orijinal adı: the tragical history of hamlet, prince of denmark
yazar: william shakespeare
yayım yılı: 1601
hamlet'in amcası claudius tahta geçmek için kendi öz kardeşini öldürür ve hamlet'in annesiyle evlenir. hamlet bu ihaneti unutmaz ve amcasından intikam almak ister. eser bu intikam çerçevesinde okuyucu ve seyirciye aktarılır.
yazar: william shakespeare
yayım yılı: 1601
hamlet'in amcası claudius tahta geçmek için kendi öz kardeşini öldürür ve hamlet'in annesiyle evlenir. hamlet bu ihaneti unutmaz ve amcasından intikam almak ister. eser bu intikam çerçevesinde okuyucu ve seyirciye aktarılır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "arolium" tarafından 06.01.2021 11:33 tarihinde açılmıştır.
1.
en derin karakteri, prens hamlet'e duyduğu aşk ile divaneye dönen ophelia'dır. britanyalı sanatçı john everett millais'ın 1850'li yıllarda sular üstünde ve çiçekler arasında resmettiği ophelia tablosu'nu google arts & culture'da detaylarıyla inceleyebilirsiniz. ayrıca beni de henüz başlık açamadığım için buraya yazdığım ophelia başlığına ait girim nedeniyle mazur görebilirsiniz, çok teşekkürler.
devamını gör...
2.
birkaç yıl evvel, bülent emin yarar'ın oynadığı tek kişilik dev kadro ile izleme fırsatı bulmuştum. kozyatağı kültür merkezinde gerçekleşen oyundan, inanılmaz güzellikteki seyir zevki ile ayrıldım. bundan önce moda sahnesinde sergilenen aynı adlı oyunu daha kalabalık bir kadroyla izlemiştim fakat çok da keyif alamamıştım. hatırladığım oyuncular; timur acar, mert şişmanlar, onur ünsal...
devamını gör...
3.
ingiliz edebiyatında önemli yer kaplayan , w.shakespeare'in en uzun oyunudur. çok kez canlandirılan ve yazarın en fazla bilinen oyunlarındandır. shakespeare'in bu eseri 34-35 yaşlarında yazdiğı tahmin ediliyor
olay danimarka'da geçiyor. prens hamlet'in, babasını öldürdükten sonra tahta geçen amcası claudius'tan aldığı intikamı anlatıyor.
shakespeare okunmasında en büyük etkenlerden olan yazılış biçimi ve içerisinde barındırdiği etkileyici sözler ile hamlet herkes tarafından sevilen bir başyapıt haline gelmiştir.
madem ki bu dünya bile yok olacak bir gün, sevginin bitmesine insan neden üzülsün? aşk mı kaderi kovalar kader mi aşkı? daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi…
olay danimarka'da geçiyor. prens hamlet'in, babasını öldürdükten sonra tahta geçen amcası claudius'tan aldığı intikamı anlatıyor.
shakespeare okunmasında en büyük etkenlerden olan yazılış biçimi ve içerisinde barındırdiği etkileyici sözler ile hamlet herkes tarafından sevilen bir başyapıt haline gelmiştir.
madem ki bu dünya bile yok olacak bir gün, sevginin bitmesine insan neden üzülsün? aşk mı kaderi kovalar kader mi aşkı? daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi…
devamını gör...
4.
kabil'in kardeşi habil'i kıskançlığından hasetliğinden öldürmesi hz.ibrahim'in oğlu ismail'i kurban etmek istemesi gibi insan ilişkilerinin en büyük mihenk taşı olan ailelerde aile içi tartışmalar kavgalar ilk insanlardan beri eksik olmaz ve bu sözlü edebiyatta da yazılı edebiyatta da çokça dile getirilirmiştir baba katli ana katli kardeş katli evlat katli. hamlet'de olan durum da budur. danimarka kralı olan baba hamlet kardeşi-claudius- tarafından haince iktidar hırsı yüzünden öldürülür tıpkı osmanlı'da hanedanın bekaası için kardeş katlinin caiz olması gibi ve claudius kardeşinin eşi-gertrude- ile evlenir. hamlet bu durumdan babasının ani ölümünden işkillenir ve babasının hayaletini görüp gerçekleri öğrenince trajedi başlar. insanın yaradılış niteliklerinden biridir belki bu tip olayların hiç bitmemesi sürekli yaşanması tekrarlanması. adem ile havva'nın allah'ın emrine uymayıp şeytan tarafından kışkırtılması ile yasak meyveyi yiyip dünyaya sürülmesi insanın tabiatıyla ilgili bir sonuç çıkarıyor önümüze. yahudilikteki on emir hıristiyanlıktaki yedi ölümcül günah tam da bu bilinen insan tabiatının örnekleri olarak yer almakta yani beşer şaşar. claudius'ta şaştı hristiyan olarak yedi günahtan biri olan hırs kıskançlık onda galebe çaldı kabil'e özendi kardeşini öldürdü ve insanlar geldiğinden beri dünyanın görmeye alıştığı kanıksadığı bir aile trajedisi oluştu hamlet'in aşkıyla intikamıyla.okurken shakespeare'in dilinin nasıl bir dil olduğu neden sürekli tiyatroların hamlet ve diğer shakespeare oyunları oynandığı da yanıt bulur.
devamını gör...
5.
(bkz: shakespeare)'ın okuduğum ilk eseri (bkz: hamlet). ilk olarak bunu mu okumalıydım bilmiyordum, kitaplığımda yalnızca hamlet vardı. bu gereksiz detaydan sonra birazcık konuya ve düşüncelere geçebilirim diye düşünüyorum.
(bkz: hamlet) shakespeare denince akla gelen ilk eserlerdendir belki de. bu tiyatro metni danimarka'da geçiyor. hamlet'in babasının ölümü ve hemen ardından annesi ile amcasının evlenmesi üzerine bir gece mezarlıkta babasının hayallerini görmesi ve gerçekleri öğrenmesi ile amcasından aldığı intikamı konu alıyor.
ben (bkz: hasan ali yücel klasikleri)serisinden okudum. çeviri çok güzeldi evet ama o kadar şiirsel bir dile sahip ki. çoğu yeri çok beğensem de çoğu yeri anlamakta hatta anlamlandırmakta zorlandım. bu edebi dili de sanıyorum shakespeare'dan başkası böyle güzel kullanamazdı. konu trajik ve çarpıcı, aşk, entrika, sadakat ve güven problemi, delilik.. hepsi bir aradaydı. okuduktan sonra shakespeare okumak için yeterli olmadığımı fark ettim ama bir yandan da kendimi onu okumaktan alıkoyamayacağımı. oyununu izlemeyi de okuduktan sonra çok istedim. umarım bir gün bu şansı yakalarım.
zor akıyor gibi gelse de sevmemek elde değil ki bu metinleri.
(bkz: hamlet) shakespeare denince akla gelen ilk eserlerdendir belki de. bu tiyatro metni danimarka'da geçiyor. hamlet'in babasının ölümü ve hemen ardından annesi ile amcasının evlenmesi üzerine bir gece mezarlıkta babasının hayallerini görmesi ve gerçekleri öğrenmesi ile amcasından aldığı intikamı konu alıyor.
ben (bkz: hasan ali yücel klasikleri)serisinden okudum. çeviri çok güzeldi evet ama o kadar şiirsel bir dile sahip ki. çoğu yeri çok beğensem de çoğu yeri anlamakta hatta anlamlandırmakta zorlandım. bu edebi dili de sanıyorum shakespeare'dan başkası böyle güzel kullanamazdı. konu trajik ve çarpıcı, aşk, entrika, sadakat ve güven problemi, delilik.. hepsi bir aradaydı. okuduktan sonra shakespeare okumak için yeterli olmadığımı fark ettim ama bir yandan da kendimi onu okumaktan alıkoyamayacağımı. oyununu izlemeyi de okuduktan sonra çok istedim. umarım bir gün bu şansı yakalarım.
zor akıyor gibi gelse de sevmemek elde değil ki bu metinleri.
devamını gör...
6.
william shakespeare'in en büyük oyunlarından biri hamlet'tir. hamlet, entrika, intikam ve ölümün trajik bir hikayesidir. amcası claudius'un hamlet'in babasını öldürdüğü fikrine takıntılı hale gelen prens hamlet'in hikayesini anlatıyor. amcasının annesiyle evlendiğini duyunca, hamlet kederden deliye döner ve bu süreçte kendi krallığını yok eder. bu yazıda, bu ünlü oyunun trajik unsurlarına odaklanacak ve deliliği ve claudius'un hamlet'in babasını öldürmesini nasıl betimlediğini inceleyeceğiz.
oyunun açılışında, prens hamlet ile tanışıyoruz. o sırada dört ve annesi kraliçe gertrude. hamlet ve ailesi danimarka'ya bir yolculuktan dönüyorlar. danimarka'ya geri dönerken, gemileri onları hamlet'in almanya'daki amcasının şatosuna götüren bir fırtına tarafından ele geçirilir. saraya girdiklerinde ve claudius'un oğlu laertius tarafından karşılandıklarında oyun resmen başlar. oyun daha sonra elsinore kalesi'nde ve hamlet'in danimarka'daki helsingborg'daki evinde geçen sahneler arasında değişiyor. bu yapı, amcasının ihanetini keşfederken hamlet'in deliliğe inişini takip etmemizi sağlar.
genel olarak, trajik karakterler bir ahlak, görev veya onur duygusuyla ilahi olarak ilham almış olarak tasvir edilir. bununla birlikte, trajik kahraman, doğuştan gelen büyüklüğü nedeniyle kusurlu ve kibir eğilimlidir. bu, onu zamanla yok eden gerçeklik güçleriyle çatışmaya sürükler. başka bir deyişle, trajedi, gerçekliği göz ardı ederek kaderden kaçabileceklerini düşündüğünde ortaya çıkar ama bu sadece sonunda onların çöküşüne yol açar. hamlet'in trajedisi, ana karakterinin tehlikenin olmadığı yerde tehlikeyi görmesidir. claudius'un babasının ölümündeki suçluluğunu fark ettiğine inanıyor ve intikam için onu öldürmeyi planlıyor. claudius annesiyle evlendiğinden ve tahtın varisi olarak haklı rolünü gasp ettiğinden, hamlet kendisine karşı ihanet davası açmak için gerekçeleri olduğuna inanıyor.
claudius'un durumu, amcasının işine doğrudan karışmadığından hamlet'inkinden daha gri babasının öldürülmesi. ancak gertrude ile tanıştığında hala evliydi ve karısı ophelia'ya karşı hisler beslerken onunla evlendi. bu nedenle gertrude, claudius'un cesedini onunla yatakta keşfedene kadar bu duygulardan haberdar değildi. 2. perde 4. sahnede claudius, öldüğü sırada yaşlı bir adamı baştan çıkarmaya çalıştığını iddia ederek bu ilişkileri örtbas etmeye çalışır - ancak gertrude'a karşı önceki eylemlerinden dolayı bu açıklamaya çok az kişi inanır. bu olaylar, claudius'un amcasının karısıyla evlenebilmesi için tacı gasp etmek amacıyla hamlet'in babasını öldürme motivasyonuna katkıda bulunur. ancak bu onu tamamen haklı çıkarmaz.
pek çok eleştirmen hamlet'in tüm sorunlarını çözebileceğini düşünse de eğer inandığına göre hareket etmiş olsaydı, bazı olaylar niyeti ne olursa olsun onu deliliğe itti. sonuçta claudius, hamlet'in babasını doğrudan öldürmemiş olsa da, gertrude başka bir erkekle evliyken evlendi ve ölü karısı ophelia'ya duygusal olarak bağlıyken ona karşı hareket etti. bu nedenle, hem gertrude hem de claudius, sonunda onları kendi yıkımlarına doğru bir yola sürükleyen trajik kusurlara maruz kalırlar.
oyunun açılışında, prens hamlet ile tanışıyoruz. o sırada dört ve annesi kraliçe gertrude. hamlet ve ailesi danimarka'ya bir yolculuktan dönüyorlar. danimarka'ya geri dönerken, gemileri onları hamlet'in almanya'daki amcasının şatosuna götüren bir fırtına tarafından ele geçirilir. saraya girdiklerinde ve claudius'un oğlu laertius tarafından karşılandıklarında oyun resmen başlar. oyun daha sonra elsinore kalesi'nde ve hamlet'in danimarka'daki helsingborg'daki evinde geçen sahneler arasında değişiyor. bu yapı, amcasının ihanetini keşfederken hamlet'in deliliğe inişini takip etmemizi sağlar.
genel olarak, trajik karakterler bir ahlak, görev veya onur duygusuyla ilahi olarak ilham almış olarak tasvir edilir. bununla birlikte, trajik kahraman, doğuştan gelen büyüklüğü nedeniyle kusurlu ve kibir eğilimlidir. bu, onu zamanla yok eden gerçeklik güçleriyle çatışmaya sürükler. başka bir deyişle, trajedi, gerçekliği göz ardı ederek kaderden kaçabileceklerini düşündüğünde ortaya çıkar ama bu sadece sonunda onların çöküşüne yol açar. hamlet'in trajedisi, ana karakterinin tehlikenin olmadığı yerde tehlikeyi görmesidir. claudius'un babasının ölümündeki suçluluğunu fark ettiğine inanıyor ve intikam için onu öldürmeyi planlıyor. claudius annesiyle evlendiğinden ve tahtın varisi olarak haklı rolünü gasp ettiğinden, hamlet kendisine karşı ihanet davası açmak için gerekçeleri olduğuna inanıyor.
claudius'un durumu, amcasının işine doğrudan karışmadığından hamlet'inkinden daha gri babasının öldürülmesi. ancak gertrude ile tanıştığında hala evliydi ve karısı ophelia'ya karşı hisler beslerken onunla evlendi. bu nedenle gertrude, claudius'un cesedini onunla yatakta keşfedene kadar bu duygulardan haberdar değildi. 2. perde 4. sahnede claudius, öldüğü sırada yaşlı bir adamı baştan çıkarmaya çalıştığını iddia ederek bu ilişkileri örtbas etmeye çalışır - ancak gertrude'a karşı önceki eylemlerinden dolayı bu açıklamaya çok az kişi inanır. bu olaylar, claudius'un amcasının karısıyla evlenebilmesi için tacı gasp etmek amacıyla hamlet'in babasını öldürme motivasyonuna katkıda bulunur. ancak bu onu tamamen haklı çıkarmaz.
pek çok eleştirmen hamlet'in tüm sorunlarını çözebileceğini düşünse de eğer inandığına göre hareket etmiş olsaydı, bazı olaylar niyeti ne olursa olsun onu deliliğe itti. sonuçta claudius, hamlet'in babasını doğrudan öldürmemiş olsa da, gertrude başka bir erkekle evliyken evlendi ve ölü karısı ophelia'ya duygusal olarak bağlıyken ona karşı hareket etti. bu nedenle, hem gertrude hem de claudius, sonunda onları kendi yıkımlarına doğru bir yola sürükleyen trajik kusurlara maruz kalırlar.
devamını gör...
7.
olay örgüsünden ziyade gaflara önem verdiğim oyundur. hamlet'in o meşhur cümlelerini bırakıyorum. her bir cümlesinin ayrı anlamı vardır. kısacası şahaserdir.
olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel
zalim kaderin yumruklarına, oklarına
yoksa diretip bela denizlerine karşı
dur, yeter demesi mi?
ölmek, uyumak sadece!
düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
çünkü, o ölüm uykularında
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
sevgisinin kepaze edilmesine
kanunların bu kadar yavaş
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belalara atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanları?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel
zalim kaderin yumruklarına, oklarına
yoksa diretip bela denizlerine karşı
dur, yeter demesi mi?
ölmek, uyumak sadece!
düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
çünkü, o ölüm uykularında
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
sevgisinin kepaze edilmesine
kanunların bu kadar yavaş
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belalara atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanları?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
devamını gör...
8.
dün ankara (bkz: akün sahnesi)nde izleme fırsatı bulduğum tek kişilik istanbul devlet tiyatrosu oyunuydu. bülent emin yarar abimizin bu oyunu eminim ki daha güzel oynadığı zamanlar olmuştur, bence dün gününde değildi ya da heyecan yaptı. eeee ankara tiyatro konusunda başka hiç bir ile benzemez, bilen bilir.
yazan: william shakespeare konuyu daha detaylı ele almış tabii ama tek kişinin oynayacağı kıvama getirene kadar eser kırpılmışta kırpılmış, kitabı okumadan gidenlerin bazı yerlerde kopukluk yaşayabileceklerini düşünüyorum. salon doluydu, seyircilerin büyük çoğunluğu ayakta alkışladı. ben de beğendim. koskoca hamleti tek kişi oynayabilecek mi acaba kaygısıyla gittim, gördüm, alkışladım.
bilet bulabilirseniz kaçırmayın, hatta bulun.
yazan: william shakespeare konuyu daha detaylı ele almış tabii ama tek kişinin oynayacağı kıvama getirene kadar eser kırpılmışta kırpılmış, kitabı okumadan gidenlerin bazı yerlerde kopukluk yaşayabileceklerini düşünüyorum. salon doluydu, seyircilerin büyük çoğunluğu ayakta alkışladı. ben de beğendim. koskoca hamleti tek kişi oynayabilecek mi acaba kaygısıyla gittim, gördüm, alkışladım.
bilet bulabilirseniz kaçırmayın, hatta bulun.
devamını gör...
9.
deli olmayan bir deliliğin akıllı olmayan akılla savaşıdır. kralın hayaletiyle başlayan bir intikam yolunda atılan adımlar bassın diye anlamlı cümlelerle kurulmuş bir merdivendir; hamlet çıkıyor mudur bu merdivenleri, iniyor mudur? belki ulaşır en üst basamağa da yere dökülmüş kanlar ayağını kaydırıp düşer darağacından bile sağlam olan mezarlara. ya da belki onun mezarı merdivenin kendisinden bile yüksektedir şimdi: ophelia'yla eşit bir irtifada.
devamını gör...
10.
''to be, or not to be; that is the question.''
william shakespeare denilince akla gelen ilk eserdir şüphesiz. benim de okuduğum ilk shakespeare eseridir hamlet ve shakespeare'ın en etkileyici, en güçlü ve en uzun tragedyasıdır.
''bir esinti uğruna, şan olsun diye, mezara gidiyorlar yatağa gider gibi. birkaç dönüm yer savaşıp alacakları; orduların kılıç oynatmasına elvermez, ölülerin gömülmesine yetmez bir avuç toprak''
bu eser öyle bir eserdir ki, okumayan bile zaman zaman başka yerlerde karşılaşır bu kitabın incileriyle. ilham olmadığı konu yok denecek kadar azdır. reklamlarda bile karşımıza çıkmışlığı vardır. öyle güçlü bir şekilde odağına almıştır insanı.
bütün eserlerinde olduğu gibi, hamlet oyununda da şiirsel ve kafiyeli bir anlatım söz konusudur ama asla monoton değildir. heyecan, coşku, inişler, çıkışlar, duygu geçişleri, ironiler, göndermeler, söz sanatları ve kelime oyunları dinamiklerini güçlendirir. günlük olaylardan alışılmamış olaylara ustalıkla geçebilen shakespeare, bu özelliğini hamlet tragedyasında da göstermiş bolca.
konusu, danimarka kralı hamlet*, cloudis* tarafından öldürülür. kral hamlet'i öldüren cloudis, hem krallığın başına geçer hem de kraliçe* ile evlenir. kral hamlet'in hayaleti, prens hamlet'e görünüp kendisini kimin öldürdüğünü söylemesi ile bir intikam hikayesi başlar. oyunda ophelia* ve hamlet ilişkisi oyuna eklenmiş alt hikaye olarak çıkar karşımıza.
nasıl ayırdederim bir bakışta
seveni sevmeyenden?
külahından, tozlu çarıklarından,
elindeki değnekten.
öldü, güzel sultanım çoktan öldü.
öldü, gömüldü bile.
başında yemyeşil otlar büyüdü,
taşı dikildi bile.
ne olur dinleyin!
ak kefenler giyindi kardan beyaz,
sarıldı çiçeklere.
arar arar sevdiğini bulamaz,
ağlayanlar içinde.
fırıncının kızı baykuş olmuş diyorlar. allah korusun. insan ne olduğunu bilir, ama ne olacağını bilemez. tanrı bereketini eksik etmesin sofranızdan. kendiniz hiçbir söz söylemeyin sakın bunun üstüne, ama ne demek olduğunu soran olursa şöyle dersiniz:
yarın bayram, saint valentine bayramı,
erken uyanır herkes.
ben bir kızım, gelirim pencerene,
eşim ol derim sana.
delikanlı kalktı, hemen giyindi,
açtı kıza kapısını.
kız girdi içeri, kız girdi ama,
kız çıkmadı dışarı.
ayıp, ne ayıp şey bu!
fırsat bulan her genç yapıyor bunu
yüzü kızarmaksızın.
kız dedi: bu işi yapmazdan önce
evleniriz demiştin?
delikanlı şöyle karşılık verdi:
evlenirdim sabah sabah gelip de
koynuma girmeseydin.
elbet bir gün düzelir her şey. insan sabırlı olmalı; evet ama ağlamamak elimde değil düşündükçe soğuk topraklara gömüldüğünü. geceniz hayrolsun, bayanlar, iyi geceler, güzel bayanlar, iyi geceler, iyi geceler!
fakat sadece bir hikaye değildir hamlet, insan zihninin derinliklerinde sorgulayabileceği her şeyi sorgulatır. dayanılmaz arzuların insanı nasıl korkunç olaylara sürükleyebileceğinden, ölümün basitliğine kadar her konuda karşımıza oturmuş da bize nasihat ediyormuş gibi hissetmemiz yetmezmişcesine, bir de oyunculara ve gelecek kuşak oyunculara hamlet'in ağzından oyunculuk dersi verir. hikayedeki hamlet'in oyunculukla hiçbir ilgisi yoktur halbu ki. bu, shakespeare'ın kendi öğüdüdür dünyadaki bütün oyunculara...
verdiğim parçayı, ne olur, dediğim gibi, rahat, özentisiz söyle. çünkü birçok oyuncular gibi söz parlatmaya kalkacaksan, mısralarımı şehrin tellalına okuturum daha iyi. elini kolunu da havalara savurma öyle; ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın. doğrusu, yürekler acısı geliyor bana gürbüz bir delikanlının, takma saçlar sakallar içinde, bir acıyı yüreğini paralarca, didik didik ederce bağırıp halkın kulaklarını yırtması; o halk ki çoğu kez anlaşılmaz, dilsiz oyunları, gürültü gümbürtüyü sever. bir oyuncu termagant'ın kendisinden daha yaygaracı, nemrut'tan daha nemrut oldu mu, hak ettiği şey kırbaçtır bence. bu hallere düşme, rica ederim.
fazla durgun da olma; aklını kullanıp ölçüyü bul. yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını. en başta gözeteceğimiz şey, yaradılışa, tabiata aykırı olmamak. çünkü bunda sapıttık mı tiyatronun amacından ayrılmış oluruz. doğduğu gün de, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak. gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer; oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.
ah ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil hıristiyan, değil müslüman, insan bile değillerdi. öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.
az çok değil, iyice yenmeli bunu. sakın söyleyeceklerinden fazlasını söyletmeyin soytarılarınıza. öylelerini gördüm ki, kendi başlarına gülmeye ve seyircilerin en anlayışsızlarını güldürmeye kalkıyorlar. hem de oyunun anlayış isteyen en can alıcı yerinde. kötü bir şey bu; acıklı bir budalalık bu yoldan tutunmaya çalışmak. haydi, gidin hazırlanın.
bütün muhteşem tiratların, etkileyici çıkarımların vs hepsi bir yana, kitabı okurken en çok dikkatimi çeken karakterler, mezar kazıcılar olmuştu. kısaca görülen bu karakterler aslında oyunun özeti gibi buz gibi ve rahat bir şekilde karşımıza çıkar ve kimliği basitleştirebildiği kadar basitleştirir shakespeare. aynı kanal ile de kimlik vurgusunu yapmaktan çekinmez ama. hemen hemen bütün oyunlarında kullandığı ''soytarı'' figürü, yine yüzümüze buzlu su çarpmak için bu eserde de yerlerini almıştır.
hamlet
o kafatasının bir dili vardı ve bir zamanlar şöyle şarkı söylerdi:
o düzenbaz onu nasıl da yere çarpıyor, sanki
ilk cinayeti işleyen kabil'in çene kemiğiymiş gibi! bu eşeğin şimdi eriştiği
şey bir politikacının kafası olabilir ; tanrı'yı alt etmek isteyen biri,
öyle değil mi?
sonuç olarak hamlet, sadece ingiliz edebiyatı için değil, bütün dünya edebiyatı açısından ilham kaynağıdır birçok esere. shakespeare'nin insanı okuma kabiliyeti yazma kabiliyeti ile bütünleşmiş ve okumayanın bile adını, yer yer aforizmalarını bildiği, duyduğu ya da aşina olduğu muhteşem bir eser miras bırakmış bize avon'un ozanı. her eserinin yeri ayrıdır, hepsinde bir şekilde tutunacak bir yer bulunur elbette ama benim en sevdiğim shakespeare eseri hamlet'tir.
yukarıda epey bandım ama, şu tiradlara da banmazsam çok ayıp olur...
ey göklerde yaşayanlar! ey dünya! daha ne olsun?
cehennem önüme mi gelsin? ne yüz karası şey bu?
tut kendini yüreğim, tut kendini!
ve siz, ey sinirlerim, gevşemeyin birden;
gerilin, destek olun bana!
beni unutma mı dedin? hayır, zavallı ruh,
şu çılgın kafa durdukça çıkmayacaksın içinden,
seni unutmak ha? aklımın kara tahtasından
silerim de bütün boş anıları,
bütün kitaplarda yazılan, çizilenleri,
gençliğimden, öğrenciliğimden kalanları.
yalnız senin buyruğun kalır.
beynimin defterinde, yapraklarında,
ıvır zıvır bütün bildiklerimin üstünde.
evet, yemin allahıma, o kalır yalnız.
ey çürümüş yürekli kadın!
yılan, yılan, yüze gülen zehirli yılan!
yaz aklım, yaz defterine, yaz şunu:
güler yüzlü, hep güler yüzlü bir insan
zehirli bir yılan da olabilir.
danimarka’da olabilir hiç değilse, inan buna.
ya! demek böyle, amca, sen buymuşsun demek!
öyleyse benim parolam da şu bundan böyle:
tanrı seninle olsun, unutma beni!
yemin ettim, unutmam.
ve tabii ki...
var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel,
zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
yoksa diretip bela denizlerine karşı
dur, yeter! demesi mi?
ölmek, uyumak sadece! düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
çünkü o ölüm uykularında,
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
sevgisinin kepaze edilmesine,
kanunların bu kadar yavaş
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altında inleyip terlemek.
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belalara atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanı?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden,
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
william shakespeare denilince akla gelen ilk eserdir şüphesiz. benim de okuduğum ilk shakespeare eseridir hamlet ve shakespeare'ın en etkileyici, en güçlü ve en uzun tragedyasıdır.
''bir esinti uğruna, şan olsun diye, mezara gidiyorlar yatağa gider gibi. birkaç dönüm yer savaşıp alacakları; orduların kılıç oynatmasına elvermez, ölülerin gömülmesine yetmez bir avuç toprak''
bu eser öyle bir eserdir ki, okumayan bile zaman zaman başka yerlerde karşılaşır bu kitabın incileriyle. ilham olmadığı konu yok denecek kadar azdır. reklamlarda bile karşımıza çıkmışlığı vardır. öyle güçlü bir şekilde odağına almıştır insanı.
bütün eserlerinde olduğu gibi, hamlet oyununda da şiirsel ve kafiyeli bir anlatım söz konusudur ama asla monoton değildir. heyecan, coşku, inişler, çıkışlar, duygu geçişleri, ironiler, göndermeler, söz sanatları ve kelime oyunları dinamiklerini güçlendirir. günlük olaylardan alışılmamış olaylara ustalıkla geçebilen shakespeare, bu özelliğini hamlet tragedyasında da göstermiş bolca.
konusu, danimarka kralı hamlet*, cloudis* tarafından öldürülür. kral hamlet'i öldüren cloudis, hem krallığın başına geçer hem de kraliçe* ile evlenir. kral hamlet'in hayaleti, prens hamlet'e görünüp kendisini kimin öldürdüğünü söylemesi ile bir intikam hikayesi başlar. oyunda ophelia* ve hamlet ilişkisi oyuna eklenmiş alt hikaye olarak çıkar karşımıza.
nasıl ayırdederim bir bakışta
seveni sevmeyenden?
külahından, tozlu çarıklarından,
elindeki değnekten.
öldü, güzel sultanım çoktan öldü.
öldü, gömüldü bile.
başında yemyeşil otlar büyüdü,
taşı dikildi bile.
ne olur dinleyin!
ak kefenler giyindi kardan beyaz,
sarıldı çiçeklere.
arar arar sevdiğini bulamaz,
ağlayanlar içinde.
fırıncının kızı baykuş olmuş diyorlar. allah korusun. insan ne olduğunu bilir, ama ne olacağını bilemez. tanrı bereketini eksik etmesin sofranızdan. kendiniz hiçbir söz söylemeyin sakın bunun üstüne, ama ne demek olduğunu soran olursa şöyle dersiniz:
yarın bayram, saint valentine bayramı,
erken uyanır herkes.
ben bir kızım, gelirim pencerene,
eşim ol derim sana.
delikanlı kalktı, hemen giyindi,
açtı kıza kapısını.
kız girdi içeri, kız girdi ama,
kız çıkmadı dışarı.
ayıp, ne ayıp şey bu!
fırsat bulan her genç yapıyor bunu
yüzü kızarmaksızın.
kız dedi: bu işi yapmazdan önce
evleniriz demiştin?
delikanlı şöyle karşılık verdi:
evlenirdim sabah sabah gelip de
koynuma girmeseydin.
elbet bir gün düzelir her şey. insan sabırlı olmalı; evet ama ağlamamak elimde değil düşündükçe soğuk topraklara gömüldüğünü. geceniz hayrolsun, bayanlar, iyi geceler, güzel bayanlar, iyi geceler, iyi geceler!
fakat sadece bir hikaye değildir hamlet, insan zihninin derinliklerinde sorgulayabileceği her şeyi sorgulatır. dayanılmaz arzuların insanı nasıl korkunç olaylara sürükleyebileceğinden, ölümün basitliğine kadar her konuda karşımıza oturmuş da bize nasihat ediyormuş gibi hissetmemiz yetmezmişcesine, bir de oyunculara ve gelecek kuşak oyunculara hamlet'in ağzından oyunculuk dersi verir. hikayedeki hamlet'in oyunculukla hiçbir ilgisi yoktur halbu ki. bu, shakespeare'ın kendi öğüdüdür dünyadaki bütün oyunculara...
verdiğim parçayı, ne olur, dediğim gibi, rahat, özentisiz söyle. çünkü birçok oyuncular gibi söz parlatmaya kalkacaksan, mısralarımı şehrin tellalına okuturum daha iyi. elini kolunu da havalara savurma öyle; ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın. doğrusu, yürekler acısı geliyor bana gürbüz bir delikanlının, takma saçlar sakallar içinde, bir acıyı yüreğini paralarca, didik didik ederce bağırıp halkın kulaklarını yırtması; o halk ki çoğu kez anlaşılmaz, dilsiz oyunları, gürültü gümbürtüyü sever. bir oyuncu termagant'ın kendisinden daha yaygaracı, nemrut'tan daha nemrut oldu mu, hak ettiği şey kırbaçtır bence. bu hallere düşme, rica ederim.
fazla durgun da olma; aklını kullanıp ölçüyü bul. yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını. en başta gözeteceğimiz şey, yaradılışa, tabiata aykırı olmamak. çünkü bunda sapıttık mı tiyatronun amacından ayrılmış oluruz. doğduğu gün de, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak. gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer; oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.
ah ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil hıristiyan, değil müslüman, insan bile değillerdi. öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.
az çok değil, iyice yenmeli bunu. sakın söyleyeceklerinden fazlasını söyletmeyin soytarılarınıza. öylelerini gördüm ki, kendi başlarına gülmeye ve seyircilerin en anlayışsızlarını güldürmeye kalkıyorlar. hem de oyunun anlayış isteyen en can alıcı yerinde. kötü bir şey bu; acıklı bir budalalık bu yoldan tutunmaya çalışmak. haydi, gidin hazırlanın.
bütün muhteşem tiratların, etkileyici çıkarımların vs hepsi bir yana, kitabı okurken en çok dikkatimi çeken karakterler, mezar kazıcılar olmuştu. kısaca görülen bu karakterler aslında oyunun özeti gibi buz gibi ve rahat bir şekilde karşımıza çıkar ve kimliği basitleştirebildiği kadar basitleştirir shakespeare. aynı kanal ile de kimlik vurgusunu yapmaktan çekinmez ama. hemen hemen bütün oyunlarında kullandığı ''soytarı'' figürü, yine yüzümüze buzlu su çarpmak için bu eserde de yerlerini almıştır.
hamlet
o kafatasının bir dili vardı ve bir zamanlar şöyle şarkı söylerdi:
o düzenbaz onu nasıl da yere çarpıyor, sanki
ilk cinayeti işleyen kabil'in çene kemiğiymiş gibi! bu eşeğin şimdi eriştiği
şey bir politikacının kafası olabilir ; tanrı'yı alt etmek isteyen biri,
öyle değil mi?
sonuç olarak hamlet, sadece ingiliz edebiyatı için değil, bütün dünya edebiyatı açısından ilham kaynağıdır birçok esere. shakespeare'nin insanı okuma kabiliyeti yazma kabiliyeti ile bütünleşmiş ve okumayanın bile adını, yer yer aforizmalarını bildiği, duyduğu ya da aşina olduğu muhteşem bir eser miras bırakmış bize avon'un ozanı. her eserinin yeri ayrıdır, hepsinde bir şekilde tutunacak bir yer bulunur elbette ama benim en sevdiğim shakespeare eseri hamlet'tir.
yukarıda epey bandım ama, şu tiradlara da banmazsam çok ayıp olur...
ey göklerde yaşayanlar! ey dünya! daha ne olsun?
cehennem önüme mi gelsin? ne yüz karası şey bu?
tut kendini yüreğim, tut kendini!
ve siz, ey sinirlerim, gevşemeyin birden;
gerilin, destek olun bana!
beni unutma mı dedin? hayır, zavallı ruh,
şu çılgın kafa durdukça çıkmayacaksın içinden,
seni unutmak ha? aklımın kara tahtasından
silerim de bütün boş anıları,
bütün kitaplarda yazılan, çizilenleri,
gençliğimden, öğrenciliğimden kalanları.
yalnız senin buyruğun kalır.
beynimin defterinde, yapraklarında,
ıvır zıvır bütün bildiklerimin üstünde.
evet, yemin allahıma, o kalır yalnız.
ey çürümüş yürekli kadın!
yılan, yılan, yüze gülen zehirli yılan!
yaz aklım, yaz defterine, yaz şunu:
güler yüzlü, hep güler yüzlü bir insan
zehirli bir yılan da olabilir.
danimarka’da olabilir hiç değilse, inan buna.
ya! demek böyle, amca, sen buymuşsun demek!
öyleyse benim parolam da şu bundan böyle:
tanrı seninle olsun, unutma beni!
yemin ettim, unutmam.
ve tabii ki...
var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel,
zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
yoksa diretip bela denizlerine karşı
dur, yeter! demesi mi?
ölmek, uyumak sadece! düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
çünkü o ölüm uykularında,
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
sevgisinin kepaze edilmesine,
kanunların bu kadar yavaş
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altında inleyip terlemek.
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belalara atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanı?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden,
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
devamını gör...