son dönem dizileri, filmleri, tabloları, reklamları, animeleri hatta çizgi filmleri dahi irdelendiğinde karşımıza çıkan durum.
sanatta tutucu ve baskıcı görüşlere prim verilmeyip her şeyin dizginlenmeden yansıtılması, klasisizm ya da romantizm dönemlerindeki gibi çarpıtılmış polyanna usulü şaşaalı bir dünya yaratmak yerine; ghettoların, yer altı dünyasının gerçek yaşamın tüm yönleriyle orada olması her ne kadar takdire şayan olsa da beraberinde çeşitli sorunları getirebilir.

var olanı yansıtalım derken, var olmasını da tetikleyerek artarak artan bir grafik çizdiriyor olabilir şiddete.
mesela game of thrones yapıtının tamamına yayılmış sübyancılık, ensest, tecavüzler, işkenceler... ya da vikinglerdeki insan kurban etme ritüelleri. nymphomaniac'daki sado-mazo içerik. ' bunları izledik diye gidip 15 yaşındaki kardeşimizle sevişmiyoruz herhalde' diye gülüp geçmekle üstesinden gelinemeyecek konular. direkt eyleme dökülmeyen, belki bilinçli usavurmalarınıza dahi yansımayan etkileri olabilir.
gerçekten izleyenin duygu ve düşünce dünyasında hiçbir iz bırakmadığını iddia etmek bana kalırsa yersiz bir avukatlık girişimi olur.
çünkü sanat eseri insanı duygusal olarak etkilemek , psikolojik durumunu birkaç saatliğine de olsa değiştirmek için vardır, başarısı buna bağlıdır zaten. enstrümantal bir stravinsky eseri dinlemek bile bünyeyi gerim gerim gerebiliyorsa; söz-ses-yazı-görüntü (hatta ilerleyen zamanlarda koku ,tat ve dokunma da eklenebilir) yoluyla algılayanın bilincine giriş yapan bir eserin bizi etkilemediğini iddia etmek zor.
en büyük savunma etkiliyor ama eyleme dökmüyoruz şeklinde geliyor.

bu yapımların +13, +18 +bilmem kaç diye etiketlenmesi vb. hepimizin bildiği gibi sadece göz boyamaca. internet sağolsun merak eden tüm çoluk çocuk bu içeriklere erişebiliyor.
mesela kadın karakterin minyon, ince sesli , itaatkar resmedildiği animelerden, küçük kızların cinsel tacize veya tecavüze maruz kaldığı görüntüler içeren hentai dünyasına geçiş çok kolay. belki bu yapımlar insanlarda olmayan bir yönelimi sonradan oluşturamaz ama var olanı da tetikleyip ortaya çıkma sürecini hızlandırabilir. mesela pedofili ya da sadizm son 7 senede ayyuka çıktı.

bu yapımlarda kısıtlamanın gerekli olup olmadığı , anarşist bir ruhla direkt ' bütün sansürler tu kakadır' denilmeden irdelenmesi gereken önemli bir mevzu bana kalırsa.

peşinen edit : ad hominem yapanın ağzına fareler girsin.
devamını gör...
şiddet zaten dünya nüfusunun çoğunluğu için normal olduğundan, filmlerde normalleştirilmesi fildişi kulelerde yaşayan zevata korkutucu gelmektedir.
oysa şiddet denen şey insanoğlunun bir kısmının mayasında var. afrika'da, asya'da her gün öyle feci şiddet olayları yaşanıyor ki, anlatmaya kalksam bin sayfalık kitap olur, game of thrones ve breaking bad gibi dizilerde gördüğünüz şiddet bunların yanında miki mouse çizgi filmi gibi kalır. afrika'da 8-10 yaşındaki çocuklardan ordu kurup her yere dehşet saçan manyak bir lider var mesela, onun filmini yapmaya kalksalar büyük ihtimal bütün dünyada sansür edilir. bm raporlarına göre orta afrika cumhuriyeti'ndeki iç savaşta 6000'den fazla çocuk asker varmış: henüz daha 7 sene öncesinin haberi.

güney sudan'daki kanlı iç savaşta ise 9000 civarında çocuk asker kullanılmış: 2014 bbc haberi

ya da liberya'nın meşhur savaş baronu general butt naked denen herifin yaptıkları. kendisine doğaüstü güçler vereceğine inandığı için ufacık çocukları ayinle kurban edip kalplerini çiğ çiğ yemesiyle tanınmış, sonra hristiyan olup tövbe ettiğinde bu korkunç eylemlerini röportajlarda bizzat kendisi itiraf etmiştir bu cani herif. google'a girip 'south africa farm murder' diye görsellerde aratırsanız öyle şeyler çıkıyor ki, tv'de normalleştiriliyor diye şikayet edilen şiddet onların yanında devede kulak kalıyor. adamlar kundaktaki bebekleri diri diri yakmış, insanların kafasını balon gibi patlatmış, bağırsaklarını deşip yerlere saçmış. cesetler öyle berbat bir halde ki, tv'de görüp göreceğiniz en kan revan dolu sahnelerde bile emsali yok.

