yazar: murat gülsoy
basım yılı: 2014
fransız bir gazeteci türkiye'deki gelişmeleri takip etmek için türk kökenli bir muhabiri, meşrutiyet dönemi yıllarında istanbul'a gönderir. okuması oldukça zevkli, tarihsel bir roman örneğiyle, geçmişi, geçmiş istanbul'u inceleyebilirsiniz.
basım yılı: 2014
fransız bir gazeteci türkiye'deki gelişmeleri takip etmek için türk kökenli bir muhabiri, meşrutiyet dönemi yıllarında istanbul'a gönderir. okuması oldukça zevkli, tarihsel bir roman örneğiyle, geçmişi, geçmiş istanbul'u inceleyebilirsiniz.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ivan dimitriç" tarafından 06.05.2021 17:55 tarihinde açılmıştır.
1.
murat gülsoy'un 2014 yılında yayınlanan kitabı.
kitaba ilk başladığımda çok şaşırdım, çünkü normal bir akışı olan romandan ziyade mektuptu okuduğum. kitabın diline alışmak biraz zaman alıyor ama alıştıktan sonra da fuat'ın peşinden onun geçtiği yollardan hızlı hızlı geçmek keyif veriyor.
murat gülsoy, özelikle kitabın son bölümlerinde yapmış olduğu psikolojik tahlillerde insanın ruhuna ayna tutuyor.
kolay okunan bir roman değil ancak biraz sabredip romanın ilerlemesine fırsat verirseniz şahane bir okuma deneyimi sizleri bekliyor.
"zamana ihtiyacım var, yaşlanmaya, yaşamaya, tecrübe etmeye, hata yapmaya, hatalarımda ısrar etmeye, bu ısrarı bir üslup meselesi haline getirmeye, sonra da ortaya çıkan hilkat garibesine, işte bu da benim karakterim, demeye ihtiyacım var. "
"insan ne tuhaf bir mahluk! çocukken korunma arzusu ağır bastığından yenilikten hoşlanmıyor, yaşlanınca kaybetme korkusundan... "
intihar üzerine bu kadar güzel bir ifadeyi ilk kez okuyorum;
"intihar etmek hem katil hem de kurban olmak. kuyruğunu yutan bir yılan! kendi kendini yiyen lanetli bir hilkat garibesi. niçin başkaları gibi olmadığımı şimdi daha iyi anlıyorum alex. bende, hayatımda, düşüncemde, hayallerimde, içinde bulunduğum dünyada ters olan şeyin ne olduğunu sonunda anladım. ama bilmek lanetin ta kendisini şimdi meğer. "
içimizdeki hüznün kaynağı tam da bu olsa gerek;
"biz, zavallı insanlar, daima mazinin çamurlu kalıntılarıyla ve henüz gelmemiş olanın endişe verici gölgeleriyle boğuşmak zorundayız. "
kitaba ilk başladığımda çok şaşırdım, çünkü normal bir akışı olan romandan ziyade mektuptu okuduğum. kitabın diline alışmak biraz zaman alıyor ama alıştıktan sonra da fuat'ın peşinden onun geçtiği yollardan hızlı hızlı geçmek keyif veriyor.
murat gülsoy, özelikle kitabın son bölümlerinde yapmış olduğu psikolojik tahlillerde insanın ruhuna ayna tutuyor.
kolay okunan bir roman değil ancak biraz sabredip romanın ilerlemesine fırsat verirseniz şahane bir okuma deneyimi sizleri bekliyor.
"zamana ihtiyacım var, yaşlanmaya, yaşamaya, tecrübe etmeye, hata yapmaya, hatalarımda ısrar etmeye, bu ısrarı bir üslup meselesi haline getirmeye, sonra da ortaya çıkan hilkat garibesine, işte bu da benim karakterim, demeye ihtiyacım var. "
"insan ne tuhaf bir mahluk! çocukken korunma arzusu ağır bastığından yenilikten hoşlanmıyor, yaşlanınca kaybetme korkusundan... "
intihar üzerine bu kadar güzel bir ifadeyi ilk kez okuyorum;
"intihar etmek hem katil hem de kurban olmak. kuyruğunu yutan bir yılan! kendi kendini yiyen lanetli bir hilkat garibesi. niçin başkaları gibi olmadığımı şimdi daha iyi anlıyorum alex. bende, hayatımda, düşüncemde, hayallerimde, içinde bulunduğum dünyada ters olan şeyin ne olduğunu sonunda anladım. ama bilmek lanetin ta kendisini şimdi meğer. "
içimizdeki hüznün kaynağı tam da bu olsa gerek;
"biz, zavallı insanlar, daima mazinin çamurlu kalıntılarıyla ve henüz gelmemiş olanın endişe verici gölgeleriyle boğuşmak zorundayız. "
devamını gör...
2.
murat gülsoy romanı. 2014 yılında sedat simavi edebiyat ödülü almış olan bu roman can yayınları tarafından 2014 yılında yayımlanmış.
roman, post-modern edebiyat türünden hoşlananlar için oldukça kaliteli bir eser.
kitabın konusu 2. abdülhamit ve meşrutiyet'in ilan edildiği tarihte paris'ten istanbul'a gelen gazeteci bir gencin türk olan babası ve geçmişi ile ilgili sırları ortaya çıkarmasını iceriyor. tabi ki bu süreçte yolculuğa başlaması, istanbul'a gelmesi, istanbul'da gördükleri, arkadaş ortamı, psikolojisinde ki degisimler ve istanbul'un siyasi olayları da birbiri ile paralel gidiyor. özellikle babasının kim olduğunu öğrendiğinde genç ile birlikte biz de şaşırıyoruz çünkü hem baba karakteri hem de romanda gecen isim mekan ve olaylar gerçek hayat ile oldukça bağlantılı bir kurgu içeriyor.
kitabın bir diğer özelliği, fuat isimli bu gencin arkadaşı alex'e gönderdiği mektuplardan oluşuyor olması. yani anlatıcı tek gibi görünüyor olabilir ama yazar fuat'ın üslubunu ve olay örgüsünü öyle güzel harmanlanmış ki, sıradan ve sıkıcı olmaktan uzak hareketli ve heyecan verici bir hale geliyor. siz hem fuat'i hem alex'i karşılıklı konuşuyor gibi hayal edebiliyorsunuz.
kitabın en beğendiğim özelliği kitap içinde kitap mantığı ile bir üst kurmaca örneği gösterilmiş olması. yani kitabın ilk sayfalarını 1968 yılında sahaflarda gezinen bir avukatın eline geçen bir defterdeki fransızca mektupları tercüme etmesi ve yıllar sonra oğlu tarafından kitabın basılması şeklinde karşılıyorsunuz. öyle ki mektupların içinde dipnotler ile "çevirmenin notu" "bu kısım silik çıkmış okunmuyor" gibi ifadeler ile zaten kurmaca olan romanın gerçek bir roman olduğu konusunda sizi inandırmaya çalışıyor.
murat gülsoy diğer romanlarında olduğu gibi baba-oğul ilişkisini bu romanda da masaya yatırmış. bunun dışında ait olma,dinlerin insan ve toplum psikolojisi üzerine etkisi, mitoloji-cografya-tarihin birleştiği noktalar, başlayan her olayın yarattığı heyecan ve biten her olayin verdiği hüzün, coğrafya kader midir? gibi pek çok alt katmanı da kurgu içinde başarı ile yedirmis.
bu kitabı hem tarih hem mitoloji hem psikoloji okumayı seven, istanbul severlere şiddetle tavsiye ederim.
roman, post-modern edebiyat türünden hoşlananlar için oldukça kaliteli bir eser.
kitabın konusu 2. abdülhamit ve meşrutiyet'in ilan edildiği tarihte paris'ten istanbul'a gelen gazeteci bir gencin türk olan babası ve geçmişi ile ilgili sırları ortaya çıkarmasını iceriyor. tabi ki bu süreçte yolculuğa başlaması, istanbul'a gelmesi, istanbul'da gördükleri, arkadaş ortamı, psikolojisinde ki degisimler ve istanbul'un siyasi olayları da birbiri ile paralel gidiyor. özellikle babasının kim olduğunu öğrendiğinde genç ile birlikte biz de şaşırıyoruz çünkü hem baba karakteri hem de romanda gecen isim mekan ve olaylar gerçek hayat ile oldukça bağlantılı bir kurgu içeriyor.
kitabın bir diğer özelliği, fuat isimli bu gencin arkadaşı alex'e gönderdiği mektuplardan oluşuyor olması. yani anlatıcı tek gibi görünüyor olabilir ama yazar fuat'ın üslubunu ve olay örgüsünü öyle güzel harmanlanmış ki, sıradan ve sıkıcı olmaktan uzak hareketli ve heyecan verici bir hale geliyor. siz hem fuat'i hem alex'i karşılıklı konuşuyor gibi hayal edebiliyorsunuz.
kitabın en beğendiğim özelliği kitap içinde kitap mantığı ile bir üst kurmaca örneği gösterilmiş olması. yani kitabın ilk sayfalarını 1968 yılında sahaflarda gezinen bir avukatın eline geçen bir defterdeki fransızca mektupları tercüme etmesi ve yıllar sonra oğlu tarafından kitabın basılması şeklinde karşılıyorsunuz. öyle ki mektupların içinde dipnotler ile "çevirmenin notu" "bu kısım silik çıkmış okunmuyor" gibi ifadeler ile zaten kurmaca olan romanın gerçek bir roman olduğu konusunda sizi inandırmaya çalışıyor.
murat gülsoy diğer romanlarında olduğu gibi baba-oğul ilişkisini bu romanda da masaya yatırmış. bunun dışında ait olma,dinlerin insan ve toplum psikolojisi üzerine etkisi, mitoloji-cografya-tarihin birleştiği noktalar, başlayan her olayın yarattığı heyecan ve biten her olayin verdiği hüzün, coğrafya kader midir? gibi pek çok alt katmanı da kurgu içinde başarı ile yedirmis.
bu kitabı hem tarih hem mitoloji hem psikoloji okumayı seven, istanbul severlere şiddetle tavsiye ederim.
devamını gör...
"gölgeler ve hayaller şehrinde" ile benzer başlıklar
gölgeler
3