köylere gidip hunharca yemek yiyen sunucular
başlık "karanliktakimum" tarafından 09.11.2021 13:44 tarihinde açılmıştır.
1.
bir bitmediler dediğim sunucular ve programlarıdır. gittiği yerlerin, doğasını ,tarihini,kültürünü anlatıp arada yemek yiyeni anlarım ama tüm program boyunca ekran başında ‘ımmm’sesleriyle hunharca yemek yiyenleri anlamıyorum.
tamam bir vedat milor değilsiniz, öyle olmanızı da beklemiyoruz ama zaten fakir olan köy halkını da böyle sömürmek. köy halkı misafirperverdir, kışt da demez o ayrı. hadi yedin, afiyet olsun; en azından biraz kültüründen de bahset ki bilgilenelim.
tamam bir vedat milor değilsiniz, öyle olmanızı da beklemiyoruz ama zaten fakir olan köy halkını da böyle sömürmek. köy halkı misafirperverdir, kışt da demez o ayrı. hadi yedin, afiyet olsun; en azından biraz kültüründen de bahset ki bilgilenelim.
devamını gör...
2.
bir vakit ezgi sertel'in dört nala bayrak taşıdığı eylemdi.
lezzet haritası diye bir programı vardı bu hanım kızın, bence homini gırtlak haritası olsa daha yerindeydi.
arkadaş, bir insanın bu kadar ''aç'' olması normal bir şey midir ya? yöresel yemekleri tanıtıyorum ayağına memlekette yemedik küçükbaş, mıncıklamık büyükbaş bırakmadı ki kadın? fakir fukara, gariban köylülerin bir senelik erzağını tek başına mideye gömen bir kadına program mı yapılır?
gidiyor abla bir memleketin köyüne... vatandaşa yaptırıyor tatlıları, çorbaları, salataları; sonra sofraya geçince ilk bulduğu et yemeğine taarruz ediyor. masanın hangi ucra köşesinde olursa olsun, gerekirse masaya tırmanıyor o et yemeği için. diğerlerinin yüzüne bakan yok...
bir de o ağzını şapırdata şapırdata, inleye inleye yemesi yok mu... kanser oluyordum. zaten programa ilk başladığı haliyle sonraki hali arasında epey fark var. eskiden biraz daha zarif, narin bir hanım görüntüsü çizerken sonradan harry potter'da ki hagrid'e eş olabilecek kıvama gelmiş vaziyetteydi. kimse de demiyor ki o kadar et yemeğe gut olursun. gerçi bilerek söylemiyor da olabilirler. bir an önce kurtulmak maksatlı...
şu bizim meşhur isviçreli bilim adamları kadını incelemeye alsa, insanlığı bir kategoriye daha ayırmak zorunda kalacak: içinde t-rex yaşayan insanlar
işin medyatik yanı da var tabi... böylesine aç bir insan memlekette her gün kavurmadan tas kebabına doğru depar atarken yokluk içinde bu kadını izleyen halk ne hissediyor?
kendime bakıyorum misal. ben de daha çok severim et yemeklerini... ama haftada bir yerim, iki yerim; hadi üç olsun, eşliğinde illaki bir sebze yemeği tüketiriz. egeli olmamdan mütevellit, zaten sebzeden uzak durma gibi bir çabam da yok. mis gibi bamyamız var, kuru baklamız var, ıspanağımız var değil mi?
ama bizimki ne yapıyor? bir kaşık çorba, bir çatal ot; ardından gelsin güveçler... vatandaş yarım kilo kıyma almak için bir hafta çalışırken, bir aileye bir hafta yetecek kıymalık eti tek sofrada parça pinçik ediyor. müsriflikte de sınır yok yani...
asıl korkum şuydu; şapur şupur mideye indirdiği hayvancıkların pişmesini beklemeden tadına bakmaya teşebbüs etmesi... çünkü onun da sinyallerini vermeye başlamıştı. kuzucukları falan kucaklamaya, tartmaya meylediyordu.
memleketin etinden sütünden faydalandığımız sevgili çiftlik hayvanlarının korkulu rüyası ezgi sertel...
her şeyi beklerim bu ezgi sertel'den.
sofradaki et yemeğine kavuşmak için hoşaf nehirlerinden yüzüp poğaça dağlarına tırmanan, pilav tarlalarından bata çıka geçip pirzola ağaçlarından sallanan gezgin insan...
milli açımız...
lezzet haritası diye bir programı vardı bu hanım kızın, bence homini gırtlak haritası olsa daha yerindeydi.
arkadaş, bir insanın bu kadar ''aç'' olması normal bir şey midir ya? yöresel yemekleri tanıtıyorum ayağına memlekette yemedik küçükbaş, mıncıklamık büyükbaş bırakmadı ki kadın? fakir fukara, gariban köylülerin bir senelik erzağını tek başına mideye gömen bir kadına program mı yapılır?
gidiyor abla bir memleketin köyüne... vatandaşa yaptırıyor tatlıları, çorbaları, salataları; sonra sofraya geçince ilk bulduğu et yemeğine taarruz ediyor. masanın hangi ucra köşesinde olursa olsun, gerekirse masaya tırmanıyor o et yemeği için. diğerlerinin yüzüne bakan yok...
bir de o ağzını şapırdata şapırdata, inleye inleye yemesi yok mu... kanser oluyordum. zaten programa ilk başladığı haliyle sonraki hali arasında epey fark var. eskiden biraz daha zarif, narin bir hanım görüntüsü çizerken sonradan harry potter'da ki hagrid'e eş olabilecek kıvama gelmiş vaziyetteydi. kimse de demiyor ki o kadar et yemeğe gut olursun. gerçi bilerek söylemiyor da olabilirler. bir an önce kurtulmak maksatlı...
şu bizim meşhur isviçreli bilim adamları kadını incelemeye alsa, insanlığı bir kategoriye daha ayırmak zorunda kalacak: içinde t-rex yaşayan insanlar
işin medyatik yanı da var tabi... böylesine aç bir insan memlekette her gün kavurmadan tas kebabına doğru depar atarken yokluk içinde bu kadını izleyen halk ne hissediyor?
kendime bakıyorum misal. ben de daha çok severim et yemeklerini... ama haftada bir yerim, iki yerim; hadi üç olsun, eşliğinde illaki bir sebze yemeği tüketiriz. egeli olmamdan mütevellit, zaten sebzeden uzak durma gibi bir çabam da yok. mis gibi bamyamız var, kuru baklamız var, ıspanağımız var değil mi?
ama bizimki ne yapıyor? bir kaşık çorba, bir çatal ot; ardından gelsin güveçler... vatandaş yarım kilo kıyma almak için bir hafta çalışırken, bir aileye bir hafta yetecek kıymalık eti tek sofrada parça pinçik ediyor. müsriflikte de sınır yok yani...
asıl korkum şuydu; şapur şupur mideye indirdiği hayvancıkların pişmesini beklemeden tadına bakmaya teşebbüs etmesi... çünkü onun da sinyallerini vermeye başlamıştı. kuzucukları falan kucaklamaya, tartmaya meylediyordu.
memleketin etinden sütünden faydalandığımız sevgili çiftlik hayvanlarının korkulu rüyası ezgi sertel...
her şeyi beklerim bu ezgi sertel'den.
sofradaki et yemeğine kavuşmak için hoşaf nehirlerinden yüzüp poğaça dağlarına tırmanan, pilav tarlalarından bata çıka geçip pirzola ağaçlarından sallanan gezgin insan...
milli açımız...
devamını gör...
3.