kudüs'e asker gönderelim

gerçekten mi dediğim başlık, bizim askerlerimizin canı ne kadar da ucuz... buradan

bölgede barışı sağlamanın tek yoku diplomasidir. asker göndermek değil türkiye dahil uluslarası toplumun israil ve filistin üzerinde gerekli baskıyı kurarak her iki tarafında daha önce varılan anlaşma kurallarına uymalarını sağlamalıdırlar.
türkiye'nin asker göndermesi sadece gerilimi artırır. askeri varlık askeri operasyon anlamında kabul edilemez. ancak bm ortadoğuda aktif olan peace keeping mission yani barışı sağlama misyonlarının kapsamını nato ile birlikte genişletebilir.
diplomatik çözüm için ombdusman atanması, güvenliği sağlamak için mevcut sivil gözlemcilerin sayısının ve etkinliğinin artırılması, gerekirse askeri gözlemci birliklerin eklenmesi gibi çözümler üstünde durulmalıdır. bunların yanı sıra uluslarası toplum ticari ve politik yaptırımların uygulanmasını sağlamalıdır.
mevcut olayların başlamasına neden olan yerleşim yerleri ve yerinden edilen insanlar konusundaki sorunların çözümü için bağımsız uluslarası diplomatik komisyon ve mahkeme kurulmalıdır. tüm yerleşimcileri eşit düzeyde tatmin edecek çözümler üretilmelidir.
israil-filistin sorununda her iki tarafı tam olarak memnun edecek bir çözüm diğer tarafın haksızlığa uğraması neden olur. diplomaside en iyi çözüm bazen herkesin eşit derecede mutsuz olduğu anlaşmalardır. israil - filistin konusu tam olarak bu kapsamda bir sorundur.

yıl olmuş 2021 halen asker diyen insan var. füzeyi, uçağı bildin mi? hah, asker bir işe yaramaz bunlar varken.

biz kendi popomuzdan kakamızı atmış değiliz bir de sağa sola yardım isteğini anlayamıyorum. elimizi vicdanımıza değil beynimize koymalıyız.

(bkz: tsk'de din işleri subaylığı için kadro açılması) buradan okunmuş su ile mezun ettiğiniz her askeri gönderebilirsiniz..

ne şamın şekeri ne arabın zekeridir.

çok basit, toplarsın gönüllüleri gönderirsin. türk askeri piyon mu?

ne bu sizdeki filistin sevdası oğlum her olayda karşımızda duran bizden nefret eden bir arap ülkesi daha yani,üstelik eğer türkiye cumhuriyetindeki inançlı süslümanlar açıp kuran okusa kenan diyarının israiloğullarına verildiğini görür

zaten tek amaçları bu ülkenin ve bu milletin başını belaya sokmak, zayıf düşürmek, gereksiz mevzularda vakit kaybetmesini sağlamak, gerçek sorunları örtmek, başka da bir halta yaramaz politikalar peşinde koşmak. umarım hepinizi cehennemin dibini boylarsınız, siyasal sülükler.

bunu söyledikleri için daha çok oy alacakları bir ülkede yaşıyoruz. önce kendisi gönüllü olsun veya oğlunu göndersin, ne kadar kolay başkalarının canı üzerinden şov yapmak.

1 ay sonra normalleşeceğimiz için askerimizi gereksiz yere riske atmamamız gerektiğini düşünenlerdenim. ayrıca siyasi olarak malzeme olmayacak olsa bu durum bizim hükümet lafını bile açmazdı.

araplar değil de coğrafi konum bizi doğrudan ilgilendirdiği için haklı sözdür. bunu demek erbakan the junior'a düşer mi o ayrı. daha üç beş yıl önce sınırımızdaki suriye'ye asker göndermeyelim diyen bir güruh vardı. elli tane engerek oraya doluşunca iyi mi oldu? üstelik mecburen yine müdahale ettik kuzey suriye'ye. elli kat zor bir pozisyonda üstelik. büyük devletlerin vekalet savaşçısı olarak yüzün üzerinde terör örgütü türetildikten sonra.

bizi afganistan'dan çok daha fazla ilgilendiren ve kuzey kıbrıs ile alakalı bir yere barış gücü olarak gitmemiz kendi çıkarlarımız için lazımdır. oraya birileri zaten gelecek önünde sonunda. biz bm barış gücü olarak herkesten önce gitsek doğru olur naçizane düşünceme göre.

atam orada neden savaştı? diye bir düşünsen anlarsın aslında coğrafi önemini de; 1917 yılında yıldırım orduları grubunun neden orada olduğunu da...evet o günden günümüze siyasi sınırlar değişti ama unutmamak gerek ki akdeniz yine aynı akdeniz. ileri hudut diye bir şey vardır. coğrafya büyük bir depremle değişmediği sürece üzerinde kimin yaşadığından bağımsız olarak kudüs bizi ilgilendirir.

sürekli bir şekilde adeta hatırasına hakaret edercesine maksatlı söylemlerle bir pasifistmiş gibi gösterilmeye çalışılan mustafa kemal atatürk'ün “bir gün, cihan harbinden sonra ortadoğu'da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. o gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve kurtuluş savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren türk halkı onların da hakkından gelecektir…” sözünü hatırlatırken...bu sözü, derhal yalanlama gayreti güdenin tipik bir pasifist ve o yıllarda bir adet fetöş tetikçisi olan engin ardıç olduğunu da unutmamışken...herhangi bir operasyonda ayağına taş değmesin diyenlerin askerliğin ruhuna sinsice hakaret ettikleri de ortadayken.

erbakan junior'ın şu cümlesine de tam olarak katılıyorum. çünkü diğer ülkelerden çok daha fazla bizi ilgilendirir orası. binlerce mil öteden gelecek olanlardan çok daha fazla!

oy devşirmeye çalışan politikacı söylemi.
ülkemizin güvenliğini ilgilendirmeyen bir konu için bir askerimizi bile tehlikeye atmamalıyız.
dünyanın pek çok yerindeki ezilen, zulüm gören, yoksulluk çeken insanlar için yardım götürerek, uluslararası kamuoyu oluşturarak, hukuk çerçevesinde elimizden geleni yapabiliriz. ama hiçbir devletle ilişkimizi bozacak lüksümüz yok.

ne filistinmiş arkadaş?! adamlar 100 senedir ihanet edip duruyor. bunlar hala bir yerlerini yalama peşinde.

isteyen gidebilir yol parası da bizden.
tamam üzülüyoruz falan ama bu kadar da değil taaamm mı.

hee tabii sen doğurdun di mi o askerleri? oraya buraya piyon gibi gönder! sinir mi oldun hemmen asger gönderek breh! bir get alüminyum stoğumu bitirme gett outt!

"aynen kardeşim" diyerek destek olduğum düşünce.

hem bizimle alakalı olmayan bir konu için türk askerinin kanını dökelim, hayatını tehlikeye atalım, hem de durduk yerde dibimizdeki bir devlet olan israil ile savaş çıkaralım.

bir taşla iki kuş işte. son derece zekice.

hatta hiç beklemeyelim, hemen bugün ilk partiyi yollayalım. hatta bomba gibi bir şey de atalım oraya, üzerine de taramalı bağlayalım, taraya taraya gitsin, sonra patlasın.

ulan babanı da sevmezdim ama en azından akıllı adamdı lan.

bir an “taam la gönderek, anlat la nasıl nereden gönderek, anlat la, denizden mi karadan mı havadan mı” denip kitlenmesi gereken bir adamın hezeyanları. 30 tane insanı ihaha isimli sözde insani yardım kuruluşunun gemisiyle yollarken canlarını koruyamamış bir rejimden bahsediyoruz. artı “ulan mehmetçiği yollarken bana mı sordunuz” denme olasılığı yüksektir.

galiba azımsanmayacak bir çoğunluk hala israil'le türkiye'nin müttefik olduğunun farkında değil.

o askerlerin içinde tanıdığı birinin bulunması halinde geri alınacak laftır