güzel kız görünce hissedilenler
başlık "dostlarımızla geleceğiz" tarafından 19.09.2023 16:23 tarihinde açılmıştır.
1.
vapurda, trende, otobüste, düğünde, sözlükte, herhangi bir yerde güzel bir kız (sizin için güzel olması yeterli) görünce sizde nelerin meydana geldiğidir. duygu, düşünce, hissiyat bazında...
ben kalbin sadece kan pompalamaya yarayan bir organ olmadığını hissediyorum mesela. yüreğim kendini imha etmek istiyor. sussam da gözümü çevirsem de içimde bir savaş meydana geliyor. aşk gönlümü fethediyor...
aşkından ölmek istiyor sanki insan var ya...
bu sözler beni tarif ediyor,
bir yâre kalır kalbime her nazlı güzelden, sevmek acı ah sevmemek hiç gelmiyor elden...
nasıl bir iştir bunu hiç anlamıyorum,
çözemiyorum..
ben kalbin sadece kan pompalamaya yarayan bir organ olmadığını hissediyorum mesela. yüreğim kendini imha etmek istiyor. sussam da gözümü çevirsem de içimde bir savaş meydana geliyor. aşk gönlümü fethediyor...
aşkından ölmek istiyor sanki insan var ya...
bu sözler beni tarif ediyor,
bir yâre kalır kalbime her nazlı güzelden, sevmek acı ah sevmemek hiç gelmiyor elden...
nasıl bir iştir bunu hiç anlamıyorum,
çözemiyorum..
devamını gör...
2.
3.
4.
genelde anlık olarak iyi hissediyorum ama konuşmak için çok alakasız bir ortamda kaderin bizi bir araya getirmesine çok üzülüyorum.
devamını gör...
5.
kendime bakıyorum ona bakıyorum.
sonra diyorum ki
ikimizde aynı cinsteyiz insanlar gerçekten çok değişik
sonra diyorum ki
ikimizde aynı cinsteyiz insanlar gerçekten çok değişik
devamını gör...
6.
diz çöküp, secde edesim geliyor. şaka şaka, ama içim(göğüs bölgem) bir hoş oluyor. yani gerçekten fazla güzelse, inanmayacaksınız ama insanın aklına cinsel bir şey gelmiyor. sadece saatlerce izleme isteği geliyor. tabii rahatsız olmasın diye kaçamak bakışlara kalıyorsun. cinsel istek genelde ortalama güzellerde olur, üst düzeye çıkınca cinsellik alt sınıfta kalıyor, görsel şölen daha büyüleyici oluyor.
devamını gör...
7.
keşke bana varsa, benimle evlense ne olurdu.
aha bu duygu. ama ne poha yarıyor? hep zanginler kaptı, biz de seyir eyledik. evet.
aha bu duygu. ama ne poha yarıyor? hep zanginler kaptı, biz de seyir eyledik. evet.
devamını gör...
8.
kadınların güzelliği artık beni heyecanlandırmıyor.
sırf güzel diye bir kadına zaman harcamam artık. benim için önemli olan, birlikte zaman geçirirken hem ikimizin de eğlenmesi ve keyif alması, hem de karşılıklı sohbet edebilmemiz. sohbet edemediğim, anlaşamadığım, dinlemediğim ya da beni dinlemeyen bir kadın güzel olsa ne olur, olmasa ne olur...
sohbet akmıyorsa, ben ne yapayım o kadını.
sırf güzel diye bir kadına zaman harcamam artık. benim için önemli olan, birlikte zaman geçirirken hem ikimizin de eğlenmesi ve keyif alması, hem de karşılıklı sohbet edebilmemiz. sohbet edemediğim, anlaşamadığım, dinlemediğim ya da beni dinlemeyen bir kadın güzel olsa ne olur, olmasa ne olur...
sohbet akmıyorsa, ben ne yapayım o kadını.
devamını gör...
9.
disarda bakmiyorum, evde resmini gorduysem uff hatuna bak diyorum
devamını gör...
10.
kısa bir vakit öncesine değin güzelliğe hayranlık duyar kendimde kusur devşirip kendimi üzerdim. yeterince büyüyünce sevgili kızkardeşlerim, güzeli takdir edip kendi güzelliğinizle kavga etmemeyi öğreniyorsunuz.
biricikliğini ve kendi boyanın rengini kabul ettiğin vakit.
maşallah, diyor, üç tükürükle uğurluyoruz.*
biricikliğini ve kendi boyanın rengini kabul ettiğin vakit.
maşallah, diyor, üç tükürükle uğurluyoruz.*
devamını gör...
11.
biz, güzel kız görmüş gibi hissediyoruz; ama kızın ne hissettiğini nerden bilelim. çünkü her ikimiz de mutlaka bir şey hissetme mecburiyetimiz olduğunu sözlüğe girmeden bilmiyorduk..!!
(ne "hisli" adamlarsınız yav..)
(ne "hisli" adamlarsınız yav..)
devamını gör...
12.
marmaray'da otururken gelip karşıma bir kız oturuyor. beyaz fon üzerine mavi desenlerden oluşmuş mükemmel bir elbise var üzerinde. elbisesinin eteği de bayağ bir mini. oturduğu anda neredeyse külotuna kadar sıyrıldı. bacakları bembeyaz ve bayağ bir yalanabilir cinsten. ayaklarındaki önü açık ayakkabılardan güzel parmakları taşıyor. o güzelim sarı renkli ayakkabılar ve beyaz ayakları, ve tırnaklarına sürdüğü açık kırmızı renkteki ojeler arzulanabilir olanın hepsini bir çırpıda uyandırıyor içimde. sapıkça bulunan bütün eylemleri harekete geçirebilirim o anda. parmaklarına ufakça öpücükler kondurulabilir mesela. sonra yalanabilir. bu şekilde de yukarıya kadar dil marifetiyle bir rota çizilebilir. okşanabilir nitelikte olan her şey okşanabilir. içimdeki bütün hisler ve duygular olduğu gibi aktarılabilir. eminim onun da hoşuna giderdi. o bile bütün bu eylemsellik içinde kendisine küçücük bir an içine tıkıştırılmış sonsuz bir mutluluk bulabilirdi. göz göze geliyoruz ve gülümsemekle yetiniyorum. o ise gözlerini kaçırıyor. ona bakmadığım zamanlar gözlerini üzerimde hissediyorum. bütün bu hisler dönüp dolaşıp kocaman çığlıklara dönüşüyor içimizde. kimsenin duymadığı aciz çığlıklar. ya da biz öyle sanıyoruz. belki de herkes durumun farkında. olmamaları için bir neden de yok zaten. bütün arzular sadece içindeki mezarlığa gömmeye yarar. böylece de bayağ bir mezar taşına sahip olursun. saçlarını çekiştirip duruyor. saçlarını okşayabilirdim elbette. ama okşayamamanın acısını duyumsamakla yetiniyorum.
harekete geçilebilir elbette. ama eylemlerinin hepsini mantıki kılıflara büründürmek zorunda kalmak bu hareketlerin hepsinden alacağım tatmini gölgeliyor. ben herhangi birisi olabilirim tabii. ama sadece belirli bir birey olamam. sadece kendimi ortaya koyamam. kendim olmam yeterli değil artık. bir sürü ünvan lazım bana, bir sürü diploma, bankada bir sürü para, spor salonlarında geçirilmiş bir sürü saat, kaslar gerekli, deodorant lazım, bir iphone lazım, bir sürü ilke lazım bana, bir sürü erdem, dürüstlük lazım bana, iki rekat namaz lazım, bir atatürk rozeti lazım, komünist parti manifestosunu okumuş olmalıyım, anarşist olmalıyım, müslüman olmalıyım, bir sürü ideal lazım bana, bir ev lazım bana, bir araba, efendi olmalıyım, dostoyevski'den bir sürü alıntı yapmalıyım. o an için işlerlik kazanabilecek bir çükten gayri, kendimden gayri her şey lazım bana. kalkmış bir çükten ibaret olamam ki ama bu çükün bir sürü aşk sözcükleri ile de desteklenmesi lazım. çükümün edebiyatını aşk edebiyatı ile kılıflara sarmam lazım. böylece dünya edebiyatının devasa ciltleri ortaya çıkar. bütün eylemlerin tek nedeni istemek olmasına rağmen, bana bir sürü açıklama lazım. tecavüzde edebilirsin mesela. bu da iş görür ama nedeni sorulacak sana: istedim, o kadar, bu iş görmez işte. herhangi bir andaki herhangi bir eylem için binlerce sayfa açıklama lazım. açıklamalarla kendimi bir sürü zahmete sokacak olsaydım tecavüz etmeme gerek kalmazdı. tecavüz ettiysem, o halde hala açıklama yapmaya devam ediyorsam, neden yaptım ki bunu? tecavüz de edemezsin yani. bu da olanaksız. beni cezalandırmak için bile bir sürü açıklamaya ihtiyaç duyuyorlar. halbuki tutup bir hücreye tıkılabilir ya da boynuma bir giyotin darbesi yiyebilirdim. böylesi daha iyi de olurdu hem. sebebi ise bütün bu açıklamalardan daha basit zaten: yapabiliyorlar.
