tanrı'nın varlığının ispatı
başlık "haramseksyapmazyusuf" tarafından 17.09.2022 08:42 tarihinde açılmıştır.
1.
olmayan şeyin ispatı olmaz. binlerce yıllık kökeni olan ve insanlar tarafından uydurulmuş mitolojik inançların hikayelerini kültürsüz ve bilgisiz insanlara gerçek diye yutturdular ve hâlâ bunun ekmeğini yiyenler var. en kötüsü de bu mitolojilere sorgusuzca inananlar var. dijital çağdayız ama hâlâ ilkel mitolojik inançlar, atadan toruna misali kuşaktan kuşağa aktarılıyor. mutlak her şeyin sonu olduğu gibi bu döneminde sonu gelecek insanlar, yine insan elinden çıkmış dinlerin faydasız olduğu gerçeğini kabullenecek ve zamanla bundan vazgeçecek.
devamını gör...
2.
ona inanmayanların derdi.
yıllardır inanırım, hiç ispatlamaya ihtiyaç duymadım.
yıllardır inanırım, hiç ispatlamaya ihtiyaç duymadım.
devamını gör...
3.
4.
öncelikle bu iş kanıt değil gönül işidir.
bilim size al bak bunlar tanrı işi, bu da tanrının kanıtı filan demez.
canlılığın oluşmasını sağlayacak milyonlarca belki de milyarlarca sebebi tek tek bir araya getiren ve bunların birbirleri ile ilişkisinden hayat dediğiniz şeyi meydana getiren tanrı mıdır? yoksa hepsi bir rastlantının sonucunda mı olmuştur sorusu.
ulan hadi kuşa böceğe bakma. şu gezegenlerin sıralanmasına, kusursuz işleyen düzene bak. güneş ne zaman 1 dakika gecikmeli doğmuş? bunca şeyin arkasında gizlenen bir rastlantıdan fazlasıdır. hepsinin bir hesabı, matematiği var.
evrime gelirsek, elbet evrim de bir hakikattir. türlerin çeşitliliği, şarlara göre kendi içindeki zenginliği de bunun delili. evrim yok demek hiçbir şeyi çözmez. ama evrim var demek tanrıyı devreden çıkarmaz.
şimdi gelelim naturel tohumların faydalarına.
doğanın (tanrının dilemesiyle) bize sunduğu nimetler bizi hasta etmezdi. bize şifâ sunardı. eskiden buğdaylar bizim için sağlıklıydı. genetikleriyle, kromozom sayısılarıyla oynandıktan sonra glütene duyarlılıklar ve allerjiler arttı. çölyak hastalığı tavan yaptı.
yediğin meyvalar eskiden besleyici ve vitamin kaynağı iken bugün içindeki çoğu vitamin ve minaralden yoksun bir halde sofralarımızda.
insan elini değdirdiği her şeyi bozmaktayken tabiat bunu bu ölçüde kötüleştirebilme yeteneğine sahip değil.
atıklarla denizlerin anasını ağlatan, çevreyi kirleten, gıdalar üzerinde her türlü hileyi çeviren insan, şimdi doğallık ve organiklik adı altında arayışlara içine girdi. sebep? çünkü insan doğanın bağrından kopana güveniyor. kendi elinden geçene ya da çıkana değil.
ateist bile bilmeden tanrıya güvenir.
saatlerini güneşe göre ayarlayan herkes planını programını ona göre yapar. bir sıkıntı çıkabileceğini aklından geçirmez bile. çünkü emindir olacaklardan.
kaynağını düşünme ihtiyacı duymadığınız şeylerde ne çok hikmet var.
bilim size al bak bunlar tanrı işi, bu da tanrının kanıtı filan demez.
canlılığın oluşmasını sağlayacak milyonlarca belki de milyarlarca sebebi tek tek bir araya getiren ve bunların birbirleri ile ilişkisinden hayat dediğiniz şeyi meydana getiren tanrı mıdır? yoksa hepsi bir rastlantının sonucunda mı olmuştur sorusu.
ulan hadi kuşa böceğe bakma. şu gezegenlerin sıralanmasına, kusursuz işleyen düzene bak. güneş ne zaman 1 dakika gecikmeli doğmuş? bunca şeyin arkasında gizlenen bir rastlantıdan fazlasıdır. hepsinin bir hesabı, matematiği var.
evrime gelirsek, elbet evrim de bir hakikattir. türlerin çeşitliliği, şarlara göre kendi içindeki zenginliği de bunun delili. evrim yok demek hiçbir şeyi çözmez. ama evrim var demek tanrıyı devreden çıkarmaz.
şimdi gelelim naturel tohumların faydalarına.
doğanın (tanrının dilemesiyle) bize sunduğu nimetler bizi hasta etmezdi. bize şifâ sunardı. eskiden buğdaylar bizim için sağlıklıydı. genetikleriyle, kromozom sayısılarıyla oynandıktan sonra glütene duyarlılıklar ve allerjiler arttı. çölyak hastalığı tavan yaptı.
yediğin meyvalar eskiden besleyici ve vitamin kaynağı iken bugün içindeki çoğu vitamin ve minaralden yoksun bir halde sofralarımızda.
insan elini değdirdiği her şeyi bozmaktayken tabiat bunu bu ölçüde kötüleştirebilme yeteneğine sahip değil.
atıklarla denizlerin anasını ağlatan, çevreyi kirleten, gıdalar üzerinde her türlü hileyi çeviren insan, şimdi doğallık ve organiklik adı altında arayışlara içine girdi. sebep? çünkü insan doğanın bağrından kopana güveniyor. kendi elinden geçene ya da çıkana değil.
ateist bile bilmeden tanrıya güvenir.
saatlerini güneşe göre ayarlayan herkes planını programını ona göre yapar. bir sıkıntı çıkabileceğini aklından geçirmez bile. çünkü emindir olacaklardan.
kaynağını düşünme ihtiyacı duymadığınız şeylerde ne çok hikmet var.
devamını gör...
5.
"muhammed'in evine habersiz gitmeyin, gittiyseniz de yemeği beklemeyin, uzun oturmayın, karıya kıza bakmayın"
işte bu ayet... her okuduğumda işte budur diyorum.
işte bu ayet... her okuduğumda işte budur diyorum.
devamını gör...
6.
"şüphesiz ki" yoktur; hem o hem de ispatı.
devamını gör...
7.
ateistlerin doluştuğu başlık. biz de ateistiz ama edebimizle. ateistim diye tanrıyı inkar edecek değilim yani...
devamını gör...
8.
bu soruyu görünce aklıma hep şey geliyor, küçükken öğretmenimiz anlatırdı.
not: çocuktuk o düzeye göre anlamamız için fazla bile:d
" bir gün iki küçük çocuk kavga ediyormuş biri allah'ın varlığını öne sürerken diğeri ateizmi öne sürüyormuş, allah'ın varlığını öne süren çocuk onu inandırmak istiyormuş, diğer çocuk inanmak istiyorum dediğinde kanıtla beraber inanmak istediğini söylemiş sonra eklemiş 'ben görmediğim şeye inanmam diye '
bunun üzerine allah'ın varlığını öne süren çocuk yere eğilip avucunun dolduracak bir taş almış ve diğer çocuğun kafasına vurmuş. çocuk ağlamaya başlayınca tüm köy toplanmış , 'acıyor!' bağırmaları her taraftan duyuluyormuş.
kavganın nedenini sorunca olayı anlatmışlar. kafasına taş yiyen çocuk benim'başım ağrıyor, kafam çatladı ke-' derken diğeri atlamış lafa 'ben inanmıyorum onun kafasının ağrıdığına' demiş toplanan köylüler neden diye sorunca görmüyorum ki demiş."
yani demem o ki ben bununla anlamıştım*
siz nasıl anlıyorsanız:d
not: çocuktuk o düzeye göre anlamamız için fazla bile:d
" bir gün iki küçük çocuk kavga ediyormuş biri allah'ın varlığını öne sürerken diğeri ateizmi öne sürüyormuş, allah'ın varlığını öne süren çocuk onu inandırmak istiyormuş, diğer çocuk inanmak istiyorum dediğinde kanıtla beraber inanmak istediğini söylemiş sonra eklemiş 'ben görmediğim şeye inanmam diye '
bunun üzerine allah'ın varlığını öne süren çocuk yere eğilip avucunun dolduracak bir taş almış ve diğer çocuğun kafasına vurmuş. çocuk ağlamaya başlayınca tüm köy toplanmış , 'acıyor!' bağırmaları her taraftan duyuluyormuş.
kavganın nedenini sorunca olayı anlatmışlar. kafasına taş yiyen çocuk benim'başım ağrıyor, kafam çatladı ke-' derken diğeri atlamış lafa 'ben inanmıyorum onun kafasının ağrıdığına' demiş toplanan köylüler neden diye sorunca görmüyorum ki demiş."
yani demem o ki ben bununla anlamıştım*
siz nasıl anlıyorsanız:d
devamını gör...
9.
daha önceki bir yazıdan alıntıdır.
insan beyninin “algı-modelleme-tasavvur-isimlendirme” sisteminde çalıştığını biliyoruz. yani insan herhangi bir duyusu ile algılayamadığı bir şeyi tasavvur edemez, tasavvur edemediğini modelleyemez, modelleyemediğini de kavramlaştıramaz yani isim koyamaz.
bu hakikat, insanların kendi kendilerine bir tanrı ve ahiret hayatı tasavvuru oluşturup modellemelerini ve bu isimlendirmeyi yapmalarını imkansız kılmaktadır.. bütün disiplinlerce kabul edilen ve ispat edilmiş “insan aklının” bu çalışma prensibine göre, akıl bir duyu ya da duygusu ile algıladığı bir şeyi önce tasavvur eder, sonra modeller ve ona bir isim koyar. algı yoksa isim koyamaz.
insan toplulukları, “herşeyi yoktan yaratıp yöneten, gözle görülemeyen ama kendisi herşeyi görüp işiten, herşeye gücü yeten, yoktan yaratan, asla ölmeyen” bir modellemeye hangi tasavvurlar ile ulaşmıştır?
yoktan yaratmak, yeniden diriliş ve ebedi hayat, cennet cehennem, kader gibi kavramları da hiç bir algısı ile tasavvur edemez ve modelleyemez. bu nedenle insan bu kavramlara kendi kendine isim koyamaz.
kavram koyma prensibinin bir diğer örneği de “doğuştan körlerin adası” örneğidir. içinde yaşayanların tamamının doğuştan körler olduğu bir ada düşünün. bu adada yaşayan körlerin “renk” diye bir kavramlarının olması imkansızdır. daha önce hiçbir duyu ya da duyguları ile algılayamadıkları için tasavvur edememiş, tasavvur edemedikleri için modelleyememiş ve modelleyemedikleri için de renk diye bir kavram koyamamışlardır ve adaya en azından bir gözü gören birisi gelerek onlara “renk” diye bir kavramdan bahsedene, onu tarif edene kadar da
koyamazlar.
ateist – deist ve bilimci önermenin: “insanlar neolitik dönemde avcı toplayıcı olarak yaşarken tanrı ve din kavramları yoktu, tarım toplumuna yani yerleşik düzene geçtikten sonra (mö 5000’ lerden sonra), sosyal ortam ilişkileri, çıkar ve kayıpları, korkuları yüzünden tanrı ve din kavramlarını kendileri uydurdular, işte zaten elimizdeki somut arkeolojik deliller de bunu göstermektedir, en eskisi 5-6 bin yıllıktır” cümlesi gene kendilerinin kabul ettikleri ve hayatla birebir gerçekliği bilinen yukarıdaki postülat nedeni ile çelişkili ve batıldır. zaten bunun somut bilimsel kanıtı da urfa göbeklitepe’de ortaya çıkarılan ve yaklaşık mö 10.000’lere tarihlenen muhteşem tapınak sitesi ile önlerine gelmiştir. aynı şekilde, amazon ormanlarında keşfedilen, o güne kadar dış dünya ile “sıfır iletişim” ile yaşamış kabile üyelerine bir kaç ay sonra “sizin tanrı’nız ya da tanrılarınız kim, dininiz ne?” şeklinde yöneltilen sorulara “tanrı mı? o ne demek, din mi o ne demek?” şeklinde verdikleri cevaplar ve “ölüleriniz nereye gidiyor?” sorusuna “nereye mi, hiç bir yere gömüyoruz ve toprağa karışıp yok oluyorlar” şeklinde verdikleri cevap da bu hakkı apaçık teyit eden diğer ayetlerdir.
charles darwin, insan’ın türeyişi isimli eserinin, “tanrı inancı ve din” bölümünün ilk paragrafında, bu gerçeği şu cümleler ile yazmıştır:
“herşeye gücü yeten bir tanrı’nın varlığına olan yüceltici inanca insanın ta başlangıçta
eriştirildiğini gösteren hiç bir kanıt yoktur. tersine, öyle gelip geçici gezginlerden değil, yabanıl insanlar arasında uzun süre kalmış kimselerden sağlanan ayrıntılı kanıtlar, bir ya da birden çok tanrı üzerine hiç bir düşüncesi olmayan, dillerinde böyle bir düşünceyi anlatmak için hiç bir sözcük bulunmayan sayısız ırkların yaşamış ve yaşamakta olduğunu göstermektedir. sorun evrenin bir yaratıcısı ve yöneticisi olup olmadığı sorunundan, o yüksek sorundan elbette tümü ile başkadır; bu güne kadar gelip geçmiş en yüksek zekalardan kimisi, bu soruya olumlu yanıt vermiştir....”
şimdi soru şu: "insan kendi kendine tanrı kavramını nasıl koydu?"
insan beyninin “algı-modelleme-tasavvur-isimlendirme” sisteminde çalıştığını biliyoruz. yani insan herhangi bir duyusu ile algılayamadığı bir şeyi tasavvur edemez, tasavvur edemediğini modelleyemez, modelleyemediğini de kavramlaştıramaz yani isim koyamaz.
bu hakikat, insanların kendi kendilerine bir tanrı ve ahiret hayatı tasavvuru oluşturup modellemelerini ve bu isimlendirmeyi yapmalarını imkansız kılmaktadır.. bütün disiplinlerce kabul edilen ve ispat edilmiş “insan aklının” bu çalışma prensibine göre, akıl bir duyu ya da duygusu ile algıladığı bir şeyi önce tasavvur eder, sonra modeller ve ona bir isim koyar. algı yoksa isim koyamaz.
insan toplulukları, “herşeyi yoktan yaratıp yöneten, gözle görülemeyen ama kendisi herşeyi görüp işiten, herşeye gücü yeten, yoktan yaratan, asla ölmeyen” bir modellemeye hangi tasavvurlar ile ulaşmıştır?
yoktan yaratmak, yeniden diriliş ve ebedi hayat, cennet cehennem, kader gibi kavramları da hiç bir algısı ile tasavvur edemez ve modelleyemez. bu nedenle insan bu kavramlara kendi kendine isim koyamaz.
kavram koyma prensibinin bir diğer örneği de “doğuştan körlerin adası” örneğidir. içinde yaşayanların tamamının doğuştan körler olduğu bir ada düşünün. bu adada yaşayan körlerin “renk” diye bir kavramlarının olması imkansızdır. daha önce hiçbir duyu ya da duyguları ile algılayamadıkları için tasavvur edememiş, tasavvur edemedikleri için modelleyememiş ve modelleyemedikleri için de renk diye bir kavram koyamamışlardır ve adaya en azından bir gözü gören birisi gelerek onlara “renk” diye bir kavramdan bahsedene, onu tarif edene kadar da
koyamazlar.
ateist – deist ve bilimci önermenin: “insanlar neolitik dönemde avcı toplayıcı olarak yaşarken tanrı ve din kavramları yoktu, tarım toplumuna yani yerleşik düzene geçtikten sonra (mö 5000’ lerden sonra), sosyal ortam ilişkileri, çıkar ve kayıpları, korkuları yüzünden tanrı ve din kavramlarını kendileri uydurdular, işte zaten elimizdeki somut arkeolojik deliller de bunu göstermektedir, en eskisi 5-6 bin yıllıktır” cümlesi gene kendilerinin kabul ettikleri ve hayatla birebir gerçekliği bilinen yukarıdaki postülat nedeni ile çelişkili ve batıldır. zaten bunun somut bilimsel kanıtı da urfa göbeklitepe’de ortaya çıkarılan ve yaklaşık mö 10.000’lere tarihlenen muhteşem tapınak sitesi ile önlerine gelmiştir. aynı şekilde, amazon ormanlarında keşfedilen, o güne kadar dış dünya ile “sıfır iletişim” ile yaşamış kabile üyelerine bir kaç ay sonra “sizin tanrı’nız ya da tanrılarınız kim, dininiz ne?” şeklinde yöneltilen sorulara “tanrı mı? o ne demek, din mi o ne demek?” şeklinde verdikleri cevaplar ve “ölüleriniz nereye gidiyor?” sorusuna “nereye mi, hiç bir yere gömüyoruz ve toprağa karışıp yok oluyorlar” şeklinde verdikleri cevap da bu hakkı apaçık teyit eden diğer ayetlerdir.
charles darwin, insan’ın türeyişi isimli eserinin, “tanrı inancı ve din” bölümünün ilk paragrafında, bu gerçeği şu cümleler ile yazmıştır:
“herşeye gücü yeten bir tanrı’nın varlığına olan yüceltici inanca insanın ta başlangıçta
eriştirildiğini gösteren hiç bir kanıt yoktur. tersine, öyle gelip geçici gezginlerden değil, yabanıl insanlar arasında uzun süre kalmış kimselerden sağlanan ayrıntılı kanıtlar, bir ya da birden çok tanrı üzerine hiç bir düşüncesi olmayan, dillerinde böyle bir düşünceyi anlatmak için hiç bir sözcük bulunmayan sayısız ırkların yaşamış ve yaşamakta olduğunu göstermektedir. sorun evrenin bir yaratıcısı ve yöneticisi olup olmadığı sorunundan, o yüksek sorundan elbette tümü ile başkadır; bu güne kadar gelip geçmiş en yüksek zekalardan kimisi, bu soruya olumlu yanıt vermiştir....”
şimdi soru şu: "insan kendi kendine tanrı kavramını nasıl koydu?"
devamını gör...
10.
gerçekleştiğinde dünyada inanmayan kimsenin kalmayacağı ispattır.
devamını gör...
11.
gerald l. shroeder, tanrı’nın gizli yüzü: "bilim nihai hakikati açığa çıkarıyor" adlı eserinde şunları yazmaktadır:
“bir fizikçi olarak tanrı’nın varlığını insanlara göstermek için böyle bir kitap yazmama sebep olan, evrenin yaratılışını incelerken fark ettiğim bir hakikattir. o da şudur:
dünyamızda gözlemlediğimiz her şey bir yerdedir. insan, bir şey yaptığı zaman onu bir yere yapar ve sağlam olması için de yere sabitler. bu, insanın bir işi yapma tarzıdır. tanrı’nın yaratması bunun tam tersidir. hiç kimsenin kendisi gibi yaratma iddiasında bulunamayacağı tarzda tanrı, evreni boşlukta yaratmıştır. evrenin milyarlarca parçası boşlukta dönmektedir. dünyamız boşlukta, güneş sistemleri ve uyduları boşlukta vs. bunları düşüp parçalanmaktan koruyan ise aralarına yerleştirilen çekim gücüdür. bu yaratma tarzı, evrenin kendi dışında planlamalar yapan ve kudretini yarattıklarıyla herkese açık bir şekilde gösteren bir yaratıcı'nın bulunduğunu gösterir.”
alıntı.
“bir fizikçi olarak tanrı’nın varlığını insanlara göstermek için böyle bir kitap yazmama sebep olan, evrenin yaratılışını incelerken fark ettiğim bir hakikattir. o da şudur:
dünyamızda gözlemlediğimiz her şey bir yerdedir. insan, bir şey yaptığı zaman onu bir yere yapar ve sağlam olması için de yere sabitler. bu, insanın bir işi yapma tarzıdır. tanrı’nın yaratması bunun tam tersidir. hiç kimsenin kendisi gibi yaratma iddiasında bulunamayacağı tarzda tanrı, evreni boşlukta yaratmıştır. evrenin milyarlarca parçası boşlukta dönmektedir. dünyamız boşlukta, güneş sistemleri ve uyduları boşlukta vs. bunları düşüp parçalanmaktan koruyan ise aralarına yerleştirilen çekim gücüdür. bu yaratma tarzı, evrenin kendi dışında planlamalar yapan ve kudretini yarattıklarıyla herkese açık bir şekilde gösteren bir yaratıcı'nın bulunduğunu gösterir.”
alıntı.
devamını gör...
12.
çok dramatik bir cümle.
devamını gör...
13.
al sana ispat!
devamını gör...
14.
"bir şeye yeterli delile dayanarak inanma, doğru inanma; bu inanma ile ile elde edilen inanca doğru inanç denir. bilmenin gerekli ve yeterli şartı; bilindiği iddia edilen yargının doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmaktır ki bu hakka o yargıya yeterli delile dayanarak inanıldığında ulaşılır. yani; bir yargının doğruluğuna yeterli delile dayanarak inanmak, o yargının doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmaktır. dolayısıyla; bilme, doğru inanma; bilgi, doğru inançtır.
bilgi vardır. "bilgi yoktur." önermesi hiçbir zaman bilgi olmaz. bilginin yokluğunun bilgi olması imkansız ise bilgi hep vardır.
doğru inanç vardır. "doğru inanç yoktur." önermesinin doğru inanç olması imkansızdır. doğru inancın yokluğunun doğru inanç olması imkansız ise doğru inanç hep vardır. doğru inanç, doğru inanana, dolayısıyla; bilgi, bilene muhtaçtır. bilen, doğru inanan vardır. bilen her şeyi bilir: bilmediği herhangi bir şey olan tam anlamıyla bilen olamaz. her şeyi bilen, bütün olayları da bilir. olaylar, zaman ve mekan bağlamında gerçekleşir. ancak zamanı ve mekanı kuşatan tüm olayları bilebilir. mekanı kuşatan, mekanı her tarafından kuşattığı için mekanın ötesinde tektir.
doğru inanç -yani bilgi- , doğru inananın -yani bilenin- doğru inanması ile -yani bilmesi ile- var olur. dolasıyla bilen, bilme fiili ile bilgiyi sürekli var edendir. ancak var eden bilgiyi sürekli var edebilir: bilen, var edendir. var edenin var etmediği şey yoktur. her şeyi o var eder.
1.) bilgi vardır. "bilgi yoktur." önermesi hiçbir zaman bilgi olmaz.
2.) bilen vardır. bilginin varlığı öznesine işaret eder.
3.) bilen tektir. bilen, zaman ve mekan içindeki her olayı bilir. zaman ve mekan içindeki her olay, ancak zamanı ve mekanı kuşatan tarafından bilinebilir. mekanı kuşatan tektir.
4.) bilen, var edendir. bilen, bilme fiili ile bilgiyi sürekli var eder. ancak var eden bilgiyi sürekli var edebilir.
5.) bilen, var eden, zamanı ve mekanı kuşatan; sonsuz büyüklüktedir. çünkü mekanın ötesinde sadece o vardır.
6.) bilen, var eden, kuşatan, sonsuz büyüklükte ve tek olan tanrıdır." şeklindeki ispattır.
bilgi vardır. "bilgi yoktur." önermesi hiçbir zaman bilgi olmaz. bilginin yokluğunun bilgi olması imkansız ise bilgi hep vardır.
doğru inanç vardır. "doğru inanç yoktur." önermesinin doğru inanç olması imkansızdır. doğru inancın yokluğunun doğru inanç olması imkansız ise doğru inanç hep vardır. doğru inanç, doğru inanana, dolayısıyla; bilgi, bilene muhtaçtır. bilen, doğru inanan vardır. bilen her şeyi bilir: bilmediği herhangi bir şey olan tam anlamıyla bilen olamaz. her şeyi bilen, bütün olayları da bilir. olaylar, zaman ve mekan bağlamında gerçekleşir. ancak zamanı ve mekanı kuşatan tüm olayları bilebilir. mekanı kuşatan, mekanı her tarafından kuşattığı için mekanın ötesinde tektir.
doğru inanç -yani bilgi- , doğru inananın -yani bilenin- doğru inanması ile -yani bilmesi ile- var olur. dolasıyla bilen, bilme fiili ile bilgiyi sürekli var edendir. ancak var eden bilgiyi sürekli var edebilir: bilen, var edendir. var edenin var etmediği şey yoktur. her şeyi o var eder.
1.) bilgi vardır. "bilgi yoktur." önermesi hiçbir zaman bilgi olmaz.
2.) bilen vardır. bilginin varlığı öznesine işaret eder.
3.) bilen tektir. bilen, zaman ve mekan içindeki her olayı bilir. zaman ve mekan içindeki her olay, ancak zamanı ve mekanı kuşatan tarafından bilinebilir. mekanı kuşatan tektir.
4.) bilen, var edendir. bilen, bilme fiili ile bilgiyi sürekli var eder. ancak var eden bilgiyi sürekli var edebilir.
5.) bilen, var eden, zamanı ve mekanı kuşatan; sonsuz büyüklüktedir. çünkü mekanın ötesinde sadece o vardır.
6.) bilen, var eden, kuşatan, sonsuz büyüklükte ve tek olan tanrıdır." şeklindeki ispattır.
devamını gör...
15.
bilmeyenler için gerald'ın wikipedia ekiburadan
kendisi din ve bilim arasında bağ kurmaya çalışan birisi. düşünceleri baştan sona yanlış ve bilimden uzaktadır. en başta bilimsel bilginin mantığına aykırıdır. bilim ve inanç arasında bağlam kurma çabası yersiz ve anlamsızdır. ilk entry'deki tanımda geçen "dünyamız boşta güneş sistemleri ve uyduları vs. bunları düşüp parçalanmaktan koruyan aralarına yerleştirilen çekim gücüdür." muhtemelen bu cümleleri söylediği zamanda evren hakkında günümüzdeki bilgilere sahip değildi. evet uzayda tüm gezegen yıldız ve kara delikler belli bir yönde hareket ediyorlar. ve hepsi belli bir yer çekimsel alan yaratıp kendinden daha düşük yer çekimsel alanı olanları etkileri altına alıyorlar. bu yüzden de güneş sistemleri, galaksiler, vs vs oluşuyor fakat bular da belli bir yönde hareketlerini sürdürmeye devam ediyorlar. düşme gibi bir şeye engel olan aralarındaki çekim kuvveti değildir. düşme* eyleminin gerçekleşebilmesi için karadelik, yıldız ve gezegenlerden daha güçlü bir çekim kuvvetine muhatap kalmaları gerekir. söylenecek daha çok söz var fakat kısaca bunlar yeter sanırım eski kitapları okurken günümüz bilimsel bilgileri ile karşılaştırın arkadaşlar. ve evet günümüz bilgisi ile herhangi bir tanrı yoktur. gelecekte varlığı kanıtlansa dahi 4 büyük ilahi dindeki inançlarla arasında hiç bir bağ olacağını sanmam.
inanç konusunu şöyle örneklemesi severim:
bir insanın vücudunda milyonlarca canlı yaşar kendisi haricinde. sizi bir evren olarak kabul edelim. (ki bu bile çok sığ bir tanım olur) sizin bir hücrenizin şu an ne yaptığı hakkında bir bilginiz var mı?
15 milyar ışık yılı genişliğinde ve 13.8 milyar ışık yılı yaşındaki gözlemlenen evrendeki insanın varlığı da bir elektron kadar dahi değildir boyutu ile kıyaslandığında. velvev ki bir tanrı var bu evrenin bir yaratıcısı var diyelim. sizden haberdar olma ihtimali sizce var mı? hadi var diyelim sizi ne denli önemser? *allah kâinatı adem için mi yarattı? yoksa kainat zaten vardı ve sonsuz ihtimaller zincirinden bir ihtimal olarak mı insanlık ortaya çıktı? ki günümüzde çoklu evren teorileri, evrenin bir karadeliğin içinde olabileceği, hatta bir evrenin yıkılması sonucu başka bir evrene geçiş sürecindeki bir ara evren ihtimali ( bunu da dini inancı olan bilim insanlarının dini inanca bir kulp bulma yolu olarak görüyorum) matematiksel olarak %99.9 simülasyon olma ihtimali falan filan var bunları belki de hiç bir zaman kanitlayamsyacagiz maalesef. kanitlayabilmek için evrenin dışına çıkıp evreni gözlemlememiz gerek yani bu tarz tartışmalar, çıkarımlar yersizdir. ve de mesnetsiz. yüzyıllardır insanlar anlam veremediği doğa olaylarına ve gök yüzündeki görüp ulaşamadığı yıldızlara anlam yükleme çabası ile inançları geliştirdi. ve inanır mısınız bunlar genlerine dahi işledi evet inanç geni denen bir gen var. bu yüzden bırakın inanan inansın inanmayan inanmasın. kendisine ve çevresine zarar vermedikçe her inanç makuldür benim gözümde. isteyen ineğe tapsın isteyen tek tanrıya isteyen her şeye bir tanrı atasın bir önemi yok. yeter ki kendine ve çevresine zarar vermesin. biz farklılıklarımızla güzeliz. kimisi yoga yapar kimisi namaz kılar kimisi alkol içer kimisi kilisede sinagogda dua eder. nasıl rahatladığınız nerede huzur bulduğunuz sizi ilgilendirir. başkasını değil. şahsen ben inançlı birisi değilim. ama inananlara da saygı duyuyorum yargılamıyorum. ama dinle bilimden bir harman yaratma çabası yanlıştır.
kendisi din ve bilim arasında bağ kurmaya çalışan birisi. düşünceleri baştan sona yanlış ve bilimden uzaktadır. en başta bilimsel bilginin mantığına aykırıdır. bilim ve inanç arasında bağlam kurma çabası yersiz ve anlamsızdır. ilk entry'deki tanımda geçen "dünyamız boşta güneş sistemleri ve uyduları vs. bunları düşüp parçalanmaktan koruyan aralarına yerleştirilen çekim gücüdür." muhtemelen bu cümleleri söylediği zamanda evren hakkında günümüzdeki bilgilere sahip değildi. evet uzayda tüm gezegen yıldız ve kara delikler belli bir yönde hareket ediyorlar. ve hepsi belli bir yer çekimsel alan yaratıp kendinden daha düşük yer çekimsel alanı olanları etkileri altına alıyorlar. bu yüzden de güneş sistemleri, galaksiler, vs vs oluşuyor fakat bular da belli bir yönde hareketlerini sürdürmeye devam ediyorlar. düşme gibi bir şeye engel olan aralarındaki çekim kuvveti değildir. düşme* eyleminin gerçekleşebilmesi için karadelik, yıldız ve gezegenlerden daha güçlü bir çekim kuvvetine muhatap kalmaları gerekir. söylenecek daha çok söz var fakat kısaca bunlar yeter sanırım eski kitapları okurken günümüz bilimsel bilgileri ile karşılaştırın arkadaşlar. ve evet günümüz bilgisi ile herhangi bir tanrı yoktur. gelecekte varlığı kanıtlansa dahi 4 büyük ilahi dindeki inançlarla arasında hiç bir bağ olacağını sanmam.
inanç konusunu şöyle örneklemesi severim:
bir insanın vücudunda milyonlarca canlı yaşar kendisi haricinde. sizi bir evren olarak kabul edelim. (ki bu bile çok sığ bir tanım olur) sizin bir hücrenizin şu an ne yaptığı hakkında bir bilginiz var mı?
15 milyar ışık yılı genişliğinde ve 13.8 milyar ışık yılı yaşındaki gözlemlenen evrendeki insanın varlığı da bir elektron kadar dahi değildir boyutu ile kıyaslandığında. velvev ki bir tanrı var bu evrenin bir yaratıcısı var diyelim. sizden haberdar olma ihtimali sizce var mı? hadi var diyelim sizi ne denli önemser? *allah kâinatı adem için mi yarattı? yoksa kainat zaten vardı ve sonsuz ihtimaller zincirinden bir ihtimal olarak mı insanlık ortaya çıktı? ki günümüzde çoklu evren teorileri, evrenin bir karadeliğin içinde olabileceği, hatta bir evrenin yıkılması sonucu başka bir evrene geçiş sürecindeki bir ara evren ihtimali ( bunu da dini inancı olan bilim insanlarının dini inanca bir kulp bulma yolu olarak görüyorum) matematiksel olarak %99.9 simülasyon olma ihtimali falan filan var bunları belki de hiç bir zaman kanitlayamsyacagiz maalesef. kanitlayabilmek için evrenin dışına çıkıp evreni gözlemlememiz gerek yani bu tarz tartışmalar, çıkarımlar yersizdir. ve de mesnetsiz. yüzyıllardır insanlar anlam veremediği doğa olaylarına ve gök yüzündeki görüp ulaşamadığı yıldızlara anlam yükleme çabası ile inançları geliştirdi. ve inanır mısınız bunlar genlerine dahi işledi evet inanç geni denen bir gen var. bu yüzden bırakın inanan inansın inanmayan inanmasın. kendisine ve çevresine zarar vermedikçe her inanç makuldür benim gözümde. isteyen ineğe tapsın isteyen tek tanrıya isteyen her şeye bir tanrı atasın bir önemi yok. yeter ki kendine ve çevresine zarar vermesin. biz farklılıklarımızla güzeliz. kimisi yoga yapar kimisi namaz kılar kimisi alkol içer kimisi kilisede sinagogda dua eder. nasıl rahatladığınız nerede huzur bulduğunuz sizi ilgilendirir. başkasını değil. şahsen ben inançlı birisi değilim. ama inananlara da saygı duyuyorum yargılamıyorum. ama dinle bilimden bir harman yaratma çabası yanlıştır.
devamını gör...
16.
devamını gör...
17.
şahsen ben allah'ın varlığına ikna oldum yaşamımdaki gözlemlerim bunda etkili oldu ama ben katı koyu biri değilim ama bana sorarsanız bir yaratıcının varlığından kesinlikle eminim
devamını gör...
18.
yok öyle bir ispat. masallar var yiyene afiyet.
devamını gör...
19.
ispatı arayanın kendisi, ispatın kendisidir.
devamını gör...
20.
doğrusunu mu istiyorsunuz, varlığının ispatını bile benden bekleyen bir tanrı olsa kaç yazar, olmasa kaç yazar.
devamını gör...