zaman tüneli

kadir.

cumbaşkanı olacak halimiz yok herhalde.. (nası.. hadi yaa..)

sözde ücretsiz ve bolca türk olan oyundan uzak duracaksın.

#31768
net budur. böyle bir basiretsizlik yok.

(bkz: cecelist)
(bkz: babasının kızı)
(bkz: no dm)

türkiye'de hemen hemen her dönem ordudan ihraç edilen subaylar olmuştur. birçoğumuzun hayatlarında bu subaylara denk gelmişligi vardır. ya arkadaşımızın abisidir kardeşidir ya da mahallemizdeki komşularımızdan birilerinin oğludur kızıdır. diyeceğim şu ki; bunların birçoğu üst düzey yönetici, avukat ya da bir şirketin hukuk müşaviri olarak karşımıza çıkıyorlar. aç kalmayı bırak tepe yerlerde iş bulmaları kolay oluyor. ben daha duymadım ki ordudan atılmış subayın pazarda limon sattığını.
belediyede iş bulmalarına şaşırdım ama. daha iyi bir pozisyonda calisabilirlerdi.

olasılıksız kitabı vesile kendisi ile tanıştığım tarzımı kurgusuna aşık olduğum insan. kitabı övmek isterim ama konusu burası değil.

kitabı okurken ya imzalı olsa ne güzel olur diye düşünüp, saçmalama adam nerde sen nerdesin diye anında hayal dünyasından uyandırmıştım kendimi. çok sonra yolu ankara’ya düşmüş, işte. imzalı kitaplarım.

kendisine hello demişliğim vardır.

bu da böyle bir anımdı.

taekwondo biliyor bile olabilir..

kung fu yekün..

normal sozlukte yapilan tum gizli gorusmeleri uludaga aktaran ajanlardir.
o yuzden guzide sozlugumuzde meme disinda ciddi bir muhabbet yapmayalim ki, oteki tarafa degerli biilgi akisi olmasin.

ben de birkaç üstteki yazar arkadaşımız gibi türk kahvesi dışında bir şey tüketmiyorum.

fakat özellikle evden çalışan arkadaşlarıma bakıyorum, evlere filtre kahve makineleri alınmış günde 5 bardak kahve içiliyor. çok fazla geliyor bu bana.

ben güne direkt öğle yemeği ile başlarsam, sabah bir duble türk kahvesi içerim.
eğer sabah bir şeyler atıştırmış ve öğle yemeğini pas geçip direkt akşama bağlanıyorsam, öğle vakti 13.00 sularında bir türk kahvesi patlatırım. yine duble.

hatta gideyim de bir tane koyayım kendime.
duble.

icine iki tane viagra atilmis iskembe corbasi...

arapça da bilmiyormuş.. adamın tek vasfı, boyundan büyük kılıçla üç basamak merdiven çıkmak olamaz yav değil mi.. (işte bunlar hep böyük resmi görememem yüzünden sanırım.)

sözlükte olduğumuz için sözlük üzerinden örnekleyeyim bari...ya bu durum sıkıcı. sadettin teksoy gibi alakasız bir başlıkta, trolling bataklığında ve genel olarak mizahta kullanılan bir kavram olan self-mockery hadisesini, ekşi'de şurada açıkladım zamanında. şimdi bunu yeniden yazmaya üşendim. uzun uzun döşemişim, ilgilenen arkadaşlarımız okuyabilir.

bu self-mockery meselesini şöyle bağlayacağım burada. güzel sözlüklerimizde, bu durum insanlar üzerinde olumlu bir etki yapmakla beraber, okurun gözünde bir "üstünlük" hissi oluşuyor. bunu gözlemledim. habire "mizah" kelimesini kullanan kalas kafalı okur, bu durumun farkında bile değil. "ofansif mizah-sokansif mizah" gibi z ezberlerinden ibaret 25 kelime dağarcığı ile, bu işlerin kralı olduğu imasını yapmaya, jüriliğe soyunmaya, ahkam kesmeye devam ediyor. sen ne zaman ki okura gidip, "senden zekiyim" dersen, düşman kazanıyorsun. tıpkı, vıcık vıcık fakirlik edebiyatının çok sevilmesi gibi. sanırsın herkes ince memed hğğğmna.

velhasıl arada insan patlıyor.

çünkü tevazu, normal şartlar altında bir yaşamdan kopuş hali. gerçek tevazu bu. yunus emre olmak, çöllere düşmek tevazu. dünyadan ve dünyevi değerlerden vazgeçme noktasına kadar götürebilir insanı. farklı boyutlarda tartışılması gereken bir mevzu. "ilkçağ insanı tevazudan haberdar mıydı" şeklinde bir makale bile okumuştum. konunun dalları derin, elimiz üşengeç şu an. yoksa insanın bunu keşfine kadar gideriz.

modern dünyadaki tevazu, sinsilik içeren bir gösteriş haline evrilmiş. bir tiyatrodan ibaret tevazu. sosyal statü kazanmak veya artırmak için, "tevazu edebiyatı" yapan narsistlerden ibaret. kısaca, kötü olan şey bu.(harbi kısa özetledim, helal be)

bu konuda sağım solum belli olmasa da, gerizekalıların içinde (ekşi) bir şeyler yazmaya çalışırken, ciddi bir şey yazdığımda, onun da altına adam gelip gibi dizisindeki tonlama ile "zaman nedir" dediğinde, "ebenin damıdır" diyesim geliyor. o kadar da tevazu olmamalı be. "harika bir soru buyurdunuz güzel kardeşim" dememeliyim orada. bazen de insan, "ne uğraşcam" deyip öyle diyor. yoksa şeyim gibi soru bence. konu da dağıldı. kadınlar harici konuşmak yasaklansa süper olur mesela. kafamız zaten karışık.

ara ara aklıma düşen durum...
çok net şekilde yurt dışında yaşıyor olurdum, reddettiğim teklif güzeldi çünkü.
salak kafam*

adam fawer, 1970 doğumlu amerikalı bir yazardır. en çok "olasılıksız" (ımprobable) ve "empati" (empathy) romanlarıyla tanınır. romanları genellikle bilim, matematik, psikoloji ve insan algısı üzerine kurgulanmıştır.aynı zamanda, 'olasılıksız' kitabının filme uyarlanacağını düşündüğüm yazar.

ay götümmmmm!!! diye cevaba maruz kalınabilir. dikkat edilmesi gerekir.

en iyi entry "henüz girilmemiş olandır". sözlükler bunun için var..

doğrusu kafein bağımlılığı değil, kafein yoksunluğudur.
kafein yoksunluğu, uzun bir süredir her gün kafein kullanma ve kafein kullanımını birden bıraktıktan ya da azalttıktan sonraki 24 saat içinde ortaya çıkan aşağıdaki belirtileri içerir.
1. baş ağrısı.
2. belirgin bir yorgunluk ya da uyuşukluk.
3. disfori (yoğun huzursuzluk) ile giden bir duygudurum, çökkün duygudurum ya da kolay kızma.
4. odaklanmakta güçlük çekme.
5. grip benzeri belirtiler (bulantı, kusma ya da kaslarda ağrı/sertlik).
bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarda işlevselliğin düşmesine sebep olur.

belli bir yaştan sonra düzelmez, dikkat.

sokağın ortasında, burnunu içine çekip, bir de gerim gerim gerilerek tüküren, ancak yere doğru uzayan tükürüğü tam anlamıyla ağızdan cikartamayip, uzayan kısmı eliyle silen pezevenklerdir. sıçsaydin kardeşim! neyse tamam sakinim...