zaman tüneli

hiç hoşlanmadığım, ellerimin titrediği, sesimin yükseldiği, tansiyon şekerin aynı anda düştüğü, nabzımın fırladığı felaket bir durum.
kavgadan gürültüden olabildiğince kaçmaya çalışıyorum ama gel gelelim bela beni buluyor.
mesela bugün yaşadığım önemsiz saçma sapan bir olay tüm günümü mahvetti çünkü saatlerce aklımdan çıkaramadım. sinirim bir dakikaya değil saatlere yayılıyor adeta.
oda arkadaşımın arkadaşı geldi bugün, kapıyı çalar çalmaz içeri daldı ama ne dalmak ayağında dışarıda giyilen ayakkabılarla. neymiş oda arkadaşımı uyandıracakmış bende sanıyorum ki yatağın ucundan dürtecek. geldi geldi odanın tam ortasına kadar girdi kalktım dedim ben uyandırırım. kız aniden sanki küfür kıyamet bağırmışım gibi tuhaf tuhaf bakmaya başladı bana, yanlış bir şey mi yaptım dedi hayır yapmadın ben uyandırırım dedim. sesimde ne bir yükselme vardı ne de ima ama bu abla ne alakaysa lafı başka yerinden anlamış olacak ki bana diyor ki senin üslubun çok kötü.. wwttff!!
lafa bak ya. bi sinirlendim başladım buna çıkışmaya. birden laf dalaşına girdik en son baktım hala çıkmıyor odadan hadi yürü çık git burdan diyip kapıyı suratına kapattım. kendi odamda kendi halimde kuzu kuzu oturuyorum sonra birden bire azar yiyorum. hiçbir şey söylemediğim halde üslubu kötü ilan ediliyorum. insanların bu pervasızlığı beni delirtiyor gerçekten.

en basit bir futbol maçı bile bir hakem tarafından yönetiliyorken koskcoa bir evren, kainat kendi başına olmadı herhalde.

mehter marşları. yurtta her sabah hücum marşıyla uyanıyorum adeta. işe yarıyor mu: evet.

tamam sarmam.

neredeyse herkesin deliler gibi sevdiği ama benim sevmediğim yiyecek. hem yapması da zahmetli. kendi başıma yaşıyor olsaydım kalkıp iki saat sarıp sonra da pişirmeyle uğraşamazdım. çok üşenirdim.

kadinlar ilgi manyagi degildir, kadinlar istikrar manyagidir.
guncel donemimizde iliskilere dair yeni yeni ortaya cikan bazi terimler var denk gelmissinizdir sizde; love bombing, gaslighting, ghosting bla bla…

bu love bombing olarak adlandirilan ilgi/ sevgi bombardimanina ozellikle beyler iliskinin ilk doneminde/ flort evresinde fazlasiyla yapmaktadir. bu yogun ilgiden hosnut olan, tum iliski surecinde ayni ilgiyi bekleyen tatlis kadinlarimiz, kendisine sunulan gazin elektirigin yavas yavas kesilmesiyle “ama sen oyle degildin” serzenislerine basvurmaktadir. bu isyan niteligindeki serzenisleri duyan beyefendi kesimi ise hayatinin premsesini ilgi arsizligiyla suclamaktadir. suclamasina suclamaktadir ama dedigim uzere olayi yanlis yorumlamaktadir. zira kendisinden beklenen yogun ilgi degildir, kendisinden beklenen iliskisinin baslangisindaki oldugu kisidir. daha dogrusu belirttigim uzere istikrarli tavirlardir.

iliskinin disinda ilgi manyakligina gelecek olursak eger; modern zamanin beylerinin uzerine bu konuda hicbir kadin su dokemez. eline bir miktar para gecmis, biraz seklini semalini degistirmis beyefendileri uzaktan bir gozlemleyin derim. gorulebilmek/ fark edilebilmek icin girdikleri sekillere, tavirlarina, govde gosterilerine bir bakin. oturun o zavalliliklarina kahkaha esliginde aciyin sonra.

aile evinden bunalmış kız çocukları, evliliği kendi özgürlüğüne açılan bir kapı olarak görüyorken,

kendi bireyselliğini yaratan adam, kadınların özel alan nedir bir türlü idrak edemediğini iyi bildiğinden öcü gibi bakıyor evliliğe.

zamanla prenses rol modellerine olan düşkünlüğü de yitip gidiyor adamın, haliyle nereye kadar çekicem bu pamuk prensesi diyor.

kadınsa olup biten karşısında günden güne herif benden uzaklaşıyor diye paranoyaya bağlıyor.

b.k b.k işler.

zaman geçtikçe fikirlerimizin değiştiğinin kanıtıdır.

hem sonsuz delil vardır hemde hiç yoktur şöyleki; bir gün mekkeli müşrikler peygamberden allaha inanmak için bir mucize istemişler, bunun üzerine peygamber ayı ikiye bölmüş ve bu olayı görenler tepki olarak, şüphesiz sen çok kuvvetli bir sihirbazsın demişler ve inanmamışlar hatta çevre kabilelerden gelenlere de bu hadiseyi sormuşlar ve onlar bizde gördük diyince inanmayan bu kimseler, zannettiğimizden de kuvvetli ki sihiri öteki kabilelere bile tesir etmiş gibi sersem bir fikre varmışlar. hülasa gören gözün kendisi bile delil olmaya yeterlidir fakat evvela kalbin bunu hissetmesi gereklidir.

şu zamana kadar hiç kullanmadım ama reels ve shorts sağ olsun yabancı değiliz artık.

ufak bir karalama:

bugünkü maçta başakşehir futbolcusu opoku'dan dayak yemiş futbolcudur. bir beşiktaşlı olarak bahtiyarı yedirtmeyiz.

aynı suda iki kere yıkanılmaz.

sitenin şaftı kaydı, hala kulüb mulüb ayakta tutuyor adamlar sısııssııs

helal valla.

"sana söyleyemediğim şeyler var
borsalar iflas ediyor kuşlar intihar edince çoktan seçmeli ölüyoruz yani hiçbir şey
ekonomi haberlerinden de anlamıyor ki kapıcılar, ne ekmek ne de süt belki de hepten!
hiçbir şey diyorum evet biraz gökyüzü biraz çarpım tablosu biraz da yoksul gramofon
matematiğe inanmıyorum, coğrafya defterime şiir dökülünce yalnız gelen ilhama
vergiden düşülen hayr’lara çokça âmin, topraksız nişantaşı köylüsü, viva latin amerika!
kızılderililere inanıyorum, biraz sonbahara, göç edemeyen kuşlara ve kırık kumbaralara
yüzüne ayet çarpılmış bir çocuk kadar hayretkar, incinmelere doymuyoruz zaten, nasılsın?
sana söyleyemediğim şeyler var, ortaçağ ve karıncalar üstüne eski ve usulsüz
ajanslara düşen cesetlerden muzdariptir kaç zamandır içimizdeki mezarlık
kızımın ismi eylül olabilir, senin ismin ya da herhangi bir filmin
-bu şiirde ikiz kulelere rastlanmayacaktır, holdinglere ve uyum yasalarına-
ne çok vuruluyoruz gitmediğimiz yerlerde beklenmediğimiz her saat, itina ile mutlaka!
vuruluyoruz, adım başı heykellerden kalma ayinlere yaslanırken bekamız
sıralar boyunca çizik içinde kalbimiz, denize paralel uzanmak bile iyi gelmiyor dağlara
-orta asya’yı terk ettiği günden beri huzursuzdur kavmim-
huzur uzak bir ülkedir, bankalar, hisse senetleri, riyad ve borsalar kahrolsun!
sana söyleyemediğim şeyler var
bakkal mahallemizin simgesidir tayyör dirliğimizin, geri kalanları da takrir-i sükûna yaz
elif deyince gökler yağdırıyor şarkısını nasılsa, yağmur diyoruz insan aklımızca ki, olsun.
elif bahsi geçince yağmur söylüyoruz ‘be’ deyince ölenlerdeniz, ölesi değilse de canlar
laiklik elden gidiyor, muhallebiciler kapanıyor birer birer ya da neşet ertaş’tır ipucun
cinayet romanları söze erken başladı habil’in hakkı kabil’den sorulmadı zaten, unutun!
sana söyleyemediğim şeyler var, aklın nepal’de kalmış romantik bir 68’lidir
ruhun slovakya’nın kurtuluşuna çoktan asker yazılmış
ve oda numarasından başka kaybedeceği bir şeyi olmayan sahipsiz anahtarlar gibi
kapılar arkasında hiç durmadan islamcılık öldüren elma kurdunun hikâyesi gibi histerik ya da
terk ettiği günden beri göçebe ruhunu bu kadar zamansız, ey kavmim!
elma kurdu dediysek, elma çürüktür mutlaka ve tüm kurtlar anarşist.
sana söyleyemediğim şeyler var,
kocaman bir mevsim devrilirdi içimize, dünya hafta sonları da anlaşılmazdı
üçüncü sınıf yazarların bohem tavırları çay bardakları kadar hatırlanmazdı
işten kovulmalarım çok şiirsel değildi baştan anlaşalım nato üyeliğimiz de öyle
ali’nin gel’mediği günler kekelerdi öğretmenimiz, eğitim kadar milli, devlet kadar uzakta
-ikinci yeni’den hiç etkilenmiyordu üstelik tebememe-
fiş’lendiğimiz doğrudur, gözlerin altıpatlar, sana söyleyemediğim şeyler var
kanun önünde eşittir öyleyse tüm karıncalar!
sana söyleyemediğim şeyler var
sana söyleyemediğim şeyler bahsi, dünyanın yenilmiş tüm çocuklarını da kapsar
-bakkala veresiye yazdıran meksikalı bir gerillanın
sigarasını yakmak üzere gökyüzüne bakması da şiirdir, mesela-
seni, seviyorum."

(bkz: güven adıgüzel)

baklava + siyahi adam + inşaat sektörü

düğünün, beyaz eşyanın fiyatlarının uçtuğu dönemde evlenmek istemiyoruzdur ya da doğru kadını bulamamışızdır olamaz mı?

bıkkınlık.