zaman tüneli

böyle bir şey olmayandır. kimsenin paylaşmamasına şaşırtandır da aynı zamanda. çok ayıp.



adeta bir mitolojik hikaye.


milisyonerlere sordum:
"görmediniz mi?
eldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek olmaz.
elleri gümüş şamdanlarda mumlardır!"
milisyonerler büyük bir nezaketle karşılık veriyor:
"görmedik."



girdim giriyorum moskova'nın bütün sokaklarında bütün kuyruklara..
ve yalnız kadınlara soruyorum.
yün başörtülü güler yüzlü sabırlı sessiz kocakarılar,
al yanaklı kopça burunlu tazeler - şapkaları yeşil kadife -
ve genç kızlar; tertemiz sımsıkı gayetle de şık..
belki korkunç kocakarılar, bezgin tazeler, şapşal kızlar da var;
ama onlardan bana ne?
güzeli kadın milleti erkeklerden önce görür ve unutmaz:
"görmediniz mi?
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri kocaman
pırağ'da aldı".

"görmedik"



ve sen ırmağı bir ay dilimi gibi..
genç bir kadın uyuyor ay diliminin üstünde..
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
ve ak boynu yuvarlak uzun.
onu kaç kere yitirip kaç kere buldum,
daha kaç kere de yitirip bulacağım kaç kere..
işte böyle işte böyle gülüm...
düşürdüm ömrümün bir parçasını sen ırmağına,
sen mişel köprüsü'nden.
mösyö düpon'un oltasına takılacak,
bir sabah ömrümün bir parçası, çiselerken aydınlık.
mösyö düpon çekecek çıkaracak onu sudan,
paris'in mavi suretiyle birlikte
ve hiçbir şeye benzetemeyecek ömrümün bir parçasını,
ne balığa, ne pabuç eskisine
ve atacak onu mösyö düpon gerisin geriye
paris'in suretiyle birlikte suya.
suret kalacak eski yerinde,
sen ırmağıyla akacak ömrümün bir parçası ırmakların mezarlığı büyük denize kadar...



paris'te bir kestane ağacı olacak.
paris'in ilk kestanesi.
paris kestanelerinin atası.
istanbul'dan gelip yerleşmiş paris'e, boğaz sırtlarından.
hala sağ mıdır? bilmem.
sağsa iki yüz yaşında filan olmalı.
gidip elini öpmek isterdim.
varıp gölgesinde yatsak isterdim:
bu kitabın kağıdını yapanlar,
yazısını dizenler,
resimlerini basanlar,
bu kitabı dükkanında satanlar,
bu kitabı para verip alanlar, okuyanlar, seyredenler,
bir de kremyeler****, karı koca,
bir de abidin, bir de ben.
bir de bir saman sarısı, yani belası başımın.
devamını gör...

çoluk çocuk liseli falan genelde. insanları sinirlendirmeyi marifetten sayan amip veletler.
devamını gör...

mel gibson ile özdeşleşen filmdir ne zaman mel gibson’u görsem aklıma gelen film
devamını gör...

doğru olandır koşarsan kumar gibi olur iyi mi değil mi belli olmaz bi kötülük yapsa kafaya takarız ne çok samimi ne çok susmak ortası
devamını gör...

kendi değerini bilir. belli bir kişisel gelişim seviyesine ulaşmıştır. sosyal işleyişin dinamiğine de hakimdir.
devamını gör...

ben bir şeyleri biraz uzatarak anlatma eğilimine sahibimdir genel olarak. ve yazılarımı da büyük oranda nereye varacağını bilmeden yazmaya başlarım. sanırım bu da kusursuzluk dünyasına bir başkaldırı olabilir.

neden herkes her şeyin bu kadar kusurlu olduğunu bilirken her şey kusursuzmuş gibi rol yapıyor?
çekirdek ailelerde herkesin bildiği, ama yine de herkesin birbirinden sakladığı ve kimsenin ortaya dökmeye cesaret etmediği bir yalan gibi taşıdığımız koca bir yalan var hayatın ortasında; kusursuzluk. inanamıyorum bazen dünyanın böyle ortak bir yalana sarılmasına ve bu delilik haline; komik de geliyor bir yandan.
ben şimdi kendi cenahımdan itiraz ediyorum dünyamızın bu yalanına; kusursuz değiliz; hep birlikte buna inansak da değiliz.

hepimizin evini bazen bok götürüyor, birçoğumuz mutfak tezgahını temizlemeyi ertesi güne bırakıyoruz, bazı zamanlarımızı hiçbir şey yapmadan geçiriyoruz. ve itiraf edelim; yalnızken tuvaleti fırçalamadığımız bile oluyor.
(pembe s*çan kızlarımızı burada kaybettik.)

hepimiz insanız ve o kadar normal ki bunlar? klişe olacak ama zaaflarımız olmasaydı, kusurlarımız olmasaydı insan olmanın bir manası olmazdı. biricik olamazdık en başta.
motamot konuşan bir robottan bir sürü farkımız var bizim; birimiz yalnızken burnunu kurcalar, birimiz götünü kaşır. yalnızken elbette çok güzel şeyler de yapıyoruz ama ben bu delilik dünyasına dair başka bir yere varmak istediğimden uç örneklerden gidiyorum.

çok sıkıldım her şeyin ve herkesin aynılaşmasından.
ben 15 yıl önce üniversite öğrencisiyken eline 3-5 kişi kitap alırken bugün ortalık kitap kulüplerinden geçilmiyor. herkes kitap okumanın zorunlu olduğuna inanmış ve okumasa bile okumuş gibi yapar olmaya başlamış. çünkü kabul görmenin yollarından biri de bu olmuş.
5-10 sene önce kimse ajanda kullanmazken şu sıralar her yer ajanda öven delilerle dolmuş durumda. ben sanırım son 10 yıldır rutin bir şekilde ajanda kullanıyorum ve etrafımdaki insanlar bana hep; “dijitalleş şekerim” derdi. inanamıyorum bugün ajanda kullanmanın moda olmasına. hem de 1 tane de değil, "bokum için ajanda", "püsürüm için ajanda" derken millet 3-5 ajanda alıyor. delilik had safhada.

bu tuhaf hale nasıl gelindi, kusursuz hayatlar, kusursuz vücutlar nasıl gerçekmiş gibi lanse edilir oldu anlayamadım. ben kendi adıma, küçücük, kendi halindeki hayatımda pörsümüş vücudumla, bazen elimde 2 ay süründürdüğüm kitaplarımla, bazen ajandamı aylarca kullanmamamla, bazen evden sümüğe benzer tipimle çıkmamla, bazen evimi süpürmeyip her yerin kedi tüyü olmasıyla, bazen öfke nöbetlerine kapılmamla, yani esasında çok sıradan olmamla gurur duyuyorum. sıradanlık en büyük başkaldırı olmadı mı şu dönemde?

bakınca evren bile sandığımız gibi kusursuz bir düzen içerisinde değil. yıldızlar patlıyor, gezegenler savruluyor, boşluk dediğimiz şey bile durmaksızın hareket ediyor. kozmos kusursuz bir plan değil; işleyen bir kaos günün sonunda. her şey biraz eksik, biraz fazla, biraz da dağınık olduğu için varlığını sürdürebiliyor. düzen demek yok olmak demek.

kusur dediğimiz şey, koskoca evrenin çalışma biçimiyken bizim bu kusursuzluk takıntımız neden?
belki de sorun dağınıklıkta, aksaklıkta, tekrar eden günlerde değil. belki mesele, her şeyin farklı ve kusursuz olmak zorundaymış gibi yaşanmasında.
bazen günler birbiriyle tamamen aynı olur, üst üste yığılır ve hayat böyle akıp gider. ve belki de tam olarak bu yüzden hayat hayattır.
devamını gör...

film çıkalı 30 sene olmuş ve ben henüz bugün izleyebildim. eğer ısrar edilmese izlemek aklıma bile gelmezdi. ay ne güzelmiş, ne güzelmiş. çok memnun kaldım. bir de filme sormak lazım o benden memnun kaldı mı acaba? ben kim köpke onu eleştireyim. ancak övebilirim.

william wallace adeta bir gazoz olma efsane ol sloganının vücut bulmuş haliydi. bir adam nasıl halkının gözünde devleşir (adama 2 metre diyorlar arkasından), kitleler nasıl harekete geçirilir, nasıl lider olunur, özgürlük için neler göze alınır çok güzel anlatmış film. irade, irade, irade. büyük bir karakter. her an gelecekteki insanlara örnek olmanın, başı dik ve gururlu durmanın peşinde. el etek öpmektense acılar içinde kıvranmayı tercih ediyor. zeki, güçlü, sadık bir adam. halkının kurtuluşu için büyük zenginlikleri bile elinin tersiyle itiyor. etkileyici. yokluk içindeki bir halkın mucizeler yaratmasnın ve onlara komutanlık eden cesur bir askerin liderlik serüvenini anlatıyor. bayıldım.

savaş stratejileri çok hoşuma gitti. bir avuç etekli abiye yenildiniz ingiliz ordusu. özellikle düşmana karşı eteklerini kaldırdıkları kısım mükemmeldi.

filmde beni en sinirlendiren kısım ise savaşlarda ve istila zamanlarında direkt en büyük eziyeti kadınların çekiyor olması. çükünüz kopsun ingiliz soyluları.
devamını gör...

cücük denen dudak altı sakal modeliyle keremcem gibi gezmek. 2005-2010 yıllarında modaya uyarak yaptığım ender şeylerden biri bu olsa gerek*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bilgi eksikliği var. kimse affedilmedi. covid döneminde cezaevlerinde sağlık sorunu çok olduğu için cezası az kalanlar denetimli serbestliğe alınmıştı.
o dönem daha cezası kesinleşmediği için hala içeride olanlar vardı. anayasal olarak eşitlik ilkesine aykırı olduğu için 31.07.2023 öncesi bazı suçlara 3 sene erken açığa çıkma veya denetime ayrılma şansı verildi.
devamını gör...

bu fenotip için kan emici tabiri tam yerinde olmuş.
devamını gör...

atam olmasaydı ...
devamını gör...

kafa açması başlıklarına entry giren yazarlardır.
devamını gör...

yazıklar olsun dostum!
gazeteci barış terkoğlu gözaltına alındı. gerekçe, dün akşam onlar’da yayınlanan haber videosu. kirli kamu görevlilerini gözaltına almak ve soruşturmak yerine, onları deşifre eden ve temiz bir toplum için çalışan gazetecileri susturmak istiyorlar. bunu da başsavcılık, bizzat kendi doğruladığı bir haber üzerinden yapıyor. barış’ın bir elini kesin; diğer eliyle, sesiyle, bakışıyla, fikriyle gerçeği yine anlatır, anlatacak.
devamını gör...

çocukluğundan öperim seni beyfendi,
tek başınalığına sığdırmadığın ben senin.
söyleyemediğim adından,
yapayalnızlığından,
gözlerinden akmayan yaşlarından,
en çok da mahsunluğundan
öperim seni beyefendi.
devamını gör...

kul köle olsak olmuyor mu hocam?
sonuçta kurban olunca, hani, ölüyoruz ya.

o sebeple dedim.
devamını gör...

#2071252
devamını gör...

mizaca bağlı. güneş biberi acılaştırır elmayı tatlandırır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yine ekranlarda fink atmaya başlamışlar.

altın çıkacak, gümüş uçuşa geçecek...

iyi de bunları bilmek için astrolog olmaya gerek yok ki. ben de biliyorum bu kadarını.
devamını gör...
daha fazla yükle

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim