1.
nietzsche'nin bile ilgisini çekmiş 'en yüce lirik şair' olarak anılan alman şair. heine, gençlik yıllarında yazdığı aşk şiirlerinden tutun hayatının son demlerinde yazdığı sınıf ayrımı karşıtı eserlerine kadar ustaca bir iş çıkarmıştır. kelimelerle öyle incelikli oynar ki bazı zamanlar akıl sağlığınız ile oynadığını dahi düşünebilirsiniz. hein'ın şiirleri daima hayatından bir parçayı sembolize etmiştir. aşk şiirleri üniversite yıllarında duyduğu karşılıksız aşk sayesinde kağıda dökülürken, sınıf ayrımına karşı tepki gösterdiği eserleri onun almanya'da yaşayan bir yahudi olmasının izlerini taşır.kitapları sansüre uğrayıp, yakıldığı zaman bugün kitapları yakanların yarın insanları da yakabileceğini söyleyerek sanıyorum ki almanya için nokta atışı bir tahminde bulunmuştur.
romanzero
tragödien, nebst einem lyrischen ıntermezzo
deutschland. ein wintermärchen
der doktor faust
gedichte
--- alıntı ---
das glück ist eine leichte dirne,
und weilt nicht gern am selben ort;
sie streicht das haar dir von der stirne
und küßt dich rasch und flattert fort.
frau unglück hat im gegentheile
dich liebefest an’s herz gedrückt;
sie sagt, sie habe keine eile,
setzt sich zu dir an’s bett und strickt.
--- alıntı ---
romanzero
tragödien, nebst einem lyrischen ıntermezzo
deutschland. ein wintermärchen
der doktor faust
gedichte
--- alıntı ---
das glück ist eine leichte dirne,
und weilt nicht gern am selben ort;
sie streicht das haar dir von der stirne
und küßt dich rasch und flattert fort.
frau unglück hat im gegentheile
dich liebefest an’s herz gedrückt;
sie sagt, sie habe keine eile,
setzt sich zu dir an’s bett und strickt.
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
reisebilder adlı kitabında,devrimci sempatilerini ilan eder.
devamını gör...
3.
alman şair. bana göre şiirlerinde felsefeye bakış tutmuş bir filozoftur. kısaca bakalım hayatına;
tam adı, christian johann heinrich heine olan şair, doğumu düsseldorf 1797’dir. hayata, paris 1856 yılında veda etmiştir. tüccar bir ailenin çocuğudur ancak babası hangi işe el atsa batırmış birisidir. hamburg ve bonn’da yaşamıştır. yahudi bir aileden gelir ancak kendi isteğiyle dinini değiştirir ve protestan olur. bunun nedenini şöyle açıklamak doğru olur; o dönem yahudiler devlet memuru veya üniversite hocası olamıyorlardı. aslında din değiştirme bir bahane. kaldı ki, bir süre sonra dinden tamamen uzaklaşmış bir şairdir.
hukuk eğitimi almıştır ancak aklı fikri edebiyatta olan biridir. ilk kitabı “gedichte” (şiirler) 1821 yılında yayımlanır. çok aşk acısı çekmiştir. tek taraflı olunca aşk, o da şiirlere sığınmıştır. birçok şiiri şarkı olarak bestelenmiştir.
1831 yılında paris’e gider ve düşünsel anlamda değişimi burada yaşar. almanya’nın siyasi durumunu eleştiren “almanya; bir kış masalı” adlı eseri, yakın arkadaşı karl marx, çalıştığı gazetede makaleler halinde yayımlar.
bir kitabı yakılarak imha edilir. ha işte o güzel sözü tam burada söylemiştir.
“eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır.”
bu sefer yazıyı kısa kesiyorum!
“neyim mi var, küçük kız?
almanya'da çoklarında olan şey!
en ağır acılar söylenince
içlerinde benimki de bulunur.”
diyen şairdir.
tam adı, christian johann heinrich heine olan şair, doğumu düsseldorf 1797’dir. hayata, paris 1856 yılında veda etmiştir. tüccar bir ailenin çocuğudur ancak babası hangi işe el atsa batırmış birisidir. hamburg ve bonn’da yaşamıştır. yahudi bir aileden gelir ancak kendi isteğiyle dinini değiştirir ve protestan olur. bunun nedenini şöyle açıklamak doğru olur; o dönem yahudiler devlet memuru veya üniversite hocası olamıyorlardı. aslında din değiştirme bir bahane. kaldı ki, bir süre sonra dinden tamamen uzaklaşmış bir şairdir.
hukuk eğitimi almıştır ancak aklı fikri edebiyatta olan biridir. ilk kitabı “gedichte” (şiirler) 1821 yılında yayımlanır. çok aşk acısı çekmiştir. tek taraflı olunca aşk, o da şiirlere sığınmıştır. birçok şiiri şarkı olarak bestelenmiştir.
1831 yılında paris’e gider ve düşünsel anlamda değişimi burada yaşar. almanya’nın siyasi durumunu eleştiren “almanya; bir kış masalı” adlı eseri, yakın arkadaşı karl marx, çalıştığı gazetede makaleler halinde yayımlar.
bir kitabı yakılarak imha edilir. ha işte o güzel sözü tam burada söylemiştir.
“eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır.”
bu sefer yazıyı kısa kesiyorum!
“neyim mi var, küçük kız?
almanya'da çoklarında olan şey!
en ağır acılar söylenince
içlerinde benimki de bulunur.”
diyen şairdir.
devamını gör...
4.
heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...
5.
öylesine üzgünüm,
bilmem ki neye yormalı;
hiç aklımdan çıkmayan
eski bir masaldan olmalı.
şarkılar kitabı / heinrich heine.
bilmem ki neye yormalı;
hiç aklımdan çıkmayan
eski bir masaldan olmalı.
şarkılar kitabı / heinrich heine.
devamını gör...
6.
heinrich heine
1797-1856 yılları arasında yaşamış alman şair.
almanya'nın en önemli şairlerden biridir.
hukuk okumuş ve 28 yaşında din değiştirmiştir. din değiştirme nedeni ise yahudi olmasıdır, haklarından caydırılmamak için protestan dinine geçmiştir.
şiirleri bestelenmiş, uzun zaman fransa'da yaşamıştır.
karl marx ile arkadaştı, bir kitabı yakıldı, ardından ise '' eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır'' demiştir.
bütün felaketler elmadan geldi!
elmayla getirdi ölümü havva;
eris, troya'yı ateşe verdi
sendeyse yangın, ölüm bir arada.
1797-1856 yılları arasında yaşamış alman şair.
almanya'nın en önemli şairlerden biridir.
hukuk okumuş ve 28 yaşında din değiştirmiştir. din değiştirme nedeni ise yahudi olmasıdır, haklarından caydırılmamak için protestan dinine geçmiştir.
şiirleri bestelenmiş, uzun zaman fransa'da yaşamıştır.
karl marx ile arkadaştı, bir kitabı yakıldı, ardından ise '' eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır'' demiştir.
bütün felaketler elmadan geldi!
elmayla getirdi ölümü havva;
eris, troya'yı ateşe verdi
sendeyse yangın, ölüm bir arada.
devamını gör...
7.
8.
tutunacak bir dalın olup olmadığını;düşmeden göremezsin.*
devamını gör...