir. qualia tartışmalarında "kırmızı" kendine has bir varlıktır filan dersen yürü git derler içlerinden. onları daha da gıcık etmek için sanatsal yaklaşımla "bir kızıl goncaya benzer dudağın" sözlerindeki "kızıl" da renk değilse ben de aşık değilim diye üstelersen bu sefer dışlarından yürü git derler insanın suratına.
karanlığı ışığın yokluğu olarak kavramsallaştırmak rahatsız ediyor, uyuz oluyorum. nedenini analiz ettiğimde ben hiyerarşiyi sevmiyorum tek açıklaması bu. örneğin, "insan" kavramına kıl olmamın nedeni ortaya bir özdeşlik (identity) çıkarması. ben farkı seviyorum, özdeşliği değil. haliyle, zihnimin düşünme pratiği uçlar arasındaki farkta gezinmek. bence kadın vardır erkek vardır. bunları hukuki zemindeki eşitlik dışında felsefi bir özdeşlik/eşitlik olarak insan kavramı altında birleştirmek ölü bir düşünce türü. goethe'nin polariteye (sanatçı simetri takıntısı kaynaklı muhtemelen) verdiği önem modern fizikte karşılığı olmayan "karanlık ışınlar" ve klasik argümanda "lan oğlum karanlık ışın olsa enerji yayardı, öyle bir şey yok, o yüzden sallama bi yerinden"e verilecek cevap olarak iletilebilen bir "soğukluk" kavramı ortaya atmayı gerektirebilir. yine de yemişim lan fiziğini, az biraz da güzellikle ilgilenelim. rengi hiyerarşik olarak beyaz ışığın (fiziksel değil felsefi anlamda) altında bir yere yerleştirmek faşo bir yaklaşım. (ya tam akademik dilden devam edecem bir gülme tutuyor). neyse. olması gereken yatay bir kavramsallaştırma. yani, uçlar arasında (ışık ve karanlık) kendini gösteren rengarenk bir spektrum. bir diğer deyişle, demokratik renkler isteyoz.
evet, fizik, felsefe, sanat ve lgbtyi tek çatı altında birleştirmeyi başaran saçma bir yazı yazmayı başardım.
ama karanlık foton deneyleri başarılı çıkarsa o zaman görürüm ben sizi, o zaman newtoncu faşolara benden sağlam bi şaak! çalışır
"ışınlar uygun biçimde söylemek gerekirse renkli değildir. onlarda, duyumsamada şu veya bu rengi ortaya çıkaran belirli güç ve eğilimlerden başka bir şey yoktur" şurada geçiyor şura
klasik fizikçi yaklaşımına göre doğada renk diye bir şey yoktur. renk, fizyoloji ya da psikolojinin alanıdır. felsefede de analitikçi eğilimlerde de kendini gösterebilir. qualia tartışmalarında "kırmızı" kendine has bir varlıktır filan dersen yürü git derler içlerinden. onları daha da gıcık etmek için sanatsal yaklaşımla "bir kızıl goncaya benzer dudağın" sözlerindeki "kızıl" da renk değilse ben de aşık değilim diye üstelersen bu sefer dışlarından yürü git derler insanın suratına.
karanlığı ışığın yokluğu olarak kavramsallaştırmak rahatsız ediyor, uyuz oluyorum. nedenini analiz ettiğimde ben hiyerarşiyi sevmiyorum tek açıklaması bu. örneğin, "insan" kavramına kıl olmamın nedeni ortaya bir özdeşlik (identity) çıkarması. ben farkı seviyorum, özdeşliği değil. haliyle, zihnimin düşünme pratiği uçlar arasındaki farkta gezinmek. bence kadın vardır erkek vardır. bunları hukuki zemindeki eşitlik dışında felsefi bir özdeşlik/eşitlik olarak insan kavramı altında birleştirmek ölü bir düşünce türü. goethe'nin polariteye (sanatçı simetri takıntısı kaynaklı muhtemelen) verdiği önem modern fizikte karşılığı olmayan "karanlık ışınlar" ve klasik argümanda "lan oğlum karanlık ışın olsa enerji yayardı, öyle bir şey yok, o yüzden sallama bi yerinden"e verilecek cevap olarak iletilebilen bir "soğukluk" kavramı ortaya atmayı gerektirebilir. yine de yemişim lan fiziğini, az biraz da güzellikle ilgilenelim. rengi hiyerarşik olarak beyaz ışığın (fiziksel değil felsefi anlamda) altında bir yere yerleştirmek faşo bir yaklaşım. (ya tam akademik dilden devam edecem bir gülme tutuyor). neyse. olması gereken yatay bir kavramsallaştırma. yani, uçlar arasında (ışık ve karanlık) kendini gösteren rengarenk bir spektrum. bir diğer deyişle, demokratik renkler isteyoz.
evet, fizik, felsefe, sanat ve lgbtyi tek çatı altında birleştirmeyi başaran saçma bir yazı yazmayı başardım.
ama karanlık foton deneyleri başarılı çıkarsa o zaman görürüm ben sizi, o zaman newtoncu faşolara benden sağlam bi şaak! çalışır
devamını gör...
3.
güneş görmüş ve güneş görmemiş olarak ikiye ayrılır. ondan sonra kendi içlerinde de ayrılıyorlar.
beyaz tenli güneş görmüşler pembeleşirken, buğday tenliler daha kavrulmuş bir tona döner.
beyaz tenli güneş görmüşler pembeleşirken, buğday tenliler daha kavrulmuş bir tona döner.
devamını gör...