1.
sürekli bir şeyler başarmaya koşullandırılmış günümüz robot insanının sanrısıdır.
sanki 350 bin yıllık bir ömür yaşayacakmışız gibi bu bitmek bilmeyen gelişme arzusu, en başarılı olma arzusu vb. acaba gerçekten de bizim arzumuz mu? yoksa bir arzular matrixi içinde sistemin dayatmalarını kendi arzularımız mı sanıyoruz? bu husus üzerine iyi düşünmek icap eder.
bu arada hemen düşündüm ve cevap belli: arzular matrixi içindeyiz. kolay soruydu...
zaman akıp giderken; başarmak, daha iyi olmak, sürekli ne idüğü belli bile olmayan o görünmez zirveye ulaşmaya çalışmak baskısı öyle bir raddeye varır ki kişi artık somut getirisi olmayan herhangi bir eylem/aktiviteden spontane şekilde keyif aldığını hissederse bile kendini suçlu görmeye başlar. artık 'keyif almak bir lükstür, suçtur, boş adam işidir, çocuk işidir' şeklinde bir bakış açısı yerleşir.
keyif almaya mı geldik lan dünyaya? daha önemli şeyler var! deyip durur. ama önemli sandığı şeylerin alayını toplasan bir "keyif" etmez. şüphesiz ki bu geç fark edilir. o önemli şeyleri bir bir silkeyim demek zaman alır.
şu bilinmelidir ki boş sanılan "keyif alma" hadisesi aslında insan hayatında son derece kritik öneme sahip, gerekli ve faydalı bir şeydir. yokluğunda insan her an kendi hayatını uçuruma bile sürükleyebilir. keyif almayı unutmuş bir kronik keyifsizin kendi dünyasını yeniden inşa edebilmesi ise ayrı bir zorluk olsa da yine de bir kaçınılmazlıktır. lakin bunlar uzun konular. geçiyoruz.
böylece şahıs, ideal görülen çağımızın üst insanı tanımına emin adımlarla ilerlediğini ve duygu denen zayıflıklardan arındığını, geliştiğini, aştığını, güçlendiğini sanır. böylece sistem de dahil her şeyi alt edecek güce erişebileceğini sanır. halbuki bu sanrı da sistemden çıkagelen bir oyundan ibarettir.
bilmez ki: "insan v2.0" olmaya çalışırken artık sistemin arzuladığı gerçek bir robota evrilmiştir. o kaybedenlerden olmuştur. o robotların hasıdır artık.
bir sistem robotu.
has robotlar iş hanı.
sanki 350 bin yıllık bir ömür yaşayacakmışız gibi bu bitmek bilmeyen gelişme arzusu, en başarılı olma arzusu vb. acaba gerçekten de bizim arzumuz mu? yoksa bir arzular matrixi içinde sistemin dayatmalarını kendi arzularımız mı sanıyoruz? bu husus üzerine iyi düşünmek icap eder.
bu arada hemen düşündüm ve cevap belli: arzular matrixi içindeyiz. kolay soruydu...
zaman akıp giderken; başarmak, daha iyi olmak, sürekli ne idüğü belli bile olmayan o görünmez zirveye ulaşmaya çalışmak baskısı öyle bir raddeye varır ki kişi artık somut getirisi olmayan herhangi bir eylem/aktiviteden spontane şekilde keyif aldığını hissederse bile kendini suçlu görmeye başlar. artık 'keyif almak bir lükstür, suçtur, boş adam işidir, çocuk işidir' şeklinde bir bakış açısı yerleşir.
keyif almaya mı geldik lan dünyaya? daha önemli şeyler var! deyip durur. ama önemli sandığı şeylerin alayını toplasan bir "keyif" etmez. şüphesiz ki bu geç fark edilir. o önemli şeyleri bir bir silkeyim demek zaman alır.
şu bilinmelidir ki boş sanılan "keyif alma" hadisesi aslında insan hayatında son derece kritik öneme sahip, gerekli ve faydalı bir şeydir. yokluğunda insan her an kendi hayatını uçuruma bile sürükleyebilir. keyif almayı unutmuş bir kronik keyifsizin kendi dünyasını yeniden inşa edebilmesi ise ayrı bir zorluk olsa da yine de bir kaçınılmazlıktır. lakin bunlar uzun konular. geçiyoruz.
böylece şahıs, ideal görülen çağımızın üst insanı tanımına emin adımlarla ilerlediğini ve duygu denen zayıflıklardan arındığını, geliştiğini, aştığını, güçlendiğini sanır. böylece sistem de dahil her şeyi alt edecek güce erişebileceğini sanır. halbuki bu sanrı da sistemden çıkagelen bir oyundan ibarettir.
bilmez ki: "insan v2.0" olmaya çalışırken artık sistemin arzuladığı gerçek bir robota evrilmiştir. o kaybedenlerden olmuştur. o robotların hasıdır artık.
bir sistem robotu.
has robotlar iş hanı.
devamını gör...
2.
bir psikolog ya da psikiyatriat vardı, tv'de gmrmüştüm yanılmıyorsam. aşağı yukarı şundan bahsetti;
toplumumuz keyif alan ya da mutlu olan kişiyi ayıplar hale geldi. -burdan sonrasını kafadan atarak örneklendiriyorum- biraz mutlu günündesindir, elinde kahve ile bir pozunu koyarsın soayal medyaya. o da sadexe arkadaşların arasında,bir espiridir belki. gelen yorumlar "filistin'de katliam varken nasıl kahve içersin?", "ülkede boykot varken nasıl kahve içersin?" gibi şeyler olur. çok toplumsal olmak zorunda da değil. en yakın arkadaşın "biz çalışırken sen kahve iç tabi, gez toz".
sözün özü seninle alakası olmayan ya da senin gücünün yetmeyeceği şeyler için seni suçlarlar. çünkü orda burda şunlar olurken sen mutlu olamazsın. ayıp çünkü.
pskiyatrist sözlerine " bu ve bunun gibi sebeplerden insanlar mutlu olduğunda kendini suçlu hissetmeye başladı" şeklinde devam etmişti.
gerçekten de en temel hissiyatlarımızı dile getiremez hatta bundan suçluluk duyar hale geldik. bunun cem yılmaz komik bir eleştirisini de yapmıştı. "ay vallahi çok güldük ama başımıza bir şey gelmesin? otoparktaki arabanon kelebek camından girivermesinler. " neden? cem yılmaz'a göre; çok güldük, yukardaki illa bir ceza keser diye düşünüyor insanlar. gülün babacım gülün diye de devam ediyor.
bu yüzden sanırım keyif almak bu ülkede hem lüks hem de suç. bir hobin vardır mesela boş boş işler derler. boş iş olduğu için yapıyoruö zaten dangalak. yaptığım gemi minyatürünü g..me sokmayacağım. önemli olan onunla uğdaşmaktı zaten. kafayı başka,bir noktaya kanalize etmek amaç.
bunlar gibi çok şey örneklendirilebilir. bu topraklar muazzam ve bir o kadar itici.
toplumumuz keyif alan ya da mutlu olan kişiyi ayıplar hale geldi. -burdan sonrasını kafadan atarak örneklendiriyorum- biraz mutlu günündesindir, elinde kahve ile bir pozunu koyarsın soayal medyaya. o da sadexe arkadaşların arasında,bir espiridir belki. gelen yorumlar "filistin'de katliam varken nasıl kahve içersin?", "ülkede boykot varken nasıl kahve içersin?" gibi şeyler olur. çok toplumsal olmak zorunda da değil. en yakın arkadaşın "biz çalışırken sen kahve iç tabi, gez toz".
sözün özü seninle alakası olmayan ya da senin gücünün yetmeyeceği şeyler için seni suçlarlar. çünkü orda burda şunlar olurken sen mutlu olamazsın. ayıp çünkü.
pskiyatrist sözlerine " bu ve bunun gibi sebeplerden insanlar mutlu olduğunda kendini suçlu hissetmeye başladı" şeklinde devam etmişti.
gerçekten de en temel hissiyatlarımızı dile getiremez hatta bundan suçluluk duyar hale geldik. bunun cem yılmaz komik bir eleştirisini de yapmıştı. "ay vallahi çok güldük ama başımıza bir şey gelmesin? otoparktaki arabanon kelebek camından girivermesinler. " neden? cem yılmaz'a göre; çok güldük, yukardaki illa bir ceza keser diye düşünüyor insanlar. gülün babacım gülün diye de devam ediyor.
bu yüzden sanırım keyif almak bu ülkede hem lüks hem de suç. bir hobin vardır mesela boş boş işler derler. boş iş olduğu için yapıyoruö zaten dangalak. yaptığım gemi minyatürünü g..me sokmayacağım. önemli olan onunla uğdaşmaktı zaten. kafayı başka,bir noktaya kanalize etmek amaç.
bunlar gibi çok şey örneklendirilebilir. bu topraklar muazzam ve bir o kadar itici.
devamını gör...
3.
artık lüks olduğu içindir.
devamını gör...
4.
cahilliktir, çileciliktir..
lüksten keyif almak davranışı, varlıklı ya da yoksul her insanın giderilmesi gereken en önemli sorunlarından biridir.
lüksün kaynağı keyif değildir. lüks, "nadir element"lere bağlı değer ekonomisinin yarattığı bir çeşit ucubedir. lüks, bir beyaz para karartma yoludur. karartılan "temiz" kar, soyluların "haklı" zenginliği ile karışır ve göze normal ve haklı bir şeymiş gibi görünür.
kültürlü soylular zevk bağımlılığından korunur ve onu insanları yönetmek için kullanırlar. yoksul insanlar zevk alma alışkanlığı ile nasıl başedeceklerini bilemeyecek denli kültürsüz oldukları için sürekli hastalanırlar. *
lüksten keyif almak davranışı, varlıklı ya da yoksul her insanın giderilmesi gereken en önemli sorunlarından biridir.
lüksün kaynağı keyif değildir. lüks, "nadir element"lere bağlı değer ekonomisinin yarattığı bir çeşit ucubedir. lüks, bir beyaz para karartma yoludur. karartılan "temiz" kar, soyluların "haklı" zenginliği ile karışır ve göze normal ve haklı bir şeymiş gibi görünür.
kültürlü soylular zevk bağımlılığından korunur ve onu insanları yönetmek için kullanırlar. yoksul insanlar zevk alma alışkanlığı ile nasıl başedeceklerini bilemeyecek denli kültürsüz oldukları için sürekli hastalanırlar. *
devamını gör...