dünya genelinde (bkz: sünni müslüman)ların tamamında görülen, türkiye özelinde ise ekseriyetle (bkz: akp seçmeni) ve (bkz: mhp seçmeni)nde görülmekte olan; arapların (bkz: kavm-i necip) olduğu ve (bkz: millet) kimliğinin yerine (bkz: ümmet) kimliğinin kabul edilmesi gerektiğini savunan psikolojik ve ideolojik rahatsızlık. başka bir deyişle"orta çağ arızası".

çok çeşitli şekillerde tezahür etse de en basitinden şöyle bir sıçmığı ifade etmeye yol açar: (bkz: türklük islamla şereflendirilmiştir) veya (bkz: türklere medeniyeti araplar öğretmiştir).

son döneme bakacak olursak, bu rahatsızlığın en ağır hastası olan (bkz: fetöcüler)de olduğu gibi (bkz: aktroll)lerde de çok açık ve net bir şekilde görülmektedir. her iki kesiminde rahatsızlığı patolojik düzeydedir (4. evre).

edit: bu rahatsızlığı olan her şahıs istisnasız türk, (bkz: atatürk) ve cumhuriyet düşmanıdır.
devamını gör...
merak ediyorum bu başlığı açan acaba açıp da bir tarih kitabından türk tarihini baştan sona incelemiş midir ?

türklük islamla zirveyi görmüştür. tarihte en büyük sınırlarımıza islam ve fetih sayesinde ulaşmışız. ecdadımız kuşlara ev yapacak kadar ince düşünceli medeni insanlardı. kalkıp bu vasıfları arap seviciliğe bağlarsak hiç akla mantığa sığar mı ?
devamını gör...
araptan çok arapçı olmaktır.
devamını gör...
cok var bu bozukluktan care bulamayan. halbuki ibn haldun, seneler evvel vermis yargiyi:

www.malumatfurus.org/ibn-ha...


25. fasıl – arapların ancak düz bölgelere hakim olabilecekleri hakkında

çünkü araplar vahşi tabiatlarının bir sonucu olarak yağmacı ve bozguncudurlar. başkalarıyla mücadeleye girmeden ve kendilerini tehlikeye atmadan yağmalayabildiklerini yağmalarlar ve sonra da yurtları olan çöllere kaçarlar. sadece kendilerini savunmak zorunda kaldıklarında savaşırlar. kendilerine zor ve meşakkatli gelen şeyleri bırakıp kolay olanlara yönelirler. bu yüzden sarp dağlarda yaşayanlar onların yağmalarından ve bozgunculuklarından kurtulurlar. çünkü onlar kendilerini tehlikeye atmazlar, zorluklara katlanmazlar ve yağma için yüksek yerlere ve tepeler çıkmazlar.

düz yerler ise, koruyuculardan mahrum olduğu veya oradaki devletler zayıf bulunduğu takdirde, onlar için yağmaya uygun bir hedef ve hazır lokmadır. kolay oluşundan dolayı, sürekli böyle yerleşim merkezlerine saldırılar düzenleyip oraları yağmalarlar. ta ki oralardaki halklar bunlara mağlup ve esir olana kadar. sonra uygarlıkları yok oluncaya kadar onları elden ele dolaştırırlar. allah kulları üzerinde mutlak güç sahibidir. o, tek ve her şeye galip olandır.



26. fasıl – arapların hakim oldukları beldelerin kısa sürede yıkıma uğradıkları hakkında

bunun sebebi şudur: onlar (diğer toplumlardan uzak bir şekilde çöllerde yaşayan) yabani bir topluluktur. onların bu özellikleri kişiliklerinde iyice yerleşip sağlamlaş­mış, artık bir ahlak ve tabiat haline gelmiştir. birilerinin idaresi altında olmamak ve bir yönetime itaat etmemek hoşlarına gider. ancak onların bu özellikleri toplumsal hayata terstir ve onunla çatışmaktadır.

onların olağan halleri sürekli olarak hareket halinde bulunmak ve bir yerden baş­ka bir yere intikal etmektir. oysa bu durum, sosyal hayatın ihtiyaç duyduğu sükun ve istikrara terstir ve onunla çatışmaktadır. örneğin araplar taşlara sadece tencerelerinin altına koymak için (ocak taşı olarak) ihtiyaç duyarlar ve bunun için binaları yıkarak taşları alıp götürürler. aynı şekilde ağaç ve tahtalara da sadece çadırlarının direkleri ve evlerinin kazıkları için ihtiyaç duyarlar ve bunun için evlerin tavanlarını yıkarlar. böylece varlıklarının tabiatı, uygar toplumun temeli olan binayı (imarı) ortadan kaldırmaktadır. genel olarak durumları budur.

aynı şekilde, tabiatlarında olan bir başka şey de insanların ellerinde olan şeyleri zorla almaktır (yağmalamaktır). rızıkları oklarının gölgesindedir. insanların mallarını yağmalamak hususunda herhangi bir sınır da tanımazlar. gözlerinin ulaştığı her malı ve eşyayı yağmalarlar. bir devlete sahip olmak suretiyle bu işleri (yağmayı) tam olarak yapacak güce sahip olduklarında, siyasetin (yönetimin) insanların mallarını koruyacağı esası geçersiz olur ve toplum bozulup yıkılır.

yine onlar ustaların, sanat ve meslek erbabının eserlerini yıktıkları için, onlara hiç kıymet vermezler ve böyle ustalıkları da hak ettikleri ücretlerden mahrum bırakırlar. oysa ileride bahsedeceğimiz gibi, çalışma hayatı kazancın temelidir. eğer çalışma hayatı bo­zulur, bedelsiz ve karşılıksız hale gelirse, kazanç elde etmek emeli zayıflar, çalışmaktan el çekilir, insanlar dağılır ve toplum bozulur.

yine onlar (toplumsal düzeni sağlayacak) hükümlerin uygulanmasına önem vermezler, insanları kötülüklerden sakındırmazlar ve onların birbirlerine zarar vermelerine engel olmazlar. bütün düşündükleri yağma ve zulümle insanlardan alacakları mallardır. bu hedeflerine ulaşmışlarsa, artık bundan sonra insanların hallerini düzeltmek, onların çıkarlarını gözetip korumak ve insanları kötülüklerden alıkoymak gibi şeylerle ilgilenmezler. hatta insanların mallarını daha çok ele geçirebilmek için mali cezalar (para cezaları) koyarlar. bu cezaların amacı kötülükleri önlemek ve insanları kötülüklere bulaşmaktan sakındırmak değil, haksızyere ve daha kolayolarak insanların mallarını ele geçirmektir. böylelikle halklar onların ülkelerinde, hiçbir düzenin olmadığı tam bir kaos ve karga­ şa ortamında yaşamak zorunda kalır. oysa kaos, toplumu temelinden sarsan bir durumdur. çünkü insanların toplum halinde ve bir düzen içinde yaşamaları ancak (bu düzeni sağlayacak) güçlü bir devlet ile mümkündür. bu meseleye (birinci bölümün) birinci faslında değinmiştik.

yine onlar riyaset (başkanlık) için rekabet ederler ve riyaseti -babaları, kardeşleri veya aşiretlerinin ileri gelenleri de olsa- başkalarına bıraktıkları gerçekten çok az görülür ve bunu da istemeyerek ve utandıkları için yaparlar. onun için onlarda yönetici ve emirlerin sayıları gereğinden fazladır, vergi toplamak ve yönetmek için halkın üzerinde pek çok otorite vardır. bütün bunlar da toplumsal düzenin bozulmasına ve yıkılmasına yol açar. halife abdulmelik, kendisine gelen bir bedeviye (vali) haccac’ın durumunu sorduğunda, bedevi haccac’ı, onun siyasetini ve toplumsal durumu övmek için şöyle demiştir: “tek başına (sadece kendisi) zulmediyor’:

arapların ele geçirip hakimiyetleri altına aldıkları ülkelerdeki toplumsal hayatın çöktüğüne, oralarda yaşayanların çöllere göç ettiklerine ve oraların değişip (bozulup) bambaşka bir hale geldiklerine dikkat et! örneğin merkezleri olan yemen, az sayıdaki şehirleri dışında tamamen harap bir şekildedir. aynı şekilde bir zamanlar farsların yaşadı­ ğı arap ırak’ındaki şehirler de harap hale gelmiştir. çağımızda şam için de aynı durum söz konusudur. yine beşinci yüzyılın başlarından itibaren üç yüz elli senedir hilaloğulları ve süleymoğulları’nın gidip geldikleri afrika ve mağrib’in düzlük yerleri de tamamen harap hale gelmiştir. oysa sudan (siyahların yaşadığı bölgeler) ile rum denizi (akdeniz) arasında kalan bu yerler imar edilmiş şehirlerle doluydu. oralardaki kalıntılar ve eserler buna tanıklık etmektedir. yeryüzünün ve yeryüzünde olanların varisi allah’tır ve o varislerin en hayırlısıdır.



27. fasıl – arapların ancak peygamberlik, velilik veya büyük bir dini yöneliş gibi dinsel saikler ile devlet olabilecekleri hakkında

bunun sebebi, onların çöllerde başlarına buyruk yaşamalarının kendilerinde bir tabiat haline gelmesinden dolayı, birilerine itaat etmesi en zor olan millet olmalarıdır. yine bunda kabalıklarının, kibirlerinin ve başkanlık için büyük bir rekabet içinde olmalarının da etkisi vardır. onun için ortak bir görüş üzerinde birleştikleri çok azdır. eğer onlara hükmetmeye kalkışan otorite -yine aralarından çıkmış bir peygamber veya veli vasıtasıyla- “din” olursa, o zaman kibirleri ve rekabetleri ortadan kalkar ve itaat edip bir araya gelmeleri kolaylaşır. bu da kabalıkları ve kibiri tedavi eden, birbirini çekememeyi ve rekabeti yasaklayan dinsel inancın onları kuşatması sayesinde olur.

eğer onların içinde, allah’ın emrini yerine getirmek için gönderilmiş bir peygamber veya veli olursa; içlerindeki kötü ahlakı ve diğer olumsuz davranışları ortadan kaldı­rıp onlara güzel ahlakı aşılarsa; hakkı ve doğruyu göstermek suretiyle onları birleştirirse, işte o zaman bir araya gelip birlik olmaları mümkün olur ve bu sayede güçlenip bir devlete dönüşebilirler. ancak araplar, yukarıda saydığımız bütün olumsuzluklarına rağmen, (kendilerine gelen) hakkı ve hidayeti kabul etme hususunda da insanların en hızlı olanlarıdır. çünkü tabiatları, ilkel ve göçebe hayattan kaynaklanan olumsuzluklar dışında, (hükümdarlığın bir sonucu olan) lüks hayatın çarpıklıklarından ve kötü ahlakından korunmuş olduğundan, hayrı kabul etmeye de yatkın ve hazırdır. lüks hayatın çirkin alış­ kanlıklarından uzak oldukları için, (bozulmamış) ilk fıtratları üzere kalmaya devam etmişlerdir. çünkü daha önce değindiğimiz bir hadiste de söylendiği gibi: “her çocuk (bozulmamış ve doğruyu kabule hazır) bir fıtrat üzere doğar’



28. fasıl – arapların devlet idare etmeye en uzak millet oluşları hakkında

bunun sebebi, arapların diğer milletlerden daha fazla bedevi olmaları, başkalarından daha çok çöllerin derinliklerine dalmaları, zor ve şiddetli yaşam şartlarına alışkın oldukları için verimli topraklara ve oraların ürünlerine ihtiyaç duymamaları, yine başkalarına muhtaç olmamaları ve başlarına buyruk olmaya alıştıkları için de birbirlerine boyun eğip itaat etmelerinin çok zor olmasıdır. kendilerini savunmak için gerekli olan asabiyetten dolayı, reisleri genellikle onlara muhtaçtır ve asabiyetin dağılıp yok olmaması için onlara güzellikle muamele eder ve sıradan şeylerden kolayca kızıp öfkelenmez. aksi takdirde asabiyet dağılır ve bu hem kendisinin hem de onların sonu olur. oysa devleti idare (siyaset) etmek, idarecinin gereğinde zor kullanarak da idare etmesini gerektirmektedir. aksi takdirde düzenli ve istikrarlı bir yönetim sağlayamaz.

yine böyle olmalarının bir başka sebebi, yukarıda değindiğimiz gibi, sadece insanların ellerindeki mallan almayı düşünmeleri ve bunun dışında insanlar arasında düzeni sağlamak ve insanların birbirlerine zulmetmelerine engel olmak gibi zahmetli işlerle ilgilenmemeleridir. herhangi bir milleti yenip onlar üzerine egemen olduklarında, bu egemenliklerinin tek gayesini o insanların ellerinde bulunanları almak suretiyle bu nimetlerden faydalanmak olarak belirlerler ve bunun dışındaki her şeyi boş verirler. yine, işlenen suçlara bolca mfili cezalar (para cezaları) getirirler. bunun sebebi ise o suçlara engel olmak değil, daha fazla gelir elde etmektir. çünkü para cezaları, suç işleyen tarafından o suçla elde etmek istediği amacına oranla hafif görüleceği ve küçümseneceği için, belki de suça teşvik edici bir etkene dönüşmektedir. böylece kötülükler ve suçlar çoğalmakta ve toplumun yıkılmasına yol açmaktadır. bu durumdaki bir toplum ise herkesin birbirine haksızlık ve zulüm ettiği tekinsiz bir yere dönüşüp anarşi ve kaos içinde kalır, asla huzur ve istikrar bulamaz. daha önce de söylediğimiz gibi kısa sürede yok olup gider.

işte bütün bu sebeplerden dolayı arapların tabiatı, devlet idare etmekten çok uzaktır. onların devlet idare edecek bir duruma gelmesi ancak dini bir yönelişin tabiatlarını değiştirip onları bu olumsuz özelliklerden arındırması, onları kendi kendilerinin hakimi yapması ve insanların birbirlerine zulmetmelerine engel olmaya sevk etmesiyle mümkün olur. islam’dan sonra kurdukları devletler buna örnektir. islam’ın, şeriat hü­kümlerine göre ve toplumun görünen ve görünmeyen çıkarlarını gözeterek idare etme işini onların arasında nasıl yeşerttiği gerçeği ortadadır. devleti bu şekilde yöneten halifeler arka arkaya gelmiş ve işte o zaman devletleri ve hakimiyetleri büyük bir güce ulaşmış­ tır. (kadisiye savaşı’nda farsların komutanı olan) rüstem, müslümanların namaz kılmak için toplandıklarını gördüğünde şöyle demiştir: “köpeklere edep öğreten ömer ci­ğerimi yedi”.

daha sonra araplardan bazıları devletten koptular, dini ihmal ettiler, siyaseti (devlet idare etmeyi) unuttular ve yaşamakta oldukları çöllere geri döndüler. böylece adil olana itaat edip bağlanmaktan uzaklaştıkları için, devlet idarecileriyle olan asabiyet durumlarını unuttular ve eskiden olduğu gibi çöllerde başlarına buyruk yaşamaya başladı­lar. onlar için hükümdarlık ve devlet (sahibi olmaktan) geriye, sadece halifelerle aynı soydan olmaktan başka bir şey kalmadı. halifelik de ellerinden gidince, iktidarları tamamen ortadan kalktı ve acemler onlara galip gelip hakim oldular. böylece hükümdarlık ve siyasetten habersiz, tekrar çöllerdeki badiyelerinde ikamet etmeye başladılar. hatta çoğu, geçmişte bir hükümdarlığa sahip olduklarını bile bilmeden yaşamaktadır. oysa hiçbir kavmin geçmişinde, onların sahip olduğu gibi güçlü devlet ve hükümdarlıklar yoktur. (geçmişte) ad, semud, amalika, hımyer ve tebabia devletleri, islam’ dan sonra da mudar, emevi ve abbasi devletleri buna tanıklık etmektedir. ancak dini boşlayıp siyasetten uzaklaşınca, asılları olan bedeviliğe geri döndüler. yine de zaman zaman, çağımızda mağ­rib’te olduğu gibi, zayıf olan bazı devletleri yenip onlara hakim olmaktalar. ancak buralarda yaptıkları şey de daha önce söylediğimiz gibi, tahrip ve yıkımdır. ”allah mülkünü (hükümranlığı) dilediğine verir” (bakara, 247).


devamını gör...
"cennette resmi dil arapça olacak."diyen insanlar tanıdı bu yazar kardeşiniz.
aklı fikri yerinde zannederdim bu milleti ama işte her zaman diyorum atatürk 'ün en büyük hatası bu arapperestlerin tamamını ortadan kaldıracaktı, yapmadı.istiklal mahkemelerinde az kişi sallandırdı.şimdi cezasını çekiyoruz işte.
yüce tengri bile demiş "size akıl verdim." diye ama kime ?
devamını gör...
böyle bir başlık açıp bir kesimi aşağılayarak seçtiğin konumun farkındaysan sorun yok çünkü insandan nefret ediyorsun sen yani senin için dünyada sadece atatürkçüler kalsa sen onlar arasında yine en çok seven ya da en az seveni arayacaksın. kim kimi seviyor ne kadar seviyor ile ilgilenmek yerine ülkeye ve ülkenin huzuruna zarar veriyor mu diye bakarım ben ve bu başlığın açılış amacı ve barındırdığı amaca bakınca ben rahatsız oluyorum. bakın bir tarafı sevdiğim ya da sevmediğim için değil. biri ağzında sürekli alman alman diye gezse de ben aynı konuma geçerim şu an yahudilerin yaptıklarını görmeme rağmen onların atalarının ne kadar aşağılandığını bilmek bana acı veriyor çünkü kendimi onların yerine koyabiliyorum. bu tür başlıkları görünce ülkemizde halen sorunların olduğunu ya da olması için çabalayan insanların olduğunu görüyorum. kim kimi seviyor bana ne ülke sade senin ülken değil ki bu topraklarda doğan herkesin ülkesi bunu anlamak için ne içmek gerekiyor bilmiyorum keşke bilsem ve seni mutluluğa ulaştırsam. seni diyorum bu başlığı açan ve aynı kafada olanlara söylüyorum. kimin kimi sevdiği ve neye inandığı neden seni ilgilendiriyor. ben mutlu uyanıyorum bu ülkede ve böyle başlık görünce sözlük bile bir yerden sonra mide bulandırıcı bir hal alıyor. kırk kere söylersem belki anlarsın ya da anlarsınız kimin kimi neden, ne için ve hangi amaçla sevdiği ve inandığından çok sana zararı var mı onunla ilgilen. inanç kimseye bir şey yapmaz şeytana inanan bile vardır bu ülkede, sevmek kimseye bir şey yapmaz yine şeytanı seven vardır bu ülkede. gerçi senin için en kötü şey şeytan olmayabilir. ben senin için arap diyeyim arap bir insanı sevmek ya da ona inanmak yani başka bir insanın buna inanması ve sevmesi senin ölümüne sebep olmaz. diyelim o bir fırıncı olsun bahsettiğin kişi sen onun arap sevici biri olduğunu biliyorsun ve ondan ekmek almıyorsun ama adam ekmeğin hakkını veriyor. nasıl pişirilmesi gerekiyorsa pişiriyor ve veriyor usulünce yani bu adam benim gözümde fırıncıdır ama senin gözünde arap sever oluyor. ben sana ona fırıncı olarak bakmanı tavsiye ediyorum ama sen ne yapıyorsun hey millet bu adam arap sever bundan ekmek almayın diyorsun. bu seni iyi bir yapmaz benim gözümde kusura bakma. sen alma başka fırın vardır nasılsa değil mi.

uzun uzadıya yazdım çünkü sözlük bu başlık türünden geçilmiyor. adamı engelliyorsun tanımlarını başlıklarını neyi varsa engelliyorsun ama adam bunu bildiği için yeni hesaplarla aynı şeyi gelip söylüyor. insanları zehirlemek işi olmuş resmen. diyeceksin ki sen arapları neden savunuyorsun ben insanı savunuyorum arapların içinde olsam onlar türkler şöyle türkler böyle içimizde türk sevicileri var deseler aynı şeyi söylerim. bir kere ben kesinlikle şuna karşıyım bir insanın ırkını ağzına alarak konuşmak benim gözümde hakarettir. insan insandır. ırkını ağzına alan ırkçıdır benim için bu kadar net.
devamını gör...
islamcılarda, özellikle sünnilik mezhebinde görülen bir kişilik bozukluğudur. arapperest kişilik bozukluğunda kur'an'ın yanında kütüb-i sitte hadislerine de önem verilir, hatta arapperest sünni müslümanlara göre hadisler olmadan kur'an anlaşılamaz, onun için hadislerle kur'an'ın tefsiri desteklenir. arapperest kişilik bozukluğuna yakalanmış kişilere araptapar veya arapçı denilir.
devamını gör...
hayatinda hic acip hadis okumamis, kendi kurucu degerine google'dan sozleri sanki o soylemis gibi atfeden, kuran'i okudugu dahi mechul olup da muslumanlara satasan, ataturk'un gorse bunlar beni baglamaz diyecegi sozumona "kemalist(!)" kesimin yasadigi yuksek dozda takinti ile karakterize edilen bozukluk.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"arapperest kişilik bozukluğu" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim