221.
yine bir hoçça ğalın ğidiyom ben başlığı. vardır aslında bunun daha önce açılmışı.
yine bir ağlaklık, yine bir yakınma. bıktım sözlük. ben de gidip veda başlığı açayım yeni bir tane.
devamını gör...
222.
"sinsice olmaz gidişim, çapıyı çarpar giderim"

illa bir şekilde o kapı çarpılarak, gittiği hissettirilecek, farketmemizin mümkün olmadığı yokluğu daha en başından gösterilecek. bunu da sözlükte duyuru başlığı açıp, sitem dolu bir entry ile taçlandırmadan yapmak tabi ki olmaz. görev tamam dostum, selametle.

tavsiye gibi olmasın ama bence doğrudan küfürler ederek şutlanmak daha çok ses getirir. hani o kapının sesi daha bi duyulur.
devamını gör...
223.
hepinizi seviyorum görüşmek üzere.....
devamını gör...
224.
bazı insanların gerçekleştirdiği eylem.

niye bu kadar tepki verildiğini anlamak zor. olabilir arkadaşım. belki adam özellikle birine duyurmak istiyor gidişini ama o kişiyle doğrudan bir münasebeti olmadığından özel mesaj atamıyor. belki gerçekten de birileri "gitme" desin istiyor, belki bunu duymak iyi hissettirecek. belki birilerinin kendisini uzaktan da olsa sevip önemsediğini bilmeye ihtiyacı var. niye her şeye bu kadar çok ters tepkiler gösteriyorsunuz?

kınadığı başına gelmedikçe ölmezmiş insan. bırakın da kim nasıl istiyorsa öyle gitsin; ister sessiz sedasız ister yakıp yıkarak... sizin kaybınız da kazancınız da yok bu işten.
devamını gör...
225.
bu başlık bile sol frameye gelmiyor o derece özgürlükçü bir sözlük burası ya :d:d:d . bir çok kez sözlüğü bırakma eşiğine gelip sürekli geri döndüm fakat bu sefer artık yazmayacağım. moderasyondaki bazı arkadaşlar burada açık açık insanları gerizekalı yerine koyup alay ediyor. kendi fikirlerine ve siyasi ideolojisine uymayan entryleri siliyor çaylak atıyor. ama adamın birisi pkk'lı olduğu 1 metre öteden belli olduğu halde hakkında işlem yapılmıyor. biz ise en ufak ihlalde çaylak oluyoruz. cumhurbaşkanına hırsız, tc devletine soykırımcı, islam dinine hakaret eden entryler apaçık dururken bunu yazanlara işlem bile yapılmıyor. muhtemelen sözlüğü kuranların da ideolojisi budur yada kendileri gibi sağdan soldan adam toplayıp sözlüğe üye yapmışlar. bu olayla ilgili moderasyona soru sor, yoldaş'a soru sor başlığına entry girdim anında sol frameden kaldırılıp sansür uygulandı :d :d öyle özgürlükçü bir yer. cevap veremeyince hemen sansür uygular yada çaylak atarlar. çoluk çocuk sözlük kurarsa arkadaşları da moderatörlük alıp kafasına göre takılırsa olacağı budur. neyse benim diyeceklerim bu kadar hadi allah'a emanet. burada harcadığım zamana yazık.
devamını gör...
226.
yine birileri manita yapıp kavga etti.
devamını gör...
227.
erkeklere güle güle derken kadınlar için üzülüyorum.
devamını gör...
228.
vakti geldi.