sonra böyle bir eylemden dolayı etkileyebilecek, gururu kırılacak sevgilisi falan da vardır bunun şimdi. bu kızın bütün gelecek tasarılarıyla, tatmin edilmesi imkansız bütün arzularıyla mücadele etmesi ve buna sadece arzularının sürekli olarak kullanılmasının eşlik etmesi gururunu kırmıyor ama ben sadece onunla sevişince gururu acayip kırılıyor, yersen. g.tüne yediği onca kazıkla enayi hissetmiyor ama sadece bir tane çük ile bütün enayilik sanrıları tetikleniyor. ben böyle bir tetiklenmenin herhangi bir şekilde vücut bulmuş nesnesi olmak istemem. kısacası ozbir çekmekte fayda var.
hem o kızın da bir sürü ünvanı, ilkeleri, bir sürü bilgisi falan vardır şimdi. inşa edilmiş bir sürü duvarlar. merdivenler lazım bana, şahi topu lazım, bir sürü yeniçeri lazım. fatih istanbul'u fethetmekle mi övünüyor? bütün ünvanlarını, sarayını, parasını pulunu, şöhretini bırakıpta herhangi bir birey olarak var olmaya kalksın. hadi. ilk defa gördüğü bir kıza gidip de: seni dikmek istiyorum desin. denesin. ben denedim. yine de üstümde elbiselerim olduğu için o kadar da kendimi ortaya koyamadığımı düşünüyorum. bunu çırılçıplak yapmak gerekiyor. ama o kadarına da cesaretim yok şahsen. yapamam. fatih yapsın onu da: o toplarının hepsini de... her neyse.
kim bilir şimdi ne bilgileri vardır onun. evlenmek gibi, kendini ağırdan satmak gibi, göster ama elletme gibi, herhangi bir çük ile acayip kirli hissetmesi gerektiği gibi, bu çük aracılığıyla her zaman cinsellikten daha fazlasına ulaşabileceği ve ulaşması gerektiği gibi, bunu ölene kadar bir travmaya dönüştürüp, sürekli olarak kafasında çevirmesi gerektiği gibi, hatta daha da ileri gidip bu kadar kirlenmiş bir şekilde yaşayamayıp intihar etmesi gerektiği gibi ve kendisine acayip muhteşem bir gelecek kurması gerektiği gibi, geçmişteki her şeyden ders çıkarması gerektiği gibi, insanlara güvenmemesi gerektiği ve buna rağmen güvene dayalı bir ilişki kurması gerektiği gibi ve daha bir sürü çok değerli bilgi. bilginin sonu yok ki.
bu şekilde ben: kendimden başka her şey olmaya izin kazanırım. herkes için de bu böyle zaten. geçen gün mezarlıkta gezinirken bir mezar taşının üstünde şunu okudum: emekli hava albay bilmem kim. herhangi bir şekilde ölü bir ceset olmana bile izin vermiyorlar yani. öyle mi? ölü bir ceset olman yetmez, bir sürü ünvanı olan bir ölü olman gerekiyor. yoksa ölüne bile saygı ve sevgi beslenmiyor. bir ceset olarak bile saygın olmalıyım ben. sadece bir yığın ufalanmaya yüz tutmuş kemikten ibaret olamam. bu bana yakışmaz sonuçta. öyle değil mi? pekala... bana yakışan nedir?
sürekli olarak geleceğe ertelenmesi gereken bir sürü arzu. gelecekteki hayaletleri kovalamakla geçen bir ömür. diplomalar, ödül törenleri, kahramanlıklar, bir dizi bitmek bilmeyen çabalamalar. önüne havuç uzatılmış sürekli koşan eşekleriz, o kadar. eşek en azından bununla övünmez. o çok övündüğün acayip muhteşem bilgilerinle, zekanla, bilincinle farkına varabileceğin tek şey bu üstelik, farkına varmadığın da bu. üstelik bir havuçla o kadar büyülenmişsin ki; yolda bin tanesini sadece onun için ezip atıyorsun. eşek en azından bunu yapmaz. yani kısacası eşekten daha acınacak durumdayız.
üstelik havuca ulaşınca da pek matah bir şeymiş havası basmamız gerekliliğiyle ilgili bir bilgiye de sahip olmak zorunda kalıyoruz. şöyle oluyor sonunda bak: aşkım neden değiştin? aptalca bir havuç için o kadar çok çaba harcadım ki, değişmedim, tükendim aslında. ağzımda sıçabileceğin bir katre yer kalmadı canım aşkım benim. bu da söylenemez elbette. çünkü sıçması gereken kiş illa ki bir klozet bulmak zorundadır öyle değil mi? eğer klozetin dolu ve pis olduğuna ayıktırırsan onu, o boş ve temizini aramaya kalkabilir. aslında en başından buna izin vermemek gerekiyordu ama artık geçti tabii. pişmanlık neye yarar ki?
sonra da yaşanabilecekken yaşanamamış olanların acısı falan diye edebiyat yapmaya ve göz yaşı dökmeye devam ederler. senin yaşayabileceğin bir şey yok. ayrıca yaşayabilecek olsaydın, yaşardın zaten.
harekete geçilebilir elbette. ama eylemlerinin hepsini mantıki kılıflara büründürmek zorunda kalmak bu hareketlerin hepsinden alacağım tatmini gölgeliyor. ben herhangi birisi olabilirim tabii. ama sadece belirli bir birey olamam. sadece kendimi ortaya koyamam. kendim olmam yeterli değil artık. bir sürü ünvan lazım bana, bir sürü diploma, bankada bir sürü para, spor salonlarında geçirilmiş bir sürü saat, kaslar gerekli, deodorant lazım, bir iphone lazım, bir sürü ilke lazım bana, bir sürü erdem, dürüstlük lazım bana, iki rekat namaz lazım, bir atatürk rozeti lazım, komünist parti manifestosunu okumuş olmalıyım, anarşist olmalıyım, müslüman olmalıyım, bir sürü ideal lazım bana, bir ev lazım bana, bir araba, efendi olmalıyım, dostoyevski'den bir sürü alıntı yapmalıyım. o an için işlerlik kazanabilecek bir çükten gayri, kendimden gayri her şey lazım bana. kalkmış bir çükten ibaret olamam ki ama bu çükün bir sürü aşk sözcükleri ile de desteklenmesi lazım. çükümün edebiyatını aşk edebiyatı ile kılıflara sarmam lazım. böylece dünya edebiyatının devasa ciltleri ortaya çıkar. bütün eylemlerin tek nedeni istemek olmasına rağmen, bana bir sürü açıklama lazım. tecavüzde edebilirsin mesela. bu da iş görür ama nedeni sorulacak sana: istedim, o kadar, bu iş görmez işte. herhangi bir andaki herhangi bir eylem için binlerce sayfa açıklama lazım. açıklamalarla kendimi bir sürü zahmete sokacak olsaydım tecavüz etmeme gerek kalmazdı. tecavüz ettiysem, o halde hala açıklama yapmaya devam ediyorsam, neden yaptım ki bunu? tecavüz de edemezsin yani. bu da olanaksız. beni cezalandırmak için bile bir sürü açıklamaya ihtiyaç duyuyorlar. halbuki tutup bir hücreye tıkılabilir ya da boynuma bir giyotin darbesi yiyebilirdim. böylesi daha iyi de olurdu hem. sebebi ise bütün bu açıklamalardan daha basit zaten: yapabiliyorlar.
sonra böyle bir eylemden dolayı etkileyebilecek, gururu kırılacak sevgilisi falan da vardır bunun şimdi. bu kızın bütün gelecek tasarılarıyla, tatmin edilmesi imkansız bütün arzularıyla mücadele etmesi ve buna sadece arzularının sürekli olarak kullanılmasının eşlik etmesi gururunu kırmıyor ama ben sadece onunla sevişince gururu acayip kırılıyor, yersen. g.tüne yediği onca kazıkla enayi hissetmiyor ama sadece bir tane çük ile bütün enayilik sanrıları tetikleniyor. ben böyle bir tetiklenmenin herhangi bir şekilde vücut bulmuş nesnesi olmak istemem. kısacası ozbir çekmekte fayda var.
hem o kızın da bir sürü ünvanı, ilkeleri, bir sürü bilgisi falan vardır şimdi. inşa edilmiş bir sürü duvarlar. merdivenler lazım bana, şahi topu lazım, bir sürü yeniçeri lazım. fatih istanbul'u fethetmekle mi övünüyor? bütün ünvanlarını, sarayını, parasını pulunu, şöhretini bırakıpta herhangi bir birey olarak var olmaya kalksın. hadi. ilk defa gördüğü bir kıza gidip de: seni dikmek istiyorum desin. denesin. ben denedim. yine de üstümde elbiselerim olduğu için o kadar da kendimi ortaya koyamadığımı düşünüyorum. bunu çırılçıplak yapmak gerekiyor. ama o kadarına da cesaretim yok şahsen. yapamam. fatih yapsın onu da: o toplarının hepsini de... her neyse.
kim bilir şimdi ne bilgileri vardır onun. evlenmek gibi, kendini ağırdan satmak gibi, göster ama elletme gibi, herhangi bir çük ile acayip kirli hissetmesi gerektiği gibi, bu çük aracılığıyla her zaman cinsellikten daha fazlasına ulaşabileceği ve ulaşması gerektiği gibi, bunu ölene kadar bir travmaya dönüştürüp, sürekli olarak kafasında çevirmesi gerektiği gibi, hatta daha da ileri gidip bu kadar kirlenmiş bir şekilde yaşayamayıp intihar etmesi gerektiği gibi ve kendisine acayip muhteşem bir gelecek kurması gerektiği gibi, geçmişteki her şeyden ders çıkarması gerektiği gibi, insanlara güvenmemesi gerektiği ve buna rağmen güvene dayalı bir ilişki kurması gerektiği gibi ve daha bir sürü çok değerli bilgi. bilginin sonu yok ki.
bu şekilde ben: kendimden başka her şey olmaya izin kazanırım. herkes için de bu böyle zaten. geçen gün mezarlıkta gezinirken bir mezar taşının üstünde şunu okudum: emekli hava albay bilmem kim. herhangi bir şekilde ölü bir ceset olmana bile izin vermiyorlar yani. öyle mi? ölü bir ceset olman yetmez, bir sürü ünvanı olan bir ölü olman gerekiyor. yoksa ölüne bile saygı ve sevgi beslenmiyor. bir ceset olarak bile saygın olmalıyım ben. sadece bir yığın ufalanmaya yüz tutmuş kemikten ibaret olamam. bu bana yakışmaz sonuçta. öyle değil mi? pekala... bana yakışan nedir?
sürekli olarak geleceğe ertelenmesi gereken bir sürü arzu. gelecekteki hayaletleri kovalamakla geçen bir ömür. diplomalar, ödül törenleri, kahramanlıklar, bir dizi bitmek bilmeyen çabalamalar. önüne havuç uzatılmış sürekli koşan eşekleriz, o kadar. eşek en azından bununla övünmez. o çok övündüğün acayip muhteşem bilgilerinle, zekanla, bilincinle farkına varabileceğin tek şey bu üstelik, farkına varmadığın da bu. üstelik bir havuçla o kadar büyülenmişsin ki; yolda bin tanesini sadece onun için ezip atıyorsun. eşek en azından bunu yapmaz. yani kısacası eşekten daha acınacak durumdayız.
üstelik havuca ulaşınca da pek matah bir şeymiş havası basmamız gerekliliğiyle ilgili bir bilgiye de sahip olmak zorunda kalıyoruz. şöyle oluyor sonunda bak: aşkım neden değiştin? aptalca bir havuç için o kadar çok çaba harcadım ki, değişmedim, tükendim aslında. ağzımda sıçabileceğin bir katre yer kalmadı canım aşkım benim. bu da söylenemez elbette. çünkü sıçması gereken kiş illa ki bir klozet bulmak zorundadır öyle değil mi? eğer klozetin dolu ve pis olduğuna ayıktırırsan onu, o boş ve temizini aramaya kalkabilir. aslında en başından buna izin vermemek gerekiyordu ama artık geçti tabii. pişmanlık neye yarar ki?
sonra da yaşanabilecekken yaşanamamış olanların acısı falan diye edebiyat yapmaya ve göz yaşı dökmeye devam ederler. senin yaşayabileceğin bir şey yok. ayrıca yaşayabilecek olsaydın, yaşardın zaten.
devamını gör...
13.
bir şey hissetmiyorum ama gözden kaybolana kadar seyretmek gibi bir huyum var. sadece simetrik olarak güzellik de değil, aurasi çeken insanlar bana hep çok güzel ve seyredilesi gelir.
devamını gör...
14.
keske gorunmez olup izleyebilsem diyorum. gercekten guzel seylere bakmak bile insana keyif veriyor. kendimi de surekli aynada izliyorum bu yuzden. bazen otobuste kızlara kitleniyorum. cok guzeller?? durun.
devamını gör...
15.
16.
"bu bana yüz vermez "hissiyatı.
devamını gör...
17.
#3052877 yüz liranın kıymeti mi kaldı hacı abi ha?
devamını gör...
18.
devamını gör...
19.
20.