her günkü stumbleupon vari dozumu alayım diye bilgisayarın karşısına geçtim -gerçi şimdi mixlendi-, benzer ilgi alanlarına sahip insanların ilginç bulduğu sayfalar arasında gezinirken birden çarpıldığımı hissettim.

eski bilgisayarımın hoparlörleri tam bilek altına denk düşüyordu ve kolumdaki tüylerin hoparlörlerin madeni ızgarasına her değişinde “gerçekten” çarpılıyordum, bu yüzden de bilgisayar karşısında otururken en münasebetsiz anda vücudumu bir uçtan diğerine kat eden elektriğe alışkın olduğumu iddia edebilirim; ama bu seferki his fiziksel olmaktan çok zihnimdeydi ve beraberinde çocukluğumun kokularını çağrıştıracak bir nostaljiyle yüklüydü.

çocukluğumdan beri insansı yapıdaki dev nesnelerin ya da canlıların beni büyülediğini hep hissetmişimdir. ekranda bakmakta olduğum şey de bunun en duygusal, en çarpıcı ve en anlamlı örneklerinden biriydi:

dev kuklalar

karşıma gelen sayfada fransız  tiyatro topluluğu royal de luxe’ün almanya’da kendine 1,5 milyon izleyici bulan “the berlin reunion” gösterisinden sahneler vardı. küçük bir kızın amcası olan dalgıcı arayışını, kavuşmasını ve dolaylı olarak iki almanya’nın birleşmesini günlerce anlatan bu oyunun dev kuklaları karşısında hissettiğim saygıyla coşkuyu, huşuyla hayranlığı hakkını vererek tarif etmem pek mümkün gözükmüyor; fakat! zihnimde çakıveren şimşek bir anda dallanıp budaklanırken birçok benzer hatırayı da aydınlattı.

küçük ve masum görünüşlü bir kız çocuğu ile ayağına kurşun pabuçlarını, beline ağırlık kemerini geçirip de okyanus dibinde dolaşan bir dalgıcın bir arada olduğu başka bir şey yok mu? elbette bilgisayar oyunlarıyla aranız iyiyse adınız gibi bileceğiniz bioshock’taki big daddy ve little sister ikilisi.

yürüyen devler, çocukken hepimizin ayıla bayıla izlediği voltron’dan tutun da hayalet avcıları’na (serinin ilk filminde marshmallow man, ikincisinde özgürlük heykeli), izlerken kasıklarıma ağrılar giren çevreci mesajlı godzilla’ya kadar (ama öyle amerikan godzillası değil, inoshiro honda’lı, jun fukuda’lı olanı, gojira yani) birçok güzel hatıramın ortak noktası.

şimdi biraz geçmişi deşiyorum da, doğru ya, joe satriani’nin şarkısını çalıp (yaşasın sözcüğün çift anlamını kullanarak yapılan söz oyunları) grammy’leri, mtv ödüllerini üst üste dizen coldplay’in “talk” şarkısını da video klipteki dev robot olmasa ikinci kez dönüp dinlemezdim. beastie boys’un ödüllü “intergalactic”'i ayrıdır ama; oradaki dev robotu da, yumruğu yiyince kafası emzik gibi içine çöken dev deniz mahsülünü de ayrı tutarım. tanım buraya kadar gelmişken, herhalde zaman zaman müzik kanallarında dönen en hoş şarkılarından biri olan the muse – resistance’ın süper bir dioramada geçen video klibindeki dev ayılara ne buyrulur?

edebiyata gelince, swift’in güliver’ine hiç değinmiyorum bile… biraz daha düşününce, clive barker’ın hepsi birbirinden kötü korku filmlerine (geceyarısı et treni ya da kan kitabı gibi) kaynak olan kan kitapları’nın ilk cildinde beni en çok etkileyen öykü de döküntü bir volkswagen’le avrupa gezisine yola çıkan bir eşcinsel ingiliz çiftin, eski yugoslavya’da karşılaştığı tarifi imkansız dehşetle ilgiliydi. neden? belki de bir kasabanın binlerce sakini kendilerini halatlarla bağlayıp dev bir insan vücudu oluşturduğu ve kan davalısı kasabayla bir cenk meydanında güreşe tutuştuğu için. 

çizgiromanda ise galactus’u tek geçerim!
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"dev figürü" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim