unutamadığım bir şey var, o kadar zaman sonra tekrar tekrar düşündüğümde de yine anlam veremem.

üniversitedeyken, arkadaşlarımdan birinin evinde toplanmaya karar verdik. zaten yurt arkadaşıyız, evinin boş olduğu bir gün de bizi davet etti orada kalacağız. biz 4 kişiyiz, onun da tanıdıkları var, kısaca evin içinde 7 kişi falan varız. her neyse, olanlar önemli değil, bir gece geçti işte. beraber kalanlar falan da var, bana da tek oda düştü. iyi dedim biraz da rahatsız olurum başkasıyla yatmaktan, işime gelir.

bu arkadaşım ben odaya geçince kenara çekti beni, dedi ki, "kardeşim hani keşke böyle bir şeyi söylemek zorunda kalmasam ama bu arkadaş benim kuzenim ve hırsızlık olayları geçti başından. ben rezil olmak istemem. uyurken kapını kitle olur mu?"

tamam dedim. kapıyı kitledim arkadaşlar, uyudum. telefonum yanı başımda. gün geçti, uyandık dağıldık, bir sıkıntı yok.

iki üç gün geçmiş olacak, telefonumu kurcalarken galeriye girdim. video var bir tane galeride. ben çekmedim, gruplardan geldi falan diye bakayım dedim. ben çekilmişim. uyurken, o yatakta. şoka girdim. o anın şaşkınlığını ve tedirginliğini anlatmak zor. telefonu karıştırdım, whatsapp'tan falan gelmemiş, benim telefonumla çekilmiş. tarihi o gece, saati gece 03.47, onu bile tam hatırlıyorum.

iyi hatırlıyorum, o sabah kalktığımda odanın kapısı kitliydi. ulan her şeyi geçtim, telefon kitli. şifresiz açamazsın. odaya da kimse giremez. kim, niye girsin? nasıl açsın? neden beni çeksin ve telefonu bırakıp gitsin? o video neden, nasıl benim telefonumdaydı, anlamıyorum. o gece o odada bir şeyler oldu, ne olduğunu bugün bile bilmiyorum.
devamını gör...

iddianın kaynağı (bkz: ihd) olunca altında bir ali cengiz oyunu arayın. genelde bulursunuz.

bu cinayetleri işleyen kişinin yakalanmadan önce de başka bir yerde iddaa bayisi sahibini ve karısını da bıçakladığı, ondan sonra yakalandığı bilgisi mevcut. onlar da mı suriyeliymiş, yoksa adamın düpedüz şahsında bir kötülük olmasın?

bu beyefendilerin türk kızlarına tacizde bulunan, aynı kızları asansörde tecavüz etmeye çalışan, sağda solda bıçak çekip mafyacılık oynayan, darp, soygun, kapkaç gibi suçlarla kaç türk'ün canını yakan geçici sığınma statüsündeki bu misafirlerimize karşı insan hakları basın açıklaması yaptığını ben hatırlayamadım. yoksa gözlerinde türk insan değil midir?

ölen suriyelilerin ailelerine baş sağlığı dilerim. insanın düşmanı olsa, yakarak öldürürken vicdanı sızlar. bu insanlık değil.
devamını gör...

biraz garip bir giri olacak belki ama bu başlıkta yazılanlara göre yazılacağı için yeri burasıdır.

önceki girilerde yazılanları okuyor musunuz? bir geri dönün şöyle bir okuyun.
fikrini iki taraflı belirten türklerle ilgili bir sorun yok, şu sebepten olmasını istiyorum, şu sebepten olmasını istemiyorum deniyor ve bunda hiçbir beis yok. ancak yazdıklarından kürt olduğunu tahmin ettiğimiz insanların jargonlarını görüyor musunuz?

- 20 milyon insan konuşacak, kim bir şey diyebilir?
- siz bilirsiniz.
ya öyle ya da böyle.
ortalıkta “bü küytker ne üstüyür “ diye dolanmayın ama!

ve minvalinde bir sürü mesaj.

bu nedir biliyor musunuz türk dostlarım? sizi tehdit ediyorlar. bizden korkun diyorlar. biz güçlüyüz, haddinizi bilin diyorlar. ve bunu türklere diyorlar. türklere. artık değerlerini kullandıkları türklere. evlerine tifodan ölmesinler diye su bağlatan türklere, donup ölmesinler diye grip aşılarını gönderen türklere, sistemlerine dahil edip kendilerini medenileştiren türklere. size diyorlar.

sizi bugüne kadar kardeşiniz tehdit etti mi? beni etmedi. eğer kardeşim beni tehdit edip benimle aynı evde yaşamaya devam etseydi, eline gücü geçirdiği an bana zarar verecek bir fırsatçı olarak görürdüm onu. bağrıma basmazdım, yemeğimi paylaşmazdım. babam kızar, büyük aile bana ceza verir diye evimden gönderemiyorsam da, en azından bunları yapardım. mutfaktaki bıçağı ortada bırakmaz, evin yemeğini o yapsın diye kızgın yağın başına onu koymazdım. "ben senin kardeşin değilim!" diyorsa, "yok olur mu? biz aynıyız. biz kardeşiz." demezdim. üstüne üstlük eve maaşı getirip kirayı ödeyen bensem, böyle bir insanın "evin iki salonu var, biri benim." demesine de müsade etmezdim. salonda oturduğumuzda, benim hakkımdır, benim istediğim müzik çalacak dedirtmezdim. büyük olanın ben olduğunu bilirdim. sadece bugün değil, her gün, benim büyük olduğumu bilirdim. beni tehdit edeni yıkar geçerdim. babam kızar diye yüzüme tüküren bu kardeşe sırıtmaya çalışmazdım. onursuz olmazdım. gurursuz, güçsüz, zavallı bir erkek gibi, beni ezenin gözüne girmeye çalışmazdım.

belki o zaman evimde yaşayan bu adamın kardeşim olmadığını görürdüm. kardeşimin yan binada olduğunu duyardım bu sayede belki. gider bir gün konuşurdum. onunla tanışırdım. adının oğuz olduğunu öğrenirdim. o benim evimdeyken ya da ben onun evindeyken ilk defa huzurlu olurdum. bana gülen yüzüyle bir kere mutlu olurdum. belki de beni sarmalayan bu yalan dünyadan bir kereliğine kurtulurdum. bir kereliğine bile olsa kardeşim bana güç verirdi, gücümü tüketmezdi.

t: seçmeli ders olarak okutulması uygundur. ana dilde eğitimi devlet kurumu vermez. anneanneler öğretir.
devamını gör...

herkesin "acaba gizli bir hayranım var mı?" diye gizliden gizliye göz attığı başlık.
yine bu isimsiz kahramanlara yazılan esrarlı girileri okuyup üstüne alınma da bu başlığın şanındandır.

yarın iş var arkadaşlar, doğalgaza zam gidecek. gidiniz uyuyunuz.
devamını gör...

ateist değil bilinmezci olarak tanımlamam daha doğru olur kendimi. o yüzden ona göre cevapladım. 3. sorunun cevabı bu yüzden uymayabilir.

+ zeus yoksa neye inanmayıp müslüman oldunuz?

+ dikkat et diyorum genelde. allah korusun da dediğim oluyor. buna sosyal dil denir, bunlar alışkanlıkla söylenen cümlelerdir. bazen inşallah da diyoruz.

+ kanıtlayamayız.

+ daha geç dinsiz olmamı sağlamıştır.

+ gerçekten anlatayım mı? peki anlatayım. kısa tutmaya çalışacağım.

hazırlık sınıfındayken - ki yaşım 18, o yaşta müslümandım -, amerikalı bir öğretmenimiz vardı. teksaslı bir kadın. bu kadın, muhafazakar bir hristiyandı. bizim derslerimizde, ingilizce seviyemize göre haftada bir film türkçe altyazılı, daha ileri seviyelerde ingilizce altyazılı, en son seviyede ise altyazısız ingilizce film izlerdik. bu hanım da, kendini misyonerlik faaliyetlerine adamış olacak, sürekli bize isa ve hristiyanlıkla ilgili film getirirdi. üst metinde olup gözümüze sokulmasa bile, alt metinde mutlaka hristiyanlık ve incilin ne kadar harika şeyler olduğunu söyleyen filmlerdi bunlar. bu hanımı dersten çıkınca düşünürdüm. bir gün kendisi hakkında şöyle düşündüm:

"şu zavallı beyinsize bak. dünyadan haberi yok, kendi bildiği dini dışında hiçbir şeyi bilmez, sorsan kuran tevrat hiçbir şey okumamıştır, evreni bilmez, matematik fizik bilmez, ama o aptal kafasıyla kainatın sırrını çözdüğünü sanıyor. kendi dini tüm evrenin gerçeğini barındırıyor sanıyor. ancak gelişmemiş ve kör bir hayvan bu kadar ahmak olabilir."

bunları söylerken kendi dinimden emindim ama, şimdi ne kadar komik geliyor. neyse, bunları düşündükten ve kendi kendime irdeledikten sonra fark ettim ki, benim bu kadından hiçbir farkım yok. ben de başka hiçbir şeyden haberi olmayan, bir kere bana söylenene tamamen inanmış, bu koca kainatın gerçeğini kendi yerel dinim sanan bir zavallıyım, aynı onun gibi. bana anlatılan bir masala inanarak huzur bulmuş, sonsuzluk hayaliyle rahatlamış, ölmüş sevdiklerini bir daha göreceğini sanarak tesir altında bir bağımlı gibi yaşayan biriyim. dünyadaki yüzlerce dinden üçünden bile haberim yok ama hepsinin cehenneme gideceğini, benim cennete gideceğimi sanıyorum. dünya çarpı 10 üzeri sayısını siz getirin boyutunda bir evreni yaratan koca yaratıcının, en sevdiği kulunu bu dünyanın arabistan bölgesine gönderdiğine ve favori gezegeninin burası olduğuna, kendisine en yakın yaratıkların da öldüklerinde bu bölgedeki dine inanan insanlar olacağına inanmışım. fark ettim ki ben, bizim kendimiz için şekillendirdiğimiz ve başrolüne kendimizi koyduğumuz bir hikayeye inanmışım.

bu düşünceler insanın aklına girdikten sonra, ne kadar küçük ve aptal olduğunuzu anlamak ve bu zamana kadar sandığınız her şeyden utanmaya başlamak çok da uzun sürmüyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

erdoğan'ı %80 ile kazandıracak leş kürtçü. edirne'nin tüm suları elindeki kanı çıkarmaz senin.
devamını gör...

tarihin bir cilvesi, sabahattin ali ve atsız bey türk ocakları'nda tanışıyor. yıllar içinde sabahattin ali görüşlerini değiştiriyor ve komünist oluyor. bunun üzerine tabii ki araları açılıyor. sabahattin bey'in komünistliği sabit olduğu hâlde devlet içinde görevler alması nihal atsız tarafından, kendi çıkardığı bir dergide “devletin kadrolarında bu devlete hainlik edenlerin ne işi var?” diye eleştirilip, ardından sabahattin ali bey'in ismi de verilince, atsız'a dava açılıyor. bu dava, ardından gelecek ünlü ırkçılık-turancılık davasının zeminidir. hikayesi de şöyledir:

"bu yazının ardından yazıların yazıldığı dergi hemen kapatılır, atsız’ın öğretmenlik yaptığı boğaziçi lisesi’ndeki görevine son verilir. hasan ali ve falih rıfkı sabahattin ali’ye akıl vererek atsız’a dava açmasını tavsiye ederler. davanın ilk duruşmasında atsız’ın peşinden bir sürü türkçü de mahkeme salonuna girmeye kalkınca, sabahattin ali pencereden atlayarak mahkeme salonundan kaçar. "

türk entelektüelinin kendi arasında çekişmesi, görüşlerin çarpışması normaldir. bugün kimsenin kimseye bir kin beslememesi lazım. gönül isterdi ki sabahattin ali bey de görüşü ne olursa olsun 41 yaşında, bu kadar genç ölmeseydi, birkaç romanını daha okuyabilseydik de depreşmekten ölseydik. zaten iki romanını daha okusam acıdan intiharlık olurum herhalde.
devamını gör...

sadece burada değil, herhangi bir sosyal platformda da gözlenebilir, çünkü biz içeriği değil, söyleyeni oylarız.

1000kitap gibi yerlerde de görüyorum bunun örneklerini, çok akıllıca iletiler, alıntılar bir köşede unutulup gidiyor, bir hanım kardeşimiz "aşq arıyorum artık, sevgi qi şartıdır yaşamanın..." yazıyor, beğeni tavan.

erkekler açısından bakıldığında çok ezikçe, çok gurur kırıcı bir şey. ben cinsimi böyle görmekten utanıyorum. eminim kadınlar için de zevkli bir şey değildir, düşünsene şarap tadımı olsun mesela konu, 2 paragraf yazı yazıyorsun, yok fermenteler yok üzüm çeşitleri vs., mesaj geliyor abi... "bi dağ evinde seninle şarap içmek isterim :)"
asjgdhfashgdashgdf.
of ya yeter artık.
devamını gör...

namık kemal, türk edebiyatının göz bebeğidir, mustafa kemal'in bile hayranlığını kazanmış, her bir türkün gurur duyması gereken bir yazardır. ilk romanı olan intibah, türk edebiyatındaki klasik arabesk, dram ve depresyonun en uçlarda işlenmiş hallerinden biri. böyle ustaca betimlemeleri, namık kemal'den başka sadece birkaç yazarda bulabilirsiniz.

intibah, şu anda reklamını yapmayacağım kitap değerlendirme sayfamda 10 üzerinden 10 puan alan tek roman. hatta bakınız şöyle demişim:
"bir kitaba tam puan vermek kaçındığım bir eylemdi. bunu da okuduğum kitap ne kadar değerli olursa olsun, okuduklarım okumadıklarıma nazaran bir iğne ucu kadar olduğundan ileride karşıma çıkacak kitaplarda hiç tesadüf etmediğim bambaşka bir okur zevki hali bulabilme ihtimalini göz önünde bulundurduğum için yapardım. intibah, bu tedbiri ezip geçti."

#1300787 şu giride yazar, "ayrıca mahpeyker'i de sırf hayat kadını diye abartmış resmen. evet kötü bir kadın ama bunun hayat kadını olmasıyla ne ilgisi var." demiş ancak, kitapta mahpeykerin kötülüğü yaptığı işe bağlanmıyor. hatta mahpeyker hanımın mesleği ortaya çıktıktan sonra dahi ali bey, mahpeyker'den ayrılacak gücü kendisinde bulamayıp hanımı affediyor. mahpeyker'in kötülüğü işinden değil, ruhundaki fettanlıktan, içindeki karanlıktan, doğumundaki şeytanlıktan kaynaklanıyor. hatta yazar diyor ki:

"yılan, bir çiçeği nasıl severse bu da öyle severdi. yılan, bir adamı nasıl sararsa, bu da öyle sarmak isterdi!.. mezar, vücudu nasıl kucaklarsa bu da öyle kucaklamaya çalışır, onun yalnız kendisinin olmasını ister, zavallıya artık gün yüzü göstermezdi."

"okuyup yazmakla biraz uğraştığı ve vaktinin çoğunu namussuzlukla meşhur kadınların toplantılarına katılmakla geçirmesi sebebiyle, bir kat daha kuvvet bulan hilekar zekası öyle bir derecedeydi ki, peri güzelliğinde, haccac kuvvetinde bir şeytan yaratılmış olsaydı, istediği adama hükmetmekte bu narin kadın kadar maharet ya gösterir ya gösteremezdi."

efendim ben edebiyat severin zevkinin bekçisi değilim, ama intibah'ın yeri bende başkadır. ruhuma işlemiş, bende yer etmiş, bir gece uykumu kaçırmış bir yapıttır. öyle ki bu kitap hayatıma, devamlı olarak kullandığım bir kalıp soktu. huyunu suyunu beğenmediğim kadınlara "mahpeyker ruhlu karı." diyorum artık, dilime oturdu.
devamını gör...

ben bunu ancak bir erkeğin bakış açısından yorumlayabilirim ve bu tahlili yaparken de biraz ayıba kaçabilirim, ancak arkasındaki sebepleri anlamak için bu sözler gereklidir.

hani internette şöyle komik bir diyalog var:
+seks sırasında en çok söylenen cümle nedir?
- cevap: gocan seni böyle zükebiliyo mu hağ?

bu espri girişimi aslında evli kadınla birlikte olan erkeğin psikolojisinin tam karşılığıdır. erkek, o sırada başka bir erkekle rekabet eder, ona ait dişiyi ele geçirmiştir ve bu onun için dürtülerini tatmin eden bir başarıdır, "ben nasıl alfayım böyle ya?" diyerek testosteron dolar ve yaşadığı seks de ona daha zevkli gelir. tahminim odur ki karısıyla yatmasından daha fazla zevk alacaktır bundan. internette türk pornolarını biraz karıştırın, arkadaşımın karısı, kocası işe giden komşu temalı pornolara mutlaka bir göz atın, hepsinde aynı sözleri göreceksiniz.

"sen benim neyimsin?" - kadından o*ospun sözünü duymak için kullanılan soru öbeği. bir başka erkeğin göz bebeği olan bir kadını kölesi haline getirdiğinin zevkini tatmak için kullanılıyor.
"kocan gittiği gibi beni çağırdın ha." - ben daha büyük bir erkeğim. o beta kim? ben kim?
"daha önce böyle s*kildin mi?" benden iyisi yok. öyle ki bu kadın evliliğini bitirmeyi göze alarak benimle bunları yapıyor. söylesin de duyayım ne kadar harika olduğumu.

daha çok örnek var aslında yalnız yazarken rahatsız oldum, kapatıyorum. siz mevzuyu anladınız. erkek, kendi iç dünyasını tatmin ediyor aslında, aldığı fiziksel zevk ikinci planda, o fiziksel zevk evde karısında da var.

şimdi bir başka erkeksi duyguya gelelim. başka bir erkekle birlikte olmuş kadından tiksinme duygusu. bu ki evrimsel psikoloji kitaplarında erkeğin bakire olmayan bir kadına aşık olamayacağına kadar gider. erkek böyle bir kadınla evlenebilir, ancak aşık olamayacaktır. çünkü kadın aslında kendisinin değildir.

bu konu tartışma kabul eder bir konu ama alt metni sağlamdır. kimse sevgilisinin eski sevgilisiyle öpüşmesini hayal etmek istemez değil mi? bu kadar basit bir durum işte bu. kültürümüzdeki "eline erkek eli değmemiş" - ki sadece bizim kültürümüzde değil, dünyanın her yerinde bu düşünceye rastlayabiliyorsunuz. - isteğinin kaynağı da budur. belki feminist arkadaşlarımıza biraz ters gelecek bu konu ama, bu isteğin önemli sebeplerinden birisi de, erkeğin ileride karısından tiksinip ayrılmak istememesidir. belki modern dünyada bu kadar açık konuşulamadığı için bu yazılanlar, bu düşüncelere ilk defa tanık olanlar arasında hayret uyandıracak, belki de abartı gelecektir ama, erkeğin iç dünyası bu fırtınalarla doludur. bunu da cinsdaşlarım iyi bilir. neyse, devam edelim.

işte bu yüksek testosteronlu seks o kadar mutluluk vericidir ki, bu tiksinme duygusunu yıkar geçer. zaten bu hanımı karılığa da almıyordur ya, bunu düşünmesi gerekmez.

konu konuyu açıyor, uzatmak istemiyorum ama bunun da söylenmesi lazım. evlilikle ilgili çok sevdiğim bir anekdot var. evlilik, erkekle erkek arasındaki anlaşmadır sevgili arkadaşlar. erkek, başka bir erkekle şu anlaşmayı yapar: bu hanım benim, buna dokunma, gerisi beni ilgilendirmez. bu sınır korunduğu sürece savaşlar engellenir, kalpler yatışır, sosyal hayata huzur gelir. bu tek eşlilik meselesi o kadar önemli, o kadar önemlidir ki bir toplum için, benim nazarımda insanoğlunun gelişimine katkı veren en önemli toplum anlaşmalarından biridir evlilik.

hatırlayın ankara/sincan'da bir adam pompalı tüfekle bir restoranı bastı da içerideki bir sürü kişiyi öldürdü. mevzu, adamın karısına sarkıntılık edilmesi/ya da karısının restoran sahibiyle ilişkisinin olması. ikisinden hangisi olduğunu tam çıkaramadım, ama ikisinden biri. çevremdeki tepkilere dikkat ettim, şu minvaldeydi:

- başkasının namusuna bakmamayı öğrenirsin artık.
- elalemin karısına yazarsan yersin mermiyi böyle işte.

bu konuya erkekler arasında acıma yok, af yok, anlayış yok. ben bu konuyla ilgili bir cinayet videosu izledim, türkiye'de geçiyor. adam yatak odasına kamera koyuyor, karısı ve adam yatağa geliyorlar, malum iş başlıyor. biraz zaman geçiyor ve kocası içeri bıçakla giriyor. önce adamı bıçaklıyor, ardından kadını öldürüyor. kaç defa bıçakladığını ben sayamadım. kadın kameranın karşısında can veriyor. videoyu izledikten sonra ne dedim biliyor musunuz?

- başkasının namusuna bakmamayı öğrenirsin artık. gerçi öğrenemezsin, öldün.

acıma hissetmedim, üzülmedim. bu beni bir cani mi yapar? sanmıyorum. unutmayın, hak vermek ayrı şeydir, öldürdüğün için cezalandırılmalısın ama seni anlıyorum demek ayrı şeydir. bu adam cinayet işlemiştir, ancak vicdanlarda aşağılık bir suç işlemiş sayılmaz. sadece suç işlemiş sayılır.

peki, gelelim sonuca. evli bir kadınla beraber olan erkek toplum sözleşmesini çiğner. insanlığını çiğner. diğer erkeklerle yaptığı imzasız anlaşmayı çiğner. benim gözümde aşağılıklığının sebebi budur. cinsdaşlarıyla yaptığı anlaşmayı basit dürtüsel zevkler adına bozar. bu insan tipine saygı duymak mümkün değildir. türk olduğu hâlde ingiliz'e çalışan bir casustan ne denli tiksinirse bir kalp, bu erkekten de o kadar tiksinir.
devamını gör...

bu beyefendinin çaktırmadan kız öğrencilerinin götüne baktığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

slav ırkının kadınlarına eskort gözüyle bakmak ayılıktır. her milletin bir onuru var, böyle yaparak onları değil kendilerini küçültürler.
devamını gör...

bu konunun anonim ortamlarda konuşulmasına bayılıyorum. erkek canlıları genellikle "bakireliğe kafa takan mı kaldı abi yaaaaa." modundalar, az birazı da "erkek bakirse bakire arayabilir." grubundan oluyor. hiç sekmez. bu sonuncusuna da bayılırım, sanki hayatta her insan hak ettiğini yaşar da, ya da herkes "benim hak ettiğim iş/aş/ev/hayat bu." diyip daha yukarısını hedeflemezmiş gibi davranıyorlar. bunlar çocukça ifadeler.

bütün bunların sebepleri burada birisiyle tanıştıklarında bakireliği kafaya takmadıklarına karşı cinsi ikna etmektir. "olur mu kadın dediğin bakire olacak." deseler, tanıştıkları hanım "e sen böyle demişsin, demek ki yapmamalıyız." diyecek ya da hali hazırda daha önce birisiyle yatmış hanım "bana saygı duyulmayacak." diyip bu erkek ile konuşmayacak. "verme" potansiyeli yüksek kadınları elden kaçırmamak için girilen acınası çabalardır bunlar.

gelelim konuya. böyle bir takıntı vardır. bugüne kadar herhangi bir erkeğin bu kültürde bakire olmayan kadına aşık olduğunu görmedim. bakire olmayan kadına saygı duyulduğunu gördüm, ama iş ciddiye bindiği anda kimsenin o kadınla evlenmek istemediğine de şahit oldum. bunları kadınların lehine yazıyorum, başka bir şey değil. bir gün sevdiğiniz adamla bu konu açıldığında size öyle bir bakar ki, o bakışın hiçbir şeye değmediğini anlarsınız. evlenince sevişirsiniz, o kadar da önemli bir şey değil. yarı yarıya külfet.
devamını gör...

kim bir ömür boyu karanlığa bakacak kadar cesur ve kararlıysa, ilk umut ışığını o fark edecektir.

dmitry glokhovsky - metro 2033
devamını gör...

ilk aşk mı kaldı arkadaşlar kim tınlar? sevgilinizin kıymetini bilin yanağını cimcirin.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

biliyorum evet, üzücü.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

şudur.

skyrim oynayanlar anladı zaten. bilmeyenler için kısa bir özet geçmek gerekirse, oyunda karakterimiz, kendisine eziyet ettiği için yetimhanenin müdiresini öldürtmek için bir katiller loncasına -dark brotherhood- ayin yapan bir çocuğa yardım ederek müdireyi öldürür, ardından biraz zaman geçer ve bu lonca bize bir ulak aracılığıyla bu kağıdı gönderir, yani der ki ne yaptığını biliyoruz, bizim işimizi yaptın... ondan sonra da bizi kaçırır.

bu oyunu çok sevdiğimi bilen zamanındaki kız arkadaşım el emeğiyle bu kağıdın aynısını hazırlamış, ortadaki el izini de kendi el izinden yapmıştı. bugüne kadar aldığım en güzel hediye net olarak budur. tabii ki neden bilinmez, üstünden yıllar yıllar geçince her şey önemini yitiriyor, ayrıldığımız zaman kendisini hatırlatmaması amacıyla bu hediyeyi de atmıştım.

şimdi anlaşmazlığın ne olduğunu dahi hatırlamıyorum, bu hediyeyi bana veren kişiye kalbi bir duygu da beslemiyorum, ama bu hediyeyi görmek beni mutlu ederdi onu biliyorum. daha iyi bir hediye alana kadar bu başlık bana acı verecektir efendim, hortlatmayınız.
devamını gör...

"gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse."


buradan

şu satırları yazacak kadar nasıl sevdin büyük adam? özeneyim mi, bunu yaşamamış olmama şükredeyim mi bilemiyorum. çünkü böyle bir sevgi acısıyla birlikte gelir ondan eminim.
devamını gör...

sevgili dostlarım ben mesaj atsam da bana cevap verse, ondan leyla olur mu? o mesajı ben atsam ben mecnun olur muyum?
kendisine instagramdan yürüyen erkeğe cevap veren kadınla ne işimiz olur? eğer biz o mesajı atacaksak, üzerinde titreyeceğimiz o kadını aramaya yüzümüz olur mu?

biz bu zavallı erkekler ve kadınlar, birbirimizden habersiz ölür gideriz.
devamını gör...

zamanında orkun dergisi çıkarken, ruh adam romanı çıkmamış tabii daha, nihal atsız selim pusat takma adını kullanarak dergiye yazılar gönderir. bu dergide nihal atsız başyazar tabii ki, unutmamak lazım. yazı gönderilir, yayımlanır, gönderilir, yayımlanır. yazılar da tabii o kadar çok beğenilir ki, derginin ortasında şöyle bir yazı basılır:

"sayın selim pusat, lütfen dergimizle iletişime geçiniz."

zannederim bunu okuyunca nihal atsız dergiye şöyle bir girip kahkahayı patlatmıştır. o temiz kalpli güzel insanların o an nasıl eğlendiğini düşündükçe ben de mutlu oluyorum.

büyük adam nihal atsız, iyi ki varsın.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim