orijinal adı: prawiek i ınne czasy
yazar: olga tokarczuk
yayım yılı: 1996
nobel edebiyat ödülünün sahibi polonyalı yazar tokarczuk'un bu eseri, evrenin merkezi olarak bilinen ve sınırları meleklerle korunan ''kadimzamanlar'' isimli bir kasabanın 1980'lere uzanan hikayesini anlatmaktadır
yazar: olga tokarczuk
yayım yılı: 1996
nobel edebiyat ödülünün sahibi polonyalı yazar tokarczuk'un bu eseri, evrenin merkezi olarak bilinen ve sınırları meleklerle korunan ''kadimzamanlar'' isimli bir kasabanın 1980'lere uzanan hikayesini anlatmaktadır
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 26.09.2021 16:04 tarihinde açılmıştır.
1.
bir olga tokarczuk kitabıdır.
olga tokarczuk nobel edebiyat ödülü sahibi muhteşem bir yazardır ve bu romanı da yazar için kullandığım sıfatı sonuna kadar hak eder. altmış altı yıllık bir zaman diliminde, yani iki dünya savaşı görmüş ve büyük devrimlere şahit olmuş bir zaman diliminde kurgusal bir polonya kasabasında geçen roman o kadar sürükleyici ki ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini anlamak bile mümkün olmuyor.
aslında kadimzamanlar kasabasında da olaylar ne zaman başlayıp ne zaman bitiyor belli değil. hatta kasabanın sınırı bile belirsiz, sınırın olup olmadığı da.
herkes ve her şey kendi zamanını yaşıyor kadimzamanlar’da. ve herkes kendi derdine düşüyor; kimi mektup yollama derdinde, kimi hayatta kalma, kimi bir oyuna takıntı seviyesinde bağlı, kimi eşine, kimi birine ait kimi ise birilerine sahip. herkesin ve her şeyin zamanı bambaşka akıyor. sanki hayat kendini akışına bırakmış kadimzamanlar’da.
ben de kadimzamanlar’da yaşıyorum artık. benim de kendi zamanım var. insanolunbiraz’ın zamanı. ve ben de tüm kadimzamanlar ahalisi gibi hayatıma kimsenin bakmadığı yerlerden bakıyorum. kendi gözlerimi bıraktım hayatımı izlerken, iki buğulu gözle seyrediyorum zamanı, kadimzamanları ve diğer vakitleri.
olga tokarczuk nobel edebiyat ödülü sahibi muhteşem bir yazardır ve bu romanı da yazar için kullandığım sıfatı sonuna kadar hak eder. altmış altı yıllık bir zaman diliminde, yani iki dünya savaşı görmüş ve büyük devrimlere şahit olmuş bir zaman diliminde kurgusal bir polonya kasabasında geçen roman o kadar sürükleyici ki ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini anlamak bile mümkün olmuyor.
aslında kadimzamanlar kasabasında da olaylar ne zaman başlayıp ne zaman bitiyor belli değil. hatta kasabanın sınırı bile belirsiz, sınırın olup olmadığı da.
herkes ve her şey kendi zamanını yaşıyor kadimzamanlar’da. ve herkes kendi derdine düşüyor; kimi mektup yollama derdinde, kimi hayatta kalma, kimi bir oyuna takıntı seviyesinde bağlı, kimi eşine, kimi birine ait kimi ise birilerine sahip. herkesin ve her şeyin zamanı bambaşka akıyor. sanki hayat kendini akışına bırakmış kadimzamanlar’da.
ben de kadimzamanlar’da yaşıyorum artık. benim de kendi zamanım var. insanolunbiraz’ın zamanı. ve ben de tüm kadimzamanlar ahalisi gibi hayatıma kimsenin bakmadığı yerlerden bakıyorum. kendi gözlerimi bıraktım hayatımı izlerken, iki buğulu gözle seyrediyorum zamanı, kadimzamanları ve diğer vakitleri.
devamını gör...
2.
2018 nobel edebiyat ödüllü olga tokarczuk romanı. çevirisini neşe taluy yüce yapmış. *
hayatıma bir sürprizle giren ve beni oldukça mutlu eden ancak karmakarışık bir zamanda olduğum için de hakkını verebilecek sürede okuyamadığım ama okuduğum her anda oldukça keyif aldığım bir roman.
ilk olarak kafamı kurcalayan taraflarından bahsedeyim *. nereye koyacağımı bilemedim ve üzerine de pek araştırma yapmaya fırsatım olmadı. kadimzamanlar fantastik bir ülke, orada zaman farklı ve tanrı var* kötü adam gibi olağanüstü karakterler de var. sonrasında ise büyülü gerçeklik gibi bir zemine de oturtulmuş, tarihsel bir süreç var. ve sanırım türü böyle almalıyız. *
yazar alt metinde öyle çok noktaya dokunuyor ki: aşık olmak, aldatmak-sadakat, tecavüz, savaş-barış, güven - güvensizlik, sevgi (koşullu - koşulsuz)... yani demem o ki tokarczuk'un çok fazla meselesi var.
yarattığı karakterler de insanda hem tip özelliğini hissettiriyor hem de bir yandan çok şahsına münhasır olduklarını düşündürtüyor.
benim favorilerim ise başak ve ruta. ki zaten böyle değil midir hep, kendimize benzeyenler aşina gelir ve onlara daha çok empati beslediğimizden daha çok severiz.
üslubu ise çok sevdim - ki ilk kez tanıştık yazarla- * hem insanı yormayan hem de etkileyen birçok cümle kaldı zihnimde. ve çok fazla satır çiziktirdim böylelikle. kadimzamanlar ve diğer vakitler de altını çizerek okuduğum ilk kitap oldu. daha öncesinde ise sayfanın arasına bir kağıt hatırlatıcı olsun diye bırakır, kitabin bakirliğine dokunmak istemezdim. fark ettim ki derinlemesine yaşamak için iz bırakmak lazım.
son olarak arka kapak alıntısı bırakayım.
dört melek tarafından korunan kadimzamanlar, evrenin kalbidir. burada zaman farklı akar. bu ne hükümetlerin, ne generallerin ne de başkanların tarihidir. kadimzamanlar’ın her sakini kendi zamanının hikâyesini yazar: inancını yitiren toprak sahibi popielski, geçmişinden kopmak istemeyen michał, kendini ormana hapseden kötü adam, savaşla birlikte vicdanını yitiren ıvan mutka, dünyanın karmaşasını emen kahve öğütücüsü, deliliğin sınırlarında dolaşan ve kabul edilmeyen başak, ölümün yaşamı olan mantar miselleri, ağlamayı unutan paweł, değişimlerle çalkalanan insan karşısında hiç değişmez gözüken meyve bahçeleri… peki kim yazmaktadır zamanın kaderini?
hayatıma bir sürprizle giren ve beni oldukça mutlu eden ancak karmakarışık bir zamanda olduğum için de hakkını verebilecek sürede okuyamadığım ama okuduğum her anda oldukça keyif aldığım bir roman.
ilk olarak kafamı kurcalayan taraflarından bahsedeyim *. nereye koyacağımı bilemedim ve üzerine de pek araştırma yapmaya fırsatım olmadı. kadimzamanlar fantastik bir ülke, orada zaman farklı ve tanrı var* kötü adam gibi olağanüstü karakterler de var. sonrasında ise büyülü gerçeklik gibi bir zemine de oturtulmuş, tarihsel bir süreç var. ve sanırım türü böyle almalıyız. *
yazar alt metinde öyle çok noktaya dokunuyor ki: aşık olmak, aldatmak-sadakat, tecavüz, savaş-barış, güven - güvensizlik, sevgi (koşullu - koşulsuz)... yani demem o ki tokarczuk'un çok fazla meselesi var.
yarattığı karakterler de insanda hem tip özelliğini hissettiriyor hem de bir yandan çok şahsına münhasır olduklarını düşündürtüyor.
benim favorilerim ise başak ve ruta. ki zaten böyle değil midir hep, kendimize benzeyenler aşina gelir ve onlara daha çok empati beslediğimizden daha çok severiz.
üslubu ise çok sevdim - ki ilk kez tanıştık yazarla- * hem insanı yormayan hem de etkileyen birçok cümle kaldı zihnimde. ve çok fazla satır çiziktirdim böylelikle. kadimzamanlar ve diğer vakitler de altını çizerek okuduğum ilk kitap oldu. daha öncesinde ise sayfanın arasına bir kağıt hatırlatıcı olsun diye bırakır, kitabin bakirliğine dokunmak istemezdim. fark ettim ki derinlemesine yaşamak için iz bırakmak lazım.
son olarak arka kapak alıntısı bırakayım.
dört melek tarafından korunan kadimzamanlar, evrenin kalbidir. burada zaman farklı akar. bu ne hükümetlerin, ne generallerin ne de başkanların tarihidir. kadimzamanlar’ın her sakini kendi zamanının hikâyesini yazar: inancını yitiren toprak sahibi popielski, geçmişinden kopmak istemeyen michał, kendini ormana hapseden kötü adam, savaşla birlikte vicdanını yitiren ıvan mutka, dünyanın karmaşasını emen kahve öğütücüsü, deliliğin sınırlarında dolaşan ve kabul edilmeyen başak, ölümün yaşamı olan mantar miselleri, ağlamayı unutan paweł, değişimlerle çalkalanan insan karşısında hiç değişmez gözüken meyve bahçeleri… peki kim yazmaktadır zamanın kaderini?
devamını gör...