ışid'e katılıp cihada giden avrupa vatandaşı müslümanları haberlerde duymuşsunuzdur. yine o zamanlarda avrupa'da medeniyetten sıkılıp ukrayna'da hem rus, hem de ukrayna cephesine savaşmaya giden avrupalılar

fransa, sırbistan, almanya, ispanya, italya, polonya, abd, kanada, çek cumhuriyeti gibi ülkelerden bir sürü insan ukrayna'ya savaşmaya girmiş. dünyanın en müreffeh ülkelerinden olan isveç, norveç, finlandiya vatandaşları bile var aralarında.

isveçli aşırı sağcı bir abi beyaz ırkın bekası için, nasıl bir mantık sonucu ise artık, savaşan iki tarafın da beyaz ırktan olduğu bu savaşa katılmış. yine bbc haberi

hadi ışid'e katılanları din fanatizmi ile açıkladık, bunları nasıl açıklayacağız?
demek ki insanoğlunun bir kısmı doğuştan şiddete meyyal, fazla medeniyet batıyor. şiddet, gelişmiş ülkelerin gelişmiş şehirlerinde yaşayan kişilere çok yabancı geliyor, ancak dünyanın çok büyük bir kısmı için son derece sıradan bir olgu.

tabi ki bu tür yayımlar yapılmasın o ayrı şey ancak televizyonda normalleştiriliyor dediğiniz şey, aslında dünyada varolan ve her gün binlerce kişinin canına mal olan şiddetin milyonda biri bile değil.
devamını gör...
kişi, okuduğu ve izlediği materyallere aşırı odaklandığı zaman, beyninin objektif, sorgulayan, hayal ile gerçeği ayırt eden, sunulanın doğru-yanlış analizini gerçekleştiren mantıklı bilinç tarafını kısmen de olsa devreden çıkarır. genelde ergenlik öncesi çocuklarda bu eğilim daha fazladır, doğal olarak.
ve algıladığı pek çok şey bilinçaltına istemeden de olsa giriverir. film yapımcıları, reklam sektörü bunu zaten iyi bilirler ve beynin bu özelliğini kullanıp, çeşitli tekniklerden de yararlanarak kişi üzerinde istedikleri türden etkileri yaratabilirler.

beynin bilinçaltı kısmının bilinçten çok daha büyük yer kapladığı ve bilinçli yaptığımızı "sandığımız" birçok şeyin bilinçaltı şartlandırmalar neticesinde ortaya çıktığı psikiyatride bilinen bir olgu. evet, insanların yüzde yüzü ya da çoğunluğu şiddet içerikli eserleri okur ya da izlerse tamamen etkilenir, kendini iyice kaptırır, normalleştirir demek çok iddialı bir sav olur lakin bir kişinin bile bu yönde etkilenmesi, bu tip eserler hakkında durup düşünmek için sebeptir: şiddeti ne yönde ve ne kadar vermeliyiz?
devamını gör...
evet. çukur gibi dizilerle kızlar tas kafalı kekolarla beraber oluyor sonra şiddetten yakınıyor.
devamını gör...
insanın doğuştan gelen 2 duygusu var. bu nedenle diziler saldırganlık ve cinsellik ile reyting alacaklarını bilerek hareket ediyor. en çok izlenen dizinin yapımcısının reklam gelirini hesapladığında ceza keserlerse neyse parası veririm dediğini duyar gibiyim. devlet maximum 3 defa uyarıp sonra süresiz yasaklasa yani yayından kaldırsa kimse diri diri insan yakamaz, boğaz kesemez veya öldüresiye dövemez. dahası bunu saniye saniye sunamaz.

hepsini de izledim birinci elden tanığıyım. devlet 2 yerden kazanıyor. ilki kurtlar vadisi gibi yapımlarla vatandaşı manipüle ediyor ikincisi de oyalıyor.

acun yapımları da aynı işleve sahip. dizi kuşağı ve yabancı orijinli yarışmalar konseptler olmasa. bütün akşam boş boş oturan insan ne yapacak elbette devlete saracak. bunun yerine eline kılıç alıp dizi izliyor. ben de ulusalcıyım ben de tarih severim. kılıç kalkan vs bayılırım ama hiçbirini izlemedim. eşkiya dünyaya hükümdar olmaz izliyorum. o da sırf propaganda ama netten ileri alınca 2.5 saatlik dizi 45 dakikada bitiyor.
devamını gör...
her şiddet içeren görselin, ülkenin içine düştüğü bok çukuruna bir kürek daha bok savurduğu gerçeğini görmezden gelmek anlamına da gelir aynı zamanda.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"görsel yapımlarla şiddetin normalleştirilmesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim