1.
çukur (dizi)
2 sezon izlemiş olduğum türk dizisidir. olaya biraz farklı yönlerden bakmaya çalıştım. muhtemelen biraz saçmalayacağım, şimdiden okuyucu arkadaşlardan özür diliyorum. "her b*ktan analiz kasmayalım." mesajları istiyorum.
çukur dizisini izlerken aslında fark ediyorsunuz ki bu sadece bir mahalle hikayesi değil, modern bir feodalite anlatısı. koçovalı ailesi, mahallenin derebeyi; halk da onların serfleri gibi. mahallede devlet yok, polis yok, adalet sistemi yok. her şey koçovalı ailesinin ellerinde. idris baba, halkın koruyucusu ve lideri. bu, feodal sistemdeki lord ve serf ilişkisini birebir yansıtıyor. lord, kendi topraklarında yaşayan halkı korur; halk da bu koruma karşılığında ona sadakatle bağlı kalır. çukur’da da "çukur evimiz, yamaç babamız" gibi sloganlarla bu sadakat sürekli vurgulanıyor. ama feodal düzenin karanlık bir yüzü var: ihanet edenin vay haline. çukur’da da bu böyle. koçovalılara ihanet eden ya mahalleden sürülüyor ya da ağır şekilde cezalandırılıyor.
bu, feodal sistemin "sadakat ve itaat" temellerine dayandığını gösteriyor. yani koçovalılar, halkı koruyor ama bunun bir bedeli var. işte tam bu noktada karakuzular devreye giriyor. karakuzular, çukur mahallesine girip kendi düzenlerini kurmaya çalışıyor. ama onların düzeni, koçovalılarınki gibi değil. koçovalılar için mahalle bir yuva, halk bir aile gibi. karakuzular içinse mahalle sadece bir ekonomik kaynak. uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi faaliyetlerle mahalleyi sömürmeye başlıyorlar. halk onlar için birer araçtan ibaret. bu açıdan bakınca, karakuzular, feodal düzenin tarihsel düşmanı olan kapitalist düzeni temsil ediyor. marx’ın "kapitalist sistem, her şeyi metalaştırır" dediği noktaya birebir uyuyorlar. mahalle halkı, karakuzular için bir "meta" haline geliyor. bu, koçovalıların "koruma ve sadakat" temelli düzenine tamamen ters.
koçovalılar ve karakuzular arasındaki çatışma, aslında iki farklı toplumsal düzenin çatışması. bir yanda geleneksel feodal düzenin koruyucusu olan koçovalılar var, diğer yanda modern kapitalist düzenin temsilcisi olan karakuzular. bu çatışma, tarihsel olarak feodalite ve kapitalizm arasındaki geçiş sürecine çok benziyor. örneğin, 14. ve 15. yüzyıllarda avrupa’da feodal düzen zayıflamaya başladığında, kapitalist düzen yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı. feodal lordların yerini, ekonomik gücü elinde tutan burjuva sınıfı aldı. karakuzular da bu burjuva sınıfını temsil ediyor gibi. onların amacı, mahalledeki sosyal bağları yıkıp yerine ekonomik çıkarlar temelli bir düzen kurmak.
çukur mahallesi halkı, bu iki güç arasında sıkışıp kalıyor. bir yanda koçovalılara olan sadakatleri, diğer yanda karakuzuların baskısı. bu durum, tarihsel olarak da feodalite ve kapitalizm arasındaki geçiş süreçlerinde sıkça görülmüş bir şey. halk, ya güçlü olana boyun eğiyor ya da sadık kalmayı seçiyor. örneğin, rusya’da serfler, 19. yüzyılda özgürleştirildiğinde, çoğu eski lordlarına bağlı kalmaya devam etti. çünkü kapitalist sistemdeki belirsizlik onları korkutuyordu. çukur’da da benzer bir durum var. mahalle halkı, karakuzuların baskısı altında ezilirken bile koçovalılara bağlı kalmayı tercih ediyor. çünkü koçovalılar, her şeye rağmen bir düzen sağlıyor. karakuzular ise bu düzeni tamamen yok ediyor.
bir de karakuzuların kendi içindeki düzen var. koçovalı ailesi, aile bağları ve hiyerarşi üzerinden ilerliyor. idris baba lider, yamaç veliaht. ama karakuzular tamamen çıkar ilişkileriyle hareket ediyor. liderlik korku ve şiddet üzerinden sağlanıyor. yani bir yanda "baba figürü" olarak idris koçovalı, diğer yanda "patron" olarak karakuzuların lideri. bu fark, aslında iki farklı toplumsal düzenin temel farkını ortaya koyuyor: biri aile ve sadakat üzerine kurulu, diğeri çıkar ve güç üzerine.
çukur dizisi, bu yönüyle sadece bir suç draması değil, aynı zamanda toplumsal düzenlerin çatışmasını anlatan bir metafor gibi. koçovalılar, feodal değerleri temsil ediyor; karakuzular ise kapitalist düzenin acımasız yüzünü. mahalle de bu iki düzenin savaş alanı. "orta çağdan günümüze: feodalite vs kapitalizm" diye özet geçilebilir. sonuçta çukur sadece bir mahalle değil, aynı zamanda bir sistemin aynası. modernleşen dünyada geleneksel değerlerin nasıl tehdit altında olduğunu görmek açısından bu çatışma oldukça anlamlı bir metafor sunuyor.
