şehirler arası otobüs yolculuğu yapmak
başlık "sinyor" tarafından 05.02.2021 03:10 tarihinde açılmıştır.
1.
sekiz saatlik yolculuga dünya turuna çıkıyormuş gibi birkaç kitap, içecek, yiyecek, çeşitli ilaçlar ve müzik sistemleriyle başlayıp, önündeki filesi bomboş, gamsız, uyuklayan, koyun gibi tepkisizce duran yandaki pis adamı kıskanmak. şunun da fileden istifade etsem mi diye düşünmek.
devamını gör...
2.
gecesi ayrı, gündüzü ayrı lezzetlerdedir. arada kalmışlığı yaşatır insana. otobüs, eviniz olur bir süre. eve kap kacak alır gibi birşeyler alırsınız otobüs yolculuğunuz için. sonra gidersiniz, ardınızda hüzün önünüzde heyecan. şeritler gelip geçer içinizden, karanlıkta bembeyaz şeritler. kapkara içinizde bir yerlerde bembeyaz umutlar gibi.
okursunuz, dinlersiniz, izlersiniz. uyuyup uyandığınızda hayatın sancısı dolar bacaklarınıza. issız yollarda, yapaylığı çığlık çığlığa, çiğ ve kekre molalar verirsiniz.
ev yok bir şey yok. bu insanlar nereden geldi dersiniz. aralarda çalışan insanlar.
mutluluğa da gitseniz, hadi diyelim tatil; o molalardaki duygular değişmez hiç.
sonra koltuğunuza kurulursunuz, camlardan sular süzülür, otobüs hızlı hızlı yıkanıyormuş gibi yapılır.
işıklar yanar, kontak tekrar çalışır. artık başlangıçtaki geriye bakmak bitmiştir. varılacak yere odaklanılır.
kim kendiyle oturup düşünür saatlerce?
cevap, tek gibi gururlu ve bir o kadar yalnızdır. yolcular.
depresyon ilaçları gereksizdir, şehirler arası yolculara.
okursunuz, dinlersiniz, izlersiniz. uyuyup uyandığınızda hayatın sancısı dolar bacaklarınıza. issız yollarda, yapaylığı çığlık çığlığa, çiğ ve kekre molalar verirsiniz.
ev yok bir şey yok. bu insanlar nereden geldi dersiniz. aralarda çalışan insanlar.
mutluluğa da gitseniz, hadi diyelim tatil; o molalardaki duygular değişmez hiç.
sonra koltuğunuza kurulursunuz, camlardan sular süzülür, otobüs hızlı hızlı yıkanıyormuş gibi yapılır.
işıklar yanar, kontak tekrar çalışır. artık başlangıçtaki geriye bakmak bitmiştir. varılacak yere odaklanılır.
kim kendiyle oturup düşünür saatlerce?
cevap, tek gibi gururlu ve bir o kadar yalnızdır. yolcular.
depresyon ilaçları gereksizdir, şehirler arası yolculara.
devamını gör...
3.
eskiden çok farklıydı. bu nesil bilmez ekran yoktu ve sigara içerlerdi. nefes alamazdınız zira havalandırma yoktu. tavanda açılmayan kapaklar vardı.
(bkz: mercedes o serisi)
(bkz: mercedes o serisi)
devamını gör...
4.
bana, "uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın" dizesini hatırlatan eylem.
o vedalaşmalar, bir parça daha sığsın diye fermuarı üzerine oturularak kapatïldığı belli valizler, sevgilisini uğurlayan genç kadın ya da adamlar, çocuğunu uğurlayan umutlu ve gururlu bakışlar... son sarılış, son öpüş, acele akan birkaç damla göz yaşı. otobüsün buğulu camından dışarıya, içeriye sallanan eller. otobüs hareket edinceye kadar, "bak, sen gidinceye kadar ben gitmiyorum." der gibi bekleyen yolcu yakınları.
