yazar : şule gürbüz
yayım yılı : 2022
son yıllarda edebiyat çevrelerinde adından sıklıkla söz ettiren yazar, henüz çok yeni diyebileceğimiz bir eser ile okuyucunun karşısına çıkıyor. okurların şimdiden büyük edebiyat ustalarının yanına yazdığı şule gürbüz aziz adlı bir karakterin derin bir analizini sunarak başlıyor yapıtına. aziz'in yarım kalmışlığı, olmamışlığı işlenerek günümüz insanına ayna tutan yazar, bu eseriyle adından sıklıkla ve övgüyle söz ettirmeye devam edecek.
yayım yılı : 2022
son yıllarda edebiyat çevrelerinde adından sıklıkla söz ettiren yazar, henüz çok yeni diyebileceğimiz bir eser ile okuyucunun karşısına çıkıyor. okurların şimdiden büyük edebiyat ustalarının yanına yazdığı şule gürbüz aziz adlı bir karakterin derin bir analizini sunarak başlıyor yapıtına. aziz'in yarım kalmışlığı, olmamışlığı işlenerek günümüz insanına ayna tutan yazar, bu eseriyle adından sıklıkla ve övgüyle söz ettirmeye devam edecek.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ivanmilinski" tarafından 25.04.2022 15:07 tarihinde açılmıştır.
1.
(bkz: tutunamayanlar) ve (bkz: saatleri ayarlama enstitüsü), (bkz: huzur) pek bir sönük kaldı sanki. türk romanının tahtına oturmayı fazlasıyla hak eden bir (bkz: başyapıt) desek abartmış olmayız. bu kadar da güzel yazılmaz ki... ne yaptın (bkz: şule gürbüz) yine böyle okurlarına?? şimdi biz bu kitaptan sonra nasıl tat alıcaz diğer kitaplardan? aşk olsun sana, aşk olsun...
devamını gör...
2.
uzun süre sonra okurlarıyla buluşan şule gürbüz romanıdır. roman iki ciltten oluşuyor. toplam 924 sayfa. iletişim yayınlarından yayınlanmış. uzun bir roman. ayrıca pahalı bir roman. buradan kitap fiyatlarına bir şey değişmeyeceğini bilerek selam yollayalım.
öncelikle şunu öngörü olarak söyleyeyim, kıyamet emeklisi türk edebiyatında yarıda bırakılan efsane eserler listesinde yerini alacaktır.
şule gürbüz benim için çok değerli bir yazar olduğu için kitabı açgözlü gibi okudum hemen bitirdim, okurken notlar aldım, araştırmalar yaptım ve iki gün önce bitirdim. damağımda güzel bir tat kaldı.
çok sevdim, her sayfasıyla titiz bir metin, çok düşünülmüş, çok iyi yazılmış, yazar anlatım gücünü sonuna kadar kullanmış. her sayfası çok lezzetli bir roman, her sayfası insanı düşündüren, sayfaya bakar halde bırakan bir roman. okurken sık sık şule gürbüz'ün her şeyi verdiğini hissettim, daha önce şule gürbüz eserlerinde ağzımıza bal çalan söylemlerini açıkça anlatmış gibiydi, sanki birisi şule gürbüz'e "anlamadım daha açık olur musunuz?" demiş gibi yazmış. yazar hiçbir şey esirgemeden her şeyini vermiş. hatta ben mi niyet okuyorum bilmiyorum eski eserlerine gönderme bile yapmış.
öyle miymiş
inkisar ve yenilgi için belirsiz bir başka eğimle, “öyle değilmiş,” dedi.
şule gürbüz yazarken kurgu içerisinde olmayı sevmeyen bir yazar, bir sistem içinde her şeyini rahat veremediğini, az sayıda bulunan röportajlarında, söylemlerinde bahsediyor. hem bir kurgu içerisinde olacaksınız, hem işin matematiği olacak, hem böyle bir eser yazacaksınız. bu bana müthiş geldi. bu kadar açık ve fazlaca soyut bir metni bu şekilde ortaya koymak, inanılmaz bir anlatım gücü ister. şule gürbüz bunu başarmış. ayrıca dil ve kültüre hakim oluşunu romanda acayip hissettiriyor. okuyanlar demek istediğimi anlayacaklar.
kitabın konusundan bahsetmek yerine okuyanlara bırakıyorum. anlatılacak bir konusu yok. aziz karakterini ve hayata bir türlü karışamamasını okuyun.
tavsiye ederim. okuyun. tavsiye edin, hediye edin.
gelişmiş insanla kurulan ilişki bence id üzerine olur, o da olduğunda. yoksa sen de beeethoven dinliyorsun, aaa ben de, yalnızlık zor değil mi, çoook. hayır, gelişmiş insan benzerini aramaz, zevk denkliği, eşitlik şu bu, hayır. onu avam olduğunu değil, havas olduğunu sanan avam oğlu avam arar, bulamazsa da, “bir dengimi, ruh eşimi bulamadım,” der. hıyar oğlu hıyar sanki ruh bahçesi hıyarlık, her dikenli hıyara bir acur, her bademe bir turşuluk düşüyor. “kendini aramayan hele de hiç bulamayan her canlı dikenli hıyardır. sokakta karı arayan, herif arayan, iş arayan, eş arayan her canlı acurdur”.
bizim memleketteki kadar birisi ve bir fikir yüzünden birime hücumda ve öfkede bulunan yoktur, fikir de zaten yabancı ve uzaktadır, adı geçenlere kendi kavgasının edildiğine yemin etsen bu adamların onun için dövündüklerine inandıramazsın.
yanarım yanarım da şu hiç merak etmeyen, hiç isteği arzusu olmayan, ateşi olmayan suyu olmayan, yırtılmayan sökülmeyen sade vakti gelince ölen allahın belası güruha, bu gülü solmaz mumu sönmez iblis soyuna gene de bir şey yapamayacağıma yanarım.
insan işte, birazcık daha yükselme meyli olan bir düşünce yapısına zihin kuvvetine sahip olduğunu anlar anlamaz sevinip, bir hediyesi olduğunu ve bunun neden ona bahşedildiğini düşünmeye ve değerli bir ömrü sırtlamaya çalışacağına hemen üzülmeye başlar ben şimdi bu anlayışsızlıkla bu hal fukaralığında bunu kime satacağım, ucuza düşürmeye çalışıp sürümden mi kazanayım, yukarıda tutup mağrur, hasta ve fukara mı kalayım, beklesem fiyatı artar mı daha mı düşer, görüyor musun başıma geleni, diye dertlenmeye hatta hastalanmaya başlar, buna da büyük başın büyük derdi, der.
öncelikle şunu öngörü olarak söyleyeyim, kıyamet emeklisi türk edebiyatında yarıda bırakılan efsane eserler listesinde yerini alacaktır.
şule gürbüz benim için çok değerli bir yazar olduğu için kitabı açgözlü gibi okudum hemen bitirdim, okurken notlar aldım, araştırmalar yaptım ve iki gün önce bitirdim. damağımda güzel bir tat kaldı.
çok sevdim, her sayfasıyla titiz bir metin, çok düşünülmüş, çok iyi yazılmış, yazar anlatım gücünü sonuna kadar kullanmış. her sayfası çok lezzetli bir roman, her sayfası insanı düşündüren, sayfaya bakar halde bırakan bir roman. okurken sık sık şule gürbüz'ün her şeyi verdiğini hissettim, daha önce şule gürbüz eserlerinde ağzımıza bal çalan söylemlerini açıkça anlatmış gibiydi, sanki birisi şule gürbüz'e "anlamadım daha açık olur musunuz?" demiş gibi yazmış. yazar hiçbir şey esirgemeden her şeyini vermiş. hatta ben mi niyet okuyorum bilmiyorum eski eserlerine gönderme bile yapmış.
öyle miymiş
inkisar ve yenilgi için belirsiz bir başka eğimle, “öyle değilmiş,” dedi.
şule gürbüz yazarken kurgu içerisinde olmayı sevmeyen bir yazar, bir sistem içinde her şeyini rahat veremediğini, az sayıda bulunan röportajlarında, söylemlerinde bahsediyor. hem bir kurgu içerisinde olacaksınız, hem işin matematiği olacak, hem böyle bir eser yazacaksınız. bu bana müthiş geldi. bu kadar açık ve fazlaca soyut bir metni bu şekilde ortaya koymak, inanılmaz bir anlatım gücü ister. şule gürbüz bunu başarmış. ayrıca dil ve kültüre hakim oluşunu romanda acayip hissettiriyor. okuyanlar demek istediğimi anlayacaklar.
kitabın konusundan bahsetmek yerine okuyanlara bırakıyorum. anlatılacak bir konusu yok. aziz karakterini ve hayata bir türlü karışamamasını okuyun.
tavsiye ederim. okuyun. tavsiye edin, hediye edin.
gelişmiş insanla kurulan ilişki bence id üzerine olur, o da olduğunda. yoksa sen de beeethoven dinliyorsun, aaa ben de, yalnızlık zor değil mi, çoook. hayır, gelişmiş insan benzerini aramaz, zevk denkliği, eşitlik şu bu, hayır. onu avam olduğunu değil, havas olduğunu sanan avam oğlu avam arar, bulamazsa da, “bir dengimi, ruh eşimi bulamadım,” der. hıyar oğlu hıyar sanki ruh bahçesi hıyarlık, her dikenli hıyara bir acur, her bademe bir turşuluk düşüyor. “kendini aramayan hele de hiç bulamayan her canlı dikenli hıyardır. sokakta karı arayan, herif arayan, iş arayan, eş arayan her canlı acurdur”.
bizim memleketteki kadar birisi ve bir fikir yüzünden birime hücumda ve öfkede bulunan yoktur, fikir de zaten yabancı ve uzaktadır, adı geçenlere kendi kavgasının edildiğine yemin etsen bu adamların onun için dövündüklerine inandıramazsın.
yanarım yanarım da şu hiç merak etmeyen, hiç isteği arzusu olmayan, ateşi olmayan suyu olmayan, yırtılmayan sökülmeyen sade vakti gelince ölen allahın belası güruha, bu gülü solmaz mumu sönmez iblis soyuna gene de bir şey yapamayacağıma yanarım.
insan işte, birazcık daha yükselme meyli olan bir düşünce yapısına zihin kuvvetine sahip olduğunu anlar anlamaz sevinip, bir hediyesi olduğunu ve bunun neden ona bahşedildiğini düşünmeye ve değerli bir ömrü sırtlamaya çalışacağına hemen üzülmeye başlar ben şimdi bu anlayışsızlıkla bu hal fukaralığında bunu kime satacağım, ucuza düşürmeye çalışıp sürümden mi kazanayım, yukarıda tutup mağrur, hasta ve fukara mı kalayım, beklesem fiyatı artar mı daha mı düşer, görüyor musun başıma geleni, diye dertlenmeye hatta hastalanmaya başlar, buna da büyük başın büyük derdi, der.
devamını gör...
3.
acıktığında her canlının başka bir türü midesine çekinmeden indirdiği bir dünyaya doğmuş olmanın dehşetini içinde hissederek büyüyenlerin kendini dışarıdan izleyebileceği bir eser.
her şeyi kendi ne ise kendine yontmak, kendini beslemek için kullanan, farklılığı anlamayan, kabüllenmeyen kendi türün içinde nasıl sağ kaldığını hatırlıyorsun ve yazar, okuyucunun bireysel anılarını şimdiye çekerken felsefi, psikolojik, lirik betimlemeleriyle oluşturduğu örüntüde bu deneyimi hem yaratıyor hem eşlik ediyor.
her şeyi kendi ne ise kendine yontmak, kendini beslemek için kullanan, farklılığı anlamayan, kabüllenmeyen kendi türün içinde nasıl sağ kaldığını hatırlıyorsun ve yazar, okuyucunun bireysel anılarını şimdiye çekerken felsefi, psikolojik, lirik betimlemeleriyle oluşturduğu örüntüde bu deneyimi hem yaratıyor hem eşlik ediyor.
devamını gör...