parpali_ yazar profili

parpali_ kapak fotoğrafı
parpali_ profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 4536 tanım: 552 başlık: 6 takipçi: 111
hey there i am using whatsapp

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük'teki ciddi yazarlar

ben bir çok başlığa yazıp yazıp göndermeden silenlerdenim, söylenecek çok şey var da muhatabının duymak istediği bu değil gibi hissediyorum. freuddan bahsetmek ya da twain den alıntı yapmak ortamı bozacak gibi. bunun içinde kimseyi suçluyor ya da yargılıyor değilim. herkes nasıl takılmak istiyorsa öyle takılsın. bari burada herkes özgür hissetssin
devamını gör...

kitap okuyan insanı belli eden detaylar

kitabı okuyan değil de okuduğu kitabı anlayan ve içselleştiren insanların özellikleri genelde algılarının açık olması bence. değişime daha yakınlar ve daha kolay empati yapabiliyorlar. yoksa herkes okur bu memlekette sorsan.
devamını gör...

içimizdeki şeytan

sabahattin ali'nin en sevdiğim kitabıdır kendisi. kitap genel olarak dönem gençleri açısından iç çatışmayı ve toplum çatışmasını ele alıyor. bazen bir şeyin doğrusu nedir biliriz ama yine de yanlış olanı seçmek işimize gelir ya da bir şeyleri değiştirmek isteriz, yeteri kadar donanıma da sahibizdir ama yapmayız, yapamayacağımıza inanırız. peki neden? bize bu acziyeti veren ve yanlış olanı seçmek konusunda içimizi kemiren şey nedir? kahramanımız ömer kendi nezdinde bunu içindeki şeytana bağlıyor. ancak okur olarak dönemin şartlarının insanlar ve aydınlar üzerindeki etkisini görüyoruz. sıkıntı ve bu sıkıntıdan kurtulmak yaşanan sıkışmışlık aslında okuduğumuz. bunu hepimiz illaki yaşıyoruz ve bazen düşüncelerimizle davranışlarınız çeliştiği gibi hangisi gerçek benim diye düşünüyoruzdur.

macide ise çok da farklı olmamakla birlikte dönemin kadına bakış açısını, kadınlara yüklediği rolü ve kadınların bunlara rağmen devam etme hususundaki gayretini bize gösteriyor. aslında onun da yaşadığı bir tür kaçış, ait olma ve güvende hissetme çabası. tüm bunları yaparken de kendi olmaktan vazgeçmemek için çabalıyor.

bunların dışında kahvehanelerde buluşup yapılan felsefi sohbetleri o kadar kıskanmıştım ki anlatamam. kimsenin beş parasının olmadığı ama herkesin zihninin dolu olduğu, kendini ve dönemi sorguladığı, boş gibi görünse de insanın kendi içinde bir hesaplaşma yapmasına vesile olan o sohbetlerden bir tane de ben istiyorum.

genelde alıntılar aklımda tutamam ama bu kitapta okuduğum şu cümleyi mıhh gibi tutuyorum :

hayatın değişmeler silsilesi ve her değişmenin bir tekamül olduğunu anlayamayanlar yobaz kafalı insanlardır.


muazzam bir kitap yani okuyun, okutturun.
devamını gör...

genç werther'in acıları

bu yorum spoiler içerir.

ahh werther ergenliğimin travmalarından biridir.
goethe kitabı 25 yaşında yaşadığı bir ilişkiden yola çıkarak yazmış. kahramanımız werther tutkulu bir romantiktir. vazgeçmeyi bilmez bence doğru ve yanlışı ayırt edemeyecek, hayır kardeşim olmuyorsa yoluma giderim diyemeyecek kadar sürrealist bir aşıktır. aynı zamanda benlik bunalımı yaşayan bir karamsar da denebilir.

bir noktada bu tutkulu vazgeçilemez aşkı beni tirt etmedi değil. duygusal dayanıklılığı sağlam olmayan karakterler okurken karaktere sinirlenmeye başlıyorum istemsizce. karşımda olsa da allah aşkına senden önemli mi sana kız mı yok desem anlamayınca da iki tokat patlatsam istiyorum. gerçek aşk insanı yüceltir ve hayata bağlar ama değil mi? sonra diyorum ki karakter o kadar güzel anlatılmış ve kendini yaşatıyor ki bu da tamamen yazarın başarısıdır.