ağlayan bebekler kaçınılmaz. ben çok severim bebek ağlamasını uzun yolculuklarda. uyuyan yolcular kıpırdanır, homurdanır bazısı ama bebek işte, yapacak bir şey yok. hiçbir şeye gösterilemeyen o anlayış, bu minik insanlara sunulur. sonra çay kahve servisleri. yarı dolu bardaklardan bir şeyler içerek geçen bir zaman olur. en az bir yolcunun muhakkak susmayan bir telefonu vardır. en az bir yolcu belli aralıklarla öksürür. bir kişiyi yolculuk tutar, cam kenarı bilet aldığını sanarak koridordan bilet almıştır, yerini değiştirmek ister usulca. genç bir yolcu vardır, kulaklığından taşan sesi birkaç yolcu muhakkak duyuyordur.
ihtiyaç molaları vardır, bir de daha uzun ihtiyaç molaları. ilkinde otobüsten iner, ben nerede neyden indim diye şöyle bir arkama bakarım. geceyse muhteşem bir ayazdır. kimsenin sigarasına davrandığı kadar hızlı tuvalete gitmediğine şaşarım bazen. sanki o sigara henüz merdivenleri inerken herkesin dudağına konar. oysa tuvalet öyle mi? ona koşarak giden çok az insan görürüm. süre bitti mi hızlıca yere atılıp siyah kunduralar altında ezilir o sigaralar. bir hışım ama, seninle işim bitti der gibi atılırlar beş dakika önce tutulan ellerden. yolculuğa devam edileceği anons edilir, çok az yolcu dışarıda kalmıştır zaten.
her yerden, renkten insan bir dikdörtgen kutu içine doluşmuş bir yerlere gideriz. bu kadar farklı insan belki ancak ulaşım sebebiyle bir araya gelebiliyordur, birbirine tahammül edebiliyordur.
acil bir işim olmadıkça ben şehirden şehire otobüslerle yolculuk etmeyi severim. o yolculuklarda en azından tabelalar, evler, sokaklar, yollar, ağaçlar görürüm. aynı aracı paylaştığım insanlarla sözlü olmasa da bir iletişimde olduğumu hissederim. uçakta kendimi yolculuk ediyormuş gibi hissetmiyorum.
o vedalaşmalar, bir parça daha sığsın diye fermuarı üzerine oturularak kapatïldığı belli valizler, sevgilisini uğurlayan genç kadın ya da adamlar, çocuğunu uğurlayan umutlu ve gururlu bakışlar... son sarılış, son öpüş, acele akan birkaç damla göz yaşı. otobüsün buğulu camından dışarıya, içeriye sallanan eller. otobüs hareket edinceye kadar, "bak, sen gidinceye kadar ben gitmiyorum." der gibi bekleyen yolcu yakınları.
ağlayan bebekler kaçınılmaz. ben çok severim bebek ağlamasını uzun yolculuklarda. uyuyan yolcular kıpırdanır, homurdanır bazısı ama bebek işte, yapacak bir şey yok. hiçbir şeye gösterilemeyen o anlayış, bu minik insanlara sunulur. sonra çay kahve servisleri. yarı dolu bardaklardan bir şeyler içerek geçen bir zaman olur. en az bir yolcunun muhakkak susmayan bir telefonu vardır. en az bir yolcu belli aralıklarla öksürür. bir kişiyi yolculuk tutar, cam kenarı bilet aldığını sanarak koridordan bilet almıştır, yerini değiştirmek ister usulca. genç bir yolcu vardır, kulaklığından taşan sesi birkaç yolcu muhakkak duyuyordur.
ihtiyaç molaları vardır, bir de daha uzun ihtiyaç molaları. ilkinde otobüsten iner, ben nerede neyden indim diye şöyle bir arkama bakarım. geceyse muhteşem bir ayazdır. kimsenin sigarasına davrandığı kadar hızlı tuvalete gitmediğine şaşarım bazen. sanki o sigara henüz merdivenleri inerken herkesin dudağına konar. oysa tuvalet öyle mi? ona koşarak giden çok az insan görürüm. süre bitti mi hızlıca yere atılıp siyah kunduralar altında ezilir o sigaralar. bir hışım ama, seninle işim bitti der gibi atılırlar beş dakika önce tutulan ellerden. yolculuğa devam edileceği anons edilir, çok az yolcu dışarıda kalmıştır zaten.
her yerden, renkten insan bir dikdörtgen kutu içine doluşmuş bir yerlere gideriz. bu kadar farklı insan belki ancak ulaşım sebebiyle bir araya gelebiliyordur, birbirine tahammül edebiliyordur.
acil bir işim olmadıkça ben şehirden şehire otobüslerle yolculuk etmeyi severim. o yolculuklarda en azından tabelalar, evler, sokaklar, yollar, ağaçlar görürüm. aynı aracı paylaştığım insanlarla sözlü olmasa da bir iletişimde olduğumu hissederim. uçakta kendimi yolculuk ediyormuş gibi hissetmiyorum.
devamını gör...
5.
hiç hoşlanmadığım bir şeydir özellikle de gece yolculuğu yapılıyorsa. uykudan gözlerim kapansa bile asla uyuyamam kafam düşer iki büklüm kalırım.
devamını gör...
6.
bana göre en güzel yolculuk istanbul - ankara arasında yapılan otobüs yolculuğudur. 5 saat yolculuk süresi vardır ki bu şehirler arası otobüs yolculuğu yapmanın tam tadına varabilecek bir süredir, bundan fazlasında bir yerden sonra edebiyat sıkıyor ve bir an önce gitmek istediğiniz yere ulaşma isteği ve yorgunluk ile tadınız kaçıyor. öncelikle yolu izlemeyi seven ve araba korkusu olmayan birisiyseniz otobüsün en ön koltuklarına oturmak keyfinize keyif katacaktır. genellikle otobüs veya tır simülasyonu seven gençler veya yaşlı amca, teyzelerimiz bu ön koltukları tercih eder. bu sebeple de orta kapıya yakın bir yerden bilet alınır.
bu yolculukları anlamlı kılan en önemli unsur gece olmasıdır. otobüs yolculuğunun en keyiflisi gece yapılanıdır. kalkış saate yakın bir saatte otogara gidilir, önce valizinizi veya çantanızı bagajlara koyarsınız. ardından otobüse binmeden önceki son sigara yakılır, bir yandan da diğer kalkan ve gelen otobüsler izlenir. bu sırada kendi otobüsünüze binen insanları incelersiniz. hepsinin farklı bir hikayesi vardır. genellikle her otobüste muhabbet etmeyi seven, kafa dengi bir amca bulunur. bu amcalar kalkıştan önce ve bütün yolculuk boyunca insanlarla iletişimde olmayı severler, özellikle muavinlerle. kalkıyoruz uyarısı gelir, sigara atılır ve otobüse binilir. yerinize yerleşirsiniz ve ışıklar söner. ardından tavandaki led ışıklar yanar, araç çalışır ve yolculuk başlar. kimisi bir kitap alır eline, kimisi hemen akıllı ekrandan film seçer anında. ancak benim gibi böyle yolculuklardan keyif alanlar, ilk iş kulaklığını takar ve şarkı listelerinde gezinmeye başlar. etrafta tanımadığınız birçok insan olsa da hepsi her otobüs yolculuğunda karşılaşabileceğiniz belirli karakterlerdir. film seçerken bir yandan tespihini sallayan elemanı görürsünüz hemen. bir yanınızda da dizlerinin üstüne oturan sürekli üşüyen kulaklıklı, kitaplı bir kız görebilirsiniz. ama ne olursa olsun her zaman o önünüzdeki dallama, koltuğunu çekebildiği kadar geriye çeker ve yaslanır.
şehirler arası yola girildiği andan itibaren esas şarkılara geçilir. bir yandan retarder sesi, bir yandan en özel, en sevdiğiniz şarkılar kulağınızda. kafa cama yaslanır, gözler akıp giden şeritlere odaklanır. yaşanmışlıklar, acılar, mutluluklar akar gider gözünüzün önünden o şeritlerde. bir yandan hayal kurulur ya da gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz en uçtaki istekleriniz o otobüste sizi gelir bulur. her insanın öyle bir şarkısı vardır, açtığında sizi hem anılardan koparamaz hem de tam olarak hayallerinize ulaştıramaz. yine de her şeye rağmen umutlanma hissi canlanır. gittiğiniz yerde eğer mutluluk bulacaksanız ve hedefleriniz var ise hepsi düşünülür, tartılır. benim için en güzel şarkılar yerinde dinlenen şarkılar oluyor otobüs yolculuğunda. bozkırdan geçerken neşet ertaş açıp iç geçirmediyseniz bana göre otobüs yolculuğunun en keyif veren anını yaşayamamışsınızdır.
ikram zamanı başladığında eğer arka sıralardaysanız, kaç yaşınızda olursanız olun birkaç atıştırmalık ve içecek için heyecanla o sırayı takip edersiniz; kimlerin ne aldığına bakar, size ne zaman sıra geleceğini hesaplarsınız. en sonunda sıra size gelmeye yakın, sanki ilk ikramdan beri sırayı takip eden siz değilmişsiniz gibi ilgi odağınız muavinden uzaklaşır. muavin size sorduğunda ise çok da önemli değilmiş gibi o ikramları alır, teşekkür edersiniz ama içten içe o çocuk mutluluğunuzla bulursunuz kendinizi. ben o markasız bisküvilerin, yeni açılmış; plastik bardaktaki kolanın tadını otobüs yolculuğundan başka hiçbir yerde bulamıyorum.
mola verildiğinde montlar alınır, aşağıya bir hışımla inen sigara tiryakilerini görebilirsiniz hemen. önce sigaralar yakılır, daha sonra mont yakası çekilir ve uyuşan ayaklar sallanır. tanıdıklar birbirleriyle havanın ne kadar soğuk olduğunu, dinlenme tesisi soğuğu klişe esprisini yapar. karnınız çok açsa yemek yiyebilirsiniz fakat tabldot yemeklerin 60 lira olduğunu görünce büyük ihtimalle de vazgeçersiniz. tuvalete gidilir, daha sonra otobüsünüzün başına geldikten sonra bir sigara daha yakılır. o soğukta sigarayı içerken, otobüsün ön camlarının yıkanmasını keyifle izlersiniz.
herkesin gideceği yere yaklaştığını anladığı bir yer vardır. nedense insan kendini tanıdık bir yerde bulma duygusuyla birlikte mutluluk, huzur hisseder. bir yandan da geldiğiniz şehre ilk gelişiniz, anılarınız canlanır. bekleyeni olan, heyecanlanır; hele bir de bekleyeni heyecanlandıran biriyse. bekleyeni olmayan da daha önce kimlerin onu beklediğini, kimi otogarda beklediğini düşünür durur. artık yolculuğun bitmek üzere olmasıyla kulaklıklar çıkarılır, biraz da etrafın sesini dinlersiniz. kimine göre huzur veren kimine göre baş ağrıtan retarder sesiyle baş başa kalırsınız. ulaşmaya 15 dakika kala da insanların telefon konuşmalarına kulak misafiri olursunuz. kendiniz ile baş başa yaptığınız bir terapi gibidir otobüs yolculuğu. daha önce üzerine düşünemediğiniz şeyleri sakin kafayla düşünüp, kendi hatalarınızı görebilirsiniz. hatta belki de hayatınız için önemli kararları alabilirsiniz bu düşünme terapisinde.
en sonunda eğer otobüsten indiğinizde bekleyeniniz var ise sizden mutlusu yoktur. insanın kendisine değer verildiğini hissettiği bir andır o bence. beklenilmek, sizin için birilerinin yolunuzu gözlemesi sevgiyle olur. bunu da kazanmışsanız ne mutlu size.
eğer bekleyeniniz yok ise çıkartılan kulaklıklar tekrar takılır. döne döne çaldığınız şarkılar tekrardan açılır. ama ne olursa olsun otobüsteki bir ambiyans bulamaz ve sadece evinize, ulaşmak istediğiniz yere gitmeyi düşünürsünüz.
bu yolculukları anlamlı kılan en önemli unsur gece olmasıdır. otobüs yolculuğunun en keyiflisi gece yapılanıdır. kalkış saate yakın bir saatte otogara gidilir, önce valizinizi veya çantanızı bagajlara koyarsınız. ardından otobüse binmeden önceki son sigara yakılır, bir yandan da diğer kalkan ve gelen otobüsler izlenir. bu sırada kendi otobüsünüze binen insanları incelersiniz. hepsinin farklı bir hikayesi vardır. genellikle her otobüste muhabbet etmeyi seven, kafa dengi bir amca bulunur. bu amcalar kalkıştan önce ve bütün yolculuk boyunca insanlarla iletişimde olmayı severler, özellikle muavinlerle. kalkıyoruz uyarısı gelir, sigara atılır ve otobüse binilir. yerinize yerleşirsiniz ve ışıklar söner. ardından tavandaki led ışıklar yanar, araç çalışır ve yolculuk başlar. kimisi bir kitap alır eline, kimisi hemen akıllı ekrandan film seçer anında. ancak benim gibi böyle yolculuklardan keyif alanlar, ilk iş kulaklığını takar ve şarkı listelerinde gezinmeye başlar. etrafta tanımadığınız birçok insan olsa da hepsi her otobüs yolculuğunda karşılaşabileceğiniz belirli karakterlerdir. film seçerken bir yandan tespihini sallayan elemanı görürsünüz hemen. bir yanınızda da dizlerinin üstüne oturan sürekli üşüyen kulaklıklı, kitaplı bir kız görebilirsiniz. ama ne olursa olsun her zaman o önünüzdeki dallama, koltuğunu çekebildiği kadar geriye çeker ve yaslanır.
şehirler arası yola girildiği andan itibaren esas şarkılara geçilir. bir yandan retarder sesi, bir yandan en özel, en sevdiğiniz şarkılar kulağınızda. kafa cama yaslanır, gözler akıp giden şeritlere odaklanır. yaşanmışlıklar, acılar, mutluluklar akar gider gözünüzün önünden o şeritlerde. bir yandan hayal kurulur ya da gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz en uçtaki istekleriniz o otobüste sizi gelir bulur. her insanın öyle bir şarkısı vardır, açtığında sizi hem anılardan koparamaz hem de tam olarak hayallerinize ulaştıramaz. yine de her şeye rağmen umutlanma hissi canlanır. gittiğiniz yerde eğer mutluluk bulacaksanız ve hedefleriniz var ise hepsi düşünülür, tartılır. benim için en güzel şarkılar yerinde dinlenen şarkılar oluyor otobüs yolculuğunda. bozkırdan geçerken neşet ertaş açıp iç geçirmediyseniz bana göre otobüs yolculuğunun en keyif veren anını yaşayamamışsınızdır.
ikram zamanı başladığında eğer arka sıralardaysanız, kaç yaşınızda olursanız olun birkaç atıştırmalık ve içecek için heyecanla o sırayı takip edersiniz; kimlerin ne aldığına bakar, size ne zaman sıra geleceğini hesaplarsınız. en sonunda sıra size gelmeye yakın, sanki ilk ikramdan beri sırayı takip eden siz değilmişsiniz gibi ilgi odağınız muavinden uzaklaşır. muavin size sorduğunda ise çok da önemli değilmiş gibi o ikramları alır, teşekkür edersiniz ama içten içe o çocuk mutluluğunuzla bulursunuz kendinizi. ben o markasız bisküvilerin, yeni açılmış; plastik bardaktaki kolanın tadını otobüs yolculuğundan başka hiçbir yerde bulamıyorum.
mola verildiğinde montlar alınır, aşağıya bir hışımla inen sigara tiryakilerini görebilirsiniz hemen. önce sigaralar yakılır, daha sonra mont yakası çekilir ve uyuşan ayaklar sallanır. tanıdıklar birbirleriyle havanın ne kadar soğuk olduğunu, dinlenme tesisi soğuğu klişe esprisini yapar. karnınız çok açsa yemek yiyebilirsiniz fakat tabldot yemeklerin 60 lira olduğunu görünce büyük ihtimalle de vazgeçersiniz. tuvalete gidilir, daha sonra otobüsünüzün başına geldikten sonra bir sigara daha yakılır. o soğukta sigarayı içerken, otobüsün ön camlarının yıkanmasını keyifle izlersiniz.
herkesin gideceği yere yaklaştığını anladığı bir yer vardır. nedense insan kendini tanıdık bir yerde bulma duygusuyla birlikte mutluluk, huzur hisseder. bir yandan da geldiğiniz şehre ilk gelişiniz, anılarınız canlanır. bekleyeni olan, heyecanlanır; hele bir de bekleyeni heyecanlandıran biriyse. bekleyeni olmayan da daha önce kimlerin onu beklediğini, kimi otogarda beklediğini düşünür durur. artık yolculuğun bitmek üzere olmasıyla kulaklıklar çıkarılır, biraz da etrafın sesini dinlersiniz. kimine göre huzur veren kimine göre baş ağrıtan retarder sesiyle baş başa kalırsınız. ulaşmaya 15 dakika kala da insanların telefon konuşmalarına kulak misafiri olursunuz. kendiniz ile baş başa yaptığınız bir terapi gibidir otobüs yolculuğu. daha önce üzerine düşünemediğiniz şeyleri sakin kafayla düşünüp, kendi hatalarınızı görebilirsiniz. hatta belki de hayatınız için önemli kararları alabilirsiniz bu düşünme terapisinde.
en sonunda eğer otobüsten indiğinizde bekleyeniniz var ise sizden mutlusu yoktur. insanın kendisine değer verildiğini hissettiği bir andır o bence. beklenilmek, sizin için birilerinin yolunuzu gözlemesi sevgiyle olur. bunu da kazanmışsanız ne mutlu size.
eğer bekleyeniniz yok ise çıkartılan kulaklıklar tekrar takılır. döne döne çaldığınız şarkılar tekrardan açılır. ama ne olursa olsun otobüsteki bir ambiyans bulamaz ve sadece evinize, ulaşmak istediğiniz yere gitmeyi düşünürsünüz.
devamını gör...
7.
sigara içilen dönem, karanlık dönem. midem bulanırdı hep, otobüse girince o iğrenç koku çarpardı yüzüne.
uzun zamandır otobüs yolculuğu yapmıyorum.
uzun zamandır otobüs yolculuğu yapmıyorum.
devamını gör...
8.
otobüs saati gelene kadar heyecanla beklenir.bindikten sonra o yol hiç bitmeyecekmis gibi gelir.molalarda alacakmış gibi baktığımız eşyaları almamak ta ayrı güzel ..
devamını gör...
9.
bazen çok zevkli olabilirken bazen çekilmesi zor bir hale gelebilen eylemdir. eğer sevdiğiniz bir şehre sevdiğiniz birisini görmeye gidiyorsanız insanın içi içine sığmaz, o yolun nasıl bittiğini anlamaz. ama mecburiyet için sevmediğiniz bir şehre gidiyorsanız bir de yanınıza sürekli soru soran, konuşmaya çalışan birisi oturduysa ve öndeki yolcu koltuğuyla birlikte kucağınıza yattıysa vay halinize o yol bitmez.
devamını gör...
10.
80 ve 90’lı yıllarda daha bir güzel olan yolculuklardı. o dönemlerde çocuk olup da akciğer sorunları yaşamamış pek az çocuk vardır. bunun sebebi ise; şehirler arası otobüslerde sigara ve türevi tütün mamülleri içmenin serbest olmasıdır. şimdiki gibi ne internet, ne de multimedya araçları olmadığından kendimizce koltuk yanındaki yatırma kolu ile vites veya joystick yapıp aracı kendimiz sürüyormuş havası vermek bizim için en güzel oyundu. yeri geldiğinde 302 yeri geldiğinde süperman veyahutta 303 en çok da en sevdiğim 302 s. v6 nın motor sesini ve ventil sesinin titreşimini ciğerlerimizde hissetmek apayrı bir mutluluktu.
devamını gör...
11.
dar koltuk aralıkları, düşüncesiz insanlar, yolların bozuk olması, diğer araç sürücülerinin saçma hareketleri yüzünden oldukça büyük risk ve rahatsızlık barındıran yolculuk tipidir.
devamını gör...
12.
dinlenme tesisi soğuğu, otobüs yanı osurma alanı, ayakları açmak için volta atma kaldırımı, hipnotize olmak isteyenlere ücretsiz otobüs yıkama seansı izleme imkanıyla özlenen bir aktivite.
devamını gör...
13.
şehirler içi otobüs yolculuğundan daha yorucu hadise, istanbul içi olsa bile.
devamını gör...
14.
özledim. çektiğim ağrıları bile.
devamını gör...
15.
pandemi döneminde en çok özlenen aktivite.
devamını gör...
16.
gece bolu'da üşümek olmazsa olmazıdır.
devamını gör...
17.
gece saat 02.00 terminalde yıkanan otobüsün önünde sibirya soğuğunda hafif mayışık bir halde alelacele çekilen tekel 2001,yanında nataşalarla görebileceğiniz atletli tırcı abilerden son sürat kaçmak gibi adrenalini tavan yaptıracak aktiviteler,2 saattir tuttuğun için artık patlama noktasındaki mesane, oduncu gömlekli bir daha denk gelmeyeceğiniz o kasiyer kız, herhangi bir markette bulamayacağınız her şeyi satan benzinci yanındaki o marketten yapılan alışveriş, uzun süre ayaklarının yok olduğunu düşünmek,daima zırlayan ve otobüsteki herkese uykuyu haram etmiş olan o nemrut bebek, libidosu tavan yapmış muhtemelen yaşadığı muhafazakar şehirden ayrıldığı için sevgilisiyle gizliden gizliye yan yana koltuk bileti almış ve otobüste sex and the citynin henüz yayınlanmamış bölümlerine ön hazırlık yapan o iki genç, hayatta o kadar para bayılmak istemediğiniz, çoğunlukla da herkesin damağına uygun olsun diye 1 gram bile tuz atılmamış o yemek,sonrasında bozulan mide,çekilmedik çile dert bırakmayan karın ağrısı, gidilen yerde sümük çeke çeke valizini sürüklemek, dönülen yerde kimseyle sarılıp konuşamadan yastığa konulan baş,uzun yol çekildiyse yaklaşık 1 güne kadar kalıcı olan baş sallantısı gibi çeşitli durumları içinde barındıran süreç.
devamını gör...
18.
edirne'den şanlıurfa'ya gidiliyorsa asla yapılmaması gerekendir. 19 saat sürüyor!
devamını gör...
19.
ah nasıl özledim... gecenin bir yarısı otogara gitmek, arkadaşınlaysan onunla otobüsü beklerken insanların yaşını ve nereye gidiceklerini tahmin etmek, bavulunu abi kırılcak şeyler var diyerek teslim etmek, muavinin ikram esnasında camdan dışarıyı izlerken sıranın sana gelmesini beklemek, arada bir gözüne kestirdiğin keki alan var mı diye göz ucuyla bakmak, arkadaşının izleriz diye indirdiği filmi asla izlemeyip müzik dinlemek, mola yerlerindeki sigara içmeler, herkes uyurken kulaklığından hepsi grubunun sesinin çıkması ama senin umursamaman...
reis aç şu okulları nolur.
reis aç şu okulları nolur.
devamını gör...
20.
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle bir gün veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.
ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi.. ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra..
bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı...
bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık..
ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve türk dil kurumu'na inat bir
türkçeyle... ağbilerimizden öğrendik, ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..
ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri..
oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri.. oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu.. ben, senin benimle tunalı hilmi
caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini.. sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum muş
ovasının yalancı maviliğini.. otobüs oluyordum bir
süre.. yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde..
otobüs oluyordum.. bir ülkeden bir iç ülkeye..
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...
zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin.. korkuyordum..sonra iniyordum otobüsten..
çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum.. çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle birgün van'daki bir kahvaltı salonunda...
ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
damında..
ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle bir gün veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.
ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi.. ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra..
bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı...
bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık..
ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve türk dil kurumu'na inat bir
türkçeyle... ağbilerimizden öğrendik, ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..
ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri..
oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri.. oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu.. ben, senin benimle tunalı hilmi
caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini.. sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum muş
ovasının yalancı maviliğini.. otobüs oluyordum bir
süre.. yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde..
otobüs oluyordum.. bir ülkeden bir iç ülkeye..
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...
zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin.. korkuyordum..sonra iniyordum otobüsten..
çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum.. çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle birgün van'daki bir kahvaltı salonunda...
ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
damında..
ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !
devamını gör...
"şehirler arası otobüs yolculuğu yapmak" ile benzer başlıklar
otobüs yolculuğu
123