1.
hakka 40: "görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki; kur'an, şerefli bir elçinin getirdiği sözdür." diyanet işleri eski meali
kur'an'ın skandallarından birisi. kendi kendini ifşa ediyor. demekki neymiş; kur'an, allah kelamı değil de insan ürünüymüş. ben demiyorum kur'an, kendini ifşa ediyor.
kaynak: www.kuranmeali.com/
kur'an'ın skandallarından birisi. kendi kendini ifşa ediyor. demekki neymiş; kur'an, allah kelamı değil de insan ürünüymüş. ben demiyorum kur'an, kendini ifşa ediyor.
kaynak: www.kuranmeali.com/
devamını gör...
2.
kur'an'ın ne demek istediğini anlamak için mümkünse ve biliniyorsa asıl dilinde kendisini, mealini ve güvenilir kaynaklardan tefsirini okumak gerek. bahsi geçen ayetin farklı meallerine bakıldığında elçinin sözüdür değil de elçinin ilettiği, getirdiği sözüdür şeklinde mealler görünebilir. ayrıca güvenilir tefsir kaynaklarında da buraya vurgu vardır.
müşrikler peygamberimiz (s.a.s.)’e şair diyorlar, kur’an’ın da onun söylediği bir şiir olduğunu iddia ediyorlardı. yine efendimiz’e kâhin yaftasında bulunup, kur’an’ı da kâhin sözü olarak değerlendiriyorlardı. bu sebeple cenâb-ı hak, görebildiğimiz ve göremediğimiz şeylere yemin ederek, kur’an’ın, müşriklerin iddia ettikleri gibi şâir ve kâhin sözü değil, onun allah kelâmı olduğunu, pek şerefli bir elçi olan hz. muhammed (s.a.s.)’in onu rabbinden vahiy yoluyla alıp insanlara ulaştırdığını haber verir. tekvîr sûresi 19. âyette de kur’an’ın, yine pek şerefli bir elçi olan cebrâil’in sözü olduğu beyân edilir. kur’an’ın, peygamberimiz’e ve cebrâil’e izafe edilmesi, insanların kur’an’ı efendimiz’in ağzından duymaları, efendimiz’in de onu cebrâil’den duyması sebebiyledir. yoksa söz, bizatihi onlara değil, allah’a aittir. nitekim burada kullanılan رَسُولٌ (resul) kelimesi, esasen bu sözün onlara ait olmadığını, onların sadece aldıkları elçilik vazifesini yerine getirdiklerini ve bu bilgileri veren zat tarafından vazifelendirildikleri hakikatini açıkça göstermektedir. zaten cenâb-ı hakk’ın, vahiy adına kendiliğinden bir şey uydurup da allah’a nispet etmeye kalkışması durumunda, şah damarını kesip kopararak peygamber’i derhal helak edeceği ve kimsenin buna mani olamayacağı tehdidinde bulunması da bu gerçeği teyit etmektedir.
surenin devamı da bu anlamım doğruluğunu gösterir.
40- kuşkusuz kur'ân, şerefli bir peygamberin (allah'tan) getirdiği sözdür.
41- o bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.
42- bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!
43- o, âlemlerin rabbi tarafından indirilmedir.
44- o, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,
45- elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.
46- sonra da onun şah damarını keser atardık.
47- o vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
48- o hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .
49- bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.
50- kuşkusuz bu kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
51- gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
52-o halde, haydi tesbih et rabbinin yüce ismiyle
müşrikler peygamberimiz (s.a.s.)’e şair diyorlar, kur’an’ın da onun söylediği bir şiir olduğunu iddia ediyorlardı. yine efendimiz’e kâhin yaftasında bulunup, kur’an’ı da kâhin sözü olarak değerlendiriyorlardı. bu sebeple cenâb-ı hak, görebildiğimiz ve göremediğimiz şeylere yemin ederek, kur’an’ın, müşriklerin iddia ettikleri gibi şâir ve kâhin sözü değil, onun allah kelâmı olduğunu, pek şerefli bir elçi olan hz. muhammed (s.a.s.)’in onu rabbinden vahiy yoluyla alıp insanlara ulaştırdığını haber verir. tekvîr sûresi 19. âyette de kur’an’ın, yine pek şerefli bir elçi olan cebrâil’in sözü olduğu beyân edilir. kur’an’ın, peygamberimiz’e ve cebrâil’e izafe edilmesi, insanların kur’an’ı efendimiz’in ağzından duymaları, efendimiz’in de onu cebrâil’den duyması sebebiyledir. yoksa söz, bizatihi onlara değil, allah’a aittir. nitekim burada kullanılan رَسُولٌ (resul) kelimesi, esasen bu sözün onlara ait olmadığını, onların sadece aldıkları elçilik vazifesini yerine getirdiklerini ve bu bilgileri veren zat tarafından vazifelendirildikleri hakikatini açıkça göstermektedir. zaten cenâb-ı hakk’ın, vahiy adına kendiliğinden bir şey uydurup da allah’a nispet etmeye kalkışması durumunda, şah damarını kesip kopararak peygamber’i derhal helak edeceği ve kimsenin buna mani olamayacağı tehdidinde bulunması da bu gerçeği teyit etmektedir.
surenin devamı da bu anlamım doğruluğunu gösterir.
40- kuşkusuz kur'ân, şerefli bir peygamberin (allah'tan) getirdiği sözdür.
41- o bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.
42- bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!
43- o, âlemlerin rabbi tarafından indirilmedir.
44- o, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,
45- elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.
46- sonra da onun şah damarını keser atardık.
47- o vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
48- o hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .
49- bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.
50- kuşkusuz bu kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
51- gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
52-o halde, haydi tesbih et rabbinin yüce ismiyle
devamını gör...
3.
bu adam ekşici değilse beni diksinler dediğimdir.
devamını gör...
4.
sabutay kohen yan çar mı acaba..
devamını gör...
5.
atayiz olunuz, dine de sallayınız lafım yok da cımbızlayıp abidik gubidik yerlerden bunu yapmayınız lütfen. karşıma geçip "maymundan geldiysek şimdiki maymunlar niye insan olmuyo" diye soran müslümanla kur'an ayetlerini alakasız yerlerden cımbızlayıp ortaya fırlayan gayrimüslim eşit benim gözümde.
devamını gör...
6.
bir de bu var, yoldan çıkmışlara körükörüne inanmayın:
ey inananlar! eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.
-hucurat suresi, 6. ayet-
ey inananlar! eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.
-hucurat suresi, 6. ayet-
devamını gör...