romantizm

kişisinin düşünsel ve ruhsal anlamda hoşnut olacal davranışlar sergilemesi

müzikte duygunun, doğa ve tarihin bir ilham kaynağı olarak alındığını ifade eden bir terim'dir.

''izm'' ile biten şeyler tehlikelidir.

18. yüzyılın başında doğmuş 19. yüzyılda avrupa'daki hüküm sürmüş bir akımdır. (bkz: klasisizm)e tepki olarak doğmuştur. klasisizm gibi akıl ve mantığı değil duygu ve hayali ön planda tutmuşlardır.

romantizm nedir? her sanat, her felsefe, gelişen, didinen yaşamın hizmetinde bir ilaç, bir yardım olarak görülebilir. onlar acı çekmeyi, acı çekenlerin varlığını her zaman önceden kabul ederler. ama iki tür acı çeken vardır. ilki, yaşamın aşırı doluluğundan acı çekenler. onlar dionysosçu bir sanat, trajik bir dünya görüşü, trajik bir anlayış isterler. sonra yaşamın yoksulluğundan acı çekenler gelir. bunlar dinlenme, sakinlik, durgun denizler peşindedir; sanat ya da bilgi aracılığı ile ya da kafayı bularak, katılarak, anestezi ile delilikle kendilerinden kurtulmaya çalışırlar. sanat ile bilginin bütün romantizmi ikinci tipin çifte ihtiyacını karşıladı, bu tip richard wagner kadar schopenhauer'i de içerir. bunlar benim o zaman yanlış anladığım iki ünlü, önde gelen romantikti.


friedrich nietzsche

romantik sanatçıların çoğu, her alanda artan sanayileşme ve makineşmeye karşıydı. belki de bunu protesto etmek amacıyla halk masallarını egzotik yerleri, doğaüstü konuları resmetti. her şey dahada 'yüce'leşti.
yüce terimi ilk kez 1957'deedmund burke’ün a philosophical enquiry ınto the origin of our ıdeas of the
sublime and beautiful kitabında geçmiştir. burke'ye göre; yücenin en üst hissettirdiği etki şaşkınlıktır. ikinci etki hayranlık, huşu ve saygıdır.
güçlü duygular uyandıran koca dağlar, şiddetli rüzgarlar, karabasanlar içeren eserler için 'yüce' kelimesi kullanıldı. yani sanatın sarsıcı ve rahatsız edici olması o dönemler için yeni bir şeydi.
bir iki örnek verelim,
william turner, nakliye gemisinin enkazı resminde her şeyi okyanusun insafına bırakmıştır. bir tarafta kara bulutlar ve yüce okyanusun yüceliği bir tarafta aciz insanoğlu. bak
bir başka örnek; ispanyol ressamfrancisco jose de goya'nın oğlunu yiyen satürn'üdür. yunan mitolojisinde kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğumlarının hemen ardından yiyerek öldüren bu kanibal bütün sarsıcılığı ve rahatsız ediciliği ile karşımızdadır. bak

standart birçok tanımı vardır. şömine, şarap, mumlar, sıradan bir günde alınan küçük hediyeler, çiçek... örnekleri çoğaltılabilir.
ama en romantik anlar, romantizmin dorukları, planlanmadan gidilen yerler arkadaşlar, biliyorsunuz. hepiniz tecrübe etmişsinizdir. yemeğin ısınmasını beklerken, mutfakta sarılıp, müzik olmadan dans etmek mesela.

iyiler hep iyi; kötüler hep kötü olacak sonunda da hep iyiler kazanacak diyen bir şey.

dualist dinler gibi aynı. adın bir kere iblis olmaya görsün sonunda belanı bulursun.

bu akımın ençok dikkat çeken konusu, duyarlılık kavramıdır. hissetme, empati kurma, anlama. peki anlamanın hissetmenin ardından hangi akımlar geldi dersiniz? insanoğlu romantizm akımından sonra yokedici felsefelere yöneldi ve anladığı hissettiği herşeyi yoketmeye çalıştı.

romantizm insanla gökyüzü arasındadır.

fransızcada roman kelimesiyle aynı kökten gelen, duyguların anlatımıyla ilgili bir kavramdır. ortaçağ fransız avrupa'sında, meşhur yazarların tüm dünyaya duyurduğu, yaydığı duyguların yaşanmasını betimleyen edebi bir akımdır.

bazen tek bir cevapla yerle yeksan olabilir.

kar yağışı başlamış, markete gittim. kar böyle yeryüzüne usul usul tüy gibi süzülerek iniyor. baktım ortam uygun, hadi şöyle bir köşede durayım da sokak lambasının ışığı altında kar tanelerinin yağışını izleyip, kendimle romantik dakikalar yaşıyayım dedim*. market dönüşü elimde poşetim ve içinde 30luk yumurtalarım var. 30 tane yumurta ve ben başladık kar yağışını izlemeye. arkadaş kar taneleri gözlüğümün camına düşüyor ve su tanesi haline geliyor. ben camımdaki sulardan başka bir şey göremiyorum. kendimi o an denizde boğulmak üzere olan patates kızartması gibi hissettim. bütün gudümüm kaçtı. biz gözlüklülere romantizm bile fazla, bak efkarlandım şimdi, nerede benim frambuazlı kekim? …

romantizmin kelime anlamını bilmeyen yoktur o yüzden gereksiz bir açıklama yapmamak için direk olaya girip algılandığı metodu açıklamak isterim... romantizm genelde erkeklere yakıștırılır çok saçma ama öyle hiç bir erkeğin bir kıza romantik misin dediğini duymadım okumadım ama kendimde dahil olmak üzere bir erkeği tanımak üzere yaptığım sohbetlerde hep romantik misin diye sormuşumdur. demek ki en çok erkeklere yakışıyor romantik olmak. çünkü, biz kadınlar doğuştan romantiğiz

erkekler tarafından daha çok kızları yatağa atabilmek için yapılır.

ingiliz edebiyatı bu işin piridir.

1800 ve 1850 yılları arasında avrupa'da edebiyatı, müziği, felsefeyi ve sanatı etkileyen entelektüel akım olarak tanımlanır.

bende bol olan şey

arkadaşlar romantizm falan hikaye ayı olun ayı, bunlar anlamaz romantizmden. ayı seviyorlar .

aydınlanma düşüncesine tepki olarak diyebileceğimiz, günümüz ve geçmiş şer yuvası alamanya merkezli, daha çok şiirde vuku bulan ve son derece tiksindirici olan bir akımdır. alamanların fransızları kıskanması etkisini de gözardı etmemek gerekir. aydınlanmada tutku yokmuş, arzu yokmuş. ulan insanlık tarihinde aydınlanma çağı kadar arzulu bir devir mi oldu. bilim tavan, cilt cilt ansiklopediler tavan. bu alamanlar böyledir işte. romantizm'in sonucu hitlerizim'dir. allahtan şu sıralar amerika'nın tasması boyunlarında, fazla azıtamıyorlar.