1.
klasik dönem dîvan edebiyatı'nın kadın temsilcisidir. mehmed zihnî'ye ait olan ''meşâhirü'n nîsa'' isimli eserde o'nun istanbullu şâirlerden olduğu belirtilse de amasyalı olduğu kesin olup genellikle istanbul fethinden sonra 1460 yılında doğduğu kabul edilir. ne zaman öldüğü belli değildir. babası da bir şâirdir ve ''belâyî'' mahlası ile şiirler yazmıştır, aynı zamanda bir kadıdır.
evliyâ çelebi, mihrî hatun'un asıl isminin ''mihrümâh'' olduğunu belirtir. mihrî hatun, arapça ve farsça'yı çok iyi bilmekle birlikte, evliya çelebi'ye göre 70 cilt mûteber kitabı ezberlemiş, bütün âlimleri bilgi sohbetlerinde âciz bırakmış, fıkıh ve ferâiz gibi konularda şiirle küçük risâleler yazmış bir sanatkâr ve âlimdir. ancak günümüze mihrî hatun'un bu tür eserleri ulaşmamıştır.
mihrî hatun'un, kaynaklarda sinan paşa'nın oğlu iskender çelebi'ye aşk ve muhabbet hissettiği, yine kendisinin müeyyedzâde abdurrahman çelebi ve müderris paşa çelebi gibi âşık ve meftunlarının olduğu anlatılmaktadır. çok güzel bir kadın olduğu üzerinde birleşilen mihrî hatun hakkında zamanın tezkîrelerinde şu ifâdeler geçmektedir:
örneğin lâtifî ismiyle anılan dîvan şâiri, mihrî hatun için ; ''ma'nâda eşsiz olanlann şefkat dolu anası ve açık söyleme yani fesâhat incisinin kutusu olan mihrî; gönül parlağı ile belâgat burcunun güneşi (mihrî) ve aynı zamanda güneş (âfitâb) ile de hemşehridir. '' demiştir. burada, şâir ''âfitâb'' sözünü tevriyeli kullanmış, mihrî’nin ''âfitâbî'' adlı merzifonlu bir şâireyle hemşehri ve çağdaş olduğunu da belirtmiş oluyor.
yine âşık çelebi o'nun için; ''örtülü idi. fakat güzelliği örtü ufkunun perdesinden doğmuştur'' sözlerini söylemiştir.
''künhü'l ahbâr'' isimli eserinde gelibolulu âlî; ''bikr-i fikri gibi mümtaz ve gevher-i tabi’atına karîn ve zâhirü’l-i'câz bir hatun-ı 'ışık-bâz idi'' şeklinde mihrî hatun'u târiflemiştir.
sehî bey de mihrî hatun için; ''hoş-tâb hatûndur'' diyerek övgülerini ifade etmiştir.
kınalızâde hasan çelebi, mihrî hatun'u ; ''zamanında mihrî, güzellik ve hoşluk dünyasının göğü, cilve ve nâz semasının parlak güneşi; dilberliğin parlak hilâli; güzellik göğünün parlak yıldızı ...'' gibi sıfatlarla tavsif etmiştir.
bu şâirler, mihrî hatun'un iffeti, ahlâkî ve namus değerleri hakkında da çok titiz bir anlayış sahibi olduğunu, bu konularda kadınlara parlak ve ideal bir misal teşkil ettiğini vurgularlar. meselâ; gelibolulu âlî; ''zen-i dehr firîbine aldanmayıp dünyaya merdânelikle geldi, gitti'' demiştir. yine kınâlızâde; ''gerçi mihrî, yaşadığı dönemde, zarîfler ve şairler sohbette, dostlukta sevgi ve şefkat üzre olurmuş, lâkin mühürlü kesesinin güneşine yabancı eli ermemiş ve namus ve iffet perdesine harak eli değmemiştir'' sözleriyle mihrî hatun'un karakter ve tavrını açıklıkla ortaya koymuştur.
son olarak rahmetle andığım şâiremiz mihrî hatun'un bir gazelini meraklılar için sunuyorum:
''ben umardım ki seni yâr-ı vefâdâr olasın
ne bileydim ki seni böyle cefâkâr olasın
hele sen kâide-î cevrde eksik komadın
dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın
reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
ser-i zülfüne anın âhiri berdâr olasın
sen ki cân gülşeninin bi gül-i nevrestesisin
ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın
beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın
bed-duâ etmezem ammâ ki hüdâ'dan dilerim
bir senin gibi cefâkâra hevâdâr olasın
şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmânına
der ki mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın'' *
evliyâ çelebi, mihrî hatun'un asıl isminin ''mihrümâh'' olduğunu belirtir. mihrî hatun, arapça ve farsça'yı çok iyi bilmekle birlikte, evliya çelebi'ye göre 70 cilt mûteber kitabı ezberlemiş, bütün âlimleri bilgi sohbetlerinde âciz bırakmış, fıkıh ve ferâiz gibi konularda şiirle küçük risâleler yazmış bir sanatkâr ve âlimdir. ancak günümüze mihrî hatun'un bu tür eserleri ulaşmamıştır.
mihrî hatun'un, kaynaklarda sinan paşa'nın oğlu iskender çelebi'ye aşk ve muhabbet hissettiği, yine kendisinin müeyyedzâde abdurrahman çelebi ve müderris paşa çelebi gibi âşık ve meftunlarının olduğu anlatılmaktadır. çok güzel bir kadın olduğu üzerinde birleşilen mihrî hatun hakkında zamanın tezkîrelerinde şu ifâdeler geçmektedir:
örneğin lâtifî ismiyle anılan dîvan şâiri, mihrî hatun için ; ''ma'nâda eşsiz olanlann şefkat dolu anası ve açık söyleme yani fesâhat incisinin kutusu olan mihrî; gönül parlağı ile belâgat burcunun güneşi (mihrî) ve aynı zamanda güneş (âfitâb) ile de hemşehridir. '' demiştir. burada, şâir ''âfitâb'' sözünü tevriyeli kullanmış, mihrî’nin ''âfitâbî'' adlı merzifonlu bir şâireyle hemşehri ve çağdaş olduğunu da belirtmiş oluyor.
yine âşık çelebi o'nun için; ''örtülü idi. fakat güzelliği örtü ufkunun perdesinden doğmuştur'' sözlerini söylemiştir.
''künhü'l ahbâr'' isimli eserinde gelibolulu âlî; ''bikr-i fikri gibi mümtaz ve gevher-i tabi’atına karîn ve zâhirü’l-i'câz bir hatun-ı 'ışık-bâz idi'' şeklinde mihrî hatun'u târiflemiştir.
sehî bey de mihrî hatun için; ''hoş-tâb hatûndur'' diyerek övgülerini ifade etmiştir.
kınalızâde hasan çelebi, mihrî hatun'u ; ''zamanında mihrî, güzellik ve hoşluk dünyasının göğü, cilve ve nâz semasının parlak güneşi; dilberliğin parlak hilâli; güzellik göğünün parlak yıldızı ...'' gibi sıfatlarla tavsif etmiştir.
bu şâirler, mihrî hatun'un iffeti, ahlâkî ve namus değerleri hakkında da çok titiz bir anlayış sahibi olduğunu, bu konularda kadınlara parlak ve ideal bir misal teşkil ettiğini vurgularlar. meselâ; gelibolulu âlî; ''zen-i dehr firîbine aldanmayıp dünyaya merdânelikle geldi, gitti'' demiştir. yine kınâlızâde; ''gerçi mihrî, yaşadığı dönemde, zarîfler ve şairler sohbette, dostlukta sevgi ve şefkat üzre olurmuş, lâkin mühürlü kesesinin güneşine yabancı eli ermemiş ve namus ve iffet perdesine harak eli değmemiştir'' sözleriyle mihrî hatun'un karakter ve tavrını açıklıkla ortaya koymuştur.
son olarak rahmetle andığım şâiremiz mihrî hatun'un bir gazelini meraklılar için sunuyorum:
''ben umardım ki seni yâr-ı vefâdâr olasın
ne bileydim ki seni böyle cefâkâr olasın
hele sen kâide-î cevrde eksik komadın
dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın
reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
ser-i zülfüne anın âhiri berdâr olasın
sen ki cân gülşeninin bi gül-i nevrestesisin
ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın
beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın
bed-duâ etmezem ammâ ki hüdâ'dan dilerim
bir senin gibi cefâkâra hevâdâr olasın
şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmânına
der ki mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın'' *
devamını gör...