çukur dizisini izlerken aslında fark ediyorsunuz ki bu sadece bir mahalle hikayesi değil, modern bir feodalite anlatısı. koçovalı ailesi, mahallenin derebeyi; halk da onların serfleri gibi. mahallede devlet yok, polis yok, adalet sistemi yok. her şey koçovalı ailesinin ellerinde. idris baba, halkın koruyucusu ve lideri. bu, feodal sistemdeki lord ve serf ilişkisini birebir yansıtıyor. lord, kendi topraklarında yaşayan halkı korur; halk da bu koruma karşılığında ona sadakatle bağlı kalır. çukur’da da "çukur evimiz, yamaç babamız" gibi sloganlarla bu sadakat sürekli vurgulanıyor. ama feodal düzenin karanlık bir yüzü var: ihanet edenin vay haline. çukur’da da bu böyle. koçovalılara ihanet eden ya mahalleden sürülüyor ya da ağır şekilde cezalandırılıyor.
bu, feodal sistemin "sadakat ve itaat" temellerine dayandığını gösteriyor. yani koçovalılar, halkı koruyor ama bunun bir bedeli var. işte tam bu noktada karakuzular devreye giriyor. karakuzular, çukur mahallesine girip kendi düzenlerini kurmaya çalışıyor. ama onların düzeni, koçovalılarınki gibi değil. koçovalılar için mahalle bir yuva, halk bir aile gibi. karakuzular içinse mahalle sadece bir ekonomik kaynak. uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi faaliyetlerle mahalleyi sömürmeye başlıyorlar. halk onlar için birer araçtan ibaret. bu açıdan bakınca, karakuzular, feodal düzenin tarihsel düşmanı olan kapitalist düzeni temsil ediyor. marx’ın "kapitalist sistem, her şeyi metalaştırır" dediği noktaya birebir uyuyorlar. mahalle halkı, karakuzular için bir "meta" haline geliyor. bu, koçovalıların "koruma ve sadakat" temelli düzenine tamamen ters.
koçovalılar ve karakuzular arasındaki çatışma, aslında iki farklı toplumsal düzenin çatışması. bir yanda geleneksel feodal düzenin koruyucusu olan koçovalılar var, diğer yanda modern kapitalist düzenin temsilcisi olan karakuzular. bu çatışma, tarihsel olarak feodalite ve kapitalizm arasındaki geçiş sürecine çok benziyor. örneğin, 14. ve 15. yüzyıllarda avrupa’da feodal düzen zayıflamaya başladığında, kapitalist düzen yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı. feodal lordların yerini, ekonomik gücü elinde tutan burjuva sınıfı aldı. karakuzular da bu burjuva sınıfını temsil ediyor gibi. onların amacı, mahalledeki sosyal bağları yıkıp yerine ekonomik çıkarlar temelli bir düzen kurmak.
çukur mahallesi halkı, bu iki güç arasında sıkışıp kalıyor. bir yanda koçovalılara olan sadakatleri, diğer yanda karakuzuların baskısı. bu durum, tarihsel olarak da feodalite ve kapitalizm arasındaki geçiş süreçlerinde sıkça görülmüş bir şey. halk, ya güçlü olana boyun eğiyor ya da sadık kalmayı seçiyor. örneğin, rusya’da serfler, 19. yüzyılda özgürleştirildiğinde, çoğu eski lordlarına bağlı kalmaya devam etti. çünkü kapitalist sistemdeki belirsizlik onları korkutuyordu. çukur’da da benzer bir durum var. mahalle halkı, karakuzuların baskısı altında ezilirken bile koçovalılara bağlı kalmayı tercih ediyor. çünkü koçovalılar, her şeye rağmen bir düzen sağlıyor. karakuzular ise bu düzeni tamamen yok ediyor.
bir de karakuzuların kendi içindeki düzen var. koçovalı ailesi, aile bağları ve hiyerarşi üzerinden ilerliyor. idris baba lider, yamaç veliaht. ama karakuzular tamamen çıkar ilişkileriyle hareket ediyor. liderlik korku ve şiddet üzerinden sağlanıyor. yani bir yanda "baba figürü" olarak idris koçovalı, diğer yanda "patron" olarak karakuzuların lideri. bu fark, aslında iki farklı toplumsal düzenin temel farkını ortaya koyuyor: biri aile ve sadakat üzerine kurulu, diğeri çıkar ve güç üzerine.
çukur dizisi, bu yönüyle sadece bir suç draması değil, aynı zamanda toplumsal düzenlerin çatışmasını anlatan bir metafor gibi. koçovalılar, feodal değerleri temsil ediyor; karakuzular ise kapitalist düzenin acımasız yüzünü. mahalle de bu iki düzenin savaş alanı. "orta çağdan günümüze: feodalite vs kapitalizm" diye özet geçilebilir. sonuçta çukur sadece bir mahalle değil, aynı zamanda bir sistemin aynası. modernleşen dünyada geleneksel değerlerin nasıl tehdit altında olduğunu görmek açısından bu çatışma oldukça anlamlı bir metafor sunuyor.
devamını gör...