21 şubat'a kadar gidemiyormuşum. 21 şubat'ta gideceğiz artık.
devamını gör...
229.
sessiz sedasız olmalı. kimse bilmeden, duymadan, görmeden, önemsemeden.
geri dönüşü olmadan olmalı. vakit işlesin bakalım.
devamını gör...
230.
veda edilmemeli.
devamını gör...
231.
evet güzel dostlarım. herbiri hayatında ayrı bir meşgale, ayrı bir yorgunluk, belki bir mola verememişlik haliyle sürüklenen, ama yine de bir şekilde buraya uğrayan, bakışlarını bu ekrana çevirip iki satır bir şey okuyan ya da yazan insanlar. siz bazen sadece bir emojiyle, bazen de cümlelerin altına gizlenmiş ironiyle burada iz bıraktınız. farkında bile olmadan bazen başka birinin gününe dokundunuz. bazen sadece sustunuz ama o sessizlik bile yer tuttu burada. ve ben, bütün bunların arasında kendime hep minik bir yer buldum.

bu başlığa yazmak, başlı başına bir eylem. yıllardır kaçtığım, “asla yazmam” dediğim, dalgasını bolca geçtiğim ama içten içe “bir gün yazarsam ne yazacağım acaba?” diye de düşünmeden edemediğim bir başlık bu. çünkü bu başlık, burada bulunmuşluğun belgesidir. insanlar ne derse desin, yazarken ister istemez bir durup içini yokladığın, neleri biriktirmişsin bir bakayım dediğin bir nokta. kimine göre gidişin habercisi, kimine göre sadece bir iç döküş. ama bana göre… sadece bir yazı.

yazmak, başlı başına bir direnç aslında. bazen hayata, bazen içindeki suskunluğa karşı. burada yazdıklarım sadece başkalarının okuması için değil, çoğu zaman benim kendimi duymam için yazıldı. bazen kelimeler akmadı, zorladım. bazen öyle aktı ki, parmaklarım yetişemedi. ama her defasında yazmak, bana iyi geldi. burası bir nevi yazının kendine yer bulduğu yer oldu. bir köşe, bir sığınak, bazen küçük bir isyan.

ilk entry'mi attığım zamanı hatırlıyorum. heyecanlıydım ama bir o kadar da tedirgin. “acaba tepki gelir mi, biri + verir mi, yoksa rezil mi olurum?” gibi düşüncelerle yazmıştım. şimdi dönüp bakınca, o endişeler ne kadar anlamsızmış. çünkü burada her cümle, ne kadar saçma olursa olsun, bir şey anlatıyor. bir ruh hali, bir durum, bir ruhun titreşimi. işte bu yüzden burada yazılan hiçbir şey aslında boşa değilmiş.

bazen bir başlığa saatlerce baktım, tek kelime yazmadım. bazen de o an gelen bir fikirle arka arkaya üç beş entry patlattım. bunların hepsinde tek ortak nokta vardı: yazmak istedim. zorunluluktan değil, görev duygusuyla değil, sadece içimden geldiği için. çünkü bu platform, içten gelen şeyleri taşıyabiliyordu. yapaylık buraya oturmuyordu. o yüzden buradaki yazılar gerçekti, bazen acıttığı için, bazen çok güldürdüğü için.

insanlar hep "sözlükte zaman geçirmek" der ama bence bu pasif bir ifade. çünkü burada zaman harcamak değil, zaman yaşanıyor. buraya bir şey yazdığında, o yazı bir süre sonra bir başkasının karşısına çıkıyor. sen yazmayı bırakmış olsan bile, yazdıkların yaşıyor. bazen biri yıllar sonra gelip bir entry'ni okuyor, altına yorum yapıyor. bazen sadece + basıyor. ve o anda, o zamandaki sen tekrar var oluyorsun. bu çok acayip bir şey.

burada tanım dediğimiz şey aslında bir tür zaman kapsülü. içinden geçtiğimiz anı, düşünceyi, hissi dondurup bir başlığa bırakıyoruz. bazen yıllar sonra dönüp okuyunca “vay be, ben bunu yazmışım” diyoruz. bazen utanıyoruz, bazen gururlanıyoruz, bazen de “keşke biraz daha açık yazsaymışım” diyoruz. ama ne olursa olsun, yazdığımız için pişman olmuyoruz. çünkü yazmak pişman olunacak bir şey değil. yazmamak belki, ama yazmak değil.

en çok da burada kimseye bir şey kanıtlama zorunluluğunun olmamasını sevdim. sosyal medya gibi değil, burada kimse "ne kadar like aldı?" diye bakmıyor. bazen tek bir kişinin anlayacağı bir şeyi yazıyorsun ve o an yetiyor. bazen sadece kendine yazıyorsun. çünkü burası biraz da insanın kendine tanım yazdığı bir yer. dışarının gürültüsünden uzak, filtresiz bir aynaya bakar gibi.

tanım yazmak bazen bir oyundu. kelimelerle oynamak, anlamı sündürmek, ironiyi ince ince yerleştirmek… birini güldürebilmek için üç kat katmanlı cümleler kurmak… bazen sabah sabah attığım absürt bir entry, akşama kadar konuşulmuş. bazen günlerce uğraşıp yazdığım bir şey tek bir + bile almamış. ama hiçbiri boşa değilmiş. çünkü yazmak sadece sonuç değil, süreçti de.

bazen en çok içimden gelenleri yazdım, bazen de en çok sustuklarımı. o sustuklar bazen tek kelimeye sığdı, bazen paragraf paragraf aktı. ama içtenliğini kaybetmedi. belki de buranın en güçlü yanı oydu: kimse senden bir şey olmanı istemiyordu. burada olduğun kişiyle var oluyordun. istersen küfürlü yaz, istersen edebi döşen, istersen sadece “……” bırak, kimse dönüp de “bu ne lan” demiyordu. çünkü hepimiz az çok aynıydık.

bir dönem çok yazdım. neredeyse her başlığa bir şey yazasım vardı. sonra bir dönem geldi, sadece okudum. sadece izledim. yorum yazmadım, tanım girmedim. ama yine de buradaydım. çünkü buranın sessizliği bile bir şey anlatıyordu. bazen susmak da bir entry'dir. yazmamayı seçmek de bir yazı biçimidir. burası sana o alanı da veriyor.
şunu fark ettim: burada yazmak, gerçek hayatta sustuklarını konuşabilmenin bir yolu. dışarıda birine anlatamayacağın şeyleri, burada hiç tanımadığın insanlara rahatlıkla yazabiliyorsun. belki yüz yüze gelsek bir merhaba bile demeyeceğimiz insanlar, burada bir kelimemize göz kırpmış oluyor. bu garip samimiyet, bu organik bağ... ne algoritmaya sığar, ne istatistiğe. burası bir yazı mekanı değil sadece, bir zihin yankısı. duymayanın bile duyduğunu sandığı bir yer.

gündem başlıklarına yazmak bir başka heyecandı. insanlar toplanır, her biri farklı bir yerden bakar, kimisi ciddi bir analiz yapar, kimisi bir espriyle başlığı bambaşka yöne çekerdi. sonra gece olur, herkes dağılır ama başlık kalır. ertesi sabah biri gelir, kaldığı yerden devam eder. bir hikâye gibiydi bazı başlıklar. parça parça yazılır, ama bütün olarak okunurdu. bazen ben de bu hikâyenin küçük bir satırı olmaktan gurur duydum.

bazı yazılarım silindi. ya ben sildim ya da sistem. ama silinen yazı bile kalıyor bir şekilde. çünkü onu yazarken ne hissettiğimi unutmuyorum. o anki duygum, o anki hava, o klavyeye bastığım parmaklarımın titremesi, gözümün kenarındaki uykusuzluk… bunların hepsi yazının görünmeyen kısmıydı. okunmasa bile, bilinmese bile yazının içindeydi. ve bunlar, bir sözlük entry’sinden daha fazlasıydı. bu yüzden burası sadece yazı değil, hafıza.

burada en çok sevdiğim şeylerden biri, hiç tanımadığın biriyle aynı şeyi hissettiğini fark etmekti. biri bir cümle yazıyor, senin yıllardır içinde kuramadığın bir şeyi tek seferde ifade ediyor. sonra sadece + basıyorsun ama o + aslında “evet ya, tam da bu” demek oluyor. burada kelimelerin dili başka. bazen bir nokta bile cümleden daha çok şey anlatıyor. bazen susmak bile "ben de öyle hissediyorum" demek oluyor.

gece üç sularında yazılan entry’ler hep başka oluyor. uykunun kenarında, sessizliğin ortasında, kafanın içinde bin düşünceyle yazıyorsun. dışarıda kimse yok ama içeride koca bir kalabalık. o zaman yazdığın şey bir başlığa değil, evrene gönderilmiş bir mesaj gibi oluyor. kim okuyacak, ne zaman okuyacak bilinmez. ama yazıyorsun. çünkü içindekileri başka türlü taşıyamıyorsun. kelimeye yükleniyor her şey. bazen bir virgüle yığılmış öfke, bazen noktasız bir cümlede saklı umut.

burada takma isimlerin arkasında gerçek insanlar var. her biri bir hayat, her biri bir geçmiş. kimisi burada kim olduğunu unutur, kimisi burada kim olduğunu bulur. bazı nickler bana çok şey anımsatıyor. kimisi bir şakayı, kimisi eski bir tartışmayı, kimisi sadece “gülmüştüm buna” dediğim bir entry’yi. buradaki insanlar sadece yazar değil, aynı zamanda okurun iç sesi. çünkü burada hepimiz biraz birbirimizi tamamlıyoruz.

arada sırada entry’lerime dönüp baktım. bazılarını okurken gülümsedim, bazılarını silmek istedim. ama sonra düşündüm, hepsi bir dönemdi. o cümleler o anın gereğiydi. bugün saçma gelebilir ama o zaman gerçekti. bu yüzden hiçbirini inkâr etmedim. her yazı, yazıldığı anda doğrudur çünkü. yazıyı yargılamak, duyguyu küçümsemek olur. ve burada hiçbir duygu küçük değil.

insan bazen kendine yazdığını sanır, ama aslında herkes için yazar. ben de çok kere "sadece kendime" dediğim şeylerin birilerinde yankı bulduğunu gördüm. bu da bana şunu öğretti: kelimeye dökülen hiçbir şey boşa değil. bir yerde birine çarpıyor, bir duvara yansıyor, bir zihinle çarpışıyor. bu yüzden yazmak, sadece iç dökmek değil; ortaklık kurmak, bağ kurmak, bazen de sessizce bir omuz vermektir.

burada yazmak demek, bazen hayatın dışına çıkmak, bazen de tam ortasına inmek demekti. burası ne tamamen gerçek dışıydı ne de tamamen iç dünyaya kapalı. ikisinin garip bir dengesi vardı. burada yazdığım şeyleri dışarıda yüksek sesle söylesem garip karşılanırdı belki ama burada yankı buluyordu. çünkü burası başka türlü bir zemin. dijital, evet. ama aynı zamanda çok insani.

hatırlıyorum, bir gün biri bir tanım yazmıştı, altına yorum yazmadım, sadece ekrana uzun süre baktım. çünkü yazdığı şey öyle doğrudandı ki, kelimeye karşılık kelime arayamadım. o anda fark ettim, burada bazı şeyler sadece okunmak için değil, hissedilmek için yazılıyor. ve bunu başka bir yerde yaşamak o kadar zor ki... sosyal medyada, forumda, herhangi bir yerde böyle bir bağ kuramazsın. çünkü buralar birbirine güvenen insanların yeri.

burası zamanla bir alışkanlık değil, bir refleks oldu benim için. bir şey yaşadım mı “bunu nasıl tanıma çeviririm?” diye düşünmeden edemiyordum. bir kelimeye takıldım mı hemen başlık açmaya yelteniyordum. bazen sadece “bakalım kim ne yazmış?” diye girip saatlerce kaldığım oldu. çünkü buranın bağımlılık yaptığı kısım, içeriği değil; kurduğu sessiz dostluklardı.

burada herkes biraz yazar, biraz okuyucu, biraz izleyici. bazen sadece izlemeyi seçtim. bir başlık günlerce dönerken hiç yazmadan gözlemledim. ama o sessizlik bile bir pozisyondu. burada yazmasan da varsın. burada var olmak için illa cümle kurmana gerek yok. bazen sadece başlıklarda gezinmek bile bir tür varoluş şekliydi.

bir başlığa bakıp “bu benim başlığım” dediğim çok oldu. bazen bir kelime beni buldu, bazen ben onu aradım. o kelimeye yaslanıp yazmak, içimdeki karmaşayı düzenlemek gibiydi. yazı bazen cümleye dönüşmeden önce sadece bir his oluyor. burada o hislerin yer bulması mümkün. çünkü bu platform hislerin anadilini konuşuyor.

kelimeler buraya bir başka dökülüyor. belki arayüzün sadeliğinden, belki yazarken gözünün başka hiçbir şeyle meşgul olmamasından. ama burada cümle kurarken dışarının gürültüsü azalıyor. parmakların sadece klavyeye değil, içine dokunuyor. bunu ilk başta fark etmiyorsun. ama bir süre sonra cümlelerin seni değiştirdiğini görüyorsun.

“sadece bir sözlük” diyenler bu yerin ritmini hiç duymamış olanlardır. çünkü burası sadece kelime üretme yeri değil. burası bir hafıza, bir zihin arşivi. burası insanların birbirine selamsız, ama farkındalıkla dokunduğu bir alan. burada tanımın altına yorum yazılmasa da, birileri mutlaka o yazıya göz ucuyla bakmıştır. yazının okuru çoktur, yazarı bir kişi sanılsa da.

başlıkların değişimi, insanların değişimini anlatıyordu. bir zamanlar çok konuşulan bir şeyin unutulması, birinin susması, birinin geri dönmesi… hepsi bu sözlüğün doğal döngüsüydü. bazen gözden kaybolan bir nick, yıllar sonra birden entry giriyor. sen de “oha, hâlâ burada mı bu?” diyorsun. ve işte o anda gülümseyerek fark ediyorsun: burası kolay terk edilmiyor.
neyse. uzatmayayım. ben bir yere gitmiyorum bu arada. kaçınız bu gereksiz metni okudu onu test edeceğim.

kendi yazdığı entry’yi günler sonra okuyup “bunu ben mi yazdım?” demek, garip ama güzel bir histi. zamanın içinden çıkıp, eski bir dost gibi kendine rastlamak. o entry’ler değiştiğini gösteriyordu bazen, bazen de ne kadar aynı kaldığını. yazmak bu yüzden değerliydi: sana kendini gösteriyordu. bazen iç yüzünü, bazen dış çeperini.

eskiden bazı başlıkları takip eder, entry’leri ekran görüntüsü alıp saklardım. bazen sadece bir cümle için defterimi açıp elle not düşerdim. bu, burada yazılanların geçici olmadığını kanıtlar gibi bir şeydi. her yazı sonsuza kadar kalmasa da, bazen bir cümle ömrüne sızabiliyor. ve işte o zaman yazı hayatın kendisiyle buluşmuş oluyor.
devamını gör...
232.
sözlük değil. kendine veda etmeyi bilecek insan.

öğrendiğim şu, onca senelerce. olağanca değişen habitata bakıp ‘ben hep aynıyım’ demek saçma. hep aynı kalamazsın. vazgeçeceksin kendinden.

küçülmeliyiz. hepsi bu.
devamını gör...
233.
hayatında yaptığı tek olay entry araklamak olan sığırlar hayat gurusu kesilmeyecek başımıza bu vedalarda. poserlık bitecek. leylaklar açacak yine. sefil dramalarla dalga geçecek deliyürek dizisindeki kuşcu. bozhöyük'ten bir at şahlanacak. işte biz o zaman küçüleceğiz. (slife5r - anafartalar ve ben sf.37)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük'e veda" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim