zaman tüneli

ben hissedemiyom her şey çok yoğun ve yorgunum

yenerek

belkide hiç olmayacak bir şeyin acısını çekmeleri.

dengesiz bir haldeyim.. ama şu an en yoğun hissettiğim huzur ve mutlluluk... benim için bazen bu kadar kolay mutlu olmak..

kendiliğinden olan her şeyin hastasıyım, annemin dediği gibi aklına gelene gidiyorsun dediği o kendiliğindenlik.. yaaa nasıl gitmeyim.. günün sonunda kasa gibi hep kazanan oluyorum.. tamam sonrasında laaağn noluyooo dediğim zamanlar da olmuş olabilir, konumuz bu değil... kaderden kaçamıyorum... bu kaderselllik de o anlarda saklı galiba...

ay ne diyordum... dur..

yılbaşı için çok tatlı minnoş bir meyveye sürpriz yapmak istemiştim.. her şey böyle başladı.. aranıyorken işte rafta bir kutu içerisinde şu arkadaşlarla göz göze geldim.. allaaaam dedim bunlar nee... bunlar nasıl güzel şeyler..



neden sadece bir meyve olsun.. benim sevdiğim ve iyi hissetmesini istediğim bir kaç arkadaşım daha var neden herkesler dahil olmasın.. evet muhteşem projem arkadaşlar..



iki haftadır bunun heyecanı beni baya tuttu.. süper bir şeydi.. ve hala harika hissettiriyor..

projeme destek olan bir diğer o kendini biliyor arkadaşıma da ayrıca teşekkkür ederim.. dedim bana yeni yıl dileği söyle.. olabilecek en güzel dilek geldi.. herkese aynı kalem aynı cümle aynı satır araları ile gönderdim.. oohhh sefam olsun..

her şey kendim içindi.. hatırladıkça beni anacak sevap pointler göndereceksiniz.. çok mutlu oldum çok... güvenip adres paylaştığınız için de ayrıca teşekkür ederim...

bana bu mutluluğu yaşattığınız için de artı ayrıca teşekkür ederim.. çok ttatlısınız yaaa... iyiki varsınız..

hurucu değil efenim değil.. "haracı bi sun" topuğuna sıktırma.. şeklinde günlük hayatta yaşanılan bir mafya uyarısıdır o.. (mahalle pazarına kadar gelişip serpilmiş mafya sektörü, sizi müşfik kollarıyla korumasına(!) alır; ama ihtiyacım yok, beni kimden niye koruyorsun ki şeklinde lüzümatsız itirazla karşılaştığında da: uzatma işte "haracı bi sun".. uyarısı ile ilgiliyi nazikçe uyarır önce.. )
nezakete icabet etmemenin, topuktan dize kadar yaptırımları olduğu söylenir.
hayır bizde dizilerin, basının, topluma pompalamakta sınır tanınmadığı mafya hayranlığından, yarattığı kahraman(!)lardan biliyoruz.. onların yalancısıyız..

uyku bozukluğu olabilir bende de var.

yorgunluk.
çünkü bu toplumda 1000 kişiye tek düşünen düşer.
ve aklın yolu birdir. sahi öyle midir??? hadi bakalım !

etli olur.

icardi tarzı bir erkektir muhtemelen.

naneli türk kahvesi.

oyumu tool'a veriyorum.

sana yüklediğim anlamlar altında ezildin.
inandığım tüm değerleri bir kalemde sildin.

tribüncülük oynamak ve tribüne oynamak.

kıyma falan değil kuşbaşı etli olur. et yoksa yapmayın.

aranızdan belki bi tek (bkz: 0 0 7 (yazar)) ile kapışırken biraz zorlanırım.

olm eksi butonu olmaması muazzam özellik.

mesaj kutumda dönenler
vs
nickaltımda yazanlar...

bence toplum ben'im.

kendiliklerinden gönüllü veya yaşadıkları toplumca zorla, eninde sonunda deli gömleği giydirilip dışlanmış olmalarıdır..

the sword and the claw diyeceksiniz...

tur-kiiiş star wars'umuz dünyayı kurtaran adam efsanesiyle ilgili şeylere hakimim ama bu filmin gerçekten çok acayip bir hikayesi varmış, hiç bilmiyordum. az önce okuduklarımdan sentezlediğim bilgiler şu şekilde: bizim buralarda ''eski bir cüneyt arkın filmi ve ehuheueh'' deyip geçtiğimiz kılıç aslan, meğer elin amerikalısı için tam bir hazine değerindeymiş. gavurlar bu filme resmen aşık olmuşlar.

unutulmuş ve kıyıda köşede kalmış filmleri kurtarmaya kendini adamış, bir nevi sinema dedektifliği yapan amerikalı agfa adlı şirket filmin kopyasını bulup, her zerresini 4k tarayıcıdan geçirip pırıl pırıl hale getirmiş. ismini de the sword and the claw olarak değiştirip, tam bir b-movie havasında tasarladıkları afişle birlikte blu-ray olarak piyasaya sürmüşler. içine de özel çizim posterler, filmin hikayesini anlatan broşürler eklemişler. yani adamlar bizim eski film deyip geçtiğimiz eseri, adeta paha biçilemez bir antikaymış gibi koruma altına almışlar.

2017 yılında film bulunmuş, 2018'de iyi formatta satışa sunulmuş. o kadar çok beğenilmiş ki avrupa'da ekstra baskılar falan yapılmış. filmi izleyenler, cüneyt arkın'ın dublörsüz performansını yere göğe sığdıramamış ve filmi ''gerçeküstü bir eğlence'' olarak tanımlamışlar. herhalde gerçeküstü eğlence dersin; en basitinden adama 10 kılıç giriyor sırttan, kılıçlarda zerre kan yok. cüneyt'in lakabı da the turkish lion olarak belirlenmiş; yakışır. *

allah tekne etmesin.

jüri kim? hadise, uğurkan erez ve hülya avşar yoksa yarışmadan çekilmek durumunda kalacağımı belirtmek isterim.

sonunculuğu devredeceğim yazarın kim olacağını merakla bekliyorum.