inanlar için değildir. inanmayanlar içinse tanrı diye bir şey olmadığı için sorun teşkil etmemesi gerekir. varlığına inanılmayan tanrının acıma duygusunu sorgulamak komik bir şey takdir edersiniz ki.
devamını gör...
bir kurgusal varlığın kişilik özelliklerini sorgulamak gayet normaldir. bunun için inanan olmanız gerekmez.

sauroun'un zafer kazansa orta dünya'ya hayır mı şer mi dilediği, voldemort 'un karpat ormanlarında beden ararken korkup korkmadığı veya dune'un tanrı imparatorunun altı milyar insanı şefkatten öldürüp öldürmediği de sorgulanabilir. isteyen aratsın darth vader'ın evlat sevgisi üzerine kimler neler yazmış.

takdir edilecek bir durum yok yani. semavi dinler tanrısının acımasız olup olmadığını tartışmanın bir ön koşulu yok.
devamını gör...
nasıl yaklaşırsan öyledir zannımca. hiç yaklaşmazsan hiç var olmamıştır. iyi yaklaşırsan iyidir, isyan edersen isyan edilesidir, acımasızca yaklaşırsan acımasızdır.
doğrudur yanlıştır tartışılır, bu tartışmanın bir sonu var mıdır, bilinmez.
devamını gör...
umursamazdır kanımca.
devamını gör...
hangisinden bahsettiğimize bağlı kesinlikle.
(bkz: mastor) nerede süphaneke diye cümleye girmesi lazımdı şimdiye kadar...
devamını gör...
bana ne beyav. yalnız dinlerin varsaydığı bir tanrının muhtemelen feci canı sıkılıyor. söylemesi benden. garip garip işler yapıyor. tripleri cabası.
devamını gör...
bunu sorgulamaya en çok; siyahi insanların veya zamanında lanet bir savaşın ortasında, harabe arap şehirlerinde yetim, öksüz olarak doğan çocukların hakkı olduğunu düşünüyorum. onlar da genellikle konfora alışmış kişilerden daha inançlı yetişiyorlar. işte bu da beni sorgulatıyor.
devamını gör...
akpli bir teyze ''sorun açlık değil, şımarıklık'' minvalinde bir şey söylemişti. beni biraz düşündürmüştü bu sözü. nedense elimizdeki iphone'lara ''insani hak'' gibi bakıyoruz veya ''über5000 ekran kartlı laptop''a barınma ihtiyacı gibi muamele ediyoruz. veya o giyinme ihtiyacı pekala marka olmayan şeylerle de yapılabilir. nedense bizim giyinişimizde (doğası gereği) bir gösteriş var.

bu ''şımarma'' olayına karşı değilim. evet, bu temel ihtiyaçtan öte şeylere insanlar bazı ülkelerde bizim ülkemizden daha rahat erişiyor. bunun sebebi temel ihtiyaçların alım gücünün tamamını yememesi. insanlar yoksulluk sınırında, açlık sınırında kıt kanaat geçiniyor; ama geçiniyor aslında. o kafa ütüleyen dedelerin soyunun tükenmemesini buna açıklayabilirsiniz. bu ''oksijensizlikten'' ilk canı yanan bizler olduk. en çok sesi çıkanlar gösterişi en çok sevenler oldu. biraz kendimi suçluyor, biraz da gerçekten içime sinen şeyler giymenin, ihtiyacım olan kitabı alıp okumamın, yeri gelince bir film izlememin ''makul şımarıklıklar'' olduğunu söyleyebilirim. ancak ''ühü ühü benim ztxgy30000 ekran kartım yok da norveçlinin var'' demenin çok ikiyüzlüce olduğunu düşünüyorum. gerçekten süt almakta zorlaanlar ve çile çekenler var bu zamlarla, ama onların sesi çıkmıyor niyeyse. adam ekmek sırasında ağlıyor, inandığı adama laf ettirmiyor. sırf ben bu adamın inandığı değere inanmıyorum diye bu adamın yaptığını görmezden gelecek değilim. bugün sosyal demokratlar kaybetmeye mahkumdur. bu seçimde kazansa, ötekisinde kaybetmeye mahkumdur. çünkü alacağı zafer ideolojik değil, zoraki şartlarla doğan iktisadi bir zafer. yozlaşmış, çirkinleşmiş kişilerle dolu bir düzenin yıllarca verdiği tahribatların sonucu doğan bir zafer. ancak kitleleri asla değişmedi. bugün akp değil bkp olsa yine verecek, yine örgütlenecek, yine gerekirse canlarını verecek, ölecek, öldürecek ve ezanlarını susturmayacaklar. bunu yenmenin tek yolu, muhaletefin de ''en az bu kadar inançlı'' bir ideoloji türetmesi. o da bu partilerle çok zor.
devamını gör...
eğer varsa evet.
devamını gör...
sizi bilmem ama bana karşı baya acımasız.
hep bir parmak bal çalıyor ağzıma, sonra basıyor pul biberi.
bende de sıkıntı olabilir, kabul. sonuçta olan bana oluyor.
devamını gör...
insan, tanrıya hayata nasıl yaklaşıyorsa öyle yaklaşır. tanrının acımasız mı yoksa merhametli mi olduğuna cevap veremem. kimse veremem. ama tanrıyı kendi hayat tecrübemizin lenslerinden görürüz. her metafiziksel kavram gibi, tanrı da hiçbir zaman kendi tecrübemizin sübjektivitesinin etkisinde kalmadan yargılayamayacağımız bir konsept.

insan, hayat veya dünya tarafından ihanete uğradığını; hayatın kendisine acımasız olduğunu düşünüyorsa tanrı da kesinlikle acımasızdır. bu kadar insan acı çekerken, dünyada bu kadar ızdırap varken, her şeye gücü yeten bir varlığın sessiz kalması onu kesinlikle acımasız yapar. hatta kötü yapar. lakin, insan acısına isyan etmek yerine, hayatından olanlara şükür ediyorsa, o zaman tanrı kesinlikle merhametlidir.

gerçek şu ki, kimin tanrı veya hayat hakkında düşündüğünün pek bir önemi yok. çünkü mutlak bir hakkikat olmadığı sürece ne hayatın, ne de tanrının objektif bir doğası yok. mutlak bir hakkikatin olup olmadığı da şu fani dünyada o kadar da önemli değil sanırım.

kendi fikrimi söylemem gerekirse, ben tanrının nasıl bir varlık olduğunu düşünmeyi bıraktım. hayatımda başıma gelen olaylar için kendimden üstün bir gücü suçlamayacağım. hayatımda olan her güzel şey için ona şükretmeyeceğim gibi. ben kendi kaderimin kapatanıyım ve hiçbir şey bunu değiştirmeyecek.
devamını gör...
kötülük problemi

'kötülük varsa tanrı yoktur' sözü ortaya atılmış. iyimserler, tanrı kötülüğe izin vermez aslında eğer izin veriyor ise bunun sebebi vardır derken kötümserler 'bu kadar acı çekilmesine göz yummalı' demiştir.
burada jose saramago nun kabil adlı kitabından bir alıntı bırakıyorum:

"efendi işitmez, sağır o, her yandan ona yakarıyorlar, yoksullar, bahtsızlar, talihsizler, dünyanın kendilerine çok gördüğü yardımlar için ona yakarıyorlar ama efendi onlara sırtını dönüyor." bu soruya bir kötümserin uygun cevabı bu olabilir diye düşündüm.

iyimserin cevabı ise,
epikuros tarafından verilmiş sanki,
kötülük, iyilik için gereklidir. o olmasaydı, iyilik olmazdı. iyiliğin
yegane hikmeti kötülüktür. tehlike olmayan yerde cesaret, ızdırap
olmayan yerde merhamet olur mu? bütün dünya mutlu olsaydı
fedakarlık neye yarayacaktı? ahlâksızlık olmayınca erdem, nefret
olmayınca sevgi, çirkinlik olmayınca güzellik tasavvur edilebilir mi?...
insanlık, iyilikle kötülük arasında ebediyen mücadele
edecektir…ümit edelim, fakat bütün gayretlerine rağmen, dünyadan
kötülüğü kaldırmaya muvaffak olamayan insanlıktan değil.

tanrı'nın bir bildiği vardır yaklaşımı.

iki farklı bakış...
aslında tamamen bakış açımızla ilgili olduğunu görebilirsiniz. benim doğrum senin için yanlış olabilir.

ben ise oyumu insanlar acımasızdır dan yana kullanmak istiyorum. belki tanrı artık müdahale etmek bile istemiyordur. ne dersiniz?
devamını gör...
bana göre merhametlidir de, ancak (bkz: tywin lannister)'a göre merhametli değildir. hatta ona göre merhametli olmadıkları için tanrı olmuştur.
devamını gör...
bütün her şeyi tanrı denen olgu yapıyorsa, acımasız olma olasılığı nedir dedirten başlık. bir denize bakarken için ferahliyorsa bir manzara karşısında atıyorsan tüm derdini tanrı denen ve bu olguya inan insanlar için hiçte acımasız degildir. dön ve iradeni kontrol et başına gelenler tarının ve yahut ali ve ayşe nin sorumluluğunda değil. kimseyi acımasızlıkla suçlayama onlara bu hakkı veren sensin dedirten başlık.
devamını gör...
bence bizi trollüyor ama hayırlısı...
devamını gör...
bir sürü güzel, çekici şey yaratıp insanların onlardan uzak durmasını isteyip aksi halde cezalandırmakla tehdit etmek ve işin garibi bu yasaklı şeylerin öldükten sonra size verileceğini söylemek, kitaplarına biz böyle yaptık ama siz sebebini anlayamazsınız gibi şeyler koymak acımasızlık değil toplumu ıslah eden ileri gelenlerin yapacağı bir iştir. düşünsene tanrısın ve kendi yarattığın can verdiğin insanları eğlendi içki içti diye yakıyorsun. mümkün mü? sanmam. ki tanrı olsam neden insan vb. varlıklar yaratayım ki..
devamını gör...
yeni, bikaç ay önce müslüman olmuş, önce sert, dindarlığın bi tür akıl hastalığı olduğunu, dindar insanların zorla iyileştirilmeleri gerektiğini savunan bir ateistken zamanla, yıllar içinde yumuşamış, bütün kavgalarda kendini saçma bi şekilde müslümanları savunurken bulan biri olarak, hatta; "ben değilsem allah kim" diyebilecek kadar azmışken, hiç haddim değil bu gibi konularda konuşmak yazmak vs ama acıma, adalet, şefkat gibi kavramları allah gibi devasa bir yapı'nın bizim idrak ettiğimiz haliyle, henüz biz bile bu kavramlar üzerinde tam uzlaşamamış hatta kullanım pratiklerini standarda kavuşturamamışken algılayıp uygulaması komik olurdu. allah neden allahtır? en temelde bizim ve bize dair olanların üzerinde olması onu tanımlar. sonra bu tanım bile eksik gelir çünkü tanımlamak bile yeterli değildir.

acıma, şefkat, merhamet gibi kavramlar ve diğerleri insanın insanla olan ilişkisini düzenler. insanın insanla olan ilişkisinde allah yüksek bir bilincin hakemidir. sabiti belirler ve seyreder. bilhassa kuran sınırları çok keskin belirlenmiş bir ölçülülüğün kitabıdır. kuran'ın hakikaten en belirgin özelliği ölçülülüktür. abartmaz, uçlara savrulmaz, kendinden geçirtmez, saf gerçeği, pürüzlü gerçeği, mutlak bir bilginin en işlevsel hale gelebileceği kadar zorlar. gerçeğin dışında neredeyse hiçbir şey kuran'ın ilgi alanı değildir. kuran sınırları içerisinde insan da yalnızla gerçeğin dünyasındaki insan olmanın büyük kahrından sorumludur. kuran'ın allahı, insanı, aşılması zor gibi görünen nihilist duvarını yıkmaya yöneltir. "her zorlukta bir kolaylık vardır"ın sebebi bile budur. kolay'a yığılan avam, oradaki kolaylığı sömürür, değersizleştirir, ama zor'un el değmemişliği kendi içinde çok eşsiz bir bilgiyi, bir yeni olma halini saklar. zor'un kendi içindeki esnekliği insan aklını çok tahrik eder. ihtimal arama bulma, sebep sonuç ilişkisi kurma, yeniden düşünme, yıkma bi daha yapma gibi yüksek nitelikler sadece idmanla kazanılır. zor'un bile çekici kılındığı ve direkt hedef gösterildiği, biraz sabredildiğinde zor'da bile insana yönelik müthiş hazların varolduğu bilgisi çok seçkin ve sürekli doğrulanan bir bilgidir. kuran, ona inananı diğer insanlardan ayrıştıran bir bilinçle tekrar yapılandırır. allah insanı yaratmakla yetinmez. bir de ona yeniden kendini kurma vazifesi verir. kişinin kendisini yapılandırılacağı bilgi kuran'dadır ama kişi bu ikili süreci bilmek, fark etmek zorundadır. kuran'da, son derece işlevsel olmasına rağmen; "böyle gelmiş böyle gider"in izi, bu kolaycılık asla bulunmaz örneğin. değişim, kuran'ın ilk büyük iddiasıdır. devrimselliğinden katiyen taviz vermeyen bu kitap, devrimsel olma niteliğini insanın sürekli düştüğü hataların asla tamamen yok olamayacağı keskinliğiyle bir sınanma sebebi kılar. insan çok zor değişir ve kuran bu zorluğa insanı aşık etmiştir. yüksek bir çabanın, yüksek bir olma gayretinin, yüksek bir kabulün dışında hiçbir ama hiçbir alternatif sunulmaz insana kurtulması için. bir sihirli değnek asla ama asla size değmeyecektir. karanlık geceler, bunalımlar, iniş çıkışlar, yardım çığlıkları, krizler, vazgeçişler, hatalar ve milyonlarca diğer şans, insanın değişim hizmetine sunulmuştur. en mükemmel halinize dönüşürken allah bu dönüşümde resmen emeğiniz olsun ister. sizinle o, sizi yaratmış olmasına rağmen bir iş birliğine girişir. size tenezzül eder. allahın tenezzül ettiği şey yücelir. insansa tenezzül ettiği şeyle sınanır. farkımız burada. o, bu yüzden allah.

miskinliği, şüpheciliği, aşırılığı, bencilliği, ayak kaydırmayı, mal biriktirmeyi, dedikoduyu, herhangi bir şeyden çok korkmayı, evlat bile olsa herhangi bir şeye çok bağlanmayı, yeryüzünde dağları yaratmış gibi kibirle dolanmayı, garip ki meraksızlığı, eş dost kayırmayı, lanetlemeyi, sövmeyi, doğruyu örtüp gizlemeyi, direkt ve dolaylı yoldan yasaklayan bir allah, bu yasaklardan önce muhatabı sonra bu yasakların mağdurlarını korurken, insanın zaaflarını bilmiyor olamayacağı gibi, onları derinden bilmenin garip eminliğiyle kuran'ı çok sert bir netlikte sınırlar. insan olarak biz bu zaaflardan arınarak dönüşümümüzü tamamlamaya ve nasıl olmamız gerektiğine dair bilgiyi neredeyse sürekli kuran'da görürüz. hangi saik ve pratiklerle belirleneceğimiz afilli cümlelerle değil sanki başını okşayan bir ihtiyarın seksen yıllık bilgisiyle bize açık açık söylenir. "yapma" denir, "öyle bakma" denir, "öyle düşünme" denir, "öyle sanma" denir.

kuran'ın inşa etmek istediği insan profili öyle belirgindir ki aslında. bu belirginlik ürkütücüdür. kötüye katiyen ama katiyen fırsat vermeden tüm; "böyle olun"lar, aksi düşünüldüğünde ve sonuçları incelendiğinde yegane tercih sebebidir. kuran'ın; "böyle olun"ları örtük ve açık bir biçimde hem detaylarda hem genel omurgada gerçekliğin en görünür hallerini işaret eder. vıcık vıcık bir optimizmdense ölüm bilgisi, buram buram bir nihilizmdense teskin, her şeyin geçeceği bilgisi... kuran iki uçtan da insanı korur. iki uç da insan aklının derin sorunlarının çarpık ürünüdür. optimist gördüğü gerçeği görmezden geleceği sahte sebepleri özenle ve bıkmadan kutsar, nihilistse gerçeğin en pürüzlü halini mutlak kılacağı bir ev yapar düşüncelerinden ve orayı sonsuz doğrunun mülküymüş gibi sahiplenir. biri geçici aydınlığa, diğeri bitmez bir karanlığa sığınır.

oysa inandığımız allah hem gecenin sessiz karanlığının allahıdır hem çiçekler açan gündüzün allahı. o hem gecenin soğuk boşluğunun, orada öylece duran hayvan leşlerinin, aksakların, körlerin, dilsizlerin, acıtıcı kayıtsızlığının, ölümlü güzelliğinin, solgun sertliğinin, kimsesizliğinin allahıdır hem gündüz çiçeklerinin, ışıl ışıl orada duran güneşinin, sıcağının, hasretinin, neşesinin, heyecanının, haklı yorgunluğunun allahı.

ikisinin de allahı aynıdır. biri diğerinin yokluğunda ortaya çıkmaz. gece de gündüz gibi aynı allahın eseridir. bu karanlık ve aydınlık taraf arasında bir seçim yapma eşiğindeyken, öfkeli bir ateistken ve dindarları kamplara tıkma hayalleri kurarken ve şöyle demiştim; "habil gibi allahı tarafından sevilmeyi bekleyen rezil bir miskinlikten, rezil bir teslimiyetten, rezil bir imandansa ben kabil'in habil'i gerçeklikle yüzleştiren sert vicdanı, kafasını şevkle ezen güçlü taşı, onu geberten kutsal eli olmak isterim. kabil habil'in kahramanıdır. onu geberterek inandığı allahtan kurtarmıştır."

kabil'i habil'den ayıran tek şey küçücük bir irkilmedir. biri canidir diğeri kurban. ama onları yaratan irade tümden bu iki halden üstündür. bu iki halden üstünlüğü onu yine tanımlamaz ama tanımlarımızın sınırlarını zorlamamız gerektiğine bizi alıştırır. allahı birbirimizi anladığımız ve sevdiğimiz ve iletiştiğimiz pratiklerle anlayamayız.

allah korkutmaz. allah kafa kestirmez. allah dövdürmez. allah sövdürmez. allah boğdurmaz. allah hapsetmez. allah bağırmaz. allah çatık kaşla bakmaz.

peygamberini bile diğer tüm insanların örnek alacağı bir dipten seçerek yükselten, zaman zaman onu bile; "kendine gel" diye uyarabilen, onu bile sınayan, onun çocuklarını bile kayırmayan, insanı kardeşlik büyük kategorisinde birbirine muhtaç kılan ama bireyselliğini kaybetmemesi, sürüden ayrılabilmeye cesaret etmesi için yüreklendiren, resmen bazen gitmeyi, dinlenmeyi, tekrar düşünmeyi, öyle sanmamayı, iyi niyeti çok çocukça bir ikazla öğütleyen, müthiş bir affedicilikle, müthiş bir endişeyle, müthiş bir hassasiyetle insanı tekrar tekrar yapılandıran bir allah iyinin ya da kötünün sınırlarında iyi ya da kötüden ibaret değildir. allah bu yüksek kavramların üzerindedir. iyiden ve kötüden yüksek olan tek kavram adalettir. allah da adildir. en belirgin özelliği, iyiliği ve kötülüğünden ziyade bence adil olması. adil de acımasız olamaz.

uzatmayayım ama peygamberine; "senin kalbini temizlemedik mi? belini büken derdinden seni kurtarmadık mı? adını yüceltmiş değil miyiz?" diye soran, onu gökten indirmediğini, öylece ortaya salmadığını, onun da süreçlerden geçtiğini ve geçmeye devam edeceğini söyleyen bir allah, acımasızlık gibi keskin bir tavrı nasıl takınsın? insana şans veren, onu sınayan, onu ait olduğu yüceliğe doğru sürükleyen bir allah nasıl kesip atar? nasıl baş ezer? nasıl taş yağdırır? allah her şeyin karnıdır. her şeyin karnı da sevgidir.

o yüzden ben açıkçası allahı beynin ve kalbin aynı anda anlaması gerektiğini düşünüyorum. beynin ve aklın aynı anda ulaştığı bilgi, aşırılıklarından, romantizminden, saçmalığından arınıyor. en saf haliyle orada duruyor ve göz kırpıyor. kapkara topraktan rengarenk çiçekler çıkartmayı akıl edebilen bir deha, böylesi derin bir boşluğun içinde debelenen insanı yalnızlığı bile yaratmış olmanın gücüyle nasıl yalnız bıraksın? ona neden zulmetsin? onu neden ezsin, neden itip kaksın, neden aç bıraksın, neden sevmesin? dediğim gibi allah sevgidir. yani bence.
devamını gör...
dini metinleri dikkatli okursanız tanrının aynı anda hem sonsuz merhamet sahibi hem de korkunç felaketler yollayan bir kahredici* olan bir megalomanyak olduğunu görürsünüz. zaten bütün sıfatları üstünde taşıyan, her şeyi, kötülüğü dahi var eden bir varlığın bu özelliğe sahip olmadığını iddia etmek deliliktir.
devamını gör...
bence tanrı tarafsızdır . bir nevi gözlemci bakış açısıyla bakıyor.
devamını gör...
sami dinlerin tanrisi ise bahsi gecen evet.
bunu 3 kitabi okursani gorursunuz.
ozellikle tevrat ve kuran da bu baya acimasiz serttir.ıncilde bu kismen isa tarafindan daha da yumusatilmistir ama o da ogreti olarak tevrat ve kurallari uzerinden devam ettigi icin acimasizligini korumustur.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"tanrının acımasız olma ihtimali" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim