1.
sırbistan'ın başkenti olan şehir. sırpça beograd denilir ki bu beyazşehir demektir. bana kalırsa dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. sırpça'nın en güzelinin konuşulduğu, hem komünist mimarinin hem de az olsa dahi osmanlı mimarisinin olduğu bir şehirdir. bir türkiyeli kendini bu şehirde çok yabancı hissetmez, hissedemez. ne kadar tarihi nefretler olursa olsun, kültür yapısı aynı olan insanları görürsünüz orada. belgrad hem eski hem de yenidir. yeni otobüsleri falan görürsünüz fakat hala tito döneminden kalma troleybüsleri de görürsünüz. bozuk türkçe gibi gelen meydan isimleri de vardır gerçi o meydan isimleri artık sırpça'dır. taşmegdan, kalemegdan vs. velhasıl kelam güzel mi güzel gidip görülmeyi hak eden şehir.
devamını gör...
2.
balkanlar'ın incisi olan güzel şehir.
devamını gör...
3.
balta girmemiş orman
devamını gör...
4.
istanbul’da ormanı bulunan şehir. çok acayip değil mi ? sen yani ne alaka.
devamını gör...
5.
saray bosjna değildir. kısa ve net bir tanım olarak.
devamını gör...
6.
hırsızlık olaylarının çok olduğu, buna karşın kadınlarının da bir içim su olduğu güzide şehir. para birimleri de bol sıfırlı olması dolayısı ile kafa karıştırır.
devamını gör...
7.
kadınlarının ne kadar güzel olduklarının farkında bile olmadığı şehir.
devamını gör...
8.
fazlası ile ağaç var, dört bir yanda, her yerde.
devamını gör...
9.
istanbulun belgradkapı bölgesi ismini bu şehirden almıştır. günümüzde sırbistanın ve eskiden yugoslavyanın başkentidir.
devamını gör...
10.
bayağı türk mimarisi taşıyan şehir.
devamını gör...
11.
sırbistan'ı başkentidir. gidip görmek istediğim şehirlerden biridir.
devamını gör...
12.
devamını gör...
13.
her köşesinde simit sarayı bulunan sırbistan'ın başkenti olan şehir.
gidecekler için tavsiyem dva jelena restoran, mutlaka bir öğün burada yiyin.
tabi tesla müzesine uğramayı unutmayın.
gidecekler için tavsiyem dva jelena restoran, mutlaka bir öğün burada yiyin.
tabi tesla müzesine uğramayı unutmayın.
devamını gör...
14.
istanbul'daki aynı adlı ormandir. ormanin içinde yürüyüş yaparsanız kuyulara çok dikkat etmelisiniz. yapraklarla kamufle olabiliyor. milli park sınırlarında kamp yasak fakat goletin etrafında yapabilirsiniz ama gece su içmeye gelen yaban domuzlarınin seslerini duyarsınız. *
devamını gör...
15.
sırbistan’ın başkenti olup, eski ve yeni diye 2ye ayrılmış şehirdir. tabi ki eski belgrad tarihi kısımdır ve osmanlı başta olmak üzere bütün eski belgrad tarihi burada canlı canlı gezilebilir. hiç de sıkılmazsınız.
yeme-içme kültürü o kadar zengin ki sanki türk mutfağı! ne yenir diye düşünmeyin sakın sadece atlayın ve gidin, üstelik vizesiz. ülkeye ilk girişinizde hafif bir sorgudan geçersiniz ama çok da kasmazlar. girdikten sonra tüm şehir sizin.
insanları kibardır, gençlerde ingilizce bilmeyene rastlamadım. geceleri de güvenlidir. yeni belgrad hakkında pek birşey yazamayacağım çünkü o taraf bildiğiniz türkiye. avm’ler, apartmanlar dolu.
otobüslerine bedava sanıp biletsiz binmeyin, çünkü ara duraklarda kontrole gelen görevliler sizi yakalarsa cezanızı kesiyorlar.
yeme-içme kültürü o kadar zengin ki sanki türk mutfağı! ne yenir diye düşünmeyin sakın sadece atlayın ve gidin, üstelik vizesiz. ülkeye ilk girişinizde hafif bir sorgudan geçersiniz ama çok da kasmazlar. girdikten sonra tüm şehir sizin.
insanları kibardır, gençlerde ingilizce bilmeyene rastlamadım. geceleri de güvenlidir. yeni belgrad hakkında pek birşey yazamayacağım çünkü o taraf bildiğiniz türkiye. avm’ler, apartmanlar dolu.
otobüslerine bedava sanıp biletsiz binmeyin, çünkü ara duraklarda kontrole gelen görevliler sizi yakalarsa cezanızı kesiyorlar.
devamını gör...
16.
1521'de kanuni sultan süleyman tarafından fethedilen ve osmanlı yönetimine giren şehir.
devamını gör...
17.
balkan turumuz boyunca istanbul'a en çok benzettiğim şehir. işin komiği, 15. yüzyıldan itibaren defalarca osmanlılarla hasburglar arasında el değiştiren, sağlam kalesi her devletçe karşı tarafa yapılacak seferlerde karargâh olarak kullanılan belgrad, belki de yugoslav krallığının (daha sonra tito yugoslavyası ve nihayet sırbistan) başkenti olması hasebiyle yeniden yapılmış, içinde kalemegdan'daki bir türbe, aşağıda bir cami ve birkaç parça kitabe dışında türk veya antik hasburg izi yok. buna rağmen istanbul gözümün önünden geçti hep...
saraybosna'dan çıktığımız sabah, bosna sırp cumhuriyeti topraklarından geçmiş, çevremize dün gördüğümüz acı olayların müsebbiblerini arayarak acıyla bakmıştık. sırbistan topraklarına girince de korku aşılamadı, belgrad'da korkuyla gezenler bile olmuştur.
önce akmam diyen tuna nehri:
nehir hakikaten deniz gibi, içinde kocaman vapurlar yüzüyor. bizim çoğu nehirde tekneyi geç kayık bile yüzemez.
şehir, ikisi de bizim nehirlerin abisi gibi duran sava ve tuna nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. şehre girmeden önce adını bilmediğim bir banliyöde çorba içip yemek yedik. şehre girince de, epey dolanarak kalemegdan'a çıkılacak, bilahare etrafında gezilecekti.
kaleye tırmanırken ara sokaklardan geçtik, bu arada şehrin ender türk eserlerinden, hasburg imparatorluğu döneminde müslüman azınlığa tahsis edilmiş bayraklı cami'nin de önünden geçtik. 2004 yılında tahrip edilen cami ibadete açık olsa da namaz saatleri dışında kapalı ve ankara'daki kilise ve sinagog gibi koruma altında. tabii bizim "ay bıktık kiliseden camiden" diyenler hemen cami görünce çişe gitti o ayrı...
nihayet yürüye yürüye kalemegdan'a vardık. bu orta ve yeni çağların en güçlü kalelerinden biri, korunması da bizdeki rumeli hisarı gibi. içinde bazı cephanelikler, 1716'da savaşta şehit olan damat ali paşa'nın türbesi ve tuna manzarasına bakacak bir seyir terası var.
hendek:
ali paşa türbesi:
iç kaledeki saat kulesi:
askeri müze (kapalı olduğu için gezemedik, yine kalede bir hayvanat bahçesi varmış ama orası da kapalıydı, salt kokusunu duyduk)
istanbulkapı (orijinalinde kapıda bir tuğra varken hasburg işgallerinden birinde sökülmüş, şimdi avusturya'da imiş)
fatih sultan mehmet dönemindeki kuşatmada osmanlıların durdurulduğu yer:
kalenin hemen karşısında knez mihailova caddesi uzanıyor. burada da herkes kafasına göre takıldı. cadde, ta devlet dairelerinin olduğu semte kadar iniyor. istiklal caddesinin her belediyece üstünde oynanmamış ve arap istilası altında olmayan halini bilenlere güzel bir nostalji yaratıyor: asırlık levant apartmanları, trafiğe kapalı caddede yürüyenler, dilenen müzisyenler ve ara sokaklardaki birahaneler. bir mekânda bira ve patates kızartması yedik. midye yoktu galiba veya kimsenin aklına gelmedi, o da olsa bu tramvaysız istiklal ambiyansı tamamlanacaktı. benim de dayımla balıkpazarında bira içip (birayı içen dayım, ben küçüğüm o zamanlar) midye yediğimiz günler aklıma gelmedi değil...
ama belgrad'ın asıl güzelliği akşamları çıkıyormuş. ortam istanbul gece hayatı kadar renkliydi. mekânlara girip çıkan gençleri gördük ve biz de tekne turuna çıktık, tuna'da gezerken kalemegdan'ı mardin kalesi gibi altın kolyeye benzettim. keza rumelihisarı da herhalde geceleyin öyle ışıklandırılıyordur. görmediğim için bilemem. tekne beklerken de iskelede dilenci çocuklar geldi. ben "hop hop ben tosic'in takımını tutuyorum, hepinizi düşko'ya söylerim belanızı f..k eder" diye anlatınca bize pek bulaşmadılar, yine de yankesicilik etmelerinden az tedirgin olmadık.
gece, partizan stadına karşı güzel bir otelde kaldık. günlerce tck misafirhaneleriyle öğretmenevleri bozması yerlerde geceledikten sonra çok rahat ettik. ama yemekte yine tavuk vardı maalesef. ertesi günkü rotamız, bu turda göreceğimiz son ülke ve ecdad toprağı, bulgaristan...
saraybosna'dan çıktığımız sabah, bosna sırp cumhuriyeti topraklarından geçmiş, çevremize dün gördüğümüz acı olayların müsebbiblerini arayarak acıyla bakmıştık. sırbistan topraklarına girince de korku aşılamadı, belgrad'da korkuyla gezenler bile olmuştur.
önce akmam diyen tuna nehri:
nehir hakikaten deniz gibi, içinde kocaman vapurlar yüzüyor. bizim çoğu nehirde tekneyi geç kayık bile yüzemez.
şehir, ikisi de bizim nehirlerin abisi gibi duran sava ve tuna nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. şehre girmeden önce adını bilmediğim bir banliyöde çorba içip yemek yedik. şehre girince de, epey dolanarak kalemegdan'a çıkılacak, bilahare etrafında gezilecekti.
kaleye tırmanırken ara sokaklardan geçtik, bu arada şehrin ender türk eserlerinden, hasburg imparatorluğu döneminde müslüman azınlığa tahsis edilmiş bayraklı cami'nin de önünden geçtik. 2004 yılında tahrip edilen cami ibadete açık olsa da namaz saatleri dışında kapalı ve ankara'daki kilise ve sinagog gibi koruma altında. tabii bizim "ay bıktık kiliseden camiden" diyenler hemen cami görünce çişe gitti o ayrı...
nihayet yürüye yürüye kalemegdan'a vardık. bu orta ve yeni çağların en güçlü kalelerinden biri, korunması da bizdeki rumeli hisarı gibi. içinde bazı cephanelikler, 1716'da savaşta şehit olan damat ali paşa'nın türbesi ve tuna manzarasına bakacak bir seyir terası var.
hendek:
ali paşa türbesi:
iç kaledeki saat kulesi:
askeri müze (kapalı olduğu için gezemedik, yine kalede bir hayvanat bahçesi varmış ama orası da kapalıydı, salt kokusunu duyduk)
istanbulkapı (orijinalinde kapıda bir tuğra varken hasburg işgallerinden birinde sökülmüş, şimdi avusturya'da imiş)
fatih sultan mehmet dönemindeki kuşatmada osmanlıların durdurulduğu yer:
kalenin hemen karşısında knez mihailova caddesi uzanıyor. burada da herkes kafasına göre takıldı. cadde, ta devlet dairelerinin olduğu semte kadar iniyor. istiklal caddesinin her belediyece üstünde oynanmamış ve arap istilası altında olmayan halini bilenlere güzel bir nostalji yaratıyor: asırlık levant apartmanları, trafiğe kapalı caddede yürüyenler, dilenen müzisyenler ve ara sokaklardaki birahaneler. bir mekânda bira ve patates kızartması yedik. midye yoktu galiba veya kimsenin aklına gelmedi, o da olsa bu tramvaysız istiklal ambiyansı tamamlanacaktı. benim de dayımla balıkpazarında bira içip (birayı içen dayım, ben küçüğüm o zamanlar) midye yediğimiz günler aklıma gelmedi değil...
ama belgrad'ın asıl güzelliği akşamları çıkıyormuş. ortam istanbul gece hayatı kadar renkliydi. mekânlara girip çıkan gençleri gördük ve biz de tekne turuna çıktık, tuna'da gezerken kalemegdan'ı mardin kalesi gibi altın kolyeye benzettim. keza rumelihisarı da herhalde geceleyin öyle ışıklandırılıyordur. görmediğim için bilemem. tekne beklerken de iskelede dilenci çocuklar geldi. ben "hop hop ben tosic'in takımını tutuyorum, hepinizi düşko'ya söylerim belanızı f..k eder" diye anlatınca bize pek bulaşmadılar, yine de yankesicilik etmelerinden az tedirgin olmadık.
gece, partizan stadına karşı güzel bir otelde kaldık. günlerce tck misafirhaneleriyle öğretmenevleri bozması yerlerde geceledikten sonra çok rahat ettik. ama yemekte yine tavuk vardı maalesef. ertesi günkü rotamız, bu turda göreceğimiz son ülke ve ecdad toprağı, bulgaristan...
devamını gör...
18.
knez mihajlova caddesinde yürümeye doyum olmayan, yardımsever insanların yaşadığı sırbistan başkenti. ayrıca nehir kıyısındaki diskolarda kalabalık partiler düzenlenirmiş.
devamını gör...
19.
1999 yılında kosova'da yaşanan savaştan dolayı 79 gün boyunca nato uçakları tarafından bombalanmış şehir.
devamını gör...
20.
fatih sultan mehmed'in alamadığı ama seneler sonra torunu kanuni sultan süleyman'ın fethettiği yerdir.
devamını gör...