gustavo adolfo dominguez bastida adıyla da tanınan ispanyol yazar olarak bilinir; 1836/ 1870 yılları arasında yaşamış, ispanyol lirizminin kurucusu kabul edilmiştir.
şiir, öykü gibi alanlarda yazdığı bilinmektedir.

kitapları

rimalar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bil ki gözle görünmesem de
yanıbaşında senin, soluk alıp veren benim.
devamını gör...
¿no conocéis a maese bécquer?* yaşamı ve ölümüyle, almanik iç çekişleri* ve ne olduğu bilinmez bir töz olarak;*kastilyalı hakkında birkaç serzeniş. değil mi ki hölderlin; insanı düşlerken bir tanrı, düşünürken bir dilenciye benzetmiştir; bécquer, şiirlerinde bir tanrıdan bir dilenciye dönüşümün; solis'e* biraz da hak vererek, beşikten mezara insan yazgısının müthiş korkunç ve dahiyane güzellikte bir emsalidir. şiirlerindeki lista etkisinden, neden gaspar núñez de arce tarafından hedef tahtasına oturtulduğuna ve tıpkı kabiliyetli bir ressam olan babası gibi çok genç yaşta trajik bir biçimde hayatını kaybetmesine parça parça değinelim.

alberto rodríguez de lista'nın, bécquer'in şiirlerine nüfuz etmesi belki de en tartışmalı olan varsayımdır -ki bunun varsayım adledilmesi açıkça zırvalıktan ibarettir zira bécquer'in lista'nın vefatı anısına bir şiir yazmaya niyetlenmesi ve bécquer'in, lista'nın öğrencisi olan zapata'dan akademik hayatı boyunca edebi açıdan fayda görmesi bunun net bir göstergesi kabul edilmelidir- ancak sevin ya da nefret edin, lista, döneminin en nitelikli aydınlarından biriydi. zapata'nın notlarında ondan bu kadar etkilendiği açıkken bécquer'in de bu hayranlıktan nasibini almayacağını düşünmek talihsiz olur. birazdan zapata'nın 'siyasi romantizmine' sánchez'in derlemelerinden yola çıkarak yer vereceğim ama bécquer'i anlamak için önce lista'ya küçük bir yer vermek de elzem.

lista'nın bir başka öğrencisi olan ve el castillo del espectro'nun yazarı olarak anımsayabileceğiniz eugenio de ochoa, noticia biográfica'da lista'dan şöyle söz ediyor:


"yazın açık gecelerinde bizi madrid'i çevreleyen tepelere götürür ve yıldızlarla dolu kubbede, tabiri caizse onları yakalayıp göstererek, göklerin işleyişinin yasalarını ve yaratılışın harikalarını anlatırdı; bazen de en sevdiği konu olan edebiyat meselelerine dalarak, yirmi yaşındaki bir hayal gücünün tazeliğini sergiler, sanatın kurallarını öğretirken altın gibi konuşmasıyla bizi büyülerdi."

"en las claras noches de verano nos llevaba a las alturas que rodean a madrid, y nos iba explicando, sorprendiéndolas, por decirlo así, en la bóveda estrellada, las leyes del mecanismo celeste y las maravillas de la creación; otras veces, engolfándose en las cuestiones literarias, su tema favorito, desplegaba en ellas toda la frescura de una imaginación de veinte años, y a la par que nos instruía en los preceptos del arte, nos embelesaba con su elocuencia de oro."


zapata, lista'nın hayranlık uyandıran didaktizminden etkilendi; poetika ve retorik üzerine verdiği derslerde bécquer'i de bu etkinin altına aldı. pekala, burada bécquer'den bahis açtıysak romantizmden mutlaka söz edeceğiz ama tam olarak anladığımız dildeki bir romantizm mi? bunu da sánchez'in derlemesinden yola çıkarak tartışmalı olmaktan çıkarabiliriz.


"romantik çağ ne anlama gelir, önce bunu açıklayalım. eğer romantizmi sadece bir edebi ve sanatsal akım olarak görmüyorsak, romantik çağın 1808’de başladığını kabul edebiliriz. çünkü bu tarih, ispanyol bağımsızlık savaşı’nın başlangıcıdır ve birçok açıdan eski rejim’in sonu, yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı olmuştur.

romantizm, imparatorlukların tek tipleştirici ve birleştirici çabalarına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. farklı olanların "farklı olma hakkını" savunan bir harekettir. klasik, tek bir kurala dayanan ve akla dayalı modeller yerine; coğrafya ve bireysel akılla uyumlu birçok modelin varlığını kabul eder. klasik evrenselliğe karşı, romantizm çoğulculuğu, göreliliği ve geçiciliği savunur. bu yönüyle klasikliğin bir krizidir. işte bu, romantik fenomenin temelidir.

avrupa perspektifinden bakıldığında, ispanyol bağımsızlık savaşı, napolyon’un merkeziyetçi ve emperyalist egemenliğine karşı kıtada başlayan bir özgürlük savaşıdır. benzer savaşlar rusya’da (1812) ve almanya’da (1814) gerçekleşse de, ispanya’daki savaşın kronolojik önceliği ve etkinliği ona özel bir temsil gücü kazandırmıştır.

ispanyol bakış açısına göre ise, bu savaş ispanyol halkının bağımsızlık arzusu ve ulusal bilincinin bir ifadesidir. bu duygu, savaşa tam anlamıyla romantik bir karakter kazandırır. çünkü romantizm, bu açıdan “ulus” ve “halk ruhu” (volkgeist) fikirlerini temel alan siyasi bir doktrindir."



en azından bu metinle birlikte konuyu toparladığımıza inanıyorum. sonuç olarak; lista'nın şiirlerinin bazı açılardan tema olarak bécquer'i etkilemesi kaçınılmazdı, zapata'da da sıklıkla gördüğümüz teolojik sembolizmi bécquer'in eserlerinde de bulabilmemizin temel sebebi bir bakıma budur ve zapata'nın siyasi romantizmi ile bécquer'in lirik romantizmi birbirinden ayrı değerlendirilemez. dini referanslara emsal olması açısından; vıı. rima'da* yer alan lazarus ifadesi buna örnek teşkil edebilir.

bécquer'i etkileyen isimlerden biraz uzaklaşıp; arce'nin almanik iç çekiş diyerek onu tenkit edip etmediği hususuna bir göz atmak gerek zira kimilerine göre bu bécquer'e yönelik bir söylem değildir ancak ne açıktır ki, arce, brecht hastalığına tutulmuş -ki bu bir aşağılama ifadesi olmaktan uzaktır zira ispanya, mevcut konjonktürde o denli büyük bir karmaşanın içindedir ki, kimi aydınlar sanatın burjuvazi elindeki süslü bir tüy kalem oynatma hareketinden ibaret olmasını yadırgamışlardır.- ve los gritos del combate* eserinin önsözünde yer alan ııı. bölümde isim vermiyor olsa dahi bécquer'i de kapsayan, 'mahalle yanarken iç sıkıntılarını harlamakla' itham ettiği aydınları eleştirmiştir. elbette bu eleştiriyi öyle güzel sakınır ki kendi okuyucusundan bile, kaleminin sivriliğini anlamak için kelimeleri biraz kurcalamak gerekir.


"peki ama: bizimki gibi derinden sarsılmış, her şeyin sorgulandığı, yaralı, kan kaybeden, ateşler içinde kıvranan ve –neden söylemeyelim ki?– yozlaşmış ve bozulmuş bir ulus, anlamsız ve amaçsız, tamamen hayal ürünü, yapay, suyun ve havanın uğultusu gibi yankılanan tumturaklı bir odayla yetinebilir ve oyalanabilir mi? görünüşe göre olaylar aksini gösteriyor. ayrıca, soğuk ve ölü bir portre gibi, bizim görkemli ve şövalyece dönemlerimizin arkaik tasvirlerinin; kavgacı genç adamların, dindar ve şehvetli hanımların ve alıntılarla ve kılıç darbeleriyle örülü o mistik tutkuların, ulusun acılarını hafifleteceğini ya da uyuyan merakını uyandıracağını da sanmıyorum.

ve düşünüyorum ki, bu süslü alman tarzında, egzotik ve yapmacık lirizmden fışkıran, şiirsel ergenliğimizin aşk hayal kırıklıklarını, yarım kalmış duygularını ve hayata duyduğu erken tükenmişliği ifade eden mırıltılar, toplumu çok daha az etkileyebilir. bizim toplumumuzun, terk edilmiş ve yalnız lirik ilham perisine yeniden yönelmesi için daha güçlü dürtülere, uyuyan duygularını uyandırmak için daha sarsıcı uyarıcılara ihtiyacı var; çünkü, yaşlı, yıpranmış ve bozulmuş birisi gibi, sadece duyularını okşayan ya da şehvet dürtülerini kamçılayan şeyler ararken; bacchus’un çılgın dansını, inançsızların saygısız maskaralıklarını ve az ya da çok çıplak, ama her zaman yetersiz giyinmiş kadınların sergilenişini arzuladığında, bu tür belirsiz, arkeolojik ya da çocuksu şiirlerle tatmin olmayacaktır. ve tatmin olsa bile, bu, sanatın rolü olmalı mıdır; her şeyin sarsıldığı, yıkıldığı ya da yeni fikirlerin koçbaşı altında yeniden şekillendiği sürekli mücadele zamanlarında? insan düşüncesinin hiçbir tezahürünün, modern toplumların kalbinde tartışılan bu derin ve hayati meseleler karşısında tarafsız ya da tepkisiz kalmasına izin verilmezken? halkın buz gibi kayıtsızlığı soruma yanıt veriyor ve meseleyi kökünden çözüyor. daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.

ve unutmayalım ki bu, tartışmasız güzellikleri olan lirik türlerin tamamen kınanması anlamına gelmez, ki bu türlerde ulusal edebiyatımızın gururu ve süsü olan seçkin zekâlar, geçmişte olduğu gibi hâlâ parlak bir şekilde öne çıkmaktadır. eleştirdiğim şey, şiirimizin genel karakteri, ya da daha doğrusu, alışkanlığın gücüyle veya parlak hayal dünyasında süzülmenin düşüncenin karanlık ve çoğu zaman acı veren derinliklerine inmeye kıyasla daha kolay olduğu için, şiirdeki belirsiz, düşüncesiz ve hedefi olmayan ilhamların, hiçbir şey söylemeyen ve hiçbir yere gitmeyen, süsler ve bezemelerle dolu olmasıdır; tıpkı ölü genç kızların mezarlığa götürülmek üzere süslenip çiçeklerle taçlandırılmaları gibi.

elbette, her şair aynı yolu takip etmez ve gerçekten hayran olduğum, eski kalıpları kırarak liralarından bu çağı derinden sarsan, güçlü notalar ve tutkulu aksanlar çıkaranlar var. bunlar azınlıktadır; ancak halkın bu şairlere gösterdiği sıcak ve samimi ilgi, eserlerinin baskılarını kısa sürede tüketirken, sosyal, siyasi ve dini durumumuzun taleplerine cevap vermeyenleri tozlu unutulmuşluğa terk etmesi, benim yargımda yanılmadığımı ve günümüzün, şairlerinden yalnızca güçlü dizeler, göz kamaştırıcı imgeler, tarihsel hatıralar ya da yüzeysel duyguların ötesinde bir şeyler talep ettiğini açıkça gösteriyor.

sanatın doğası ve amaçları hakkındaki bu görüşlerim, lirik şiirlerimin çoğunluğundaki eğilimi açıklıyor; bu eğilim yanlış ya da hatalı olabilir; ancak derin ve köklü bir inançtan doğmaktadır. ah! tek üzüntüm (çünkü eğer gerçekten yanılıyorsam, pişmanlık duymaya isteğim yoktur) yeteneğimin yetersizliği nedeniyle doktrinimin tüm gerekçelerini örneklerle kanıtlayamamış olmamdır. ama eğer doğruysa, bizim ayak izlerimizi takip eden, benden daha az yorgun ve önünde daha geniş ve aydınlık ufuklar olan gençlik, benim ulaşamadığım yere varacak ve bana sadece uzaktan, entelektüel yetersizliğimle mücadele ederek, düşkün ve umutsuz bir şekilde bakmak düşen o şiir vaadedilmiş topraklarına girecektir."

çok uzun olabileceği kaygısı ile orijinal metin için en sonda küçük bir yer vereceğim. neticede bunun 'almanik iç çekiş' olarak adlandırılması iki sebebe bağlanmaya açıktır; ispanyol edebiyatı da çağın getirisiyle elbette çıkış noktası almanya olan romantizm akımına kapıldı yani dolayısıyla; goethe, eichendorff, brentano, schiller ve novalis gibi akımın öncül ve temsilcilerinden etkilenen ispanyol aydınlarını eleştirmek için bu yerinde bir kullanımdı ama aynı zamanda kökenleri açıkça -aile soyisimlerinden anlaşılabileceği üzere- almanya'ya dayanan ve dönemin belki de en içe kapanık, mistik, melankolik eserlerini üreten bécquer'e de yönelik bir iğneydi. ki bécquer'in ustası zapata'nın da goethe ve hoffman'a yoğun bir ilgi duyduğunu belirtmek gerekir.

arce, ne denli haklıdır yahut bu edebi tartışma bir yere varabilmiş midir, bilmiyorum ancak naçizane görüşüm en azından bu süre zarfında şu olacaktır; kalem pekala bir kılıç gibi kullanılmadır, bir cesaret, bir iğneleme, bir uyanış çağrısı yahut bir eleştiri, fark etmiyor; her biçime girebilmesine olanak sağlanması taraftarıyım. ancak, bazı zamanlar gerçekliğin katı ve keskin kılıç darbelerine ihtiyaç olduğu gibi ruhu dinlendiren bir yanı da bulunması elzemdir. illa ki dinlendirmek değil mesele, bazen ruhun yalnızca toplumsal çalkantılarla değil, içsel buhranlarla da yara alması ve içten içe insanı yoğun bir kedere sürükleyen cerahatli kanın akması için fırsat yaratılması gerekir zira gerçekleşmeyen arzular önce bireyi, dolayısıyla sonrasında bütün bir toplumu da hasta edecektir.

yazının bu kadar uzun olmasını umut etmemiştim işin doğrusu, işbu sebep tanımı bécquer'e de düzgün bir biçimde yer verdikten sonra bitirmek niyetindeyim. bécquer'i yalnızca insanın ruhundaki telleri titreten bir şair olarak görmek haksızlık olur. derlediği mitler, yerel efsaneler ve anlatılar da okunmaya değer ve keyif vericidir. döneminin baskın mizojinist tavrına nazaran daha makul bir tutum izlemesi de onu nezdimde çok ayrı bir yere taşımıştır. öldüğünde yalnızca otuz dört yaşlarındaydı ve kendisi gibi bir sanatkâr olan babasından iki yıl daha az yaşadı ne yazık ki. iç çekebilir, bunun talihsizliğinden söz edebiliriz ancak şiirlerinde ve yaşamında katabileceği pek çok şeyi kısa bir ömre sığdırdığı gerçeğini göz ardı etmek pek nadan bir tutum olurdu. kendisinin de buyurduğu gibi, ozanların soyu tükenebilir elbet, ancak şiir hiçbir zaman susmayacak.

vehbi taşar çevirisi ile, rima xlı


"sen tayfundun, ben de yüksek
bir kuleyim gücüne meydan okuyan;
ya sen dağılacaktın dört bir yana
ya da alaşağı edecektin beni!
olanaksızdı!

sen okyanustun, ben de dimdik
yükselen direngen kaya, gelgitlerine;
ya sen kırılacaktın çarparak bana,
ya beni sürükleyip götürecektin!
olanaksızdı!

sen güzel, ben yüce: alışkınız,
birimiz ayakları yerden kesmeye,
öteki eğilip bükülmemeye:
yolumuz dar, çarpışma kaçınılmaz…
olamazdı!"

tú eras el huracán y yo la alta
torre que desafía su poder:
¡tenías que estrellarte o que abatirme!
¡no pudo ser!

tú eras el océano y yo la enhiesta
roca que firme aguarda su vaivén:
¡tenías que romperte o que arrancarme! ...
¡no pudo ser!

hermosa tú, yo altivo; acostumbrados
uno a arrollar, el otro a no ceder:
la senda estrecha, inevitable el choque ...
¡no pudo ser!

torre que desafía su poder:
¡tenías que estrellarte o que abatirme!
¡no pudo ser!

tú eras el océano y yo la enhiesta
roca que firme aguarda su vaivén:
¡tenías que romperte o que arrancarme! ...
¡no pudo ser!

hermosa tú, yo altivo; acostumbrados
uno a arrollar, el otro a no ceder:
la senda estrecha, inevitable el choque ...
¡no pudo ser!



ahora bien: ¿es posible que una nación tan profundamente trabajada como la nuestra, donde todo está en tela de juicio; herida, desangrada, calenturienta, y -¿por qué no decirlo?- estragada y corrompida, se satisfaga y entretenga con la oda ampulosa, sin sentido ni objeto, puramente imaginativa, artificial, rumorosa como la onda y el aire? los hechos parecen demostrar lo contrario. tampoco creo que distraigan sus penas ni exciten su curiosidad dormida las arcaicas reproducciones, frías como el retrato de un muerto, de nuestros tiempos gloriosos y caballerescos, con sus galanes pendencieros, sus damas devotas y libidinosas y su ferviente misticismo entreverado de citas y cuchilladas. y pienso que todavía han de conmoverle menos esos suspirillos líricos, de corte y sabor germánicos, exóticos y amanerados, con los cuales expresa nuestra adolescencia poética sus desengaños amorosos, sus ternuras malogradas y su prematuro hastío de la vida. mayores estímulos necesita nuestra sociedad para volver los ojos a la abandonada y solitaria musa lírica, más vigorosos sacudimientos para despertar sus dormidas emociones; que cuando, como los viejos gastados y viciosos, busca en los espectáculos públicos sólo el halago de los sentidos o los acicates de la concupiscencia, el baile desordenado de las bacantes, la bufonada irrespetuosa de los incrédulos y la exposición de mujeres más o menos desnudas, pero siempre poco vestidas, no ha de satisfacerse con esos cánticos de la poesía vagos, arqueológicos o infantiles. y aunque se satisficiera, ¿debe de ser ésta la misión del arte en los tiempos de lucha incesante que alcanzamos, cuando todo oscila, cae o se transfigura bajo el ariete de nuevas ideas; cuando no le es permitido a ninguna manifestación del entendimiento humano permanecer impasible y neutral ante las graves y trascendentales cuestiones que se ventilan en el seno de las sociedades modernas? la glacial indiferencia del público responde a mi pregunta y resuelve de plano el problema. no es menester decir más.

     y cuenta que no es esto condenar en absoluto géneros líricos que tienen incontestables bellezas, y en los cuales tanto se han distinguido y se distinguen todavía inteligencias peregrinas, gloria y ornamento de las letras patrias. lo que censuro es el carácter general de nuestra poesía, o mejor dicho, el predominio que ejercen en ella, por la fuerza de la rutina o porque es más fácil dilatar el vuelo por los mundos brillantes de la imaginación, que descender a los obscuros y muchas veces dolorosos abismos de la reflexión, esas inspiraciones indeterminadas, sin pensamiento ni alcance, que nada dicen y a ninguna parte van, llenas de galas y adornos, como las pobres doncellas muertas a quienes se atavía y corona de flores para conducirlas al campo santo.

     bien sé que no todos los poetas siguen el camino trillado, y algunos hay a quienes sinceramente admiro, que han roto el molde antiguo y arrancado de su lira sones penetrantes, notas vigorosas y acentos llenos de la pasión que conmueve a nuestro siglo. son los menos; pero la acogida benévola y afectuosa que el público les dispensa, agotando en poco tiempo las ediciones de sus obras, mientras deja dormir en polvoriento olvido las de aquellos que no responden a las exigencias de nuestro estado social, político y religioso, parece revelar elocuentemente que no voy extraviado en mi juicio, y que la época presente reclama de sus poetas algo más que versos sonoros, imágenes deslumbradoras, recuerdos históricos y sentimientos de pura convención.

     estas opiniones que sobre la naturaleza y fines del arte profeso y expongo en mi abono, explican la tendencia de la mayoría de mis composiciones líricas, que será equivocada y falsa; pero que nace de profundo y arraigado convencimiento. ¡ay! únicamente me aflige (porque, si en efecto peco, me falta la voluntad para arrepentirme) que la pobreza de mi ingenio no me consienta justificar con el ejemplo todos los fundamentos de mi doctrina. mas si son verdaderos, la juventud que sigue nuestros pasos, menos fatigada que yo, con más anchos y luminosos horizontes ante la vista, llegará a donde no alcanzo y entrará en esa tierra de promisión de la poesía que a mí sólo me es dable contemplar desde lejos, luchando con mi propia impotencia intelectual, decaído y desesperanzado.


not: şiir çevirileri haricindeki çeviriler tarafımca mevcut dil yeterliliği profesyonel düzeyde olmamakla birlikte ayaküstü bir biçimde yapılmıştır. eksik veya yanlış olduğu düşünülen bölümler için not düşebilirsiniz.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"gustavo adolfo becquer" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim