1.
türk dizi tarihinin en iyi bölümüdür. akbabanın evinde geçen , ekibin içindekilerinin çoğunu döktüğü efsane bölümdür. varsa rakı eşliğinde izlenmesi şiddetle tavsiye ediliyor isviçreli bilim adamları tarafından
devamını gör...
2.
bunun bir gömlek üstü vardır dünyalı diye bir film tek odada geçer
devamını gör...
3.
cevdet'in yarısında uyuduğu bölümdür.
devamını gör...
4.
tek mekanda nirvanaya nasıl çıkılır gösteren bölümdür. samimiyet akar duygusallık desen var komedi var. arada açar izlerim.
devamını gör...
5.
o kadar ciddi mevzunun arasinda hayaletin nonik nonik komsunun kizini elleme muhabbeti acmasi yaran bolumdur.
devamını gör...
6.
o kadar bölümün içinde neden en sevdigim olduğunu anlayamadığım düşük maliyetli behzat ç. bölümü.
devamını gör...
7.
gece uzun, mevzu derin.
devamını gör...
8.
bu efsane serinin dizi içi bir bölümünün beyaz perdeye aktarılması mevzu olsa tartışmasız bu bölümün sahnelenmesi gerekli.
öyle ki tüm hikayeyi bir bölümde anlatmaya çalışmış güzel ve samimi anların yaşandığı derin bir behzat ç. parçası.
öyle ki tüm hikayeyi bir bölümde anlatmaya çalışmış güzel ve samimi anların yaşandığı derin bir behzat ç. parçası.
devamını gör...
9.
dizinin en beğendiğim bölümü, aynı film gibi defalarca açıp izledim, izliyorum. ayrıca menemen reklamı olsa bu kadar etkili olamaz.
devamını gör...
10.
tüm bölüm aynı odada geçmektedir. gece gece canınızı menemen isteten bölüm.
devamını gör...
11.
behzat ç. dizisinin reyting rekoru kırdığı bölümdür. bilenler hatırlar vodafone cep dizi bile yaptılar dizi içinde.
burada muhabbet değişik buyrun izleyin :
burada muhabbet değişik buyrun izleyin :
devamını gör...
12.
13.
çok ama çok başkadır
devamını gör...
14.
amirimin ' bir delinin hatıra defteri'nden örnekler sunduğu, tek mekanda geçen, türk dizi tarihinin bana göre en vurucu, en deli, en mükemmel bölümüdür...
amirimin o rakıyı fondiplerken, deri montundan çıkan gıcırtı var ya; asırlık çınar ağaçlarının rüzgarda hışırdaması gibi geliyor kulağıma...
bölümün en vurucu tiradını şöyle aşağıya bırakayım...
ah be amirim...
-abi, abi iyi misin abi?
-saçma sapan konuşmayın lan!
-bir bana bak abi! abi gözlerin kıpkırmızı. uykun mu geldi ha, yatıralım mı içeri?
-uykum falan gelmedi lan benim.
-amirim gel, geç içeri istersen.
-s*k*rim lan amirini! benim beynimin içinde bebek bağırıyordu la!
-bebek? abi ne bebeği allahın aşkına ya?
-cenin daha, doğmamış. beynimin içinde!
-ses mi duydun, ses miydi?
-değil la, sadece ses değil la, ses değil! üç kilo üç yüz gram la, beynimin içinde bebek la, bebek!
-abi ne diyon sen, kurban olayım…
-la bırak, hamileydim ben!
ağırdı bebek, çok ağır!
beynim böyle çok ağırdı!
doğurmaya çalıştım ben, burnumdan çıkarayım dedim... hınkırdım o kadar, ıkındım böyle...
çıkmadı tabii. burun şey gibi genişlemiyor ki a**na koyayım.
e, genişlemiyorsa o ameliyatlar nasıl oluyor, he?
benim bir arkadaşım vardı çocukken, böyle burnunun içerisine kağıt tıktı, peçete...
tam bir ay sürdü lan onu çıkartmak, bir ay!
peçetenin hacmi ne kadar ki a**na koyayım, bebeğinki daha fazla tabii...
gözümden çıkartayım dedim onu, gözümden... ama, kapalı gözüm, oradan çıkmaz ki...
ağzım büyük, büyük ama; onun da burundan geçmesi gerekiyor, bak! böyle ağızdan beyne direkt bir yol yok, ya da varsa da ben bilmiyorum. illa burundan geçecek!
bir arkadaşımla konuşurken o söylemişti bana. demişti ki, o beyin böyle kıvrımlı bir şey demişti... demek ki, o bebek, o kıvrımların arasında öyle büyüdü, büyüdü de; benim kafam niye büyümedi, ha?
üç kilo üç yüz gram lan! niye kafam büyümedi benim!
demek ki, o beyin, elastik bir şey...
o bebek öyle kıvrımların arasına girdi… ben nefes alınca o da nefes alıyordu. isterse almasın la, illa ki alacak tabii. ben onun yüzünden bir ay boyunca burnumdan nefes alıp ağzımdan verdim lan!
ağızdan karbondioksit verirsin, o karbondioksit bebek için zararlı, oksijen gerek!
biri dedi ki bana, ha işte bu, bitkilerle dolu bir odada dedi, uyursan sen dedi, ölürsün dedi, ölür! bitkiler odadaki oksijeni emiyormuş a**na koyayım!
ben, vurulduğumda fark ettim zaten bunu... beynimin içinde bir bebek var... esra'nın bebeği o... öldürdüm ben onu... öldürmek için hiçbir şey yapmadım ben. serum verdiler bana. bir gün sordum onlara, bebeğe bir zararı var mı diye. yokmuş...
hastaneden çıktığım zaman, o bebek yaşıyordu. birkaç gün öncesine kadar ağlıyordu. böyle sesi kulağımın içindeydi ama sonra sustu. artık ağlamıyor. ben bazen böyle, kendimi tokatlıyorum, tokatlıyorum uyansın diye. uyanmıyor. çok derin uyuyor.
ben uyurken biri beni tokatlasa, ben uyanırım... o uyanmıyor... bazen, sesi böyle kulağıma çok yakın geliyor. ağzı sanki salyangozumda. belki de ters döndü. böyle poposu geldi salyangozuma. ama içeride bebekler kaka yapmaz ki. yapsaydı, benim kulağımdan akardı o öyle. ben de onun, hâlâ orada olduğunu bilirdim...
öldürdüm onu. bazen sesinden çok rahatsız oluyordum ben. yani, inkar etmiyorum; ama ben, bir bebeğin sesinden rahatsız oldum diye öldürecek kadar o***pu çocuğu biri değilim. değilim lan!
amirimin o rakıyı fondiplerken, deri montundan çıkan gıcırtı var ya; asırlık çınar ağaçlarının rüzgarda hışırdaması gibi geliyor kulağıma...
bölümün en vurucu tiradını şöyle aşağıya bırakayım...
ah be amirim...
-abi, abi iyi misin abi?
-saçma sapan konuşmayın lan!
-bir bana bak abi! abi gözlerin kıpkırmızı. uykun mu geldi ha, yatıralım mı içeri?
-uykum falan gelmedi lan benim.
-amirim gel, geç içeri istersen.
-s*k*rim lan amirini! benim beynimin içinde bebek bağırıyordu la!
-bebek? abi ne bebeği allahın aşkına ya?
-cenin daha, doğmamış. beynimin içinde!
-ses mi duydun, ses miydi?
-değil la, sadece ses değil la, ses değil! üç kilo üç yüz gram la, beynimin içinde bebek la, bebek!
-abi ne diyon sen, kurban olayım…
-la bırak, hamileydim ben!
ağırdı bebek, çok ağır!
beynim böyle çok ağırdı!
doğurmaya çalıştım ben, burnumdan çıkarayım dedim... hınkırdım o kadar, ıkındım böyle...
çıkmadı tabii. burun şey gibi genişlemiyor ki a**na koyayım.
e, genişlemiyorsa o ameliyatlar nasıl oluyor, he?
benim bir arkadaşım vardı çocukken, böyle burnunun içerisine kağıt tıktı, peçete...
tam bir ay sürdü lan onu çıkartmak, bir ay!
peçetenin hacmi ne kadar ki a**na koyayım, bebeğinki daha fazla tabii...
gözümden çıkartayım dedim onu, gözümden... ama, kapalı gözüm, oradan çıkmaz ki...
ağzım büyük, büyük ama; onun da burundan geçmesi gerekiyor, bak! böyle ağızdan beyne direkt bir yol yok, ya da varsa da ben bilmiyorum. illa burundan geçecek!
bir arkadaşımla konuşurken o söylemişti bana. demişti ki, o beyin böyle kıvrımlı bir şey demişti... demek ki, o bebek, o kıvrımların arasında öyle büyüdü, büyüdü de; benim kafam niye büyümedi, ha?
üç kilo üç yüz gram lan! niye kafam büyümedi benim!
demek ki, o beyin, elastik bir şey...
o bebek öyle kıvrımların arasına girdi… ben nefes alınca o da nefes alıyordu. isterse almasın la, illa ki alacak tabii. ben onun yüzünden bir ay boyunca burnumdan nefes alıp ağzımdan verdim lan!
ağızdan karbondioksit verirsin, o karbondioksit bebek için zararlı, oksijen gerek!
biri dedi ki bana, ha işte bu, bitkilerle dolu bir odada dedi, uyursan sen dedi, ölürsün dedi, ölür! bitkiler odadaki oksijeni emiyormuş a**na koyayım!
ben, vurulduğumda fark ettim zaten bunu... beynimin içinde bir bebek var... esra'nın bebeği o... öldürdüm ben onu... öldürmek için hiçbir şey yapmadım ben. serum verdiler bana. bir gün sordum onlara, bebeğe bir zararı var mı diye. yokmuş...
hastaneden çıktığım zaman, o bebek yaşıyordu. birkaç gün öncesine kadar ağlıyordu. böyle sesi kulağımın içindeydi ama sonra sustu. artık ağlamıyor. ben bazen böyle, kendimi tokatlıyorum, tokatlıyorum uyansın diye. uyanmıyor. çok derin uyuyor.
ben uyurken biri beni tokatlasa, ben uyanırım... o uyanmıyor... bazen, sesi böyle kulağıma çok yakın geliyor. ağzı sanki salyangozumda. belki de ters döndü. böyle poposu geldi salyangozuma. ama içeride bebekler kaka yapmaz ki. yapsaydı, benim kulağımdan akardı o öyle. ben de onun, hâlâ orada olduğunu bilirdim...
öldürdüm onu. bazen sesinden çok rahatsız oluyordum ben. yani, inkar etmiyorum; ama ben, bir bebeğin sesinden rahatsız oldum diye öldürecek kadar o***pu çocuğu biri değilim. değilim lan!
devamını gör...
15.
zamanına göre güzeldi. ama artık zamanı geçti. 2.defa izlemeye gerek yoktur.
devamını gör...
16.
türk dizi tarihinde izlediğim en iyi dizi bölümü. tek mekanda çekilmiş. diziyi hiç izlememiş olsanız bile sadece bu bölümü bir filmmiş gibi izleyebilirsiniz. duygu geçişleri öyle çok ve hızlıdır ki dumur olabilirsiniz. bir anda gülerken bir anda hüngür hüngür ağlayabilirsiniz.
devamını gör...
17.
akbaba'nın evi adlı türk dizi tarihinin en efsanevi bölümlerinden birisidir. bol bol izlenmeli.
ah, nerede bunu benimle izleyecek 1 adet hatun... pardon, sen ölmüştün.
neyse, tek mekanda oyunculukların ne denli muhteşem bir iş ortaya çıkaracağını gösteren bölümdür. aynı zamanda dizinin en samimi hesaplaşma bölümüdür. herkesin hem birbiriyle, hem kendisiyle hesaplaşmasıdır. ulan canım çekti gece izleyeceğim.
ya da yarın izlerim lan. birasız gitmez bu bölümler.
ah, nerede bunu benimle izleyecek 1 adet hatun... pardon, sen ölmüştün.
neyse, tek mekanda oyunculukların ne denli muhteşem bir iş ortaya çıkaracağını gösteren bölümdür. aynı zamanda dizinin en samimi hesaplaşma bölümüdür. herkesin hem birbiriyle, hem kendisiyle hesaplaşmasıdır. ulan canım çekti gece izleyeceğim.
ya da yarın izlerim lan. birasız gitmez bu bölümler.
devamını gör...
18.
menemen yapıp bu akşam tekrar izleyeceğim. o sırafa kendim ile hesaplaşacağım. artık bunu yapma zamanım geldi.
devamını gör...
19.
herkes behzat ç.'nin efsane bölümü olarak 78. bölümü görür lakin asıl efsane olan 81. bölümdür.
(bkz: ''su -> bira -> viski hayatta alacağın tek terfi bu olacak'')
(bkz: ''su -> bira -> viski hayatta alacağın tek terfi bu olacak'')
devamını gör...
20.
bütün bölümün (bkz: akbaba)'nın evinde geçen bölümdür.
devamını gör...