''gitme'' dedim gözlerine bakarak ''en azından şimdilik... bugünlük kal, yarına kadar.'' sana 7 saniye daha baktım, bu esnada 7 saat daha geçti sanki. 7 saniyelik bir bakışın ardından huzurla gözümü kapadım. birkaç saniye sonra güneş bulutların ve perdemin arasından geçerek gözlerime doğmaya başladı.
devamını gör...
çakmağım kayboldu. bakkala çakmak almaya gittim. çakmak kalmamıştı. sokakta kimse yoktu. üzüldüm. ağladım. kahroldum. eve döndüm. neden kibrit almadım acaba diye düşündüm.
devamını gör...
küçürek yazan yazarın adresini tespit edip edemeyeceğini düşündü. saate baktı, üşendi ve yattı uyudu.
devamını gör...
bugün bir cenazeye katıldım, tabutun önünde gülümsediğim bir fotoğrafım. hemen hemen herkesin siması tanıdık ama hiçbirini tanımıyorum.
devamını gör...
akşam arkadaşlarımla birlikte yemekteydim. bir bankta bir başıma, ekmeğimden kopardığım küçük parçaları yerdeki karıncalara veriyordum.
devamını gör...
denizin kenarında otururken balıkçılara dadanmış kuşlar hakkında yorum yapmayı reddetti adam.
o yüzden kimine göre yirmi dakika, kimine göre beş dakikadan az süren sessizlikte kadın parmaklarının soğuk havada donuşunu izledi.
nihayetinde adamın botları güzeldi. kafası gibi.
adam öfkeli de değildi.
ve denizin ortasında kuşların dadandığı balıkçı, ağına bin bir balık çekmekteydi.
balıklar belki de soğuk sudan, sıcak havaya buluşmanın verdiği rahatlıkla öleceklerinden habersiz anın keyfini çıkarıyordu.
tıpkı kadının o an yaptığı gibi. ama adamın ne yaptığını gözlemleyecek tanrı kadınla pek ala konuşmuyordu.
ve yan yana duran iki sandalyede oturan bu adamla kadının akıbetini balıkçıya dadanan kuşlar biliyordu.
kuşlar her şeyi bilirdi.
devamını gör...
handikap

mete, büyümeye başlamış her şeyi sorguluyordu, babası teoman'a handikap'ın ne demek olduğunu sorduğunda, babası kısık gözlerini iyice açarak oğluna baktı, baktı, baktı.

izlediği bir futbol karşılaşmasındaki yorumcunun ağzından duyunca merak ettiğini söyledi, mete. babası ona bir hikaye anlatmak istemişti, mete'ye, olimpiyatları biliyorsun değil mi, diye sorunca mete, evet baba, dedi. teoman uzın uzun oğluna baktı.

kayıt altına alınan olimpiyatlardan çok önce de olimpiyatların yapıldığından bahsetti hatta binlerce yıl önce, türklerle çinliler ve diğer kavimler arasında gerçekleşen oyunlardan bahsedince, mete meraklandı. tarihe mal olmuş meşhur bir yarışmadan bahsetti ve devam etti, okçuluktu. türklerden ve çinlilerden bir kişinin meydana inip, hedefi vurmaya çalıştığını anlattı ama şimdiki zaman gibi değildi farklıydı. türk için bir yumurtayı ipe bağlayıp ağaca astılar ve yumurtayı sallamaya başladılar, beş yüz adımdan at sırtında sadağından okunu çekip sallanan yumurtayı vurmasını beklerlerken diğer tarafta da elli adımdan kayanın üzerine konulan gürbüz bir karpuza yaya olarak nişan almış bir çinli vardı. atış başladığında türk yumurtayı delip geçti ama çinli elli adımdan karpuzu vuramamıştı.

işte evlat, dedi teoman oğluna. handikap, genellikle spor ve yarışmalarda, adil bir rekabet içn daha yetenekli veya deneyimli olan bir tarafın, daha az yetenekli veya deneyimli olan tarafa avantaj sağlamak için kullanılan bir sistemdir, dedi.

mete kısık gözleriyle uzağa bakıp giderken aklında çok farklı hayaller kalmıştı.
devamını gör...
diriliş boğaç

boğaç, kabardığında yedi köyün ağası gibi duran, tüyleriyle gurur duyan, hafif göbekli ama kendine güveni tam bir hindiydi. yıllar boyunca çiftlikte, civardaki hindi ve tavuklar arasında “yakışıklı” olarak nam salmıştı. 3 yaşında artık ergenliği bitmiş koca bir adamdı ve bu yılbaşı farklıydı. çiftliğin sahibi halil amca’nın evine yeni bir balta alınmıştı boğaç'ı ve diperlerini yemlerken de youtube'dan sürekli “baharatlı hindi tarifi” videoları izliyordu.

bir sabah, boğaç çocuk sesiyle uyandı güne, halil amca'nın torunu, "dede, boğaç’ı mı keseceğiz bu yıl?" diye sorduğunda, boğaç kabarmaya ve yutkunmaya başladı, sonu yaklaşıyordu.

boğaç, kendini köşeye çekip kara kara düşünmeye başladı. ölüm bir ihtimaldi ama bu kadar görkemli bir hayatın, masanın üzerinde fırın tepsisinde sona ermesi kabul edilemezdi. ölececekse de, efsane olarak anılmalıydı. içinden bir ses, "ölmeden önce yapabileceğin iki şey var; ya kaç, ya da hayatın tadını çıkar." diyordu.

kaçmak en iyi yoldu ama boğaç’ın kaçmaya mecali yoktu, aylarca yem karma makinelerine dadanmıştı, şimdi tüylerin altından bir göbek sarkıyordu. geriye ikinci seçenek kalmıştı, hayatın tadını çıkarmak. önce çiftlikteki tavuklara yanaşmaya karar verdi. ilk hedefi pamuk isimli, beyaz tüylü cilveli güzel bir tavuktu. yalnız bir sorunu vardı: pamuk, boğaç’tan hiç haz etmiyır ve bir hindi olduğu için kendine uygun görmüyordu. pes etmek yoktu, sıradaki hedef, çiftlikteki çilli ama bir o kadar da havalı hindi bihter'di. boğaç, bihter’in yanına yaklaşıp:
“bak bihter, yılbaşında büyük ihtimalle kesileceğim. gitmeden beraber bir gece, sadece bir gece, kanatlarımızı gökyüzüne açalım mı?” diyr sordu.
bihter, boğaç’a alaycı bir bakış attı, “yılbaşında kesileceksin diye bana mı yürüyorsun? bu ne özgüven? kusura bakma ama yalnız öleceksin!”

sevişme planları suya düşen boğaç, bu kez ölmeden önce bir isyan planı yapmaya karar verdi. çiftliğin diğer hayvanlarını örgütledi, "arkadaşlar, bu çiftlikte her yılbaşı biri gidiyor. bugün benim, yarın siz. tavuk çorbası, kuzu pirzola, hatta sucuk. sırayla eksiliyoruz. artık yeter! yaşasın hayvan hakları!" isyan fikri başta herkesi heyecanlandırdı, fakat kimse pek dahil olmak istemedi. arkadaşlarına, "allah sizi kahretsin" bari biriniz benimle sevişin! diye adeta yakarırcasına son kez bakıp kümesine çekildi.

yılbaşı günü gelip çattı. halil amca, baltasını parlatarak boğaç’ı kümesten aldı. boğaç ise son yemeğini yerken bile gururluydu. tabağındaki yemleri zevkle yiyip son bir kez göğsünü kabarttı. tam baltanın kalktığı an, birden bağırdı:
“glu glu gluuu glglgluu glu glu!”

halil amca bir an afallasa da baltayı vurduğunda boğaç'ın kafası kopmuş ve dili dışarıdaydı daha önemlisi, gözleri açıktı. yüzünde tatlı bir gülümseyiş vardı sanki. halil amcanın kızı ve damadı selçük bey, misafirdi o gece. selçük bey, boğaç'ın diri ve taze etinden en çok yiyen oldu ve yanında baldan tatlı şarap içmişti o gece. sonrasında da biricik eşi makbuleyle tam yedi kere birlikte oldu, sanki hindi gibi gagalıyordu adeta bedeninin ateşiyle zevcesini. boğaç, artık amacına ulaşmıştı farklı bir bedende de olsa. ölümün ardından gelen bir mutluluk belki de...

boğaç o gün orada ölmedi. milyonlarca sekse ulaşamayan insan ve hayvanın sesi oldu, birliğin, iriliğin, diriliğin, son ana kadar direnişin, pes etmeyişin, iradenin, aşkın bir bayrağı haline geldi. yaşayan son canlı da yok olana kadar hepimizin içindesin boğaç!..
devamını gör...
hep bir ıstakoz hikayesi zihnimde, mavi akan kanlar, sert kabuğunun altında eti altından değerli varlıklar,
hep bir denizin ortasında kaybolmuş bir sandal ve içerisinde dudakları susuzluktan çatlamış, elleri nasırlaşmış ama takım elbisesine sıkıca sarılan bir adam. hüzünlü o takım elbise, hüzünlü gömleğin yakasına yapışmış sinekler.
ensesinde güneşin teri, işte hep bir ıstakoz var sandalın etrafında ne yaptığını bilmeden dolaşan, meraklı desem değil, çok amaçsız da durmuyor kırmızı kabuğunun yansımasında suların hafızası.
adam yorgun sandalın küreklerinden, ahşabından, aşınmış boyasından. kısık gözleriyle kuru dudaklarıyla bir sıkımlık canıyla direniyor hep bir denizin ortasında kaybolmuş gibi yapan sandalın kıç kısmında. ıstakoz dolanıyor da dolanıyor görsün kendisini adam diye. görse bu kaybolmuşluk içeren küçürek öykünün bir sonu gelir mi bilinmiyor. ve siz şimdi düşünüyorsunuz değil mi? bir adamı atmışsın denizin ortasına, yerleştirmişsin bir ıstakozu belki daha sonra avlanacak olan. oysa ben değilim bunları yapan. şöyle bir bakın etrafınıza, kaydırın parmaklarınızı ekranlarda, yaklaştırın gözlerinizi monitörlere ve görün hep denizlerin ortasında kaybolmuş adamlara ve hep o adamların etrafında dolaşan eti altıdan değerli, kanı mavi akan, kabuğu sert mi sert ama yansımasında suların hafızası olan ıstakozlara.
devamını gör...
ne hikayesi olduğunu anlasam yazıcam bi şeyler ama.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının küçürek hikayeleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim