2002 yılı almanya yapımı macera-gizem türü film. israil'de yapılan kazı çalışmaları sonucu, 2000 yıllık olan ama kemikteki bazı parçaların günümüze ait olduğu bir iskelet bulunur. iskeletin kendisi gizemliyken bir de iskeletin yanında bir not bulunur. imdb: 5,8/10.
filmin orijinal ismi: das jesus video
filmin orijinal ismi: the hunt for the hidden relic
filmin orijinal ismi: das jesus video
filmin orijinal ismi: the hunt for the hidden relic
yönetmeni: sebastian niemann
oyuncular:
matthias koeberlin
naike rivelli
robinson reichel
heinrich giskes
oyuncular:
matthias koeberlin
naike rivelli
robinson reichel
heinrich giskes
alman televizyon ödülleri 2003
alman televizyon ödülü en iyi prodüksiyon ve/veya kostüm tasarımı
alman televizyon ödülü en iyi prodüksiyon ve/veya kostüm tasarımı
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "raskolnikovun baltası" tarafından 19.07.2021 17:13 tarihinde açılmıştır.
1.
küçükken televizyonda izlediğim orijinal adı das jesus video olan 2002 yapımı alman filmi..filmde zaman yolculugu yapmış olduğu düşünülen bir iskelet bulunuyor daha sonrasında ise bir grup arkeolog ve gizli güçler videonun peşine düşüyorlar.guzel bir aksiyon filmidir.
devamını gör...
2.
2002 yapımı,güzel bir aksiyon filmi.israil'de çalışma yapan bir profesörün arkeolojik kazılarında görev alan alman bir öğrencinin başından geçenleri konu alan, soluksuz izlediğim filmdir.kazılar sırasında bir iskelet bulunur ve iskeletin yanında bulunan yazımlardan hz.isa 'nın görüntülerine sahip olduğu çıkarımını yapan genç,bunu mümkün kılacak delilleri toplamaya çalışmaktadır.alman öğrenci yoğun araştırmaları sonunda gizemli bir kamera bulur fakat gizli güçler durumdan haberdar olur ve bu kameranın peşine düşerler.zamanda yolculuk gibi bir durumu anlatan filmin son evresini pek anlayamadığımı ya da iyi bağlanmamış olduğunu çok iyi hatırlıyorum.genel olarak güzel,akıcı bir film diyebilirim.
devamını gör...
3.
bunu başlattığında artık sonu yoktur. tabi sen başlatmadıysan...
dinsel ve tarihsel kurgunun güzel örneklerinden. hatta çok güzel örneklerinden bir film... "nefret ettiğin dünyada ağlayarak ve her şeyden nefret ederek uyuduğun uykular geride kalmıştır. artık ağlamıyor ve hissizleşmişsindir. işte böyle gecelerden birinde, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geçen bir gecede, uyursun. bir rüya görürsün. gerçekmiş gibi gelir. arada uyandığını hayal meyal hatırlayıp tekrar aynı rüyaya uyursun. bitmeyecek gibi gelen gecenin, bitmeyecek gibi gelen rüyasıdır bu... sorguladığın, inandığın, reddettiğin her şeyi karşında görürsün. gerçek mi, rüya mı ayırt edemezsin. işte o an, içinden ılık ılık bir şeyin sızdığını, beyin ve kalp koordinasyonunda, garip bir amigdala bulursun... sonra sessizce yok olup uçtuğunu hissedersin. hafiflemişsindir. inanç budur, özgürlük budur. her şeyi bilmenin sırrına ermek budur. anlarsın ve sessizce kabullenirsin. ve ağlamaya başlarsın. o kadar yürektendir ki bu göz yaşları, hıçkırıklarını, boğazında hissedersin. düğümleri çözülmüştür. anlarsın ve uyandığında kendini gerçekten ağlamış ve hafiflemiş halde bulursun. artık özgürsündür. kendinden ve her şeyden... işte inanç, budur. kendine olan inanç budur... beynin yapısal nöronları, doğru yere oturmuştur ve hafiflemişsindir. bilmenin esrarı budur.
filmin bana anımsattıkları bunlar. evet, hissetmek değil, anımsatmak...*
tek kelimeyle harika filmdi. çok fazla kafa karışıklığı ve mantık hatası öğeleri vardı ama sanırım bu, verilmesi gereken çok fazla mesaj olmasındandı. filmi izlerken büyük lezzet aldım. tadı hala damağımda. arşivime eklediğim nadir filmlerden biri oldu. öyle bi filmi izleyeyim, beğendim deyip arşivime ekleyeyim dediğim şeyler çok azdır bende. ancak bu film, arşivlik... kaybetmekten ve unutmaktan korkmalık... iyi ki o tanımı okumuşum ve iyi ki merak edip izlemeye karar vermişim.
film iki bölümden oluşuyor. gayet uzun...
neredeyse bir haftada izleyebildim ama başına her oturduğumda hep aynı heyecan oluştu. bazı sahnelerde, heyecandan gözlerimi kapadım...
hayat kadar bi filmdi. aksiyonları, gerilim sahneleri ve (kurgusu o kadar iyi olmasa da) takip ve mücadele sahneleri gerçekti. hayat gibiydi. hayatınız ne kadar esrarlı ya da çetrefilli bilinmez ama bu filmde, birini takip etmenin, işlerin, perde arkasındakilerin çabasının yüzde yüz gerçek olduğunu anlıyorsunuz. öyle nafile polisiye eklentiler konmamış filme, canlı ve de gerçekçi. tüylerim diken diken, son ana kadar nefesimi tutup izledim.
itiraf etmeliyim, başlarda böyle bi başyapıt beklemiyordum. beklentimi çok çok aştı. belki bana ulaşmıştır, bilmiyorum ama bu bile başlı başına büyük bir hadise.
aksiyon sahneleri gerçekten çok yerindeydi. birkaç öğe hariç de, gercekçiydi. ciddi emek verilmiş ve bu emeğin karşılığı, izleyiciye yansıma olarak alınmış. mükemmeldi, harikaydı, ağlattı...*
başrol oyuncusunu hiç sevmemiştim ama çok donanımlıydı. benim diyen aktörü cebinden çıkarır. dalış, aksiyon, ağlama, anlık duygu değişimlerini mimiklere yansıtma...
kast da çok iyiydi. oyuncu seçimleri, her oyuncuya biçilen roller, oldukça yerindeydi.
ben filmi, orijinal dilinde izledim, almanca. az buçuk almanca biliyorsanız bu sizin için iyi olacaktır. ingilizce olsaydı böyle bir şey yapmazdım ancak almanca olarak gayet iyiydi, hatta asmr videosu gibi uyku getiriyor.
filmin, alman yapımı olduğu da her sahnesinden belliydi... öyle aman aman duyguya yer yok ancak elbet bir kaç mühim sahnede, beni ağlattığı doğru.
filmle ilgili çok fazla şey yazabilirim. şu ana kadar yazmadım sayın.
eh, buradan sonrası çoğunlukla spoiler'a girer... yazmasam da olur...
aslında olmaz, içimde kalır. tekrar tekrar okumak isterim. çünkü filmi, arşive aldım. bu da demek oluyor ki her izlediğimde yeni bir şeyler fark edeceğim. her izlettiğim kişide, farklı şablonlar çıkacak... evet, devam..
neticede israil de bir ortadoğu ülkesi ve film başlarken bunu gayet iyi anlayabiliyorsunuz. ambiyans ve müzikle bu sağlanmış. almanlar bu konuda daha ayrıştırmacı ve çizgi çekicidir. bunu, filmin ilerleyen sahnelerinde de gayet iyi anlatıyorlar.
onun dışında tekrar belirtmem gerekir ki başrolü çok itici buldum. bu benim filmi izlememde olumsuz bi etken oldu tabi ki.
ama film, o kadar uzundu ki * bu bunalmışlık hissi, ilerleyen sahnelerde yerini merak ve acaba sonra ne olacak? sorusuna bıraktı.
ilk anda o kobra sahnesi neydi öyle. sahne gayet gercekciydi ancak öldürürken o kadar yalandandı ki. gereksiz.*
aa bu arada notlarım kesik kesik, filmi izlerken notlar alarak izledim. başrol sting'e benziyor yaa. o yüzden itici bulmuşum...*
buluntuda fırçayla süpürüp bir şey var deyip sony dediği yerde püskürdüm. halbuki o kadar da ciddiyetle izliyordum ki bütün ciddiyetim bozuldu...
ya bu pozitif bilimler beni öldürecek. en ciddi anında bile insanın havasını bozabilecek bir şeyler mutlaka oluyor.*
geçişler çok iyiydi.
ancak daha 20. dakikadan buluntunun ne olduğunun kabul edilmiş olması, gerçekten çok saçma geldi ancak ilerleyen sahnlerde verilen mesajı görünce haklılık payı vardı diyorsunuz.
filmde çok fazla mantık hataları var, kabul edelim.
kilitli olması gereken kapılar kilitli değil, silahlı adamlar tarafından korunması gereken yerlerde güvenlik önlemleri yok.
film mantıksal hiçbir çerçeveye oturmadan akıyor.
aceleye gelmiş ya da dikkat edilmemiş ancak o kadar uzun ki başlarda yer alan bu hataları, sonunda unutuyorsunuz.
sanki bir tanım yapmış da, düzenlemeden yayına almış ve yazım yanlışları da öylece kalmış gibi...
muhtemelen filmi yayınlarken heyecana kapıldılar. tekrar tekrar izlemediler.
belki de öyle olması gerekiyordu, bilemiyorum.
filmdeki gerilimi anlamam için filmin sesini açmam gerekmiş. sesini açınca evet, germeye başladı. tabi ben, bunu fark ettiğimde filmin çoktan 6'da 1'i biri bitmişti. filmin altıda biri; 30 dakikaya tekabül ediyor. evet, bir film için hayli uzun bi zaman dilimi, ancak kendini izletiyor.
onun dışında film, bana komik geliyordu. sanki güdülenmiş gibi küçük bi espriye komik olmasa da gülmeye odaklanmışım. meğer filmin sesi kısıkmış.*
yine de komik yerleri vardı yaa.
'bay kaun çok iyi bağlantılarınız var, yoksa adamlarınızın sizi bulacağına inancınız yok mu? dediği yerde de gülmekten patlayacaktım. adamları da, deveyle geliyor. son teknoloji çağında ve zamansal paradoksu buldukları anda... *
filmle ilgili bırakacağım alıntı ise bu:
bilim, kimin dinidir?..
...
çığa uzanmak için hesap yapmadan bir taş at, yuvarlansın.
...
bunun için ahlaki vasıflarınız var mı, yani inanç?..
...
amin, ben de konuşabilir miyim?
insanlığın en büyük bilmecelerinden birini çözmek istesem...
filmi kesinlikle öneririm, yahu arşivime aldığımı belirtmişim zaten. benim açımdan gayet güzel bir filmdi. bunda elbetteki mesleki deformasyon ve kişisel ilgi alanlarım da etkili ancak denemekte yarar var.
ne kaybedebilirsiniz ki?*
dinsel ve tarihsel kurgunun güzel örneklerinden. hatta çok güzel örneklerinden bir film... "nefret ettiğin dünyada ağlayarak ve her şeyden nefret ederek uyuduğun uykular geride kalmıştır. artık ağlamıyor ve hissizleşmişsindir. işte böyle gecelerden birinde, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geçen bir gecede, uyursun. bir rüya görürsün. gerçekmiş gibi gelir. arada uyandığını hayal meyal hatırlayıp tekrar aynı rüyaya uyursun. bitmeyecek gibi gelen gecenin, bitmeyecek gibi gelen rüyasıdır bu... sorguladığın, inandığın, reddettiğin her şeyi karşında görürsün. gerçek mi, rüya mı ayırt edemezsin. işte o an, içinden ılık ılık bir şeyin sızdığını, beyin ve kalp koordinasyonunda, garip bir amigdala bulursun... sonra sessizce yok olup uçtuğunu hissedersin. hafiflemişsindir. inanç budur, özgürlük budur. her şeyi bilmenin sırrına ermek budur. anlarsın ve sessizce kabullenirsin. ve ağlamaya başlarsın. o kadar yürektendir ki bu göz yaşları, hıçkırıklarını, boğazında hissedersin. düğümleri çözülmüştür. anlarsın ve uyandığında kendini gerçekten ağlamış ve hafiflemiş halde bulursun. artık özgürsündür. kendinden ve her şeyden... işte inanç, budur. kendine olan inanç budur... beynin yapısal nöronları, doğru yere oturmuştur ve hafiflemişsindir. bilmenin esrarı budur.
filmin bana anımsattıkları bunlar. evet, hissetmek değil, anımsatmak...*
tek kelimeyle harika filmdi. çok fazla kafa karışıklığı ve mantık hatası öğeleri vardı ama sanırım bu, verilmesi gereken çok fazla mesaj olmasındandı. filmi izlerken büyük lezzet aldım. tadı hala damağımda. arşivime eklediğim nadir filmlerden biri oldu. öyle bi filmi izleyeyim, beğendim deyip arşivime ekleyeyim dediğim şeyler çok azdır bende. ancak bu film, arşivlik... kaybetmekten ve unutmaktan korkmalık... iyi ki o tanımı okumuşum ve iyi ki merak edip izlemeye karar vermişim.
film iki bölümden oluşuyor. gayet uzun...
neredeyse bir haftada izleyebildim ama başına her oturduğumda hep aynı heyecan oluştu. bazı sahnelerde, heyecandan gözlerimi kapadım...
hayat kadar bi filmdi. aksiyonları, gerilim sahneleri ve (kurgusu o kadar iyi olmasa da) takip ve mücadele sahneleri gerçekti. hayat gibiydi. hayatınız ne kadar esrarlı ya da çetrefilli bilinmez ama bu filmde, birini takip etmenin, işlerin, perde arkasındakilerin çabasının yüzde yüz gerçek olduğunu anlıyorsunuz. öyle nafile polisiye eklentiler konmamış filme, canlı ve de gerçekçi. tüylerim diken diken, son ana kadar nefesimi tutup izledim.
itiraf etmeliyim, başlarda böyle bi başyapıt beklemiyordum. beklentimi çok çok aştı. belki bana ulaşmıştır, bilmiyorum ama bu bile başlı başına büyük bir hadise.
aksiyon sahneleri gerçekten çok yerindeydi. birkaç öğe hariç de, gercekçiydi. ciddi emek verilmiş ve bu emeğin karşılığı, izleyiciye yansıma olarak alınmış. mükemmeldi, harikaydı, ağlattı...*
başrol oyuncusunu hiç sevmemiştim ama çok donanımlıydı. benim diyen aktörü cebinden çıkarır. dalış, aksiyon, ağlama, anlık duygu değişimlerini mimiklere yansıtma...
kast da çok iyiydi. oyuncu seçimleri, her oyuncuya biçilen roller, oldukça yerindeydi.
ben filmi, orijinal dilinde izledim, almanca. az buçuk almanca biliyorsanız bu sizin için iyi olacaktır. ingilizce olsaydı böyle bir şey yapmazdım ancak almanca olarak gayet iyiydi, hatta asmr videosu gibi uyku getiriyor.
filmin, alman yapımı olduğu da her sahnesinden belliydi... öyle aman aman duyguya yer yok ancak elbet bir kaç mühim sahnede, beni ağlattığı doğru.
filmle ilgili çok fazla şey yazabilirim. şu ana kadar yazmadım sayın.
eh, buradan sonrası çoğunlukla spoiler'a girer... yazmasam da olur...
aslında olmaz, içimde kalır. tekrar tekrar okumak isterim. çünkü filmi, arşive aldım. bu da demek oluyor ki her izlediğimde yeni bir şeyler fark edeceğim. her izlettiğim kişide, farklı şablonlar çıkacak... evet, devam..
neticede israil de bir ortadoğu ülkesi ve film başlarken bunu gayet iyi anlayabiliyorsunuz. ambiyans ve müzikle bu sağlanmış. almanlar bu konuda daha ayrıştırmacı ve çizgi çekicidir. bunu, filmin ilerleyen sahnelerinde de gayet iyi anlatıyorlar.
onun dışında tekrar belirtmem gerekir ki başrolü çok itici buldum. bu benim filmi izlememde olumsuz bi etken oldu tabi ki.
ama film, o kadar uzundu ki * bu bunalmışlık hissi, ilerleyen sahnelerde yerini merak ve acaba sonra ne olacak? sorusuna bıraktı.
ilk anda o kobra sahnesi neydi öyle. sahne gayet gercekciydi ancak öldürürken o kadar yalandandı ki. gereksiz.*
aa bu arada notlarım kesik kesik, filmi izlerken notlar alarak izledim. başrol sting'e benziyor yaa. o yüzden itici bulmuşum...*
buluntuda fırçayla süpürüp bir şey var deyip sony dediği yerde püskürdüm. halbuki o kadar da ciddiyetle izliyordum ki bütün ciddiyetim bozuldu...
ya bu pozitif bilimler beni öldürecek. en ciddi anında bile insanın havasını bozabilecek bir şeyler mutlaka oluyor.*
geçişler çok iyiydi.
ancak daha 20. dakikadan buluntunun ne olduğunun kabul edilmiş olması, gerçekten çok saçma geldi ancak ilerleyen sahnlerde verilen mesajı görünce haklılık payı vardı diyorsunuz.
filmde çok fazla mantık hataları var, kabul edelim.
kilitli olması gereken kapılar kilitli değil, silahlı adamlar tarafından korunması gereken yerlerde güvenlik önlemleri yok.
film mantıksal hiçbir çerçeveye oturmadan akıyor.
aceleye gelmiş ya da dikkat edilmemiş ancak o kadar uzun ki başlarda yer alan bu hataları, sonunda unutuyorsunuz.
sanki bir tanım yapmış da, düzenlemeden yayına almış ve yazım yanlışları da öylece kalmış gibi...
muhtemelen filmi yayınlarken heyecana kapıldılar. tekrar tekrar izlemediler.
belki de öyle olması gerekiyordu, bilemiyorum.
filmdeki gerilimi anlamam için filmin sesini açmam gerekmiş. sesini açınca evet, germeye başladı. tabi ben, bunu fark ettiğimde filmin çoktan 6'da 1'i biri bitmişti. filmin altıda biri; 30 dakikaya tekabül ediyor. evet, bir film için hayli uzun bi zaman dilimi, ancak kendini izletiyor.
onun dışında film, bana komik geliyordu. sanki güdülenmiş gibi küçük bi espriye komik olmasa da gülmeye odaklanmışım. meğer filmin sesi kısıkmış.*
yine de komik yerleri vardı yaa.
sony sahnesine hala gülüyorum. steffen'ın, fotokopi makinesini çalıştırıp gizlice (!) çatır çatır fotokopi çektiği sahne de, beni benden aldı. film hem geriyor hem de güldürüyor. bunu bi kabul edelim bence...* *
'bay kaun çok iyi bağlantılarınız var, yoksa adamlarınızın sizi bulacağına inancınız yok mu? dediği yerde de gülmekten patlayacaktım. adamları da, deveyle geliyor. son teknoloji çağında ve zamansal paradoksu buldukları anda... *
filmle ilgili bırakacağım alıntı ise bu:
bilim, kimin dinidir?..
...
çığa uzanmak için hesap yapmadan bir taş at, yuvarlansın.
...
bunun için ahlaki vasıflarınız var mı, yani inanç?..
...
amin, ben de konuşabilir miyim?
insanlığın en büyük bilmecelerinden birini çözmek istesem...
filmi kesinlikle öneririm, yahu arşivime aldığımı belirtmişim zaten. benim açımdan gayet güzel bir filmdi. bunda elbetteki mesleki deformasyon ve kişisel ilgi alanlarım da etkili ancak denemekte yarar var.
ne kaybedebilirsiniz ki?*
devamını gör...