1.
yolunda giden işime bir zararın dokunmasın da başka herhangi bir iyiliğini istediğim yok” anlamında kullanılır.
--- alıntı ---
büyük iskender, şehirde gezerken, fışı içinde, bir çul ve bir ekmek torbasıyla köpek gibi yaşayan diyojen’i görür. yanındaki adamlara, bu adamın kim olduğunu sorar ve diyojen’in bir filozof olduğunu öğrenir. felsefeye karşı sevgisi bulunan iskender, fıçıya yaklaşır. güneşin vurduğu fıçı içinde diyojen mayışmış bir şekilde yatmaktadır. büyük iskender diyojen’e kendini tanıtır ve kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorar. aldığı cevap tarihe geçer. diyojen, büyük iskender’e sadece “gölge etme, başka ihsan istemem” der.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
büyük iskender, şehirde gezerken, fışı içinde, bir çul ve bir ekmek torbasıyla köpek gibi yaşayan diyojen’i görür. yanındaki adamlara, bu adamın kim olduğunu sorar ve diyojen’in bir filozof olduğunu öğrenir. felsefeye karşı sevgisi bulunan iskender, fıçıya yaklaşır. güneşin vurduğu fıçı içinde diyojen mayışmış bir şekilde yatmaktadır. büyük iskender diyojen’e kendini tanıtır ve kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorar. aldığı cevap tarihe geçer. diyojen, büyük iskender’e sadece “gölge etme, başka ihsan istemem” der.
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
"bana mani olma" anlamı taşır.
devamını gör...
3.
ilk mizah dergimiz olan diyojen’in sloganı.
devamını gör...
4.
kinik filozof, sinoplu diyojen'in* büyük iskender'e söylediği meşhur sözdür.
ilk entry'de bahsedilenin aksine büyük iskender şehirde gezerken diyojen'e tesadüfen rastlamaz. halihazırda aristoteles'in öğrencisi olan büyük iskender, felsefeye meraklı ve dönemindeki filozofara çok değer veren bir hükümdardır. kinizm ekolü hakkında da bilgi sahibidir.
bu yüzden, toplumun kanıksadığı normların dışında yaşayan diyojen hakkında da pek çok şey duymuştur. bizzat kendisini görmek ve tanışmak için ayağına kadar gider. makedon imparator, arkasındaki kalabalıkla birlikte diyojen'in yaşadığı fıçıya yaklaşır ve "ben, büyük iskender'im." diyerek kendisini tanıtır.
yattığı yerden biraz doğrularak kalabalığa bakan diyojen, imparatora dönüp "ben de köpek diyojen'im." der. bu cevap karşısında şaşıran büyük iskender, filozoflara değer verdiğinden dolayı ona samimiyetle kendisinden bir isteği olup olmadığını sorar. bu soruyu evet, diye yanıtlayan diyojen dünyevi istekleri umursamadığını ima eden bu cevabı verir.
bu olay, pek çok ressam tarafından resmedilmiş, ancak ben fransız ressam nicolas-andre monsiau'nun bu eserini ayrı tutuyorum. diğer tablolardakinin aksine burada diyojen'in büyük makedonya imparatoru'nun yüzüne bile bakmamış olması, atlanılmaması gereken bir detay.

son olarak büyük iskender'in de filozofla yaşadığı bu diyaloğun ardından "eğer iskender olmasaydım, diyojen olurdum." dediği rivayet edilir.
ilk entry'de bahsedilenin aksine büyük iskender şehirde gezerken diyojen'e tesadüfen rastlamaz. halihazırda aristoteles'in öğrencisi olan büyük iskender, felsefeye meraklı ve dönemindeki filozofara çok değer veren bir hükümdardır. kinizm ekolü hakkında da bilgi sahibidir.
bu yüzden, toplumun kanıksadığı normların dışında yaşayan diyojen hakkında da pek çok şey duymuştur. bizzat kendisini görmek ve tanışmak için ayağına kadar gider. makedon imparator, arkasındaki kalabalıkla birlikte diyojen'in yaşadığı fıçıya yaklaşır ve "ben, büyük iskender'im." diyerek kendisini tanıtır.
yattığı yerden biraz doğrularak kalabalığa bakan diyojen, imparatora dönüp "ben de köpek diyojen'im." der. bu cevap karşısında şaşıran büyük iskender, filozoflara değer verdiğinden dolayı ona samimiyetle kendisinden bir isteği olup olmadığını sorar. bu soruyu evet, diye yanıtlayan diyojen dünyevi istekleri umursamadığını ima eden bu cevabı verir.
bu olay, pek çok ressam tarafından resmedilmiş, ancak ben fransız ressam nicolas-andre monsiau'nun bu eserini ayrı tutuyorum. diğer tablolardakinin aksine burada diyojen'in büyük makedonya imparatoru'nun yüzüne bile bakmamış olması, atlanılmaması gereken bir detay.

son olarak büyük iskender'in de filozofla yaşadığı bu diyaloğun ardından "eğer iskender olmasaydım, diyojen olurdum." dediği rivayet edilir.
devamını gör...
5.
bizim bir dede vardı " diyojen" dede derlerdi ona. kahvehaneye gelir sürekli bişeyler anlatırdı ben ve yakın arkadaşım "heredot" sürekli onu dinlerdik ağzımız açık. "işte şuna şöyle yaptım ,buna böyle yaptım , tüm dünya nimetlerini elimin tersiyle ittim, gidene yol verdim gelen ayakta kalmasın " diye anlatır dururdu. bi hikayesi aklımda kaldı tamam dedim bunu athena yengenize uygulamam lazım. bir pazar günüydü hiç unutmam tapınağın girişinde güneşleniyorum. yengeniz geldi başıma dikildi bende dururmuyum hemen yapıştırdım aklımda kalan diyojen dede sözünü "gölge etme başka ihsan istemem ". durdu baktııı baktııı gitti. içimden "vay be işe yaradı" diye geçiriyorum derken yengeniz bir elinde zeytin dalı bir elinde süpürge karşımda belirdi. güneş gibi kızgın ,bakışları ile eritti ruhumu. vay efendim sen misin söyleyen hem tapınağı temizletiyor pazar temizliği niyetine, hem sırtıma yapıştıyıro. o gün bugündür ağzımı açıp laf edemem. laf etmeyi düşünsem aklıma "diyojen dedenin" işe yaramaz bu sözü ve yaşadıklarım gelir. bu da böyle bir hikayeydi başlığın aklıma getirdiği.
devamını gör...
6.
gölge etme, aydınlatmazsında zaten..
devamını gör...
7.
kinik felsefe ya da kinizm, bir diğer adıyla sinizm belki de yunan felsefe tarihinin en sıra dışı düşünce sistemidir. adını yunanca’da köpek anlamına gelen kyon kelimesinden alan kinik okul sokratesçi okullardan biri olup bu okulun üyeleri mutluluğa ulaşmak için dünyevi hazlardan uzaklaşılması gerektiğine inanırlar. onlara göre insanlar yaşamlarını her türlü dış etkenden uzak, kendi özgürlüklerini ve iç bağımsızlıklarını koruyarak sürdürmelidir.
kendi kendine yeten insan hem bilgili hem de erdemli olup her türlü dış bağımlılıklarla sağlanması olası mutluluklardan uzaklaşır. kinik görüşe göre toplumsallık kavramı kişiyi yozlaştırıcı ve bağımlı kılıcı özellikler barındırdığından gereksizdir ve tam da bu yüzden kişiler doğal ve sade yaşamı tercih etmelidirler.
öğretinin kurucularından olduğu düşünülen kişilerden biri sokrates’in öğrencisi olan antisthenes bir diğeri ise bir fıçıda sürdürdüğü yaşamı ve ‘’ gölge etme başka ihsan istemem’’ sözü ile bilinen sinoplu diogenes’tir.
ksenophon’un eseri olan şölen’de antisthenes, sokrates’in sohbet ettiği en önemli dostları arasında gösterilir ve daha sonra kinik felsefenin temel etik anlayışını yansıtan ‘’ hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor olmanın en büyük zenginlik olduğu ‘’ düşüncesi bu eserde antisthenes’in ağzından ifade edilir.
kinik felsefenin en meşhur ismi ise antisthenes’in öğrencisi olan sinoplu diogenes’tir. onu çağlar boyu meşhur kılan iki unsur bulunur. bunlardan biri geleneksel toplum yaşamına aykırı olan yaşam şekli iken bir diğeri ise karşılaştığı önemli olaylar karşısında takındığı alaycı tavırlardır. diogenes mevcut toplum yapısını baştan aşağı sorunlu bulup toplum yapısına aykırı bir yaşam şekli oluşturmuştur.
diogenes günümüze ulaşan anlatılara göre babasına teslim edilen devlet parasının değerini düşürdüğü için kentten sürgün edilmiştir. bu noktada karşımıza para anlamına gelmekte olan nomisma kelimesi çıkar. nomismanın değerini düşürmek kinik felsefenin topluma uygulanması anlamında metafor içeren bir deyim olup geleneksel değer yargıları sirkülasyonun dışına çıkmak ve geleneksel değerleri sorgulayarak onları değersiz kılmak anlamına gelir. bu toplumsal yapıyı tümüyle değiştirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. belki de platon; bu durumu ve kinik felsefenin tüm aşırı yaklaşımlarını göz ününde bulundurarak diogones’i ‘’ delirmiş sokrates ‘’ olarak tanımlamıştır.
buna rağmen sinoplu diogenes yaşadığı sürgünü de filozof olması ve özgürleşmesi açısından olumlu görmüştür. öyle ki; birilerinin ona sinop halkının kendisine sürgün cezası verdiğini söylemesi üzerine o da cevaben ‘’ kendisinin de onlara orada kalma cezası verdiğini’’ belirtmiştir. ayrıca diogenes’in dünya tarihinin en büyük fatihi olan büyük iskender ile olan diyaloğu çağlar boyunca anlatıla gelmiştir. büyük iskender’e söylediği ‘’ gölge etme başka ihsan istemem’’ şeklinde literatürlere geçmiş olan sözü onun muhalif konumuna benzersiz bir örnektir.
ayrıca hiçbir filozofun da iktidarın kendisine sunduğu imkanları böylesine açık ve sert bir şekilde reddettiği de görülmemiştir. diogenes’in hocası olan kinik antisthenes diogenes’i yanından kovduğunda ise diogenes ısrarla orada kalmak istemiştir. bunun üzerine hocası onun kafasına sert bir şekilde sopayla vurmuştur. buna rağmen diogenes’’ bana vur, ben kafamı önüne uzatacağım fakat beni derslerinden uzaklaştıracak kadar sert olan sopayı asla bulamayacaksın. ‘’ şeklinde cevap verip orada kalmaya devam etmiştir.
sadeliği ve az ile yetinmeyi felsefesinin temeline oturtan diogenes, sokrates’i bile mütevazi evine, küçük kanepesine ve ara sıra giydiği sandaletlerine çok önem verdiğini belirterek eleştirmiştir. diogenes, bir söyleminde talihin karşısına cesareti, yasanın karşısına doğayı, tutkunun karşısına ise aklı koyduğunu ifade eder. yaşamakta olduğu fıçısının ağzını ise kışın güneye yazın ise kuzeye çevirerek mevsimlere göre dönebilen bir evi olduğunu belirterek mizahi bir dil ile anlatır.
anlatılana göre bir gün bir gencin akan bir suya avuçlarını daldırarak su içtiğini gördükten sonra ise su içmek için kullandığı elindeki tası bir hışımla yere atıyor ve doğanın kendisine aynı amaç için daha iyi ve daha kullanışlı olan ellerini verdiğini ifade ediyordu. peki düşünüldüğünde hangi davranış daha bilgece gözüküyor? elinde testi ile geziyor oluşu mu yoksa avucuyla su içebilen birini görünce ‘’ onca zamandır testiyi boşuna yük olarak taşımışım ‘’ diyerek yükünden kurtulmayı amaçlaması mı?
tarih sahnesine sokrates yırtık bir harmaniyle, ksenophon kalkanıyla, sinoplu diogenes ise heybesi ile çıkmıştır. sokrates’in sorular sorarak felsefesini yaptığını, ksenophon’un ikna çabalarıyla bunu yerine getirdiğini, diogenes’in ise insanların yaşam tarzını aşağılayarak bunu yapmaya çalıştığını ifade edebiliriz. diogenes’i bir fıçıda yaşamaya ve elinde değneği ile gezmeye zorlayan şey almak istediği hazdı. o değneğinden iskender’in asasından duyduğu haz kadar haz duyuyordu. öyle ki haz kendine diogenes’ten daha bilinçli bir aşık bulamamıştır.
o dört başı mamur bir evde yaşamadı. kamu yaşamında rol üstlenmedi. evlenmedi. yani kaygıya neden olabilecek tüm unsurlardan uzak, dertsiz, kimseye muhtaç olmadan, kalabalıklar arasında yalnız kalmayı tercih ederek, hesapsız bir şekilde yaşayıp haz bolluğunun içinde yaşamayı seçti. bir tirandan korkmadan, hiçbir yasaya tabii olmadan, evliliğin yükümlülüklerini üzerine almadan, sorumluluklardan uzak kendisine akıl bahşedilmiş bir kuş gibi yaşayıp özgürce dünyayı dolaşmayı seçti.
doğru ya da yanlışı düşünmeden, kendini tüm sınır ve sanılardan ayrıştırarak yaşamayı seçmiş olması ona her zaman için en büyük haz ve mutluluk kaynağı oluyordu. kendisine kimin en zengin olduğu sorulduğunda ise yaşam tarzını desteklercesine ‘’ kendine yeten’’ şeklinde cevap veriyordu. o başkaları gibi yemek için yaşamıyor yaşamak için yiyordu. talihi onu beklenmedik olaylar ile karşı karşıya bıraktığında ise tanrı’ya ‘’ böyle sıkıntılar ile bana erdemli olmayı öğretiyor oluşundan dolayı sana minnettarım. ‘’ diyebiliyordu.
yazımı diogenes’in insanların riyakarlıkları ve ikiyüzlülükleri üzerine yaptığı oldukça çarpıcı olan bir konuşma ile bitirmek istiyorum. diogenes: ‘’ sadece dış görünüşünüz insana benziyor fakat ruhen birer maymunsunuz. ikiyüzlülüğünüzün bir sınırı yok. bu yüzden doğa sizi her zaman cezalandırıyor olacak. kendinize uygun yasalar uydurarak onlar aracılığıyla en büyük yanılgılara neden oluyorsunuz. makul görünen her şeyi sırf çoğunluk benimsiyor diye değer yargılarınıza ters düşüyor olsa dahi benimsiyorsunuz. ve açgözlüsünüz. sırf bu yüzden savaş zamanında birçok insana zarar verdiniz. barış zamanında ise geri kalanları asılsız suçlamalar ile isnat ederek mahkeme önüne çıkarıp yargıladınız, özgürlüklerini aldınız ve astınız. en zor olan şey sizler için kendini bilmektir. çünkü sizler benliğinize duyduğunuz sevgiden ve kendinizi beğenmişliğinizden ötürü kendinize olduğunuzdan daha fazla önem ve değer atfediyorsunuz. ‘’
kendi kendine yeten insan hem bilgili hem de erdemli olup her türlü dış bağımlılıklarla sağlanması olası mutluluklardan uzaklaşır. kinik görüşe göre toplumsallık kavramı kişiyi yozlaştırıcı ve bağımlı kılıcı özellikler barındırdığından gereksizdir ve tam da bu yüzden kişiler doğal ve sade yaşamı tercih etmelidirler.
öğretinin kurucularından olduğu düşünülen kişilerden biri sokrates’in öğrencisi olan antisthenes bir diğeri ise bir fıçıda sürdürdüğü yaşamı ve ‘’ gölge etme başka ihsan istemem’’ sözü ile bilinen sinoplu diogenes’tir.
ksenophon’un eseri olan şölen’de antisthenes, sokrates’in sohbet ettiği en önemli dostları arasında gösterilir ve daha sonra kinik felsefenin temel etik anlayışını yansıtan ‘’ hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor olmanın en büyük zenginlik olduğu ‘’ düşüncesi bu eserde antisthenes’in ağzından ifade edilir.
kinik felsefenin en meşhur ismi ise antisthenes’in öğrencisi olan sinoplu diogenes’tir. onu çağlar boyu meşhur kılan iki unsur bulunur. bunlardan biri geleneksel toplum yaşamına aykırı olan yaşam şekli iken bir diğeri ise karşılaştığı önemli olaylar karşısında takındığı alaycı tavırlardır. diogenes mevcut toplum yapısını baştan aşağı sorunlu bulup toplum yapısına aykırı bir yaşam şekli oluşturmuştur.
diogenes günümüze ulaşan anlatılara göre babasına teslim edilen devlet parasının değerini düşürdüğü için kentten sürgün edilmiştir. bu noktada karşımıza para anlamına gelmekte olan nomisma kelimesi çıkar. nomismanın değerini düşürmek kinik felsefenin topluma uygulanması anlamında metafor içeren bir deyim olup geleneksel değer yargıları sirkülasyonun dışına çıkmak ve geleneksel değerleri sorgulayarak onları değersiz kılmak anlamına gelir. bu toplumsal yapıyı tümüyle değiştirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. belki de platon; bu durumu ve kinik felsefenin tüm aşırı yaklaşımlarını göz ününde bulundurarak diogones’i ‘’ delirmiş sokrates ‘’ olarak tanımlamıştır.
buna rağmen sinoplu diogenes yaşadığı sürgünü de filozof olması ve özgürleşmesi açısından olumlu görmüştür. öyle ki; birilerinin ona sinop halkının kendisine sürgün cezası verdiğini söylemesi üzerine o da cevaben ‘’ kendisinin de onlara orada kalma cezası verdiğini’’ belirtmiştir. ayrıca diogenes’in dünya tarihinin en büyük fatihi olan büyük iskender ile olan diyaloğu çağlar boyunca anlatıla gelmiştir. büyük iskender’e söylediği ‘’ gölge etme başka ihsan istemem’’ şeklinde literatürlere geçmiş olan sözü onun muhalif konumuna benzersiz bir örnektir.
ayrıca hiçbir filozofun da iktidarın kendisine sunduğu imkanları böylesine açık ve sert bir şekilde reddettiği de görülmemiştir. diogenes’in hocası olan kinik antisthenes diogenes’i yanından kovduğunda ise diogenes ısrarla orada kalmak istemiştir. bunun üzerine hocası onun kafasına sert bir şekilde sopayla vurmuştur. buna rağmen diogenes’’ bana vur, ben kafamı önüne uzatacağım fakat beni derslerinden uzaklaştıracak kadar sert olan sopayı asla bulamayacaksın. ‘’ şeklinde cevap verip orada kalmaya devam etmiştir.
sadeliği ve az ile yetinmeyi felsefesinin temeline oturtan diogenes, sokrates’i bile mütevazi evine, küçük kanepesine ve ara sıra giydiği sandaletlerine çok önem verdiğini belirterek eleştirmiştir. diogenes, bir söyleminde talihin karşısına cesareti, yasanın karşısına doğayı, tutkunun karşısına ise aklı koyduğunu ifade eder. yaşamakta olduğu fıçısının ağzını ise kışın güneye yazın ise kuzeye çevirerek mevsimlere göre dönebilen bir evi olduğunu belirterek mizahi bir dil ile anlatır.
anlatılana göre bir gün bir gencin akan bir suya avuçlarını daldırarak su içtiğini gördükten sonra ise su içmek için kullandığı elindeki tası bir hışımla yere atıyor ve doğanın kendisine aynı amaç için daha iyi ve daha kullanışlı olan ellerini verdiğini ifade ediyordu. peki düşünüldüğünde hangi davranış daha bilgece gözüküyor? elinde testi ile geziyor oluşu mu yoksa avucuyla su içebilen birini görünce ‘’ onca zamandır testiyi boşuna yük olarak taşımışım ‘’ diyerek yükünden kurtulmayı amaçlaması mı?
tarih sahnesine sokrates yırtık bir harmaniyle, ksenophon kalkanıyla, sinoplu diogenes ise heybesi ile çıkmıştır. sokrates’in sorular sorarak felsefesini yaptığını, ksenophon’un ikna çabalarıyla bunu yerine getirdiğini, diogenes’in ise insanların yaşam tarzını aşağılayarak bunu yapmaya çalıştığını ifade edebiliriz. diogenes’i bir fıçıda yaşamaya ve elinde değneği ile gezmeye zorlayan şey almak istediği hazdı. o değneğinden iskender’in asasından duyduğu haz kadar haz duyuyordu. öyle ki haz kendine diogenes’ten daha bilinçli bir aşık bulamamıştır.
o dört başı mamur bir evde yaşamadı. kamu yaşamında rol üstlenmedi. evlenmedi. yani kaygıya neden olabilecek tüm unsurlardan uzak, dertsiz, kimseye muhtaç olmadan, kalabalıklar arasında yalnız kalmayı tercih ederek, hesapsız bir şekilde yaşayıp haz bolluğunun içinde yaşamayı seçti. bir tirandan korkmadan, hiçbir yasaya tabii olmadan, evliliğin yükümlülüklerini üzerine almadan, sorumluluklardan uzak kendisine akıl bahşedilmiş bir kuş gibi yaşayıp özgürce dünyayı dolaşmayı seçti.
doğru ya da yanlışı düşünmeden, kendini tüm sınır ve sanılardan ayrıştırarak yaşamayı seçmiş olması ona her zaman için en büyük haz ve mutluluk kaynağı oluyordu. kendisine kimin en zengin olduğu sorulduğunda ise yaşam tarzını desteklercesine ‘’ kendine yeten’’ şeklinde cevap veriyordu. o başkaları gibi yemek için yaşamıyor yaşamak için yiyordu. talihi onu beklenmedik olaylar ile karşı karşıya bıraktığında ise tanrı’ya ‘’ böyle sıkıntılar ile bana erdemli olmayı öğretiyor oluşundan dolayı sana minnettarım. ‘’ diyebiliyordu.
yazımı diogenes’in insanların riyakarlıkları ve ikiyüzlülükleri üzerine yaptığı oldukça çarpıcı olan bir konuşma ile bitirmek istiyorum. diogenes: ‘’ sadece dış görünüşünüz insana benziyor fakat ruhen birer maymunsunuz. ikiyüzlülüğünüzün bir sınırı yok. bu yüzden doğa sizi her zaman cezalandırıyor olacak. kendinize uygun yasalar uydurarak onlar aracılığıyla en büyük yanılgılara neden oluyorsunuz. makul görünen her şeyi sırf çoğunluk benimsiyor diye değer yargılarınıza ters düşüyor olsa dahi benimsiyorsunuz. ve açgözlüsünüz. sırf bu yüzden savaş zamanında birçok insana zarar verdiniz. barış zamanında ise geri kalanları asılsız suçlamalar ile isnat ederek mahkeme önüne çıkarıp yargıladınız, özgürlüklerini aldınız ve astınız. en zor olan şey sizler için kendini bilmektir. çünkü sizler benliğinize duyduğunuz sevgiden ve kendinizi beğenmişliğinizden ötürü kendinize olduğunuzdan daha fazla önem ve değer atfediyorsunuz. ‘’
devamını gör...
8.
devamını gör...
9.
faydanı geçtim zararın dokunmasın demek gibi bir şey.
devamını gör...
10.
sana ihtiyacım yok, senden yardım istiyorum anlamına gelir.
devamını gör...