1.
arturo bandini'nin annesi.
maria'nın utana sıkıla bakkal craik'in dükkanına gidip biraz et, un, tereyağ ve elma alıp çıktığı sahne, gözlerimden yaşları sicim gibi akıtmıştır. ne yoksulluktur bu; bu nasıl bir sefalettir? bir kadının, onurlu, şerefli, namuslu bir kadının; maria'nın oradan oraya gidişi, sefaletinin utancıyla dünyaya sığamayışını anlatan o üç dört sayfada kaldım. bu kitabı üçüncü okuyuşum, her seferinde burada kalıyorum. gidemiyorum. boğazıma bir şey düğümleniyor.kitabı okumayanlar için bu sahneyi anlatmak istiyorum.
maria, bandini ailesinin annesi. namus abidesi, dindar, adeta yaşayan bir melektir. sürekli tesbihiyle zikir çeker; hazreti meryem, hazreti meryem, hazreti meryem! sürekli dua eder: çocukları için, kışın bitmesi için, çünkü kış demek kocasının işsiz kalması demektir, ölmüşlerin ruhu için, hastaların şifa bulması için. kocası svevo birkaç gündür ortada yoktur. evde ekmek yok, yağ yok, un yok. kömür bitmek üzere. bandini ailesinin bakkala çok borcu var. maria'nın gidip çocukları için birkaç şey alması gerekir. sahne de burada başlar.
bakkala gider, mr. craik satırla et kesiyordur. maria'yı görür ama görmezden gelir. ne için geldiğini biliyordur. birkaç parça kuşbaşı, biraz un, biraz yağ için onu görmezden gelen craik'le muhabbet edebilmek için, orada olduğunu belli etmek için öylesine muhabbet açmaya çalışan bir kadındır maria. "havalar çok soğuk, bahar gelse de svevo'nun işleri açılsa" diye söze girişir. "svevo işe girince ödeme yapacak" demek istemektedir. craik onu görmezden gelir, dolaba gider gelir, ortalığı toparlar, görmezden gelir onu, maria'yı. melek gibi kadını; yoksul, gururlu, zavallı maria'yı.
maria hem üşümüş hem de ayakta durmaktan dizlerinin dermanı kesilmiştir. boş bir tahta üstüne oturur. meyve-sebze fiyatlarına bakar; kuşkonmaz 25 sent, vay anam babam! portakal 10 cent, elma kilosu 50 cent. bay craik kapatmaya yakın "ne istiyorsun?" diye sorar. biraz et, un, yağ ve elma der. elma, "çocuklar meyve seviyorlar." mr. craik, eti, unu anlar ama fakirler için meyvenin lüks olduğunu düşünüp sinirlenir. laf olsun diye "kocana dikkat et, dul effie hildegarde ile gördüm" der maria'ya. kalbini yaralar maria'nın. "kocam duvarcı ustası, gayrimenkulleri olan biriyle konuşmasında bir şey yok. svevo, o bir aile babasıdır" der. her şeyi yapar ama maria'yı aldatmaz. yine de yaralanır maria, hasta olacaktır.
fante, bir ustadır. çok büyük bir ustadır ve bu kitabı bir şaheserdir. maria bakkalda sağa sola gittikçe, craik'in ilgisini çekmek için bir şeyler söyledikçe, kendi sefaletini, yoksulluğunu hissettikçe sen de hissedersin. dört sayfa okuyana kadar üç sigara içtim. acayip bir sefalet bu, acımasız, colorado'nun kışını içinizde hissettirecek bir sefalet. yok a'ına koyim yok, para yok. ev bok gibi. koca dışarıda, evde üç çocuk, yapacak hiçbir şeyi olmayan bir anne. o kadının çaresizliğini iliklerinizde hissedersiniz.
bu kitap üzerine çok şey yazılır, yazacağım. içimde kalmasın istiyorum. bir tavuk kesilince "butlardan biri benim!" diyen 8 yaşındaki federico'nun, utancıyla gidip sobanın arkasına saklanması, sonra yeniden, duymadılar mı acaba diye "butlardan biri benim!" diye tekrarlamasının bir hikayesi var. yoksulluğun getirdiği utanç ile mecburen ortaya konan bir yüzsüzlük arasına sıkışmışlığı bir çocuğun "butlardan biri benim!" cümlesine sıkıştırmıştır fante. onu anlayabilen, onun kitaplarını anlayabilen insan bu hayatı öğrenmiş demektir.
maria'nın utana sıkıla bakkal craik'in dükkanına gidip biraz et, un, tereyağ ve elma alıp çıktığı sahne, gözlerimden yaşları sicim gibi akıtmıştır. ne yoksulluktur bu; bu nasıl bir sefalettir? bir kadının, onurlu, şerefli, namuslu bir kadının; maria'nın oradan oraya gidişi, sefaletinin utancıyla dünyaya sığamayışını anlatan o üç dört sayfada kaldım. bu kitabı üçüncü okuyuşum, her seferinde burada kalıyorum. gidemiyorum. boğazıma bir şey düğümleniyor.kitabı okumayanlar için bu sahneyi anlatmak istiyorum.
maria, bandini ailesinin annesi. namus abidesi, dindar, adeta yaşayan bir melektir. sürekli tesbihiyle zikir çeker; hazreti meryem, hazreti meryem, hazreti meryem! sürekli dua eder: çocukları için, kışın bitmesi için, çünkü kış demek kocasının işsiz kalması demektir, ölmüşlerin ruhu için, hastaların şifa bulması için. kocası svevo birkaç gündür ortada yoktur. evde ekmek yok, yağ yok, un yok. kömür bitmek üzere. bandini ailesinin bakkala çok borcu var. maria'nın gidip çocukları için birkaç şey alması gerekir. sahne de burada başlar.
bakkala gider, mr. craik satırla et kesiyordur. maria'yı görür ama görmezden gelir. ne için geldiğini biliyordur. birkaç parça kuşbaşı, biraz un, biraz yağ için onu görmezden gelen craik'le muhabbet edebilmek için, orada olduğunu belli etmek için öylesine muhabbet açmaya çalışan bir kadındır maria. "havalar çok soğuk, bahar gelse de svevo'nun işleri açılsa" diye söze girişir. "svevo işe girince ödeme yapacak" demek istemektedir. craik onu görmezden gelir, dolaba gider gelir, ortalığı toparlar, görmezden gelir onu, maria'yı. melek gibi kadını; yoksul, gururlu, zavallı maria'yı.
maria hem üşümüş hem de ayakta durmaktan dizlerinin dermanı kesilmiştir. boş bir tahta üstüne oturur. meyve-sebze fiyatlarına bakar; kuşkonmaz 25 sent, vay anam babam! portakal 10 cent, elma kilosu 50 cent. bay craik kapatmaya yakın "ne istiyorsun?" diye sorar. biraz et, un, yağ ve elma der. elma, "çocuklar meyve seviyorlar." mr. craik, eti, unu anlar ama fakirler için meyvenin lüks olduğunu düşünüp sinirlenir. laf olsun diye "kocana dikkat et, dul effie hildegarde ile gördüm" der maria'ya. kalbini yaralar maria'nın. "kocam duvarcı ustası, gayrimenkulleri olan biriyle konuşmasında bir şey yok. svevo, o bir aile babasıdır" der. her şeyi yapar ama maria'yı aldatmaz. yine de yaralanır maria, hasta olacaktır.
fante, bir ustadır. çok büyük bir ustadır ve bu kitabı bir şaheserdir. maria bakkalda sağa sola gittikçe, craik'in ilgisini çekmek için bir şeyler söyledikçe, kendi sefaletini, yoksulluğunu hissettikçe sen de hissedersin. dört sayfa okuyana kadar üç sigara içtim. acayip bir sefalet bu, acımasız, colorado'nun kışını içinizde hissettirecek bir sefalet. yok a'ına koyim yok, para yok. ev bok gibi. koca dışarıda, evde üç çocuk, yapacak hiçbir şeyi olmayan bir anne. o kadının çaresizliğini iliklerinizde hissedersiniz.
bu kitap üzerine çok şey yazılır, yazacağım. içimde kalmasın istiyorum. bir tavuk kesilince "butlardan biri benim!" diyen 8 yaşındaki federico'nun, utancıyla gidip sobanın arkasına saklanması, sonra yeniden, duymadılar mı acaba diye "butlardan biri benim!" diye tekrarlamasının bir hikayesi var. yoksulluğun getirdiği utanç ile mecburen ortaya konan bir yüzsüzlük arasına sıkışmışlığı bir çocuğun "butlardan biri benim!" cümlesine sıkıştırmıştır fante. onu anlayabilen, onun kitaplarını anlayabilen insan bu hayatı öğrenmiş demektir.
devamını gör...