aşkı aşk yapan şey imkansızlığı ve kavuşulamıyor olmasıdır. werther de bu aşk ve kendi duygusal dayanıksızlığı sonucunda en yapmaması gereken şeyi yapar. belki de aslında beklenen bir sondur ki beni pek şaşırtmadı. bilsem ki öleceğim yine seni seveceğim diyerek intihar eder.

denilir ki kitap çıktığı o dönemde werther'in mavi frak, sarı yelek ve çizmeleri moda olmuş. sadece kıyafetleri değil intihar etmek de moda olmuş. napolyon da gittiği her yere bu kitabı taşımış.

yine de siz siz olun ya da biz biz olalım kimse için kendimizi bu denli yıpratmayalım. yaşam zor olsa da yaşamak güzeldir.
devamını gör...

türk mitolojisi

çin, fars, arap, rus ve mezopotamya mitolojilerinden etkilenmiş, karma bir mitolojidir. aslına bakılırsa tüm mitoloji unsurları ; ritüeller, tanrılar, törenler tüm mitoloji tarihinde paralellik gösterirler. biri diğerinden daha farklı değildir. türk mitolojisi için de şamanizmin etkisi belki onu diğerlerinden biraz daha farklı kılıyor olabilir.

mezopomya mitolojisinde ve aslında birçok mitolojide olduğu gibi türk mitolojisinde de toprak kadını, gök erkeği temsil eder. toprağın kutsallığını gösterebilmesi için gökten yağmur yağması ve toprağı döllemesi gerekir.
dünya ise sadece gökten ve topraktan oluşmaz. bir de yeraltı vardır.
gök 7,9,17,19 kat olarak farklı topluluklara derecelendirilmiş. 7 kat gökyüzü ta o zamanlarda da varmış yani. ayrıca bu katlarda üst yaratıcıların ve alt yaratıcıların hiyerarşik bir sıra içinde olduğuna inanılırmış. aynı şey yeraltı için de geçerli tabi ki. insan ise tam ortada yaşam sürermiş.

diğer mitolojilerden farklı olarak ay erkek sembolü güneş ise kadın sembolüdür. ay tanrısı için farklı mitolojilerde inanna, nanna, iştar, sitare gibi kadın isimleri kullanılırken türk mitolojisinde ay tanrısı ay ada yani ay ata olarak isimlendirilmiş.

bay ülgen, erlik han, , ag ene, kızagan tengere, mergen tengere, kün ene (güneş ana), ay ada (ay ata), kuday yayuci, maydere, mayana gibi farklı görevleri olan tanrı isimleri de yine farklı topluluklarda kullanılmış. bu farklı topluluklardan kasıt yakut türkleri, altaylar, teleütler ve tuvalardır.

mitolojik hikayelerden ve ritüellerden bazıları islami hikayelerle de eşleşir. cennetten kovulma, cennet ve cehennem inancı, ölümden sonra yaşam mitolojik hikayelerde de görülür.

tüm bunları da yıllar önce okuduğum kadim türklerin mitolojik hikayeleri ve erhan altunay'ın sayısı 30 u aşan mitoloji derslerinden biliyorum. youtube da bu derslere ulaşabilirsiniz. meraklısına duyurulur.
devamını gör...

dr. jekyll ile bay hyde

bu kitabı freudyen ve varoluşu bir bakış açısıyla değerlendirdiğinizde çok farklı bir yere oturur ve o kadar kısa bir kitabın bu kadar derin olmasına şaşırır kalırsınız.
id-ego ve süperego artık hepimizin bildiği birer kavram. mr. hide tamamen idi temsil eden,dürtülerini hiçbir süzgeçten geçirmeden gerçekleştiren tarafken, dr jekyll karar mekanizmasın olan ve egoyu temsil eden karakterdir.

her insan hayatının bir evresinde en az bir defa varoluşsal bir kriz yaşar bence. ben kimim, aslında beni ben yapan şey davranışlarım mı düşüncelerim mi çukuruna birkaç kez düşeriz. bu varoluşsal krizde kendimizi ararken tek başınayızdır, çünkü varoluş acı bir gerçektir ve herkesin acısı da kendisinedir. varoluşumuzu anlamlandıran en önemli şey de kendimizi ifade etmekten çok anlaşılabilir olmaktır.

kitapta karakterimizin ürettiği bir serumla kendisini özgür bırakmasını ve mr hide a dönüşmesini okuruz. bunu test etmek ve günden güne kaydetmek ister. ancak bu testin sonu hiç de istediği gibi olmaz ve geri dönüp dr jekyll olmakta zorlamaya başlar. daha kötüsü geri döndüğünde de hiçbir şey hatırlamaz.

acaba hatırlamayacak olsak yani vicdanımız bizi rahat bıraksa bizler de o serumu dener miydik? gerçek kişiliğimizi ortaya koymak ve ondan asla sorumlu olmamak ister miydik? üstüne düşünülmesi gereken birkaç şeyden biri bence bu. aslında olduğumuz kişiyle yüzleşmek ve en hayvani tarafımızı görmek bize neler hissettirir çok merak ediyorum.

ben o serumu 1 kereye mahsus alırdım galiba.
devamını gör...

rodion romanoviç raskolnikov

allah onu ıslah etsin. kitabın 300 sayfası boyunca suç işlemeye geriye kalan 300 sayfası boyunca da itiraf etmeye çalıştı. ben arayacaktım neredeyse polisi nolur gelin bu adamı alın diye. aşırı duygusal, aşırı duyarlı ve suçlu bir ruh raskolnikov. o kadar gerçek bir karakter ki kapı komşum gibi; yolda, otobüste, parkta karşılaştığım herhangi biri hatta bence sizden biri gibi. çektiği ızdırap, yaşadığı ikilem, içinde olduğu çatışma fazlasıyla anlaşılır. azıcık mıymıntı biri, bir iş yapacak ama bin türlü sıkıntı peşinde. böyle karakterlere de sinir olurum. hayatı boyunca tek başına tek bir becerememiş, en sonunda harekete geçecek enerjiyi kendinde bulmuş onu da eline yüzüne bulaştırmış ve kötü bir yolda kullanmış karakterlere tirt oluyorum. raskolnikov da onlardan biri. yine de kitap bittikten ve üzerinden günler geçtikten sonra onu düşünmekten kendimi alamamıştım. cezası kaç yıldı, acaba çıkabildi mi, sevdiği kızla mutlu oldu mu hep merak ettim bu soruların cevaplarını. o kadar söz söyledikten sonra dostoyevskinin bu kadar gerçekçi romanlar yazması beni cidden etkiliyor. karaktere sinir olmak, sevmek, eleştirmek bu her zaman olabilecek bir şey değil. karakterin yerine kendini koymasan da onu anlıyorsun. helal olsun. dostoyevskiyi eleştirmek de ne kadar haddim olabilir orası da ayrı.
devamını gör...

anna karenina

muhhhteşem bir klasik. tadı damağımda kaldı desem yeridir. dönemin rusya'sı en ince ayrıntısına kadar yansıtılmış. en üst kademeden en alt kademeye kadar karakterler öyle ince işlenmiş ki toplumun yaşadığı çatışmayı net bir şekilde görebiliyorsunuz. anna ve kocası arasındaki ilişki, levin ve tarımda reform girişimleri, toplumda kadın ve erkeğin yeri, işçi sınıfının çalışma dinamikleri heeerrr şey var.

en sevdiğim karakter de levindir. levinin bölümlerini çıkarıp başka bir kitap yapsaydı yine muhteşem bir kitap olurdu bence. anna'dan sıkılıp levine geçebilmek için gözlerimi feda ettiğim günler olmadı değil.

filmi de ayrı güzeldir. her detayın, kıyafetin ve saç şeklinin bir anlamı var dikkatle izleyen ve sembolleri iyi yorumlayabilenler için görsel şölendir bence .

neticede rus edebiyatının realist, varoluşçu bakış açısına sahip muazzam bir kitap. o kadar sayfayı görüp gözü korkan da korksun çok haklı.
devamını gör...

babaya mektup

kafka milena'ya mektuplarda babasına mektup yazdığından ve bunu da avukatlara özgü hilelere başvurarak yaptığından bahseder okuyanlar bilir. . ben de bunu okuduğumdan beri kendisine büyük bir öfke duymaktayım. küçük ölçekte düşünürsek kandırıldım gibi hissediyorum.tüm bu hikayenin gerçeklik payı yok mudur tabiki vardır. devlete kaptırırken babayı da aradan çıkarmıştır belki de tam tersi bilemeyiz. büyük ölçekte düşüneceksek de..

eserin ismi babaya mektuptur. çünkü burda bahsedilen baba kafkanın babası değil olabilecek tüm otorite ve baskı mekanizmalarıdır. var olan devlet düzeni ve hiyerarşi eleştirilir. üstün ve baskın olanın ezik olanı, ataerkil olanın anaerkil olanı, burjuvanın halkı nasıl ezdiğini anlatır. bu kitap onun bu konudaki tüm çekirdek fikirlerini oluşturduğu ve bunu sembolik olarak bizlere sunduğu kitaptır. var olan sistemin bir eleştirisidir. sen aslında iyisin, olması gerekensin ama bize yaşattığın ve dayattığın şeyler kabul edilebilir değil, bugün içinde yaşadığınız köhne durum senin yüzünden demenin başka bir yoludur.

iktidar kafka için kaçınılmaz olan ve döngüsüne asla karşı konulamayacak bir girdap gibidir. evlilik de bir erkek için iktidarın en kısa yoludur. her erkek doğal yollarla toplumda hiç zorlanmadan kolayca adapte olabileceği o küçük iktidara evlilikle sahip olur. bağımsızlaşır, söz sahibi olur. bu yüzden kafka bu evlilik başkaldırısını yapar ve babasıyla tartışır. aslında onu kızdıran bahsettiği sarışın sekterle evlenememek değil bağımsız fikrinin desteklenmiyor oluşudur.

geniş bir açıdan değerlendirecek olursak da aslında yaşadığı şey oedipus kompleksidir. babayla yarış, ona öykünme, onu geçme hatta yenme isteğidir. bu yüzden onunla sürekli çatışır.

ne diyelim kendi deyişiyle ezik, korkak, hassas, çelimsiz, kararsız, huzursuz, kaygısız ve soğuk kafka babanla problemini çözmek için mektubunu annene vermen bile faul koçum. bu bir iç döküş bir yakarış ama babanın haberi bile yok. üzücü.

biz biz olalım azıcık güçlü olmaya çalışalım arkadaşlar ayrıca bir ebeveyn olacaksak da unutmayalım ki

mesele çocuklarına verebileceğin herhangi bir ders değil, mutlu bir yaşamdı
devamını gör...

dönüşüm

kafka dönüşümle ne anlatmak istedi benim için her zaman bir bilinmez olacak. sanki söylenecek her şey ya da açıklanacak her metafor hep eksik gibi. kafka çıksa da bunu anlatmak istedim dese hayır hayır başka bir şey anlatmak istemiştin diyeceğim. yine de ne kadar çok açıklama yapılırsa yapılsın bence anlatmaya çalıştığı şey babasıyla ilişkisi ile alakalı olan incelemelere daha yakın.

kendini sürekli kabul ettirmeye, ispat etmeye ve babası tarafından var olduğunun ya da başardığının bilinmesine ihtiyaç duymuş ve hayatı boyunca bundan şikayet etmiş. nerdeyse tüm kitaplarında da bunun izlerini gördüğümüz bir yazar kafka. babasıyla ilişkisi ona tamamen işe yaramaz gibi hissettirmiş ki babaya mektupta bunu açıkça görüyoruz. milenaya mektuplarda da babasından bahsettiği bölümler var. babayı yenmek ya da onun tarafından kabul edilmek kafka için varolmanın ilk basamağı gibi.

dönüşümde ait hissetmediği ve tümden yabancı olduğu toplumda kendisini koyduğu yeri görüyoruz bence. o kadar başkayım ve içinde yaşadığım sistem beni bu başkalığa o kadar zorluyor ki adeta kocaman bir böcek gibiyim demek istemiş bence. sistem tarafından yok sayılan hatta istenmeyen, tiksinilen ve bir işe yaramayan bir varlık olarak resmetmiş kendisini.

okuduğundan daha fazlası olan kitaplardan biri dönüşüm. üstüne düşünülmesi gereken bir çok noktası var. ancak kafkaya sinir oluyor olabilirim. sürekli şikayet ediyor ve bunu da adeta depresyon halini korumak için yapıyor gibi hissettiriyor bana. sanki bundan da keyif alıyor. neyse. öyle işte.
devamını gör...

şu an hissettiğiniz burukluğun sebebi

şu hayatta önümdeki tek engel benim. kendi kendime yaptığımı düşman düşmana yapmaz herhalde. hayatımın fırsatını, aşkını, en güzel yıllarını bile isteye ıskaladım ve buna devam ediyorum. istemesem de elimden kayıp gidiyor bir şeyler tutamıyorum. ne yapacağımı da bilmiyorum. koca bir sıfır gibiyim. kendimden umudu kestim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim