2039'da, tarihsel düşmanlarımız olan haçlılar ve içimizdeki hainlerden hepimiz adına intikam alan cüneyt arkın'ın 80'lerdeki filmleri kadar gülünç karşılanacaktır. akp'nin piyasaya sürdüğü şu savaş dizilerine ayılıp bayıların, elinde kılıçla diriliş şahlanış vs izleyenlerden hiçbir farkı yok.
tanıdığım bir kadın kendini çok koyu atatürkçü, modern, sorgulayan, açık fikirli ve toplumsal cinsiyet eşitliğine inan biri olarak ifade ediyor. yurt dışı görmüş ve iyi eğitimli olduğunu da ekleyeyim.
bu biri ara elemanın biriyle takılıyordu. herifin adı silahlı bir adli vukuata karışınca bu durumdan övgüyle uzun uzun söz etti sağda solda. bu kadar.
dolaylı yoldan zeki biri olduğunu ima etmeye çalışan kadındır.
geçenlerde böyle biri denk geldi. oturmuş bişeyler içerken sapyoseksüelim dedi ve sonras unutamadığı eski sevgilisini anlattı. eleman tam tahmin edebileceğiniz gibi işsiz güçsüz, kriminal mevzulara bulaşmış, tek iyi yanı vücut geliştirmek olan lümpen biriydi. kadınlar ne derse tam tersini anlayın biraderlerim.
türk kızlarının ekseriyetle kitaplığa sahip olmamalarından mütevellit gözümüzün önüne gelen herhangi birinin odasındaki kitapları şöyle bir inceleyelim, bakalım neler göreceğiz?
- liseden kalma çok sayıda soru bankası ve kpss hazırlık kitapları (zamanla yeğenlere verilip sayısı epey azaltılacak. kocaya giderken hiçbiri alınmayacak)
- milli edebiyat dönemi yazarlarına ait en az 1 roman (lisede ödevi olduğu için aldı. internetten özetini okudu)
- şu çılgın türkler (bu da ödevdi, 20 sayfa okuyup sıkılınca bıraktı)
- merdiven altı yayınevlerinin adedini 5 liraya sattığı kısaltıla kısaltıla kuşa dönmüş ve yıllarca kapakları dahi açılmamış en az 3 dünya klasiği (germinal, suç ve ceza, sefiller, hangi ara ve neden alındıkları bilinmiyor)
- 1 adet ipek ongun romanı (orta 2'de merak saldı, 50 sayfa okudu ama bitirmedi)
- 1 adet tuna kiremitçi romanı (lisede merak saldı, 17 sayfa okudu, ağır bulunca bitiremedi)
- 1 adet kahraman tazeoğlu romanı (üniversitenin ilk senesinde merak saldı, ne zamandır aklında ama hala başlayamadı)
- kafkaokur, bavul veya kafa'nın herhangi birinin en az 4 sayısı (üniversite ortalarında okuyor görünmek için kısa bir dönem takip etmeye çalıştı. kapakları ve hediye posterleri çok seviyor. instagram'a dergi sayfalarından en az 3 post, 9 story attı. bir dahaki sene hevesi gitti, hiç almadı)
- milena'ya mektuplar (yukarıdaki vasat dergiler sayesinde kafka'yı yalan yanlış da olsa tanıdı ve çok etkilenmesi gerektiğine inandığı için gidip d&r'dan aldı. 29 sayfa okudu, sıkıldı bıraktı. kitap kapağını göstererek kahve içerken fotoğrafını çekip instagram'a attı. altına da kitaptan beğendiği sözü yapıştırdı. 96 like ve tamamı erkek 4 dm aldı)
- allah'ım benden vazgeçme, şems tebrizi, od vb. dini romanlar (ramazan ayında ilgisini çektiği için aldı, hiç okumadı)
- kürk mantolu madonna (sosyal medyada çok popüler olduğu için aldı, 5 sayfa okuyup anlamadığı için bıraktı. instagrama kahveli fotoğraf attı. 121 like ve tamamı erkek 5 dm aldı)
- satranç (edebiyatla ilgili birine benzeyen bi çocuktan kısa bir süre hoşlandığı için alıp instagrama fotoğraf atmakta kullandı. kitabın kapağını dahi açmadı, zaten çocuğun ilgisini de çekemedi. 2 hafta sonra akp döneminde zenginleşmiş rizeli müteahhitin oğluyla tanışınca çocuğu da kitabı da unuttu. eleman bunu arabasıyla ümraniyeden alıp huqqa'ya götürdü. instagram, twitter, tinder vb. mecralarda ileride kullanmak üzere boğaza karşı boy boy fotoğrafını çektirdi. evlenmeden olmaz dediği için 1 haftada kıçına tekmeyi yedi)
- küçük prens (çok duyunca meraktan aldı, 20 sayfa okuyup sıkılınca bıraktı. şapka dövmesi yaptırmayı düşünüyor)
- en az 2 adet ıvır zıvır kişisel gelişim kitabı (işe yarar diye düşündüğü için aldı, kapaklarını bile açmadı)
- en az 1 adet onu kendine aşık et temalı büyü, tılsım kitabı (işe yarayacağına inanarak aldı, bir iki taktik denedi ama tutmadı. 30 sayfa falan okudu)
- kalp gözü tadında 3-5 dini kitap (babasının veya annesinin bir ara takıldığı tarikattan verdiler. kimse merak edip açıp okumadı)
- yasin, kuran vb. (annesi koydu)
varsayalım ki ahmet kaya 2000'de kalp krizi geçirmedi. peki, eğer kendisi bugünlerde hayatta olsaydı acaba neler olurdu? aradan geçen 21 yıldaki birtakım olaylar karşısında neler söyler, ne tür tutumları olurdu? hadi gelin biraz hayal gücü biraz da hem kendisine hem de türkiye'ye dair genel geçer bulgularla bu soruların yıl yıl cevabını arayalım.
2000 - ahmet kaya hayatta ve vefatına yol açan kalp krizi hiç gerçekleşmedi. paris'te yaşıyor. türkiye, öcalan'ın davası nedeniyle gergin. kaya, gurbetçilerin akın ettiği konserlerinde öcalan'a özgürlük mesajları veriyor ve muhtemel idam kararını tenkit ediyor. hürriyet ve sabah, bir konserinde pkk flamaları ve apo bayrakları açıldığını yazıyor. ertuğrul özkök peş peşe hakaret dolu yazılar yazıyor. diğer köşe yazarları da öyle.
2001 - türkiye ekonomik krizin içinde, kimsenin ahmet kaya'yı falan düşünecek hali yok. onun da hayatı zaten tek düze ilerliyor. arada bir türkiye'ye mesajlar yolluyor ancak takan yok.
2002 - milli takım dünya kupası'ndan üçüncülükle döndü. herkes çok mutlu. kasım ayında da ak parti iktidara geldi. bir şeylerin değişeceği sinyalini alan ahmet kaya erdoğan'ı tebrik etti ancak çiçeği burnunda başbakandan yanıt gelmedi. ha bu ara paris'te bir kürt kıraathanesinde türkiye - senegal maçını izlerken fotoğraf çektirip bir iki gazetede çok küçük yayımlatmayı başardı ama yine takan olmadı. fotoğrafta heyecanla ekranı izleyen hafif yaşlanmış, kilo almış ve yüzünden yorgunluk emareleri okunan top sakallı bir ahmet kaya var. türk bayrağı yok, henüz çok erken.
2003 - apo'nun akıbeti belli oldu, idam kaldırıldı. kaya, mutluluğunu dile getiren bir mesaj yolladı. ana akım medya ufaktan kendisine yer vermeye başladı ancak hala sakıncalı nitelikte. hadep fesh edildi, kürtler ne yapacaklarını tartışıyor.
2004 - fransa ve almanya'da albüm hazırlıklarına başladı. albümün yarısı türkçe yarısı kürtçe olacak. akp'nin o dönemki liberal politikaları nedeniyle toplumda yumuşama olsa da hala kürtçeye karşı mesafe var. hürriyet, albüm haberine yer verdi. özkök, neden olmasın? diye yazdı. toplumun nabzı ölçülüyor.
2005 - erdoğan, meşhur diyarbakır mitinginde kürt sorunu deyince en çok ahmet kaya sevindi. erdoğan ve hükümete hemen tebrik mesajı yolladı ancak erdoğan kendisine bu mesajla ilgili düşüncesini soran gazetecilere sadece gülümsemekle yetindi. sene başında sadece avrupa'da yayınlanan kasetini türkiye'de de çıkarmak istediğini söyledi ancak ona da karşılık bulamadı. demokratik toplum partisi kuruldu.
2006 - ibrahim tatlıses, ibo show'dan ahmet kaya'ya selam gönderdi ve bir kış akşamı gerçekleşen bu yayın türkiye'nin gündemine oturdu. ulusalcılar ve ülkücüler öfkeli. neredeyse ölüm tehditleri yağıyor. ahmet kaya, almanya'dan çektiği bir videoyla tehditlere meydan okudu. iyice yaşlandığı ve çok kilo aldığı görülüyor.
2007 - dtp, bağımsız adaylarla meclise girdi. ali kırca'nın siyaset meydanı programında kürt sorunu tartışılıyor. selahattin demirtaş isimli genç bir dtp'li epey merak uyandırıyor. ahmet kaya bu dönemde de avrupa'daki konserlerine devam ediyor ve türkiye'yi çok özlediğini söylüyor.
2008 - ahmet kaya'nın 2005'teki albümü yeni bir kapak ve kısa bir mektupla türkiye'de de yayınlandı. ilk haftadan 200.000 sattı. sakarya, erzurum, rize ve trabzon'da kasetler toplanarak yakıldı. çankırı ülkü ocakları, kentteki hiçbir mağazada albümün bulunmasına izin vermeyeceklerini açıkladı. sivas'ta muhsin yazıcıoğlu önderliğindeki alperenler 3000 kişilik kitlesel yürüyüş yaptı. erdoğan başbakan olduğundan bu yana ilk defa kaya'ya doğrudan seslenerek diyarbakırdaki toki açılışında albümü dolasıyla tebrik etti. ahmet kaya çok mutlu.
2009 - çözüm süreci ve ergenekon operasyonları eş zamanlı başladı. habur olayı yaşandı. ahmet kaya hükümete açık destek verdi ve aynı sene tekrar vatandaşlık verilen nazım hikmeti'in moskova'daki mezarını ziyaret ederek aralarında hasan cemal, ruşen çakır, taha akyol, can dündar ve ahmet altan'ın da olduğu gazetecilere röportaj verdi. her şeyi göze aldığını ve türkiye'ye dönmek istediğini söylüyor. birkaç yıl öncesine göre zayıflamış ve zinde görünüyor. trt 6'nın da açılmasından çok memnun.
2010 - anayasa değişikliği referandumunda evet dediğini ancak bunun akp'ye destek olmadığını söyledi. paristeki evini ziyaret eden yıldıray oğur'a darbelerle hesaplaşılması ve özgürlüklerin önünün açılması için evet diyeceğini açıkladı. ülkücü ve ulusalcı camia çok tepkili. seçim akşamı erdoğan kaya'ya da teşekkür etti. ahmet kaya çok mutlu. ilk defa bu sene ibo show'a telefonla bağlanıp 2 dakika konuştu.
2011 - erdoğan siyasi kariyerinin zirvesinde. yazın gerçekleşen seçimden yüzde 50 aldı. dönemin kürt partisi bdp kalabalık bir grupla mecliste. kürtçe yasakları kalktığı için ahmet kaya bu sefer tamamen kürtçe bir albüm çıkarıp türkiye'de yayınladı. yavaş yavaş sosyal medya yaygınlaştığı için albüm önceki kadar çok satmadı. erdoğan, barışı anlatan bir şarkıyı makamında dinlerken çekilmiş 10 saniyelik bir video yayınlandı. ulusalcılar tepkili, ahmet kaya çok mutlu.
2012 - kck operasyonlarıyla çözüm süreci baltalanıyor. roboski katliamı yaşandı. ahmet kaya çok sert bir çıkışla operasyonları ve katliamı eleştirse de hala erdoğan'a toz kondurmuyor. ona göre derin devlet devreye girdi. türkiye'ye bir süre daha dönmeyecek.
2013 - tüm türkiye'yi ayağa kaldıran gezi parkı direnişi yaşanıyor. ahmet kaya ilk günlerde olayı tam kavrayamadığı için herhangi bir yorum yapmadı. almanyadaki konserinde esp'li bir grup gezi sloganları atınca direnişe destek verdiğini ve kalbinin gezide olduğunu söyledi. yine de erdoğan'ı kızdırmamak için mesafeli duruyor. diyarbakırdaki barzani, şiwan perwer ve ibo'lu megri megri konserinde kendisi de yer almayı çok isterdi. kend sonbaharda kurulan hdp'nin ilk kongresinde kaya'nın mektubu okundu. ulusalcılar eskisi kadar tepkili değil.
2014 - akp ile cemaatin arası açılıyor. ülke yolsuzluk operasyonlarıyla çalkalanıyor. ahmet kaya'nın olaylarla ilgili pek bir yorumu yok. bir gözü sürekli erdoğan'da. türkiye'ye dönmek için açık çağrı bekliyor. evine gelen gazetecilere verdiği demeçlerde farklı bir şey söylemediği bir sene. newroz'da mektubunun okunması planlanıyordu ama nedense olmadı.
2015 - hdp, gümbür gümbür geliyor. genel başkan demirtaş, erdoğan'a açıktan cephe alıp "seni başkan yaptırmayacağız" dedi. ahmet kaya, kürt sorununun çözülüp barışın gelmesi için hdp'nin barajı geçmesi gerektiğini açıklasa da içten içe sürecin bitmesinden erdoğan'ı kızdırmaktan endişeli. kaya'nın açıklamalarını okuyan erdoğan öfkelense de şimdilik bir şey demiyor. 7 haziran akşamı hdp'yi ve sosyalistleri kutlayan kısa bir video paylaştı. yine de sürecin devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.
2016 - türkiye karmakarışık. kış boyu süren terör saldırılarının yanı sıra yazın kanlı bir darbe girişimi yaşandı. süreç çoktan bitti. ahmet kaya tepkili. halk tv'ye telefonla bağlanıp terör olaylarını lanetliyor ve sürecin tekrar başlaması gerektiğini vurguluyor. artık erdoğan'a ne kadar doğrudan hitap etse de karşılık bulamıyor.
2017 - cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine açıktan karşı çıksa da hala erdoğan'dan umudunu kesmiş değil. evinde onunla röportaj yapan ismail saymaz'a hayır oyu vereceğini söylese de kampanyaya güçlü bir destek vermiyor. türkiye'ye dönme ihtimalinin uzak olduğunu söylüyor. hayli yaşlanmış görünüyor. albüm yapmaya isteksiz. kılıçdaroğlu'nun başlattığı adalet yürüyüşüne yarım ağızla destek mesajı yayınladı.
2018 - başkanlık sistemine geçen büyük bir ekonomik krizin eşiğinde. akp - mhp ittifakı nedeniyle hdp'nin ve ahmet kaya'nın ana akım medyada görünürlüğü sıfıra inmiş durumda. arada bir halk tv yada krt tv'ye bağlanıyor ama pek umutlu değil sanki. demirtaş'ın içeride olmasını çok eleştiriyor.
2019 - hdp'nin de desteğini alan chp istanbul ve ankara dahil büyükşehirlerde akp'yi devirdi. istanbul'da seçimin yenilenme kararının ardından şimdiye dek pek bir destek açıklaması yapmadığı imamoğlu'na epey güçlü bir dayanışma mesajı verdi. akp ve mhp bunu kullanmaya çalışsa da imamoğlu kendisine teşekkür etti. hdp'li belediyelere kayyum atanmasını kimsenin çok anlamadığı gereksiz bir şarkıyla protesto etti. iyice yaşlanıyor.
2020 - koronavirüs pandemisi başlayınca nisan ayında salgına ilk yakalananlardan oldu. twitterdan iyiyim mesajı yayınlasa da saçı ve sakalı bembeyaz görüldü. artık albüm yapmayacağını ama sahneleri çok özlediğini, salgının bitmesinin ardından ilk fırsatta konserlere devam edeceğini söyledi. bir takipçisinin türkiye? sorusuna yol yok gözüm :) diye yanıt verdi.
2021 - türkiye, kasıp kavuran bir ekonomik kriz içinde. 20 yıl önce olduğu gibi pek kimsenin ne kürtleri ne de kendisini taktığı yok. arada bir yine muhalif kanallara bağlanıp hükümeti eleştiriyor. muhalefetin geniş tabanlı demokrasi ittifakı kurması gerektiğini söylüyor. demirtaşla twitterdan mentionlaştılar. pek takan olmadı.
milli dolandırıcımız fadıl akgündüz'ün jet konut projesine ait kadir inanır'ın başrolünde olduğu aşağıdaki reklam filmi, uzun yıllardır içinde olduğumuz yeni türkiye'ye ilişkin erken dönemde pek çok işaret taşıyor. reklam adeta bugünlerin müjdecisi nitelikte.
90'ların ortasındayız. güzel ülkemiz her zaman olduğu gibi ekonomik kriz, toplumsal bunalım, çatışma ve kaosla mücadele ediyor. epey yüksek bir plazanın kapalı kapılar ardındaki bir odasında takım elbiseli, iyi eğitimli, istanbul türkçesi konuşan, fikir sahibi beyaz türkler masaya oturmuş toplantı yapıyor. ekonomi tepetaklak olduğu için bundan sonra ne yapacakları konusunda farklı farklı öneriler ortaya atıyorlar. buraya dikkat.. öncelikle arkalarındaki pencereye iyi bakın. gri ve flu bir manzara var. bu hem türkiye'nin o dönemki belirsizliğini hem de bu kallavi iş adamlarının dışarıyı yani gerçek dünyayı göremediklerini vurguluyor. her birinin yüzü çok gergin ve birbirlerini ikna etmekten uzak bir tonda konuşuyorlar. çünkü aslında söylediklerine kendileri de inanmıyor. herkes fikrini sadece birer ikişer cümleyle ifade ediyor. yani tükenmiş durumdalar. burada yönetmenin ki kendisi sinan çetin olup yeni türkiye'ye çok yakışan bir figürdür, seyirciye esas göstermek istediği ise çok iyi eğitimli elitlerin müsebbibi oldukları bu kriz karşısında nasıl debelendikleri...
bu esnada odanın uzak köşesinde ise bir tamirci usul usul işini yapmaktadır. diğerlerinin aksine yere çömelmiştir ve üstü başı kir içindedir. simsiyah objelerle uğraşmaktadır ki bu da onun hayatının zorluğunu anlatır. kalburüstü yöneticiler ne yapacaklarını tartışırken kulak misafiri olur. konuşulanların "saçmalığını" duyduktan sonra kafasını kaldırıp yüzlerine bakmaya cesaret eder. o masada söylenecek sözlerin tükenmesini takiben iyice yüreklenir ve zorlu hayat koşullarıyla güçlenen gövdesinin olanca heybetiyle ayağa kalkar ve masanın baş köşesine oturur. bingo! ayak takımı artık seçkinlerle aynı masada oturmaktadır. bu dönem de tam olarak kırdan kentin çeperlerine akın akın göçüp eşi benzeri görülmemiş bir yoksulluğa itilmiş halkımızın, kendisine beyaz türklerle eşit vaat eden siyasal islam'da umut ışığı görerek istanbul ve ankara'yı refah partisine kazandırdığı yıllara tekabül eder. hani bugün dolar 50 de olsa oyum erdoğan'a veya dolar her yerde 14 lira diyen eğitimsiz, cahil, kaba ve yoksul yurttaşlarımız ile onların bu sınıfsal kinini sömürüp son 20 yılda voliyi vuran sonradan görme nargileci ve rezidansçı zenginler var ya işte onlar ilk defa bu reklamda türkiye'yi yöneten masaya oturdular. hem de masanın baş köşesine! işçi karakter, olanca teklifsizliğiyle masaya yerleşir ve tek kelimesiyle hepsinin sözünü ağızlarına tıkar.
sonra oldukça basit, herkesin anlayabileceği bir dilde ve ancak kendisinden beklenecek doğal bir mantığı izleyerek kendi "kazançlı" önerisini anlatır. sesi ve yüzü kendinden ne kadar emin olduğunu gösterir çünkü o dünyaya masadaki yönetici seçkinlerin penceresinden bakmaz. aşağıdaki gürültülü ve zorlu keşmekeşin tam göbeğinden gelmektedir. hayat tecrübesi o kadar fazladır ki hepsini cebinden çıkarır. zaten hayatta kalmak için öyle okumaya vs gerek yoktur. muhtemelen 7 yaşından beri ağır işlerde çalışan, ezilen, hor görülen ve daima yok sayılan bu işçi gerek sezgileri gerekse hayat üniversitesinde edindiği aklıyla en doğru bulur. nitekim öyle olur ve tamirci (cem karaca'nın malum şarkısındaki genç kardeşimiz bu olmasın? hani zengin kadından hayatının en önemli dersini alan?) geleceğin türkiyesinin en geçerli ve en kazançlı yatırım aracını çatır çatır anlatır. o da tabii ki inşaattır! evet türkiye artık bir zamanlar plazaların tamiratı, ayak işleri, temizliği, yemeği ya da şoförlüğüyle ilgilenenler tarafından yönetilmektedir. 90'ların ortasında oturdukları o masadan diğerlerini birer birer kovmuşlardır ve bugün kalkmaya pek de niyetleri yoktur.
çadırı çantayı sırtlayıp öyle dümdüz geziyordum. yanımda telefon vs yok. rotam, otostop nereye götürürse idi. nerden nereye gittiğimi hatırlamıyorum ama bir defasında bindiğim bi arabada adam torpidodan silah çıkarıp güzel mi diye sordu ahahsdkjl güzel dedim tabii, sonra mermilerini çıkarıp gösterdi. daha kötüsüyse herif bir taraftan whatsaptan karı kıza yazıyo bi yandan da otoyolda makas atıyor. bi ara bi tane tırla dip dibe gittik bi süre. tırın tekerliğiyle aramda 5 cm var pirelli yazısını okuyorum ahahajkjsdf
kamu spotu olarak da şunu söyleyeyim, otostop zevkli ve güvenlidir. mutlaka deneyin. arabanıza otostopçuları alın. benim henüz otostopta başına bişey gelmiş bir arkadaşım olmadı. en azından şimdilik*
ana dilimizin türkçe oluşunun bir mükafatıdır yusuf atılgan. ikisi tamanlanıp* biri vefat nedeniyle yarıda kalmış* az sayıdaki romanında batılılaşmanın doğurduğu sancıları, kadın-erkek ilişkilerindeki bize özgü çarpıklığı, ödipal arzuları, kimlik bunalımlarını ve eğer doğru okursanız kimi mitolojik eşhası karmaşa ve bir o kadar da sadelikle anlatır.
anayurt oteli de onun abidesidir. teknik olarak kusursuza yakındır. aniden ortaya çıkmış bir absürde çok benzer. bazılarina göreyse vakitlice zuhur etmiş bir avangarta yakındır. antikahramanların en çirkini zebercet ile bir toplumun buhranlarıdır anlatılan. bizim hayatımızdır.
meşrutiyetin ilan olduğu sene konak, cumhuriyetin ilk yılındaysa otele çevrilen, ki bu tarihsel göndermeler hayli isabetli, taşradaki anayurt otelinin katibidir. sorsanız istanbul'a göçmüş konak sahiplerinin varisidir. oysa sadece bir tecavüz sebebiyle dünyaya gelmiştir. kimlik sorunu işte burada başlar. cumhuriyetin vaat ettiğiyle aslolan aşikardır.
modernizm veya uygarlık, ankara'dan karanlık ve umulmadık bir akşam kadın biçiminde gelir. iş bu ya ankara'dan gelen tren hep gecikmelidir. otelde sadece bir gece konaklar ve ardından gider. geride yalnızca nesneler bırakır ki onlar batılılaşma anlayışımızın zahirden ibaret olduğunu yüzümüze çarpar. ayrıca bilinmesi gereken şudur ki zebercet'in annesini tasvir ederken kullanılan sözcükler, bu kimliği belirsiz kadını betimleme anındakilerle aynıdır. batıya öykünen cumhuriyet, anneyi genç bir kadın olarak görmek ister. amma velakin geride kalan aynıdır.
bu çarpıklığın ortasında kalan zebercet'i çıldırtan da budur. ne annesini elde edebilmiştir ne gecikmeli ankara treniyle gelen kadını. ikisi de yoktur çünkü. yeni rejim bir varoluş biçimini yok etmiş, yerine bir şey koyamamıştır. oysa zebercet'in arzuları derinlerde bastırılmıştır. kadına sahip olmak bir yana keçecizade kimliğine bürünmek ister. ankara, bunu vaat etmiştir. sabah uyandığında keçecizadenin resmine bakıp o olmak ister.
hepimizin malumu olduğu üzere bu ülke hiçbir zaman başkentin tasavvur ettiği çağdaş, batılı şekilde idealize edilmiş erkek veya kadınlara sahip olamayacaktır. zebercet, bunu anlatır.
martin eden* ve rastignac*, aşağı yukarı benzer çağlarda yaşamışlardır. rastignac, 19. asır fransa toplumunun hırslı, hesapçı, yükselmek isteyen taşralısını temsil eder. martin ise büyük umutlarla göçülen yeni dünyada cilanın altındaki kir pası gösterircesine yoksul bir işçidir.
her iki genç de yazgılarını kabullenemez. fırlatıldıkları bu adaletsiz düzenin içinde, burjuvazinin parıltılı dünyasında bir köşe olsun kapmak isterler. bu yolda sevdiklerini yüz üstü bırakmak pahasına, kendilerince bazı gayrıahlaki yöntemlere bile başvururlar. arzularıysa kadında cisimleşmiştir. aşık oldukları varlıklı kadını elde ederek sınıf atlama peşindedirler.
oysa safça iyi niyetli olan bu iki genç pek kulak asmasalar da defalarca uyarılmışlardır. düzen tarafından iblisleştirilen, onun bütün arka bahçelerini görmüş düşmüş melekler martin ve rastignac'a karşı acımasızca dürüst davranırlar. ne o ne öbürü bu açık sözlü dostları dinlemez.
en sonunda istediklerine kavuşurlar. tutkuyla sevdikleri servete konup bir zamanlar hayranlıkla seyredip ancak bir cüretle yanına yaklaşabildikleri kadınları elde ederler. lakin yavaş yavaş görürler ki burjuvazinin rengarenk dünyası çürümüştür. her biri birbirinden saygın kimseler iki yüzlü, ilişkiler tamamıyla çıkara dayalı ve her şey mide bulandıracak kadar kokuşmuştur. müesses nizam yozlaşmıştır. fakat bunun farkına vardıklarında bilirler ki artık hiçbir anlamı yoktur.
yaş aldıkça iyiden iyiye yakama yapışmıştır. akşam bir bardak kahve yada demli bir çay içsem sabaha kadar çarpıntı yapıyor.. zaten iyice kamburum da çıktı. lanet olsun bu hayat.
sanayii devriminin ardından tarih sahnesine çıkmış ulus-devlet yapılanmasının iki temel özlemi bulunur. birincisi ve en önemlisi askeri anlamda en üst düzeyde asayişi teminat altına almak, ikincisi ise yurt sathında ideolojik, kültürel, fiziksel ve en nihayetinde ulusal birlik teşkil etmek.
merkezi ve kontrollü bir ulaşım aracı olarak demiryolları, ulus-devletin bu gayeleri doğrultusunda oldukça önemli vazifelere malul olmuştur. bilhassa cumhuriyetin ilk yıllarında, yurdun ücra noktalarından geçirilen demiryolları ile halk partisi'nin dünya görüşlerinin anadolu'da yaygınlık kazanması hedeflenmiştir. öte yandan yeni hükümetin eğitim, estetik, spor, iktisat ve bunlara benzer tüm konulardaki tek tipçi politikalarının memleket çapında uygulanabilmesi adına gerekli zemin yine demiryolları ile hazır edilmiştir. dönemin gazete haberlerini inceleyecek olursak görürüz ki kasabalara inşa edilen garlar adeta askeri bir zafer olarak nitelendirilmiş, şimendiferin gelişi halk tarafından coşkuyla karşılanmıştır. buradaki amaç ülke genelinde fiziksel bütünlüğü tesis ederek, tek tipçiliği inşa edebilmektedir. (bkz: biyoiktidar)
biraz önce bahsettiğim üzere meselenin bir de militarist boyutu mevcuttur. tabiatı itibarıyla tatbikat altında tutulması mümkün olan demiryolları, tamamıyla askeri stratejiler çerçevesinde planlanmaktadır. burada yine iki temel prensip göze çarpar. birincisi yurt dışından ülkeye yönelik harekatlar esnasında düşmana lojistik ve ikmal açısından avantaj sağlamamak, ikinci ise yurt içinde patlak verecek isyanlara en hızlı biçimde müdahale edebilmektedir. aslına bakacak olursak modern ulus-devlet, kentçilik anlayışını tümüyle bu askeri perspektife göre şekillendirir.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.