yağmura en çok yakışan şey

hemen ardından çıkan güneş.

yağmura sormak lazım ...

bana göre ben. hiçbir zaman ondan kaçmadım, aksine hep eğlendim tadını çıkardım. yağmur yağarken ne saçımı ne de görünüşümü önemserim. misler gibi ıslanırım. yağmura sorsanız o da en çok benim yakıştığımı söyleyebilir. kim bilir?

balkonda çay içmek, yağmur sesini dinlemek ve şapkanı takıp yürüyüş yapmak, mükemmel.

havuzda yüzerken yağsın iri iri.

gecedir yağmura en çok yakışan.

yürüyüş ve sıcak kahve ya da çay.

bir bardak, şekersiz, ince belli bardakta çay.

kahve, müzik ve kitap

fondan gelen güzel bir müzik ve çay.

kahve. dümdüz. filtre olsun ama

balkon kapısının dibine uzanıp yağmurun sesine baş yaslamaktır. istersen sağ yanına uzan, dilersen sırt üstü, canın çekerse cenin pozisyonunda.

yağmura en yakışan şey dışarı çıkıp tadını çıkarmaktır çokta efkar yapmayın.

yağmur yağarken (şiddetli) sokakların caddelerin boşalıp bana ait olması.

sokak kedi ve köpeklerinin girebileceği bir kulübe, sizin değil onların sıcak yuvalarından o toprağa emilip etrafı çimen kokutan ve soğuğuyla oksijenin en ferah halini ciğere dolduran havanın keyfini çıkartmaları. aynı şey ormanları yerli yerinde kalan ve barınacak yerleri olan diğer hayvanlar için de geçerli.

aslolan şey, sizin kaloriferleri evlerinizde kahve romantizmi yapmanız değil, dışarıda hiç evsiz insan evladı olmayacak olmasıdır.

(bkz: kadın saçı)

öpüşmek.

kadın ve erkek, sahil kenarında karanlık çökmeden önceki son aydınlık vaktinde el ele tutuşarak yürürler. sonrasında birdenbire yağmur yağmaya başlar. şaşıran çift yağmurdan kaçmaya başlar.

kadın paniklemiştir. çünkü süslenmiş ve makyajlıdır. yağmur yağdığı için saçı bozulmaya başlamış, makyajı akmaya başlamıştır. bir an önce bir sığınacak bir yer arıyordur.

erkek ise kadınının bu paniklemesine karşılık onun elinden tutmuş, gitmeyi istediği yere doğru arkasından sürükleniyordur. o telaş anında erkeğin gözü kadında kalır. onu izliyordur. onun panikleyip peşinden sürüklemesinden garip bir şekilde zevk almaya başlamıştır.

erkek birden bire koşmayı bırakır. kadınla erkek oldukları yerde dururlar. kadın asabileşir erkeğine "napıyorsun sen? ıslanıyoruz görmüyor musun?" der.

erkek, kadının sözünü bitirmesiyle kadının dudağına yapışır. kadın afallamıştır. önce gözleri şaşkınlık içerisinde erkeğini öpmeye devam eder. sonra erkeği birden kendini geriye çeker, kadınına "seni sonsuza kadar seveceğim" der.

kadın bu sözün üzerine erkeğinin dudağına yapışır. ona sıkıca sarılırken gözlerini kapamıştır. artık kadın ile erkek için hiç bir şeyin önemi yoktur. o an zaman onlar için durmuştur.

yarınlar yokmuşcasına tutkuyla öpüşürler...

gök gürültüsü.
ani korkutur sonrasında hızlanan yağmur, sesiyle rahatlatır. böylece best duo olurlar.

hemen ardından yükselen çimen kokusudur. maalesef istanbul'da yaşayanların çoğu için yalnızca nostaljidir.

arka planda hafif bir müzik, o'nun sesi, kokusu, sıcaklığı, hafif esen rüzgarın taşıdığı yağmur kokusu, mum ışıklarının rüzgarla titreşmesi, belki bir kahve belki bir içki. ama en çokta huzurum diyebileceğin kişi.