orijinal ad: harry potter and the prisoner of azkaban
yazar: j. k. rowling
yayım yılı: 1999
azılı bir katilin 12 yıl boyunca tutsak kaldığı cezaevinden bir şekilde kurtulup harry potter'in peşine düşmesiyle roman başlar. serinin gerilimi en yüksek kitabıdır.
yazar: j. k. rowling
yayım yılı: 1999
azılı bir katilin 12 yıl boyunca tutsak kaldığı cezaevinden bir şekilde kurtulup harry potter'in peşine düşmesiyle roman başlar. serinin gerilimi en yüksek kitabıdır.
locus en iyi fantastik roman ödülü-2000-
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ata" tarafından 01.12.2020 11:44 tarihinde açılmıştır.
1.
serinin en tansiyonu yüksek kitabı. sirius black’in hikayesiyle başlayan gerilim, nefes almadan tırım tırıs okumanıza yetiyor. ilk okuduğum zamanı dün gibi hatırlamamın nedeni de bu olsa gerek.
devamını gör...
2.
bence serinin en iyi kurgulanmış kitabı. kitabın başından itibaren başlayan gerilim sonlara doğru zirve yapıyor. sonu da güzeldi ama daha mutlu bir son daha hoşuma giderdi.
bir de legonun hızır otobüsü modeline bayılıyorum ama çok pahalı kör olası.
bir de legonun hızır otobüsü modeline bayılıyorum ama çok pahalı kör olası.
devamını gör...
3.
serinin üçüncü kitabı. daha önceki yorumlar için #1865432 buraya alalım.
bu bölümde yine kahramanlık yapan harry'nin teyzesi ve eniştesinin yanında dönmesiyle her zamanki gibi sıkıcı geçirdiği bir yaz tatili eniştesinin kardeşi gelince daha sıkıcı ve çekilmez bir hal alıyor. buna bir süre sonda dayanamayan harry sihir kullanıyor ve okuldan atılma korkusu ile kaçmaya karar veriyor. hikaye de böylece başlamış oluyor. ilk defa hızır otobüs e biniyor harry ve diagon yolu nasılsın gidiyor. şaşırtıcı derecede onu koruyan bakan ve ceza almayan harry korkunç bir gerçekle karşılaşıyor. anne ve babasının ölümüne yol açan srius black azkaban'dan kaçmış. bunun için önlem alan bakanlık okula azkaban hapishanesinde güvenliği sağlayan ölüm yiyenlerim okulun etrafına gönderiyor. işler daha da zorlaşıyor bir bakıma sonra zaten olanlar oluyor.
benim heyecanla okuduğum, seri karanlık bir hal almadan en keyifli olan kitaptı. yine dostluğu ama aynı zamanda kötülüğü de görüyoruz. kötü sandıklarımızın iyi çıktığı, iyi sandıklarımızın kötülükler yaptığını gördüğümüz bir bölüm aslında. bir solukta okunuyor.
bu büyülü dünyaya girince çıkmak istemiyor insan bir daha.
bu yaşıma kadar neden okumamışım dedirtti ama iyi ki adım attım bu dünyaya.
bu bölümde yine kahramanlık yapan harry'nin teyzesi ve eniştesinin yanında dönmesiyle her zamanki gibi sıkıcı geçirdiği bir yaz tatili eniştesinin kardeşi gelince daha sıkıcı ve çekilmez bir hal alıyor. buna bir süre sonda dayanamayan harry sihir kullanıyor ve okuldan atılma korkusu ile kaçmaya karar veriyor. hikaye de böylece başlamış oluyor. ilk defa hızır otobüs e biniyor harry ve diagon yolu nasılsın gidiyor. şaşırtıcı derecede onu koruyan bakan ve ceza almayan harry korkunç bir gerçekle karşılaşıyor. anne ve babasının ölümüne yol açan srius black azkaban'dan kaçmış. bunun için önlem alan bakanlık okula azkaban hapishanesinde güvenliği sağlayan ölüm yiyenlerim okulun etrafına gönderiyor. işler daha da zorlaşıyor bir bakıma sonra zaten olanlar oluyor.
benim heyecanla okuduğum, seri karanlık bir hal almadan en keyifli olan kitaptı. yine dostluğu ama aynı zamanda kötülüğü de görüyoruz. kötü sandıklarımızın iyi çıktığı, iyi sandıklarımızın kötülükler yaptığını gördüğümüz bir bölüm aslında. bir solukta okunuyor.
bu büyülü dünyaya girince çıkmak istemiyor insan bir daha.
bu yaşıma kadar neden okumamışım dedirtti ama iyi ki adım attım bu dünyaya.
devamını gör...
4.
serinin en etkileyici en güzel kitabı. kitap öyle bir kitap ki bir anda nasıl okuduğunu anlamıyorsun. yepyeni bir dünya da kendini buluyorsun . bir de seride en çok bu kitabı sevmemin nedeni voldemort karakterinden söz edilmemesi de olabilir . daha çok aile,sevgi, arkadaşlığın ne olduğunu anlatmaya çalışılmış gibi düşünüyorum. aslında hiç bir şey gördüğü gibi değildir.
devamını gör...
5.
serinin üçüncü kitabı olup, benim için en iyi bölümlerinden biridir. hikayenin gidişatını belirleyen bir kitap olma özelliği var. eğer bu kitabın sonu farklı olsaydı, kendisinden sonra yazılan 4 kitabın baştan aşağı değişmesi kaçınılmaz olurdu. o sebeple, sonun başlangıcına hoşgeldiniz diyip bol spoilerli yorumuma geçiyorum.
harry'nin konuya biraz daha hakim olmaya başladığını görüyoruz bu kitapta. büyüyor efenim çocuk. onu adam yerine koyan insanlarla beraber olmaya başlıyor. özellikle lupin, ona güvenerek ve öğreterek iyi bir şeye ön ayak oluyor.
sirius black'in varlığını öğrenmemiz ve kaotik durumundan haberdar olmamız da ayrıca kitabı güzelleştiren unsur. harry'nin aileye en yakın sahip olduğu kişi sirius. birden bire bir vaftiz babasının olduğunu öğrenmesi tabii ki muazzamdır onun için. keşke, suçundan aklayabilselerdi onu, hep bunu istiyorum bu kitabı okurken.
bunların dışında, yine malfoy'a çok sinir oluyoruz. bu kitapta karakterinin pisliği daha da gün yüzüne çıkıyor sanki, ya da ben öyle düşünüyorum şahgaga'ya yapılanlar yüzünden. seride en çok sevdiğim 2. kuş şahgaga.
hermione ise, gerçekten akıllı bir cadı. herkesin ona inanılmaz güven ve destek duyuyor olması ise takdire şayan.
profesor trelawney'nin ise isabetli ikinci kehanetinin yer aldığı kitap. keşke ilkini de hiç söylemeseydi diyor insan ilerleyen kitaplarda gerçeği öğrendiğinde ya, şimdilik ilk kehaneti bilmiyormuş gibi devam edelim.
dumbledore yine sinir bozucu derecede uzak duruyor harry'den. bu adamın bu mistik hallerini sevmiyorum. hep söylüyorum.
neyse, peter pettigrew ise gerçek bir fare. kişiliğine göre animagus olmuş olması gerçekten büyünün trajik bir yanı sanıyorum.
harry'nin konuya biraz daha hakim olmaya başladığını görüyoruz bu kitapta. büyüyor efenim çocuk. onu adam yerine koyan insanlarla beraber olmaya başlıyor. özellikle lupin, ona güvenerek ve öğreterek iyi bir şeye ön ayak oluyor.
sirius black'in varlığını öğrenmemiz ve kaotik durumundan haberdar olmamız da ayrıca kitabı güzelleştiren unsur. harry'nin aileye en yakın sahip olduğu kişi sirius. birden bire bir vaftiz babasının olduğunu öğrenmesi tabii ki muazzamdır onun için. keşke, suçundan aklayabilselerdi onu, hep bunu istiyorum bu kitabı okurken.
bunların dışında, yine malfoy'a çok sinir oluyoruz. bu kitapta karakterinin pisliği daha da gün yüzüne çıkıyor sanki, ya da ben öyle düşünüyorum şahgaga'ya yapılanlar yüzünden. seride en çok sevdiğim 2. kuş şahgaga.
hermione ise, gerçekten akıllı bir cadı. herkesin ona inanılmaz güven ve destek duyuyor olması ise takdire şayan.
profesor trelawney'nin ise isabetli ikinci kehanetinin yer aldığı kitap. keşke ilkini de hiç söylemeseydi diyor insan ilerleyen kitaplarda gerçeği öğrendiğinde ya, şimdilik ilk kehaneti bilmiyormuş gibi devam edelim.
dumbledore yine sinir bozucu derecede uzak duruyor harry'den. bu adamın bu mistik hallerini sevmiyorum. hep söylüyorum.
neyse, peter pettigrew ise gerçek bir fare. kişiliğine göre animagus olmuş olması gerçekten büyünün trajik bir yanı sanıyorum.
devamını gör...
6.
seriye dair beni en duygulandıran kitaplardan biridir bu. bu sabah gözlerim dolarak bitirdim. evet, bu gerçek.
bu kitapta harry'e, ron'a hermione'ye aşık olmuyorsak ne zaman olacağız bilmiyorum. herkesin kendini aştığı, bambaşka yönlerinin ortaya çıktığı, gerilimi bol bir kitap bu. lupin ve sirius black'in de sahneye çıkmış olması muazzam.
harry'nin de içindeki minik karanlık yan da belki de ergenliğin de hararetiyle bu kitapta kendini göstermeye başlıyor. bir öfke nöbeti sırasında marge hala'yı şişirmesi bize bir ipucu veriyor. ruh emiciler olaya dahil olduğunda, 13 yaşında bir oğlanın tek bir mutlu anısının olmayışı, daha doğrusu tutunmaya çalıştığı minik mutlulukları ancak 11 yaşında hogwarts'a geldikten sonra biriktirmeye başladığını görmek inceden bi' burnumuzun direğini sızlatıyor. patronus büyüsü yapmayı öğrenmek için lupin'le çalışırken yaşadıkları da çok acı.
j.k. rowling her ne kadar seri bittikten sonra zırt pırt yaptığı akıl dışı açıklamalarla (gerek seri ile alakalı gerek yaşamla alakalı) biz potterseverleri dehşete düşürmüş ve bezdirmiş olsa da bu seriyi incelikli buluyorum ben.
lupin'in varoluşuyla barışamayışı, hayattaki en büyük korkusunun da aslına bakarsanız kendi içindeki en karanlık yanı, yani kurtadamı ortaya çıkaran bir dolunay olması da iç acıtıyor. film adına da bu karakter için hayatımda gördüğüm en karizmatik adamlardan biri olan david thewlis'ten daha uygun bir seçim düşünemiyorum.
bu kitapta hermione de iyiden iyiye kuralcı ve çalışkan kız çocuğu imajını bir kenara bırakıp kendi etik değerleri çerçevesinde hareket eden ve bazen de isyan eden bir karaktere dönüşüyor. bunu ilk iki kitapta da yapmıştı ancak sadece birilerinin yaşamı tehlike altında olduğunda. bu kitapta ise hermione'yi mantıksız bulduğu bir derse isyan ederken, bir mahkeme kararına isyan ederken, en yakın arkadaşlarına isyan ederken ve onları koruyabilmek adına onların karşısına dikilirken görebiliyoruz.
sirius'un hem snape'le hem de peter'la yüzleştiği bağıran baraka sahnesi de çok duygusal. bir yandan en yakın dostlarının katili karşısında, aynı adam yüzünden 12 sene boyunca azkaban'da tutsak olmuş, bir yandan da en yakın dostlarından ona kalan tek varlık olan yeniyetme bir oğlanın nefreti ile burun buruna.
her şeyin dışında, bu seriye dair en sevdiğim karakterlerden biri de quidditch maçlarının inanılmaz anlatıcısı lee jordan. filmlerde ne yazık ki maçlar biraz gümbürtüye gidiyor ama kitaplarda biraz daha jordan'ın tamamen objektif anlatımına tanık olabiliyoruz ve beni en çok eğlendiren kısımlardan biri bu oluyor.
profesör trelawney'nin kehaneti ve pettigrew'un kaçışı, bize daha karanlık günlerin kapıda olduğu haberini veriyor ve bu kitabı biraz da çocuksu neşemize yavaş yavaş veda edip çok daha zorlu, hayata dair meselelerle uğraşacağımız bir geçiş gibi algılıyorum. galiba en sevdiğim kitap ve film bu.
okumayan kaldıysa hadi koşun okuyun. sizin için tüm yazdıklarımı spoiler kutucuğuna sakladım.
bu kitapta harry'e, ron'a hermione'ye aşık olmuyorsak ne zaman olacağız bilmiyorum. herkesin kendini aştığı, bambaşka yönlerinin ortaya çıktığı, gerilimi bol bir kitap bu. lupin ve sirius black'in de sahneye çıkmış olması muazzam.
harry'nin de içindeki minik karanlık yan da belki de ergenliğin de hararetiyle bu kitapta kendini göstermeye başlıyor. bir öfke nöbeti sırasında marge hala'yı şişirmesi bize bir ipucu veriyor. ruh emiciler olaya dahil olduğunda, 13 yaşında bir oğlanın tek bir mutlu anısının olmayışı, daha doğrusu tutunmaya çalıştığı minik mutlulukları ancak 11 yaşında hogwarts'a geldikten sonra biriktirmeye başladığını görmek inceden bi' burnumuzun direğini sızlatıyor. patronus büyüsü yapmayı öğrenmek için lupin'le çalışırken yaşadıkları da çok acı.
j.k. rowling her ne kadar seri bittikten sonra zırt pırt yaptığı akıl dışı açıklamalarla (gerek seri ile alakalı gerek yaşamla alakalı) biz potterseverleri dehşete düşürmüş ve bezdirmiş olsa da bu seriyi incelikli buluyorum ben.
lupin'in varoluşuyla barışamayışı, hayattaki en büyük korkusunun da aslına bakarsanız kendi içindeki en karanlık yanı, yani kurtadamı ortaya çıkaran bir dolunay olması da iç acıtıyor. film adına da bu karakter için hayatımda gördüğüm en karizmatik adamlardan biri olan david thewlis'ten daha uygun bir seçim düşünemiyorum.
bu kitapta hermione de iyiden iyiye kuralcı ve çalışkan kız çocuğu imajını bir kenara bırakıp kendi etik değerleri çerçevesinde hareket eden ve bazen de isyan eden bir karaktere dönüşüyor. bunu ilk iki kitapta da yapmıştı ancak sadece birilerinin yaşamı tehlike altında olduğunda. bu kitapta ise hermione'yi mantıksız bulduğu bir derse isyan ederken, bir mahkeme kararına isyan ederken, en yakın arkadaşlarına isyan ederken ve onları koruyabilmek adına onların karşısına dikilirken görebiliyoruz.
sirius'un hem snape'le hem de peter'la yüzleştiği bağıran baraka sahnesi de çok duygusal. bir yandan en yakın dostlarının katili karşısında, aynı adam yüzünden 12 sene boyunca azkaban'da tutsak olmuş, bir yandan da en yakın dostlarından ona kalan tek varlık olan yeniyetme bir oğlanın nefreti ile burun buruna.
her şeyin dışında, bu seriye dair en sevdiğim karakterlerden biri de quidditch maçlarının inanılmaz anlatıcısı lee jordan. filmlerde ne yazık ki maçlar biraz gümbürtüye gidiyor ama kitaplarda biraz daha jordan'ın tamamen objektif anlatımına tanık olabiliyoruz ve beni en çok eğlendiren kısımlardan biri bu oluyor.
profesör trelawney'nin kehaneti ve pettigrew'un kaçışı, bize daha karanlık günlerin kapıda olduğu haberini veriyor ve bu kitabı biraz da çocuksu neşemize yavaş yavaş veda edip çok daha zorlu, hayata dair meselelerle uğraşacağımız bir geçiş gibi algılıyorum. galiba en sevdiğim kitap ve film bu.
okumayan kaldıysa hadi koşun okuyun. sizin için tüm yazdıklarımı spoiler kutucuğuna sakladım.
devamını gör...
7.
sevgili yazar j.k.rowling eseridir.
kitap serinin üçüncü eseridir.
bu kitapta artık kahramanlarımız daha da büyümüş olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
yaz tatili yüzünden teyzesinin evine geri dönen harry burada artık daha fazla durmak istemez. bir gün eniştesinin kız kardeşinin eve misafir olarak gelmesi ve yaşanan olaylar harry için artık son sınırdır ve eşyalarını toplayıp evden ayrılır.
nereye gideceği konusunda hiçbir fikri olmayan harry oturduğu kaldırım taşında düşünmeye başlar. bu sırada duyduğu rüzgar ve hışırtı sesleri harry’i ürkütür ve tam o sırada karşısında siyah kurt ileilk kez karşılaşır. bu durumdan korkan harry’in önüne hızır otobüs gelir. bu birden ortaya çıkan büyülü otobüse binen harry nereye gideceğini bilemez ama otobüs şoförü onu nerede bırakması gerektiğini biliyordur.
arkadaşlarının da içinde bulunduğu bir binada inen harry, harmony, ron ve ailesini karşısında görünce bütün korku ve bilinmezliklerini geride bırakır ve arkadaşlarına koşar. ancak harry için güzel haberler yoktur. ruh emiciler bu yıl harry’nin peşindedir ve hogworts büyücülük okulu bu sene onun için daha da zorlu geçecektir. harry’i bekleyen en büyük sorun ise azkaban dan kaçan sirius black’tir. çünkü sirius harry’nin peşindedir ve bu herkes tarafından da bilinir. sonrasında olanlar ise.. gerisini okuyarak siz tamamlayın sevgili okurlar.
bu seride ortalık artık daha da karışmaya başlar. ve ismi lazım değil daha da ortadır.
ne yapıyorduk. okuyor,okutuyor;izliyor,izletiyoruz..
kitap serinin üçüncü eseridir.
bu kitapta artık kahramanlarımız daha da büyümüş olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
yaz tatili yüzünden teyzesinin evine geri dönen harry burada artık daha fazla durmak istemez. bir gün eniştesinin kız kardeşinin eve misafir olarak gelmesi ve yaşanan olaylar harry için artık son sınırdır ve eşyalarını toplayıp evden ayrılır.
nereye gideceği konusunda hiçbir fikri olmayan harry oturduğu kaldırım taşında düşünmeye başlar. bu sırada duyduğu rüzgar ve hışırtı sesleri harry’i ürkütür ve tam o sırada karşısında siyah kurt ileilk kez karşılaşır. bu durumdan korkan harry’in önüne hızır otobüs gelir. bu birden ortaya çıkan büyülü otobüse binen harry nereye gideceğini bilemez ama otobüs şoförü onu nerede bırakması gerektiğini biliyordur.
arkadaşlarının da içinde bulunduğu bir binada inen harry, harmony, ron ve ailesini karşısında görünce bütün korku ve bilinmezliklerini geride bırakır ve arkadaşlarına koşar. ancak harry için güzel haberler yoktur. ruh emiciler bu yıl harry’nin peşindedir ve hogworts büyücülük okulu bu sene onun için daha da zorlu geçecektir. harry’i bekleyen en büyük sorun ise azkaban dan kaçan sirius black’tir. çünkü sirius harry’nin peşindedir ve bu herkes tarafından da bilinir. sonrasında olanlar ise.. gerisini okuyarak siz tamamlayın sevgili okurlar.
bu seride ortalık artık daha da karışmaya başlar. ve ismi lazım değil daha da ortadır.
ne yapıyorduk. okuyor,okutuyor;izliyor,izletiyoruz..
devamını gör...
"harry potter ve azkaban tutsağı" ile benzer başlıklar
harry potter
172