iche iche oldu nietzsche yazar profili

iche iche oldu nietzsche kapak fotoğrafı
iche iche oldu nietzsche profil fotoğrafı
rozet
karma: 2877 tanım: 292 başlık: 33 takipçi: 36
We are just a moment in time, a blink of an eye, a dream for the blind, visions from a dying brain, i hope you don't understand..

son tanımları | başucu eserleri


yalnızlaşmak

cenazede babası gömülürken ne yapacağını bilemeyen 20 yaşında bir oğlan gördüm. toprak atılırken mezarın başında öylece bekliyordu. eline küreği uzattılar almak için hamle yapamadı, bekledi, bekledi sonra küreği bir başkası aldı. ağlamıyordu, hissiz gibiydi. yanına gittim elimle toprak aldım ve işaret ettim, sende al dedim. ben toprak atmaya başladım o da atmaya başladı, sonra atarken ağladı biraz. toprak atma bitti eline ibriği verdiler su dökmesi gerekiyordu, öylece durdu bekledi. annesi seslendi, oğlum su dökeceksin babanın mezarına, döktü. dua edilecek ellerini açmadı, bir aile büyüğü eliyle gözüyle işaret etti böyle yap diye o da elini açtı dua etmek için.

o kadar eminim ki bu çocuğun yalnızlığına. yanında bir arkadaşı yok, ailesi var gibiler ama yoklar. babasına cenazesinde bile ağlamayan çocuk muhtemelen hayattayken de ona karşı hissizdi, babası da varken yoktu belki de.

babasını tanırdım ama oğluna bakınca ölümünden daha çok ona üzüldüm. sosyalleşemeyen, yalnız kalan insanların duyguları köreliyor. sevinci, üzüntüyü, yası, neşeyi paylaşamazsan anlamını yitiriyor.

bazı insanlar yalnızlığı aşırı kutsamaya başladı. insan nefreti, bireyselleşme, toplumu küçümseme, kültürüne yabancılaşma, akrabadan soyutlanma, arkadaşlıkları eğlence odaklı kurmak senin insana ihtiyacın olduğu anlarda; cenaze gibi, düğün gibi, kavga gibi, hastalık gibi, acil kana ihtiyacın olduğu gibi, araban yolda kaldığı, evini taşıyacağın gün geldiği gibi kimseyi bulamıyorsun etrafında.

yalnızlığa yatırım yapmayın, insana yatırım yapın. halini hatrını sorun, yardım isteyene yardım edin, lafı olanı dinleyin, sofranızı paylaşın, geçmiş olsun, kutlu olsun, başınız sağolsun, merhaba, var mı yapabileceğimiz birşey deyin. karşılık beklemeden insan bildiğinize insanlık edin, etmeden insanlık da göremezsiniz. yalnızlaşmak çoğu zaman hatalı bir seçimdir, alışmayın.
devamını gör...

kadınların güçlü erkek tercihi

kendi elleriyle yok edip sonra ne aradıklarını unuttukları ama hatırlatılmasında fayda olan bir mevzu bu. güçlü erkek denilen şey bir sır değil, tanıması ve anlaması zor da değil.

karakterli, ne istediğini bilen, anlaşılır, sorunlarla karşılaştığında pes etmeyip üzerine gidebilen, kendini ve kadınını ezdirmeyen, ekmeğini kazanan, muhtaç etmeyen, mızmızlanmayan, soğuk kanlı, savaşçı, sahiplenen, kıskanç, herif olan erkekler.

bu özelliklere sahip erkekleri yok ettiniz. karı kılıklı, kılıbık, ağlak, şakacı, kırılgan, her şeyi alttan alan, sorumsuz, kolay vaz geçen, ilişkide herşeyi normalleştireyim derken basitleştiren, akıllı olmalarına rağmen kontrol altında sürekli manipüle edilebilen zavallı oğlanlara dönüştürdünüz.

onları ınstagram ishalinize figüran yaptınız, istediğiniz gibi giydirip, istediğiniz gibi yedirip, içirip, histeri krizlerinizin, hazlarınızın, egolarınızın oyuncağı yaptınız. şımarık oğlan çocuklarına şımarık kız çocukları yakışır barbi dünyası gibi sanal bir dünya gerçekten yaşadığımız.

o kadar bocalıyor ki erkekler yemin ederim üzülüyorum hemcinslerime. bir türlü yaranamıyorlar, olamıyorlar, karşılarına kaza bela doğru bir kadın denk geldiğinde önceki yanlışların yol açtığı kişiliksizleştirme operasyonundan aldıkları yaralardan onunla da yapamıyorlar. ne istiyorsunuz ya? güçlü erkek dediğiniz babalarınızdı, köfn solisti kılıklı bebeler değilki.
devamını gör...

bunlar normal şeyler radyo yayını

bir gafda bende gelsin.

oto boyası satıyorum. birgün dükkanda tekim ve işler yoğun. hem telefon kulağımda konuşuyorum, hemde malzeme hazırlıyorum. o sırada dükkanın kapısının girişinde sakallı bir amca belirdi hafif kambur durmuş, orada bekliyor içeri de girmiyor. ben içeride çalışıyorum arada ona bakıyorum sonra içimden dedim bu dilenci herhalde bekletmiyim boşuna, çıkardım cebimden 1 lira al amca dedim aldı parayı başının üstünde üç kere çevirdi cebine attı sonra dışarıda bekleyen siyah mercedesi işaret etti. yeğenim müsait olunca şu benim arabayada bir rötuş boyası yapar mısın? telefonu kapattım nasıl özür diliyorum amcadan amca gülmekten ölüyor seni herkese anlatacağım bittin sen diyor. sonra yine geldi dalga geçmek için camide arkadaşlarına anlatmış kalpten gidiyormuş adamlar.
devamını gör...

prometheus (film)

alien serisi fanatikçe olmasa da çok sevdiğim bir film serisidir. özet olarak bilinen şekliyle uzayda yırtıcı ve korkunç yabancı bir tür tarafından saldırıya uğrama ve hayatta kalma mücadelesi şeklinde geçen bilimkurgu korku filmleri bu filmle bana göre çok daha fazla ilgi çekici ve fantastik bir türe dönüşmüştür.

inançlı yada inançsız hepimizin kendine sorduğu belki de bir hiçlik olması gerekirken biz nasıl var olabildik sorusuna kendi kurgusu ve evreniyle hibrit cevaplar vermeye çalışan, bilim ve inancı geçmiş ve gelecekle bağlayan ilginç bir film.

meraklı her çocuk gibi bende uzayı izlerdim ve cevapların orada olduğunu düşünürdüm. aşılamaz sınırları gidilmez yıldızları zamanın aleyhimize işlediğini bilmiyorken onları birgün keşfedilebilir gidilebilir sanarken bundan çok daha emindim.

şimdi biliyorum ki insanoğlu uzakları izlemekle yetinecek. tabi ki bu çok daha büyük bütçeli hayalleri ve kurguları izleyip zevk almayacağım anlamına gelmez. spoilersiz bir anlatım tercih ediyorum filmle kurduğum bağdan beğenip beğenmediğim şeylerden falan bahsediyorum sadece. mesela insanlığın başka üstün uzaylı bir ırk tarafından dünyada var edilmesi meselesi. bu beraberinde şu paradoksu da getiriyor ve beklenen cevabı vermiyor; peki o ırkı kim var etti?

senden üstün vasıflara da sahip olsa ölümlü bir tür tarafından var edileyi mantıklı bulursak bu sonsuz bir peki o zaman onu var edeni kim var etti zinciri oluşturur. kendimle ilgili bir konu bu kimseye birşeyin propagandasını yapmıyorum ve bunu ezbere de söylemiyorum, ölçüp tartarak üzerine çokça da düşünerek söylüyorum.

vardığım sonuç; zamandan münezzeh bir yaratıcının yada benim inancımda olan allah ın var olmadığı bir denklemde benim var olmam da imkansızdır. hiçbir mantık yaşamın bu şekliyle var oluşunu açıklayamaz. şekillenmesi türleşmesi gelişmesi vs değil yokken var olması meselesi.

filmde insanın yaratıcı rolüne bürünmesi ve ölümsüzlük arayışına girmesi konusu da işlenmiş. bir insan için ulaşabileceği zirve bu tanrıyı oynamak, yarattıkları olan bir ölümsüz olmak. haddini bilmeyen insanoğlu bu hırsı yüzünden insanlığın başına işler açıyor. film din bilim çatışmasının taraftarları arasında ortayolcu mu derseniz hayır aslında dindar tarafı daha haklı çıkaracak ve sempatisini kazanacak şekilde ilerliyor.

edebiyatın yüzde 90 üretiminin kaynağı aşk konusu ve yapay zeka da işlenmiş. burada yapay zeka tarafından sabote edilen bir aşktan aslında olması imkansız bir şey oluyor ve olmaması gerektiği için oluşan şey de kötülük oluyor. bunu böyle yorumlamak hatalı belki ama kaderin ve fıtratın zorlandığı her şeyde bir şer ortaya çıkıyor. iyice dine kaydık benim suçum değil bana bu referansları veren filmin suçu. sen yaratıcıya meydan okuyup kendine kul yaratırsan bir gün gelir o senin acizliğinden faydalanıp a.na kor diyor film. hep bir yetinmeme, hep bir arayış hep sorular hep hırs ve belasını bulanlar. değişmeyecek değişmemesi gereken bir şey. yoksa başa nasıl döneceğiz.
devamını gör...

karısını misafirine ikram eden şerefsiz eskimo

turanyurdu adlı bir forum sitesinde takılırken atsızata2008 nickli meşhur bir kullanıcının eskimolar türktür diye bir iddiasını görüp, merak edip eskimo araştırmaya karar verdim. acaba dedim nice bir millettir ne yer ne içer ne giyer.

şok edici şöyle bir şeyle karşılaştım; eskimolar gelenek olarak misafirlerine karılarını ikram ederler. internet bir çöplük ve troll yuvasıydı her şeye inanmamalıydım. yalandır olmaz öyle şey atıyorlar diye düşünerek çok ani bir kararla gidip yerinde görmeye karar verdim bu eskimoyu. ayrıca döndüğümde foruma yazıp meşhur olacaktım.

bu işi nasıl ucuza kapatırım diye araştırırken tatil sepeti.com da gördüğüm özspeed turizmin kuzey kutbuna ulaşım ve herşey dahil 1999 dolar kampanyasından satın aldım. gayet makul.

aktarmalı olarak kuzey kutbuna kadar gidiş vadeden bir turdu ve hiç dönmek istemeyeceksiniz diye de bir slogan üretmişlerdi. konaklama içinse ayrıntılı bir yer tarifi yapılmamış sadece kral konuğumuzsunuz yazıyordu. düşününce oldukça bütçe dostu ve kışkırtıcıydı.

neyse yola çıktık esenlerden kapıkuleye otobüsle gittik. kapıkule yakınlarında bir köyde zencilerle bir konteynırın içine girdik ve tır olduğunu tahmin ettiğim bir araçla norveçe doğru hareket ettik. norveçte sandığın içine girerek büyük bir balıkçı gemisiyle kutuplara aktarıldık. yolculuğum oldukça rahat geçmişti, vardığımda geceydi.

bizi kutuplarda qablik adlı ingilizce bilen bir eskimo karşıladı, kültürel turumuza hoşgeldiniz şimdi sizi konaklayacağınız iglolara götürelim dedi.

eskimoyla karşılaşmama az kalmıştı, oldukça heyecanlıydım. rehber yeri işaret etti şurada senin kalacağın iglo, işte o potansiyel şerefsiz karşımdaydı, kapıda tek başına karşılıyordu beni. planımı yapmıştım, olur da bana karısını ikram ederse şiddetle reddedecek ve suratına tükürüp allah cezanı versin godoş herif, senin soyunda türklük var diyorlar bir de yakışıyor mu şerefsiz diye bağıracaktım ve igloyu terkedip ilk vesaitle geri dönecektim. zaten öyle birşey yoksa içim rahatlamış olacaktı.

beraber igloya girdik başka kimse yoktu. karısı bakkalda yufkacıda falandır heralde diye düşündüm, çay için birşeyler alıyordur neyse gelir.

selam türko be mamotou dedi. özspeed in tercümanı bana dilinizi öğretti. merhaba mamotou ben niçe, içe içe oldum böyle dedim ve gülüştük. sonra sohbete başladık, baya konuştuk, saatlerce. kımız götürmüştüm içtik beraber içimiz ısındı. baya dertli bir eskimoydu kanım kaynamıştı ona. bu adam yapmaz öyle bir terbiyesizlik, günahını almışım. somon, fok, kutup ayısı billuru falan yedik, kımız içtik, güldük, eğlendik. ben baya yorgundum müsade varsa yatayım dedim mamotouya, şuraya kıvrıl dedi yer gösterdi. ya mamo dedim bekar mısın karın yok galiba senin. var da dedi onu 2 günlüğüne hadouya ödünç verdim. şok olmuştum...!!

bak niçe bilir misin bizde adettendir, şeref namus meselesidir biz misafirimize karımızı ikram ederiz, maalesef benim karım burada yok ve benim bu geleneğimizi bozmak gibi bir şey yapmam mümkün değil, çünkü bizi eskimo yapan şey budur dedi ve soyunmaya başladı, sana kendimi ikram ediyorum artık benimle idare edeceksin.

paytak penguenler aşkına dedim ne oluyor burada kaç niçe kaç. iglonun kapısında durmuş mamo soyunuyor ne başka kapı var ne de pencere. mamo dedim çok teşekkür ederim gerçekten çok misafirperversin ama gerek yok buna lütfen, zaten bir geceliğine geldim sabah gideceğim. niçe dedi bilmez misin burada bir gece 6 ay sürer ve gecenin ilk saatleri. şimdi tasalanmayı bırak ve ikramımı kabul et. a.k senin özspeed dedim, bırak lan beni imdaattt bak duvarda cin var diyerek dikkatini dağıtıp oradan kaçtım. yüzerek norveçe kadar vardım, oradan anavatana kadar koştum ve varır varmaz toprağını öptüm. kesin olarak emin oldum eskimolar türk değilmiş.
devamını gör...

sözlük yazarlarının garip özellikleri

sürekli birine benzetiliyorum. sen osmanın abisi değil miydin ya, ya sen bana çok tanıdık geldin ne iş yapıyordun, nerede oturuyorsun gibi şeyler herkesin başına gelebilir bu kadarı normal ama benimki daha farklı.

bir kaç hikaye var ama birisine hala çok gülerim.

birgün gece vakti bir parkta takıldık sonra eve dönmek için yola çıktım. az yürüdüm hava da çok soğuk bir taksi bekliyor öylesine şoföre baktım.

- oooo abi naber ya napıyorsun burada
+ iyiyim kardeş napim parkta dolandık eve gidiyorum
- abi atla gel gel soğuk hava
+ yok ben yürücem
- bin işte gel yolda konuşuruz atayım seni

bindim taksiye sohbet ede ede gidiyoruz. havadan sudan ayrıntıya girmeden ince ince yolu da tarif ederek eve kadar geldim, indim, hayırlı işler çok sağol, vallahi çok makbule geçti görüşürüz, allaha emanet ol diyerek yolculadım taksici kardeşi.

ulan iyi güzel de bu kim ? hayatımda görmedim. hahajajajajsjs beni niye aldı taksiye hiç isim de söylemedik ikimizde, garip bir şekilde o beni tanıdığı birine benzetti, ben onu tanımıyormuşum gibi konuşa konuşa geldik.
devamını gör...

özgürlük bir illüzyondur

önce özgürlüğün tanımı yaparak başlamak gerekiyor. en basit tanımıyla istediğini yapabilme iradesine sahip olmak özgürlüktür. özgürlüğün 1. şartı irade sahibi olmaktır. iraden yoksa kölesindir. irade nedir? kendine ait düşüncenin ve sorumluluklarının olmasıdır ve gerektiğinde bunlar için mücadele edebilmek, gerektiğinde bunları gerçekleştirmeni engelleyen şeyleri reddebilmek, baş kaldırabilmektir.

herhangi bir bağımlılık (marka, alkol, sigara, bilgisayar, sosyal medya, insan, iş, para) sahibi iseniz kusura bakmayın kölesiniz, bir işi zorla mutsuz olduğunuz halde yapıyorsanız kölesiniz, başkasına ait bir düşüncenin papağanı olmuşsanız onun üzerine birşey koyamıyor yada eleştiri getiremiyorsanız, okumuyor araştırmıyorsanız kölesiniz, savunduğun fikir için savaşmıyorsanız kölesiniz, sorumluluk sahibi değilseniz asalaksanız zaten kölesiniz, başkasının derdiyle dertlenmiyor, birilerine el uzatmıyor, selam vermiyor, selam almıyor, toplumuna yabancılaşıyorsanız kölesiniz.

istediğin yere gidebiliyor, istediğin partiye oy atabiliyor, istediğini yiyip, istediğini giyiyor, izliyor, konuşuyor, sevişiyor olabilmen seni özgür yapmaya yetiyorsa kimseden farkın yoktur. birey olmak seni ayrıcalıklı ve özgür yapmaz, sen sen sen önce sen sen önemlisin sen öncesin sen özgürsün sen uçarsın sen kaçarsın hayır en büyük özgürlük illüzyonu bu işte sen bir başına bir bok değilsin, tüketir tükenirsin. özgürlük zevk alabilmekten ibaret bir şey değildir. kendini bağımlı kılan herşeyle mücadele eden özgür olabilir. ben değilim mesela edemiyorum.
devamını gör...

israil’in refahtaki kampta çocukları ve bebekleri yakması

israil vahşette yarışamayacağınız kadar vahşi, ırkçı, yobaz ve terörist bir devlettir. şu an gücü bunu yapmaya yettiği için bunu yapıyor yarın daha fazlasına yetince artık hedefi kimse daha fazlasını yapar. çünkü inandığı dini ve ideolojisi bunu emrediyor. inancını ve fikrini yaşayan bir devlet. kısmen içinde muhalif olan vatandaşları var ama az.

görüyoruz resmen çocuk ve bebek öldürmekle eğlenip, övünen bu kavim için kendinden olmayanların insani bir değeri yok.

abd ve batı tarafından sınırsızca korunup kollanırken sanki bu soykırımı yapmak için bir bahaneye ihtiyacı varmış gibi yapmasına gerek de yok. zaten haklılar için değil güçlüler için dizayn edilmiş hukuk. medyası güçlü olan fotoğrafta ve hikayede kendini haklı ve mazlum olarak gösterebiliyor.

yok orada üst düzey hamaslı varmış da siviller gözetilmezmiş yok ya. bunu ancak insanlıktan nasibi kalmamış gözü dönmüş caniler yapar ve yapıyor. yeni de değil israil varolduğundan beri aynı, bir milat belirlemişler 7 ekim diye sanki herşey o gün başlamış gibi hikaye anlatıyorlar. israil etkiye tepki vermiyor israil bugüne kadar süren etki tepki sarmalında o ilk etkiyi başlatan kötülüğün sebebidir.

kundaktaki bebeklerin katledilmesine üzülmemek ayrı ama kılıf aramak ve kendince legalize etmek apayrı üst düzey bir vicdansızlık.
devamını gör...

baba olmak

özendirmek gibi olmasın;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ama çok güzel. allah isteyen herkese nasip etsin, yatırım tavsiyesi fazla geç kalmayın bu işler için bez mama fiyatları sürekli artıyor.
devamını gör...

90'larda çocuk olmak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

biz zengin çocuğuyduk. kaloriferli evimiz, 55 ekran kumandalı tv miz, 8 bit aterimiz vardı. ama zenginliğimiz bunlardan değildi. bizden zenginleri de vardı, fakirleri de vardı. hepimiz aynı okula gittik, aynı topla aynı sokakta oynadık, aynı ağaca çıktık, aynı tasoyu oynadık, aynı bisiklete sırayla bindik, aynı kavgaya girdik, aynı kızı sevdik bazen, aynı atari salona gittik olan olmayana ısmarladı, aynı şişeden su içtik, aynı büyük kolayı sırayla tepeye diktik, aynı elmadan dişledik. ne bir farkımız, ne bir havamız, ne ezdirdiğimiz arkadaşımız vardı. paylaşmak, merhamet ve insanlık, saygı ve sevgi, olan var olmayan var bilinci, birbirine sahip çıkmak, bizi zengin yapan bunlardı.
devamını gör...

ırkçılık

mensup olduğun milletin diğerlerine göre daha üstün ve nitelikli olduğuna inanmaktır.

doğuştan bir ırka mensupsun, aklın ermeye başladığı zamanlarda mensup olduğun ırkın mensuplarının tarihi seyirde başardığı şeylerle övünmeye, bunlarla gururlanmaya başlıyorsun ve bir aydınlanma geliyor; bu ırk bir harika dostum. bütün bu başarı hikayesinin sebebi bu ırkın üstün bir ırk olmasıyla alakalı olmalı. ırkçılık loading.

üstün, ayrıcalıklı bir ırk olmanın kriterleri dna nda var yani bu ırka mensup bütün insanlar otomatikman üstün ve ayrıcalıklı oluyor. peki olmayanlar ne oluyor? hemen onları kategorize etmeliyiz. çok aşağı, daha aşağı, aşağ ve biraz aşağı ırklar olarak. bunlara neler yapmalıyız içimizden elemeli ve ari, saf kalmalıyız.

hiçbir ideoloji yada dine dayalı konuşmuyorum. sadece ırkçılıkla alakalı kendi gözümden basit tanımlamalar ve tespitler bunlar.

ırkçılar sadece kendilerine şunu sorsun bu başarı hikayesinin sebebi ırk mı yoksa medeniyet kurma becerisi, kültür mü? büyük ve kalıcı imparatorluklar bunu ırkçılık yaparak mı başardılar? yoksa sistem kurarak, işi ehline vererek mi? ırkçılar osmanlı ve roma ya baksınlar mesela.

sen bir ulus, millet yada hadi ırk olarak örnek alınacak bir ahlaka, görgüye, kültüre, disipline, adalete sahipsen senin içinde azınlık olarak gördüğün diğer milletler senin onları zorlamana gerek kalmadan senin kimliğini savunurlar ve hatta sorulduğunda senin mensup olduğun milletin adını bile verirler. insan aptal bir varlık değildir bu ayrıcalığı kullanmak ister. saygı duyulan ol.

almanya güzeli seçilen iran asıllı kadının ben almanım demesi mesela, yada amerikada yaşayan hintlinin ben amerikanım demesi asıl hikaye bu, başarı kıstası ve hedef bu.

farkında değilsiniz ama türkiye de türklerin doğum oranları korkunç düşük seviyelerde, ırkçılık hiçbir yönden akıl karı bir ideoloji değil.
devamını gör...

arap ve islam ülkelerinde hiçbir zaman demokrasi olmadı

muhteşem tespit bu mu? ee nolmuş yani? belki de o toplumlar için ideali bu sistemler değilmiş, olamaz mı? neden -izm lere bu kadar saplantılı olunmalı ki? bir toplum kendine göre en ideal farklı bir sistem icat edip gayet mutlu bir şekilde yaşayabilirler. demokrasi dünyaya amerika ile hakim ve pohpohlanan bir sistem. kimseye farklı bir sistemin daha ideal ve yaşanabilir olduğunu kanıtlama fırsatı vermiyorlar ki zaten. biat etmezsen anında ambargo, darbe, dışlama, karalama yaparak sistemden izole edilir gidersin.

ayrıca konu olan arap ve islam ülkelerinin çoğu yıkılan, dağılan osmanlı coğrafyasında son yüzyılda kurulmuş. yüzyıllarca halifelik ve padişahın atadığı valilerle yönetilmişler. yönetim biçimi seçmek ve onun etrafında bir kültür inşaa etmek kolay iş değil. batının kilise hegemonyası gibi bir ortaçağ yaşamadı ki araplar, müslümanlar neden dinlerine düşman olsunlar. ne bekliyorsunuz cidden anlamıyorum. geri kalmanın sebeplerini yanlış yada eksik analiz ediyorsunuz.

türkiye nasıl başardı derseniz ağzınız yamulur beğen beğenme son sözü padişah da söylese osmanlı'nın son yüzyılında meclisi, mebusları, partileri ve hatta azınlık partileri vardı. balkanlara uzanmış bir devletin batı ve demokrasiyle haşır neşir olması kaçınılmaz oldu. etkileşim meselesi. müslümanlar yada osmanlı hakimken özenilen hakim kültür doğuydu. devran bu döner.

bir şeyi suçlarken veya kınarken ulan bu nasıl olmuş diye en azından yakın tarihe bir bakın allah aşkına. kafayı din ve ırk karşıtlığıyla bozup tarihteki her olumsuzluğu bunlara bağlayıp bir bağlam kurmayı nasıl başarıp bunu da sindirebiliyorsunuz.

gerçekten fanatiklik kör ediyor.
devamını gör...

sabetayist

osmanlı yahudilerinden bir grubun adıdır. kendini mesih ilan eden sebatay sevi nin takipçilerine denilir. ezoterik kabalistik inanca sahip bu ekol belli metodlarla bizdeki cifirciler gibi tevrattan kabaladan hesaplar yaparak anlamlar çıkartır ve kehanetlerde bulunurlar. osmanlıdaki ortodoks yahudiler buna şiddetle karşı çıkmış ve mesih iddiası olan bunların lideri sebatay sevi nin yakalanmasını istemiştir. adam yakalanınca müslüman oldum demiştir takipçileri de müslüman olmuş ama bu dönüş lafta kalmış. ezoterik örgütler böyle işleri sever gizli gizli inançlarını yaşamaya devam etmişler.

kısaca hikayesi bu. osmanlıda yahudilerin iç meselesi. adamın adı albert kendine alp dedirtiyor mesela villy ama vedat olarak biliyoruz yada youseff ama yusuf bey. az da olsa varlar.

bizim türkiyeli müslümanlar bunlara karşı acayip takıntılı. her kötülüğün sebebini bunlardan biliyor bazıları. bende sağcı ve müslüman bir adam olarak ancak tavsiyede bulunabilirim; komplolardan acilen kurtulun. osmanlıyı sebataycılar yıkmadı cumhuriyeti de onlar kurmadı. ister inanın ister inanmayın ellerinden gelse osmanlı'nın yıkılmasını asla istemezlerdi. hepimiz gibi onların da düzeni bozuldu yerlerinden yurtlarından oldular. bir avuç insan zaten sürüle sürüle en son osmanlıya dayanmış tutunmuşlar yahudilerin bir kısmı sebataycı olmuş hepsi de değil b.kunu çıkarmayın. pek çok hatadan maalesef yıkıldı imparatorluk elimizde türkiye var ona sahip çıkacağız. ittihatçılar içinde sebataycılar var diye çok tetikleniyor bizim tayfa ama mason padişahda var alüminyum. yani devletin son yüzyılı zaten fatal error.

bana göre sıradan hikaye şu; bizim anadolulu türkler cephe cephe savaşıp ölürken köyleri kasabaları yakılıp yıkılırken ne eğitim kalmış ne beslenme ne nüfus. habire göçmüş, savaştan uzaklaşmaya çalışmışlar. ermeni vurmuş, rus vurmuş, yunan vurmuş, fransız vurmuş, ingiliz vurmuş, italyan(az) vurmuş vurun ulan vurun vurun ben kolay ölmem demişiz ama ölmesek de insanlıktan çıkmışız. okur yazarlık bile kalmamış.

cumhuriyet kurulurken eldeki eğitimli, görece daha batılı, kültürlü insanların içinde bunlardan olanlar da var. genelde balkanlardan gelen türkler işe alınmış devlette. devlet zaten batılı olmak istiyor kravat takan adam bulmuş yeter başka soru yok müsteşar yap. ahjajajs.

pek çoğu doğal olarak yükselmiş zenginleşmiş. sebebi bu aslında ihanet falan değil doğal bir süreç. sonra yine yahudilerin içinden bazı insanlar sebataycılıktan bahsetmeye başlayınca uyanan mehmet şevket eygi ve ileri gelenleri sorunumuzu yada daha açık konuşayım bahanemizi bulmuş oldular. her şeyi sebatayistler yaptı bizim bir suçumuz yok. y.rk yok. kendileri yazıp anlatmasa bir bok öğreneceğimiz yoktu ha. bir de yalçın küçük falan gibiler bu hikayeyi şu sebepten yedirdi bizimkilere ince ince cumhuriyeti sebataycılar kurdu golü attılar. ulan o kadar savaştık öldük bu komploya göre bizim çabamız ne ? ne budalalık.

bu insanlara düşmanlık edeceğinize ne bileyim imkan varken eğitime ticarete kültüre düzgün kaliteli insan yetiştirmeye odaklanın. rekabetçi olun diyeceğim ama aslında çoğu terk etti gitti.
devamını gör...

dönme semazen ferdi

sene 1980 aylardan ekim, doğumhanede duyulan bir kadının avazı, gazinoda çalan ferdi tayfur - gelmez olaydım.

birden aklına doğum yapan karısı gelen şükrü kadehi masaya vurup;

- bugün bir oğlum olsun adını ferdi koyacağım o kadar! der ve raconu keser.

avaz diner ve erkek doğduğu için adı netleşmiş olan ferdi ağlayarak dünyaya gelir. o gün gazinoda ferdi çalmasa belki de adını dedesinin adı olan kamber koyacaklardı, o açıdan iyi olmuştur, isabet olmuştur.

doğumuna bile gitmemiş ayyaş baba şükrü 2 kızdan sonra doğan ferdi'ye onlara göstermediği ilgiyi, sevgiyi, eh biraz da masrafı gösterir diye beklemiş, ummuş anne perihan. ama adam çocuğu ve adını koymuş gerisine karışmamış. oluruna bırakılan ferdi ablaları sayesinde bir nebze daha rahat büyüyebilse de, klasik alkolik babalı hane. içer sıçar, bağırır çağırır, kavga dövüş, yatar, sızar, kalkar gider, gelir, ya para az, ya para yok döngüsü. yoksul zor geçen bir çocukluk yazgısı.

dram kralı ferdimiz lisedeyken babası şükrü beklenmedik şekilde sirozdan ölür. yardımlarla güç bela okuyup bitirdiği liseden sonra çalışmak zorunda kalır. mahalleden bir ablanın tavsiyesi ve yönlendirmesiyle tennure yani semazen elbisesi diken bir atölyede işe başlar. alpaka kumaş ceket ve etekler, şile bezi gömlekler, taytı, kuşağı, başlığı ıvırı zıvırı herşeyini üreten ulvi dokumacılık diye biryer. ufak bir ücrete çıraklık, getir götür işleri yapacaktır burada ferdi.

o güne kadar beyazdan başka tennure üretmeyen atölyeye nişantaşından ismi gizli özel bir müşteriden lal kırmızısı elbise siparişi gelir.

acilen kumaş bulunur ve verilen ölçülere göre dikilir. siparişi teslim etmesi için ferdi görevlendirilir. daha doğrusu ferdi gönüllü olur bu işe. kim istemiş olabilir bu takımı diye acayip merak etmiştir. ödemesi teslimde yapılacaktır, kim bilir belki de müşteriden sağlam bir bahşiş gelir diye düşünür.

ücreti peşin ödenmiş taksiye biner, adrese gider. apartman o güne kadar görmediği değişik bir mimaride yapılmıştır. kabartmalı, çıkıntılı, işlemeli ancak çok eski ve yıpranmış bir binadır. binaya girer ve daireye çıkar. kapının yanında duvarda bronz renginde kırmızı parlak gözleri olan yeleli bir arslan başı şeklinde zil vardır. dişlerinin arasındaki butona basınca arslanın gözleri kırmızı yanar ve zil ding dong diye çalar. o an ferdinin içi ürperir, heyecan basar.

içerinden bir adam seslenir.
- kimsiniz kim o
ferdi çekingen bir sesle.
+ efendim, ulvi dokumadan geldim, siparişinizi getirdim.
kapıyı açar adam. 40 lı yaşlarda zayıf uzun boylu esmer sakallı kısaca karakuruçirkin bir adamdır.
- hoşgeldin, içeri buyur genç.
+ sağolun, gelmeyeyim efendim, buyurun elbiseniz pakette.
- önce bir kontrol edeyim, deneyeyim gir içeri bekle 10 dakika genç, acelen ne.

ferdi ayakkabılarını çıkarır ve eve girer. ev çok tufahtır. antikacı dükkanı gibi eşyalar var, resmen müzelik. ayrıca içeride yanan tütsüden tarif edemediği değişik bir koku geliyordur. devasa salonunda oturup beklemeye başlar. bizim gecekondu bu salona sığar herhalde diye düşünürken adam elinde bir bardakla odaya gelir.

+ buyur bakalım beklerken içersin evlat, demirhindi şerbeti afiyet olsun.
- teşekkür ederim, isminiz neydi efendim
+ sadi, peki senin adın ne
- ferdi efendim
+ memnun oldum ferdicim, fazla tutamayacağım seni, işimizi sağlama alalım.

ferdi şerbeti içmekte tereddüt eder, zaten daha önce adını bile duymadığı bir şeydir. ama yine de meraktan bir yudum alır. tadı iyi mi kötü mü bir karar veremez, peşinden bir yudum bir yudum daha derken ufak ufak şerbeti bitirir ve beklemeye koyulur. allah günah yazmasın ne çirkin adammış sadi bey diye içinden geçirir beklerken.

sadi bey semazen elbisesini giymiş vaziyette çıkar gelir. hem komik hemde ürkütücü gözüküyordur. koyu kırmızı tennureyle bu çirkin adam çok garip gözükmektedir. şeytan semazen olsa böyle olurdu herhalde.

+ ferdi canım şu teybin tuşuna basda bir semah döneyim etek düzgün açılıyor mu bir noksanlık var mı anca öyle anlarım.

ferdi gider teybin düğmesine basar yerine oturur. sadi bey çalan sufi müziğiyle mevlana gibi dönmeye başlar.

ferdi ilk kez semah izliyordur. kırmızı bir semazen, gargamel tipli şeytan bir eli yukarıda bir eli aşağıda kafası yana yatık dönüyordür, bu an ona çok absürt geldiğinden istemsizce sesli bir şekilde gülmüştür. ama sadi bey inanılmaz bir tepki verir;

- ne gülüyorsun lan!
+ özür dilerim efendim
- efendini s*me yavşak soytarı mı var karşında!

bunlar bir semazenden duymayı beklediği şeyler değildi.

- bekle burada!

adam gider ve elinde çıkardığı takımla geri gelir.

- demek çok komik he. al şimdi bunları sr* ol git buradan, ödeme falan yok, gidince anlatırsın.

ferdi takımları iade alır. ödeme alamadığı için cepte para da yoktur. kucağında kırmızı tennure götüne baka baka atölyeye dönmek için yola koyulur. tam akşamüstü, yolu da bilmiyor.

- 3 ay bedava çalışsam bu takımların parası anca çıkar, ulan gülmeyen garibanın yüzü bir kere güldü onda da ihale aldık iyi mi!

ferdinin kafa öyle bir gitmiş ki nere gittiğini bilmeden yarım saat yürür. kendine gelince ulan ben nereye gidiyorum birine sorayım bari diyerek etrafa bakınmaya başlar. az ileride bekleyen 3 adam vardır. yanlarına doğru ilerler.

- selamünaleyküm abiler bir yer soracaktım

adamlar önce oralı olmaz kendi aralarında tartışıyorlardır, hatta elinde çiçek olan bir tanesi ağlıyordur.

+ murat bana bunu yapma aşkım nolur beni terk etme
- ne aşkı be ruh hastası şu tipe bak salya sümük ağlıyor bir de hadi yallah canım
× murat gerçekten çok gaddarsın kuzum çocuk sana çiçek almış gelmiş
- kıçına soksun çiçeğini

çiçekli gay ağlayarak uzaklaşır. şişko olan ve adı murat olan kalmıştır.

ferdi salağı hâlâ sorusuna cevap beklerken yorgunluktan ve gördüklerinden ağzı açık şekilde olan biteni izliyekalmıştır.

o sırada murat ferdiye döner ve

- ağzını kapat aslanım sinek kaçacak hahahahaja
+ abi ben biryer soracaktım da
- abi deme lazım olur ahhahajaja, nerelisin sen kirli sakallı

alaya alınan ferdinin gözleri aşağı iner, cevap vermemesi gerektiğini bilir ama yine de efendiliğinden mahçup şekilde cevap verir

+ sinop
- neeeee sinopmuuuuu ahaaa yakışıklı hemşehrim çıktı oleyy
+ yaaa bırak şimdi dalgayı ben gidiyorum haydi
- dur dur gitme bekleeee gitmek yok gidemezsin hemşericim

murat cüzdanından kimliğini çıkartır ve ferdi'ye uzatır

- al oku bakalım doğum yeri ne yazıyor orada
+ sinop
murat yüksek sesle duyuruyu yapar
- gördünüz mü bunun memleketinden hep ibne çıkıyor dimi sinoplum

ferdi çılgın gaylerin arasına düşmüştür. aralıksız billur geçilen ferdi iyice ambole olur. gitmek istiyordur, gidemiyordur.

- neyse sen nereyi arıyorsun ateş parçası söyle
+ be ben fatihe gitmem lazım kayboldum
- fatihe niyet taksime kısmet o kucağındaki ne öyle nişan elbisen mi hemşo

ferdinin testosteron ve adrenalin son bir atak yapar.

+ neyse ne be! amma uzattın sana ne!

murat altta kalmaz, cebinden bıçağı çeker çektiği gibi ferdinin alete dayar

- şşşşşşt akıllı ol seni hadım ederim burada nişanına yetişemezsin
+ bırak beni yoluma gideyim abi nolur
- şaka yaptım lan korkma gel benimle seni otobüslere götürcem kıyamadım

ferdiyi ciddi anlamda göt korkusu sarmıştı. şakasız benzetme olmayan dümdüz göt korkusu. murat ve şişkonun peşine takılır yolda seri şekilde t*ş*k geçilmeye devam edilir. ağzını açıp tek kelime edemez, gururu ayaklar altındadır.

- o elindeki neydi sinoplum cevap vermedin
+ he bu, şey bu tennure yani semazen elbisesi
- şaka yapıyorsun sen semazen misin?

yaşadıklarından sonra ferdinin gözü açılmıştı o an vereceği cevapla başına birşey gelmeden bu cendereden çıkabileceğini hesaplar ve kendinden emin bir şekilde evet der ben semazenim.

- ooooo genco hocam desene baştan çok özür dilerim ya senle uğraşıyoruz çarpılacaz ayol
+ yok estağfurullah benim acilen gitmem lazım ama paramı da düşürdüm
- kıyamam ya gel sen seni arabamla bırakıcam hemşehri hemşehriyi gurbette yolda bırakır mı hem.

muratın evine varırlar. murat ısrarla eve davet eder ferdiyi. ferdi istemese de artık birşey olmaz diye düşünür ve girer.

- ya şu zennureye bir bakabilir miyiz
+ zennure değil o tennure
- ay ne şeyurreyimse işte, hocam bir giy şunu be bir görelim öyle gideriz hiç yakından semazen görmedim
+ iyi tamam bekleyin giyip geleyim

ferdi tennureyi giyer ve odaya gelir.

- ulaaaan ne bu böyle bordo kırmızı çok seksiymiş valla

o an kırılırcasına kapıya vurulur ve kulakları yırtan o ses bağırır; açın kapıyı polis!

- noluyor lan ne polisi?!!!!

aşkına karşılık bulamadığı için ağlayan gay intikam için eve fuhuş ihbarı vermiştir. muratın ev arkadaşı şişkonun bu konuda sabıkası olduğundan eve baskına gelmiştir polisler. murat kapıyı açar.

kimse kıpırdamasın!

ferdi üzerinde tennure ellerini havaya kaldırmış gözleri dolu şekilde karşılar polisleri.

- ahahah bu ne lan? müşteri mi çalışan mı abi bu şimdi semazen var içeride.

murat son şakasını yapar ferdiye.

- memur beyyy bu adam evimize zorla girdi, bizi döne döne s*yr sabahtan beri yemin ederim bizim bir suçumuz yok.

+ yok öyle birşey ne diyorsun murat abi
- ya sen adını bile söylemedin
+ ferdi ben ayrıca semazen değilim ben memur bey

memur şok içerisinde

vay ismi de ferdi ha, dönme semazen ferdi!
devamını gör...

tanrı'nın varlığının ve tekliğinin ispatı

bir müslüman olarak biliyorum ki; imanın şartlarının başında gelir ve buna inanmak için aslına bakarsanız hiçbir elle tutulur deliliniz yoktur, bir simülasyonda yaşamadığımızın da delili yoktur. burada bir şekilde varız ve bu varlık için sorular sormak hakkına ve iradesine sahibiz diye düşünüyorum

maddi delil olmaması inanmaya devam etmeniz önünde bir engel de değildir. iman meselesi her inanan için farklı motivasyonla devam eder. mesela beni motive eden bir düşünceden bahsedeyim, bu benim inandığım kanıtlardan birisidir ayrıca.

öldükten sonra sonsuza kadar yok olunabileceğin hayal edilememesi. gözlerinizi kapatın ve düşünün, ben yokum, varken sonsuz şekilde yok olacağım. bilinç sahibi olmasam bu umurumda olmazdı.

bayılmak yada uyumak gibi değil bu, sonsuza kadar bir taş kadar bilinçsiz olmak, silinmek. kabullenmiyor falan değilim yanlış anlaşılmasın, sadece irademizin ve algımızın zayıflığını farkediyorum. yokluğu hayal dahi edemezken nasıl yoktan var oldum ben ve herşey.

kendi cevabım vardan var olduğumdur. bir güç deyin, tanrı deyin, allah deyin o "hep" vardı, varlığından bizi var etti yada o varlıktan oluştuk. anlaması kolay aslında, başlangıçta bir hiçlik olsaydı burada bu düşünce de var olamazdı.

yokluk ve hiçlik, korkunç bir boşluk. ardından gelen patlamalar ve tesadüfler zinciri bana tatmin edici gelmedi hiçbir zaman. allah nasıl var oldu diye sormakla bir şey nasıl yokken var oldu diye sormak aynı şey. ezeli ve ebedi olmayan bir yaratıcının olduğuna bu yüzden iman ediyorum.

onun bir parçası değilim yıldız tozuyuz geyiği değil bu. buna iman ettiysem ben kurandaki allah a iman ediyorum aynı zamanda. onun bir lütuf olarak verdiği bu cana ve bilince şükrediyorum.
devamını gör...

nebbaş

nebbaş mezar soyguncusu demektir. osmanlı zamanında istanbul'da yaşandığı rivayet edilen bir nebbaşlık hikayesini paylaşayım.

vakti zamanında istanbul'da bir nebbaş türer. mezarları açar yeni gömülmüş cesetlerin altın dişlerini sökermiş. hatta mezarların tahtalarını bile çalarmış. kolluk kuvvetleri halkla işbirliği yaparlar ve nebbaşı tam da iş üstünde bir mezarı açarken yakalarlar. nebbaş hemen orada asılır. halk çok şükür kurtulduk derken başka bir nebbaş türer ve bu eskisine rahmet okutacak kadar fenadır. mezarları açıp soymakla kalmaz, cesetlere tecavüz eder ardından kazığa oturturmuş. halk hemen her gün yeni kazılmış mezarların yanıbaşında kazığa oturtulmuş bir cesede rastlar. suçüstü yakalanıp asılan eski nebbaştan artık nebbaş-ı evvel (ilk nebbaş), yeni nebbaştan ise nebbaş-ı sani (ikinci nebbaş) diye sözedilmektedir. istanbullular; yahu nebbaş-ı evvel meğerse ne iyi adammış , kıymetini bilemedik diye feryat ederken, kazığa oturtulan cesetlerin sayısı öyle artar ki, nebbaş-ı evvel in adı dualarda bile hayırla anılır hale gelir. hoca efendiler minberde; "allah'ın rahmeti nebbaş-ı evvel in üzerine olsun" dediğinde, cemaat canı gönülden ve hep bir ağızdan amin diye karşılık verirmiş.
devamını gör...

yapılan fedakarlıklara yapmasaydın diyen insan

genellikle nankörlükle suçlanır. aksi durumlarda mevcuttur.

muhtemelen yapılanlar başına kakılmış yada kavgada dillendirilmiştir. ben senin için şunu şunu yaptım ama sen bana böyle davranıyorsun, yapmasaydın.

değer, değmez bu bir lütuf değil. hesaplı yapıyorsan zaten kumar oynamışsın, içinden gelerek sevgiden yaptıysan unut yaptığını. yapılan iyilik, fedakarlık adisyona yazılmaz. yapmak, yapmamak mecburiyeti yoktur. en fazla karşılığında minnet beklenir, o da karşılıklı sevgi saygı varsa görülür.
devamını gör...

tanrı paradoksu

ben de şeyi merak ettim; tanrı bükemeyeceği bir el yaratırsa onu öpmek zorunda kalır mı? çünkü öyledir ya işin raconu.

şaka bir yana bununla allah ın kudretini sınamış ve olmadığına karar vermenizde bir etken olmuşsa cidden size verilen akıl ve iradeye yazık olmuş. fiziksel, maddi alemden öteye bir alem olduğuna inanmayan, anlayamayan kullar için bir sürü uyarı var. bu sınırları son sınır zanneden insan kibre kapılıp hadsizleşebiliyor. çünkü buraya kadar bakıyor kendinden daha üstünü yok. zaman kendi için geri sayıyorken dahi gerçeği göremiyor. ihtimaller, hesaplar ve matematik değil kendini bilmek gerekli önce. burada güzel izahlar yapılmış tekrara düşmemek için girmedim, kendini bilen bu sorunun neden sorulamayacağını bilir.
devamını gör...

annelerin çöp diye attığı muhteşem şeyler

kapalı balkonumuzda sakladığım kahverengi kasa commodore 64 ü kutusuyla atmışlığı var.

niye attın ana onu sen benim hatıralarımı attın, bari söyle atmadan?

kaç kere söyledim! (1 kere demiştir hakkını yemeyeyim) sahip çıksaydın, leş gibi olmuştu zaten kutusu, açıp oynadığını görmedim, hem o zaten çalışmıyordur bile, alıp götürseydin bana ne, burası ardiye mi depo mu çöplük mü balkon bura balkon benim evim çöplük değil...... attım yine olsun yine atarım!

çok gaddarsın be kadın üzdün ama yine de canın sağolsun. aklınızda olsun annenizin evinden gittikten sonra o ev artık tam olarak sizin değil, cidden önemli birşey bırakmayın geride üzülürsünüz.
devamını gör...

dişçi korkusu

dişçi korkum yüzünden çürüyen bir azı dişimi yıllarca çektirmedim. sürekli ağrı ve apse yaptı. hep direndim. 1000 mg lık antibiyotikler ve apranax kullanarak tam 7 sene idare ettim.

içi oyulduktan sonra etrafı iyice incelen dişimi kendi imkanlarımla parçaladım. geriye sadece kökleri kalmıştı ve gel zaman git zaman askere gittim.

kıbtısta askerim, ilk zamanlarım. lanet olasıca kökü kuruyasıca azı dişimin iltihap yapacağı ve ağrıyacağı tuttu. revire gittim ağrı kesici ve antibiyotik istedim vermediler. hatta oradan beni girne askeri hastanesine sevk ettiler.

oysaki istediğim sadece ilaç ne bu tantana herhalde bunlar yazamıyor reçete hahaja.

mecburen dişçiye gidecektim hem de askeriyede. allah'ım ben ne günah işlemiştim. gitmemek vazgeçmek gibi bir şansım da yoktu. neyse dedim derdimi anlatırım tabib komutanıma o da beni anlar. gittim, sıram geldi içeriye girdim. tabib binbaşı bana baktı ve sordu;

- iche iche oldu nietszche sen misin lan?
+ benim komutanım.
- neyin var?
+ komutanım azı dişim apse yaptı ve çok ağrıyor. - geç otur bakalım.

dişçi koltuğu demek benim için elektrikli sandelye demektir. ama emir demiri keserdi.

- hmmm. diş bitmiş köke kadar çürük. napsak ki?+ komutanım antibiyotik ve ağrı kesici kullanınca geçiyor, ben aslında.. (araya girdi burada sus dedi gözlerin konuşsun)
- hadi ya, sivilde niye gitmedin oğlum doktara, baya kötü bu.
+ komutanım nasıl desem beim dişçi korkum var.
- yaa demek dişçi korkun var, nerelisin sen?
+ aslen giresunluyum komutanım.
- giresunlular çok mu uyanık olurlar he
+ (iç ses: ne alaka a.k çocuğu) uyanığı da safı da vardır komutanım.(politik)
- şimdi sen korkunca ne oluyor? onu de bakalım.
+ komutanım kendimden geçiyorum, bayılıyorum.

asistanına asteğmene seslendi

- hemen şuna bir iğne vur o dişi çekeceğim!
+ komutanım ama..
- sus lan, eğer var ya burada bayılırsan seni s....m!
+ ...........?! nööööööööö.

neredeyim ben neler oluyor imdaaaatttt diyemiyordum. asistan geldi ve aç ağzını dd iğneyi vurdu. ben bayılmamak için kendimi kasıyorum, zorluyorum. boncuk boncuk soğuk terler akıyor her yerimden. hayır bayılmamalıyım, bayılmamalıyım diyorum, adam bayılırsam beni silkecek.

- nasılsın, hişşt iche iyi misin lan
+ the person you have called can not be reached at the moment please try again later (duyuyorum ama cevap veremiyorum mmm)
- bayılmadın dimi lan iche aha bayıldı galiba
+ ı ı yoğk (ağız uyuşması ve yusuf) iyiyim ben komutanım nolur beni sssas...

akabinde o azı dişimi katır kutur zorlaya zorlaya çekti. sonra bir pamuk tıkadı ağzıma haydi dedi geçmiş olsun, bak şimdi de yumicik ağızlı oldun hahajaja diye kahkayı patlattı. öyle bahtsız bir bedeviyim ki çölde kutup ayılarının tecavüzüne uğradım
devamını gör...
devamı...

nekbe günü

"kutlayamazsan ağla yanımda
kutlayanım var, ağlayanım da..."

filistinlilerin 1 imzayla topraklarında sığınmacı israillerin ise resmen o toprakların sahibi olduğu birilerinin büyük felaketi başkalarının bayramı olan gün.

"bak sana bayram, bana bomba.."

taraf seçmek zorunda değil hiçkimse. sadece empati yapabilirsiniz. batının desteğiyle yahudiler tarafından götün götün sinsi sinsi ilerleyen bir işgal ve yerinden yurdundan edilen sürekli bombalanan insanlar arasında seçim yapmak zorunda değilsiniz.

“karanlık kördü adım yoktu,
hakkımı aldım, zaten çoktu.
gel bana anlat yaptığımı,
benim ne yapınca abarttığımı...”
“... gel bana anlat yaptığımı,
seni de yakınca abarttığımı...”
“... kutlayamazsan ağla yanımda,
ruhumu al da yüzleş aklınla"
devamını gör...

siyah

siyah herkesin yada çoğumuzun bildiği gibi bir renk değildir. ışığın olmaması, yansımaması, kırılmaması durumudur. aydınlığın beyazın zıttı karanlık siyahtır.

en iyi siyahı ışığı en fazla hapseden pigmentleri kullanarak elde edersiniz. renklendirmede kullanılan hiç bir siyah saf siyah değildir. kimisi kırmızı, kimisi lacivert yönlüdür. ne demek istediğimi ancak iki siyahı yaş boya olarak karşılaştırdığınızda anlayabilirsiniz. bakınca ikiside siyahtır ama aslında ikisi de tam siyah değildir. siyahın onlarca belki yüzlerce farklı tonu var, kestane siyah, abonoz siyah, piyano siyahı, obsidyen siyah vs. özel üretilmiş derin siyah yada jet siyah olarak bilinen türleri standart siyahlara göre cidden fark yaratır.

siyah karizmatik bir renktir. kullanıldığı eşyalara otoriter ve ciddi bir hava katar. otomobillerde, takım elbiselerde, cep telefonlarında yani vitrin ürünlerde sıklıkla kullanılır. yaşam alanlarında pek kullanılmaz, kullanılması depresif bir atmosfer yaratır. insanların ruhu sıkılır çünkü karanlıktır, karanlık insanı korkutur, sıkar ve enerjisini emer.

aynı zamanda pek çok kültürde matemin rengidir. ölüm ardından karalar bağlanır, cenazelere siyah elbiseler ve güneş gözlükleri takılarak gidilir. futbol maçlarına kola siyah bant takılarak çıkılır. siyah insan rengidir aynı zamanda. afrika insanı siyahidir. bu renge sahip olduğu için evrimini tamamlayamadığını iddia eden bilimsel kılıflı sapık zihniyetler tarafından aşağılanmış ve köleleştirilmiştir. siyah ırkçılıkla özdeşleşmiştir bu yüzden.

siyahın müzikte de bir yeri vardır. metal müziğin rengidir, takipçileri siyah giyer. müzikte isyanı simgeler. aynı zamanda simgesel olarak beyazın yani aydınlığın, iyiliğin karşıtı karanlık ve kötülüktür. iyiler beyaz kötüler siyahtır, iran rejimi özellikle siyahla ilişkilendirilir. hahamlar, hristiyan din adamları, rahibeler de siyah giyinir. beyaz cübbe algı açısından doğru bir tercih olabilir.

bilinen en siyah madde evrende bulunan karanlık maddedir.
devamını gör...

donnie darko

filmi dün tekrar izledim. ergenlik, şizofreni, paralel evren, düşen jet motoru, solucan delikleri, bunlar hayal mi gerçek mi hepsini geçiyorum.

dikkatinizi çekti mi? filmde donnie nin babası dışında hayattan basitçe keyif alan kimse yok. herkesin ya bir travması ya kompleksi ya ruhsal rahatsızlığı ya sapıklığı ya depresifliği ya psikopatlığı ya boşvermişliği var vs
vs. hayatı sıradan ve akışında yaşayabilen yok. kaçanlar, saklananlar, gizleyenler, kullananlar, kullanılanlar. akıllılar bile aklını gizliyor. yol gösterenlerin elinden yolu alıyorlar. o kadar berbat bir dünya tasviri var ki filmde mad world şarkısı karşılamıyor bile. okul aile birliğine ben neden küfür edeyim lan? yada o nasıl bir psikiyatrist? hepsi kafayı yemiş.

donnie ye o kadar üzüldüm ki bu izleyişimde. gel lan siktir et tavşanı mavşanı yıkılsın amkm dünyası sana ne kahraman olunca nolcak diyerek onu oradan çıkarıp kurtarasım geldi. çocuk cidden çok zeki ama aklı da gidik. intiharına zemin hazırlıyor film boyunca. ölmekten de ölümden sonrasından da çok korkuyor ama başka çaresi olduğunu bilmiyor. kendince kötülüğe karşı ufak bir savaş verdi ve kazandı da. insanların kahramanı olarak ölmek için mi? yoksa kendi tam olarak farkında değildi ama bu iyiliği karşlığı öbür tarafta cennete gidebilmek için mi? insanlardan kimse onun yaptığını bilmiyor. çocuk o kadar yalnız ki ben hiç bu kadar yalnız birini görmedim, neden bu kadar akıllı olmak zorundasın donnie? sal amq biraz.

ayrıca ergen agnostik olur mu lan? nasıl bir hikaye bu.

müslüman olarak benim görüşüm sanki bilinçli allah inancı, iman ve merhamet olsa kurtulabilirdi ama onu plasebo ilaç, hipnoz ve inanmadığı yalanlarla tedavi etmeye çalıştılar. aklını yalanlarla kandıramayacağın kadar zeki birini bir ihtimal ruhuna söylediğin gerçeklerle ikna edebilirsin.

bu çocuğa neden şimdi izlediğimde çok üzüldüm çünkü ilk izlediğimde baba değildim. içim daraldı izlerken bir de directors cut versiyon izledim killing moon bile çalmadı başta. donnie nin peder olmasa gülümseten olay yok. film dram kere dram.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim