1.
çok hoşlaştım da paylaşayım dedim bu dua deyişini:
''bugün bize verdiğin her şey için şükranlarımızı sunuyoruz özellikle kendimiz olabilme özgürlüğümüz için''
toltek bilgelik kitabı- don miguel ruiz
''bugün bize verdiğin her şey için şükranlarımızı sunuyoruz özellikle kendimiz olabilme özgürlüğümüz için''
toltek bilgelik kitabı- don miguel ruiz
devamını gör...
2.
dönelim o zaman....
devamını gör...
3.
4.
aslında ne ayini yapılacağına göre çok uzun sürebilen dualar bütününe dayanmaktadır, radloff'un türklük ve şamanlık hakkındaki kitabında bunun onlarca örneği var; içlerinden en beğendiğim gök gürültüsünün sesini taklit ederek şagarbata! şagarbata diye bağırarak ateş etrafında koştukları şu duadır:
kendinden geçerek davuluna şiddetle vurup sesler çıkarırken taptı'nın ve ateşin çevresinde koşar, bununla semaya vardığından dolayı sevincini belirtmek ister. orada gök gürlemesini ve şimşeği taklit ederek, davulun gıcırtıları altında yüksek sesle bağırır:
şagarbata! şagarbata! şagarbata!
sonra, üzerine bir eyer örtüsü konmuş olan ve kurbanlık
hayvan pura'nın ruhunu temsil eden iskemle yanına hızla gider
ve hemen üzerine oturarak seslenir:
bir basamak çıktım,
ayhay! ayhay!
bir kata ulaştım,
ayhay! ayhay!
taptı'nın başına tırmandım,
ayhay! ayhay!
dolunaya kadar yükseldim,
şagarbata!
şaman gittikçe daha çok kendinden geçer, sıçraması daha da artarak hırçınlaşır, davula vuruşu da şiddetlenir, çünkü o şimdi ikinci göğe koşmaktadır; bu sırada kurbanlık hayvana şunları söyler:
berrak semaya başvur,
ayaklarını salla!
şimşek ve gök gürlemesiyle,
ülgön'e, pırkan ata'ya
gök hanlarına koş!
sonra bir dizi garip kuşları kutsallaştırmalar, ot içip ateş etrafında koşmalardan sonra şaman 4.basamağa çıkar ve şöyle der;
ay, hay, hay!
şagarbata, şagarbata!
dört katı deldim,
onları titreterek yukarıya çıktım,
şagarbata, şagarbata
bir günlük çevreyi kutsa,
· bir aylık çevredeki bütün halkı da!
şagarbata!
onun bindiği beygirim,
şagarbata!
gök hanlar ile yarışıyor,
şagarbata!
ayrıca haklarını yemeyelim bunların çok iyi tiyatro yetenekleri de vardır, 4.kata çıktıktan sonra karakuş'u temsilen şöyle bir şey gerçekleştirilir;
dördüncü gökte şaman, karakuş' un bir guguku kovalamasını temsil eder. şaman önce kukuk! kukuk! diye, uzaktan geliyormuş gibi, sonra gittikçe yaklaşarak sesler çıkarır. karakuş'u temsil ederek sağ elini gözlerinin üzerine kaldırır, yukarıya, aşağıya, sağa, sola, her tarafa bakınır; fakat bütün çabasına rağmen kuşu bulamayınca, gözlerini uğuşturarak şarkı söyler:
yazık sana karakuş!
göğe mi uçtu?
yere mi battı?
yedi yivli tüfeğimle
onu vurmak isterdim,
vücudunun içine isabet ettirmek isterdim,
o kayın dalında mıdır,
yoksa taptı'nın zirvesinde midir?
sonrasında 5.basamağa ulaşıyor ki burası işin en ustalık gerektiren kısmı;
karakuş'un tüfek atışını göstermek için, davul derisinin üst
kısmını görecek şekilde davulu yatay durumda gözünün önünde tutar, sonra orbu'yu davulun üzerinde ileriye iterek, tüfeğin patlayışını taklit edip: au! diye bağırır. bundan sonra ayağının biri ile beşinci basamağa basarak şunları okur:
beş taptı' nın üzerine çıktım,
beş zirveye tırmandım,
dolunaya ulaştım,
bizi kutsa, ey gök han!
basamaktan sıçrayarak indikten sonra tam bir kendinden geçiş içinde davuluna vurarak beş kere ateşin çevresinde koşar ve
yukarda anlatıldığı gibi şagarbata sesleriyle beşinci göğün tabanını deler. burada beşinci katta, kudretli yayuçi (en yüksek yaratan) oturur, şimdi şaman ona giderek, ağır ağır davuluna vururken melodik bir sesle şunları okur:
ay-a, hay, hay, hay!
ülgön'ün oğlu kergeday,
adam'ın oğlu kan pırkan,
göğün oğlu aşın kan,
şarkı söyleyip gelin yanıma!
yardıma gelin yanıma!
hanın kapısında bekleyiniz!
ay-a, hay hay, hay!
şimdi şaman yayuçi'nin çadırına varmıştır, o hemen kapıdan girer, saygı ve resmiyet gösteren bir sesle, davuluna yavaşça vurarak şunları söyler:
beşinci gökteki yayuçi!
pislikten temizleyen süt gölü!
kindikleri kesen tapkay!
sana içten taparım, yayuçi kan!
şimdi aynı zamanda yayuçiyi de oynamaya başlar usta şamanımız ve kendi kendine yayuçi yerine cevap verir;
sen sen kimden geldin?
de kimin soyundansın?
herkesin bir adı var,
her hayvanın rengi var,
ad ve yolunu söyle!
kanadı olan uçar,
tırnağı olan koşar,
böcek kokunun ardından gider,
söyle nereden geldin?
a, ay! ay!
şaman, yayuçi'nin öfkeli sesinden korkarak kendisini kurtarmak ister gibi geriye sıçrar, sonra alçak gönüllülük göstererek küçük adımlarla ilerler ve birçok kere eğildikten sonra yaltaklanarak: "dinle, sana yalvarıyorum yayuçi" der. yayuçi kuvvetli bir sesle: "a! a! y!" diye bağırarak duasını keser. şaman durur, yayuçi ise öfkeyle devam eder:
benim kapımı sallıyorsun,
kulaklarımı çınlatıyorsun,
sağ tabanımı gıdıklıyorsun,
a, a, y! ay!
şaman ona saygılı tekrar yaklaşarak duasını dinlemesi için yalvarır. fakat yayuçi aşağıdaki soru ile onun sözünü bir daha keser:
söyle sen kimden kaldın?
sen kimin soyundansın?
bu şekilde devam eder ve kam(şaman'ın türklerde ki asıl adıdır, şaman kelimesi ise tunguzlara mahsus bir şeydir; bizimkiler kam derlerdi) fallar,büyüler,dualar,danslar,ritüeller eşliğinde altıncı kat ay ata, yedi,sekiz,dokuz,on diye gücünün yettiği kadar devam eder kat çıkmaya; bazı kamlar 12,13,14 katları da deler ama bu güç çok az kişiye verilirmiş.
bir de bol bol karşılaşılan afsın,afsun,avşın,avşun,avsun filan denilen boş ve anlamsız sözler vardır ki kamlara göre bunların kudreti daha büyüktür. örnek vermek gerekirse biz kırgızlardan bir ilahide şöyle geçiyormuş rivayet o dur ki;
ay keliniz, keliniz! baba nazar keliniz! şatır-batur
çadırngdı bozayın, tanavungdu tileyin, tengri urganday kıl ayın
akkan suga salayın, tiri garip kılayın! bastı kara kistendi
(hey, geliniz! geliniz! baba nazar, geliniz! çatır çutur geliniz! çadırını bozayım, burnunu deleyim, tanrı vurmuş gibi yapayım, akar suya bırakayım, diri diri gurbete atayım.) sonrasında iki satır şöyle garip ve manasız şeyler söyler, çözülememiş demiyorum; harbiden manasız bir takım sözlerdir:
kiru mikru, aşındau, puşundau, dayın dau, mırandau!
kilüki kilü, sasır barı bula barı, tola ısındau fışındau
kaynak: türklük ve şamanlık, radloff
kendinden geçerek davuluna şiddetle vurup sesler çıkarırken taptı'nın ve ateşin çevresinde koşar, bununla semaya vardığından dolayı sevincini belirtmek ister. orada gök gürlemesini ve şimşeği taklit ederek, davulun gıcırtıları altında yüksek sesle bağırır:
şagarbata! şagarbata! şagarbata!
sonra, üzerine bir eyer örtüsü konmuş olan ve kurbanlık
hayvan pura'nın ruhunu temsil eden iskemle yanına hızla gider
ve hemen üzerine oturarak seslenir:
bir basamak çıktım,
ayhay! ayhay!
bir kata ulaştım,
ayhay! ayhay!
taptı'nın başına tırmandım,
ayhay! ayhay!
dolunaya kadar yükseldim,
şagarbata!
şaman gittikçe daha çok kendinden geçer, sıçraması daha da artarak hırçınlaşır, davula vuruşu da şiddetlenir, çünkü o şimdi ikinci göğe koşmaktadır; bu sırada kurbanlık hayvana şunları söyler:
berrak semaya başvur,
ayaklarını salla!
şimşek ve gök gürlemesiyle,
ülgön'e, pırkan ata'ya
gök hanlarına koş!
sonra bir dizi garip kuşları kutsallaştırmalar, ot içip ateş etrafında koşmalardan sonra şaman 4.basamağa çıkar ve şöyle der;
ay, hay, hay!
şagarbata, şagarbata!
dört katı deldim,
onları titreterek yukarıya çıktım,
şagarbata, şagarbata
bir günlük çevreyi kutsa,
· bir aylık çevredeki bütün halkı da!
şagarbata!
onun bindiği beygirim,
şagarbata!
gök hanlar ile yarışıyor,
şagarbata!
ayrıca haklarını yemeyelim bunların çok iyi tiyatro yetenekleri de vardır, 4.kata çıktıktan sonra karakuş'u temsilen şöyle bir şey gerçekleştirilir;
dördüncü gökte şaman, karakuş' un bir guguku kovalamasını temsil eder. şaman önce kukuk! kukuk! diye, uzaktan geliyormuş gibi, sonra gittikçe yaklaşarak sesler çıkarır. karakuş'u temsil ederek sağ elini gözlerinin üzerine kaldırır, yukarıya, aşağıya, sağa, sola, her tarafa bakınır; fakat bütün çabasına rağmen kuşu bulamayınca, gözlerini uğuşturarak şarkı söyler:
yazık sana karakuş!
göğe mi uçtu?
yere mi battı?
yedi yivli tüfeğimle
onu vurmak isterdim,
vücudunun içine isabet ettirmek isterdim,
o kayın dalında mıdır,
yoksa taptı'nın zirvesinde midir?
sonrasında 5.basamağa ulaşıyor ki burası işin en ustalık gerektiren kısmı;
karakuş'un tüfek atışını göstermek için, davul derisinin üst
kısmını görecek şekilde davulu yatay durumda gözünün önünde tutar, sonra orbu'yu davulun üzerinde ileriye iterek, tüfeğin patlayışını taklit edip: au! diye bağırır. bundan sonra ayağının biri ile beşinci basamağa basarak şunları okur:
beş taptı' nın üzerine çıktım,
beş zirveye tırmandım,
dolunaya ulaştım,
bizi kutsa, ey gök han!
basamaktan sıçrayarak indikten sonra tam bir kendinden geçiş içinde davuluna vurarak beş kere ateşin çevresinde koşar ve
yukarda anlatıldığı gibi şagarbata sesleriyle beşinci göğün tabanını deler. burada beşinci katta, kudretli yayuçi (en yüksek yaratan) oturur, şimdi şaman ona giderek, ağır ağır davuluna vururken melodik bir sesle şunları okur:
ay-a, hay, hay, hay!
ülgön'ün oğlu kergeday,
adam'ın oğlu kan pırkan,
göğün oğlu aşın kan,
şarkı söyleyip gelin yanıma!
yardıma gelin yanıma!
hanın kapısında bekleyiniz!
ay-a, hay hay, hay!
şimdi şaman yayuçi'nin çadırına varmıştır, o hemen kapıdan girer, saygı ve resmiyet gösteren bir sesle, davuluna yavaşça vurarak şunları söyler:
beşinci gökteki yayuçi!
pislikten temizleyen süt gölü!
kindikleri kesen tapkay!
sana içten taparım, yayuçi kan!
şimdi aynı zamanda yayuçiyi de oynamaya başlar usta şamanımız ve kendi kendine yayuçi yerine cevap verir;
sen sen kimden geldin?
de kimin soyundansın?
herkesin bir adı var,
her hayvanın rengi var,
ad ve yolunu söyle!
kanadı olan uçar,
tırnağı olan koşar,
böcek kokunun ardından gider,
söyle nereden geldin?
a, ay! ay!
şaman, yayuçi'nin öfkeli sesinden korkarak kendisini kurtarmak ister gibi geriye sıçrar, sonra alçak gönüllülük göstererek küçük adımlarla ilerler ve birçok kere eğildikten sonra yaltaklanarak: "dinle, sana yalvarıyorum yayuçi" der. yayuçi kuvvetli bir sesle: "a! a! y!" diye bağırarak duasını keser. şaman durur, yayuçi ise öfkeyle devam eder:
benim kapımı sallıyorsun,
kulaklarımı çınlatıyorsun,
sağ tabanımı gıdıklıyorsun,
a, a, y! ay!
şaman ona saygılı tekrar yaklaşarak duasını dinlemesi için yalvarır. fakat yayuçi aşağıdaki soru ile onun sözünü bir daha keser:
söyle sen kimden kaldın?
sen kimin soyundansın?
bu şekilde devam eder ve kam(şaman'ın türklerde ki asıl adıdır, şaman kelimesi ise tunguzlara mahsus bir şeydir; bizimkiler kam derlerdi) fallar,büyüler,dualar,danslar,ritüeller eşliğinde altıncı kat ay ata, yedi,sekiz,dokuz,on diye gücünün yettiği kadar devam eder kat çıkmaya; bazı kamlar 12,13,14 katları da deler ama bu güç çok az kişiye verilirmiş.
bir de bol bol karşılaşılan afsın,afsun,avşın,avşun,avsun filan denilen boş ve anlamsız sözler vardır ki kamlara göre bunların kudreti daha büyüktür. örnek vermek gerekirse biz kırgızlardan bir ilahide şöyle geçiyormuş rivayet o dur ki;
ay keliniz, keliniz! baba nazar keliniz! şatır-batur
çadırngdı bozayın, tanavungdu tileyin, tengri urganday kıl ayın
akkan suga salayın, tiri garip kılayın! bastı kara kistendi
(hey, geliniz! geliniz! baba nazar, geliniz! çatır çutur geliniz! çadırını bozayım, burnunu deleyim, tanrı vurmuş gibi yapayım, akar suya bırakayım, diri diri gurbete atayım.) sonrasında iki satır şöyle garip ve manasız şeyler söyler, çözülememiş demiyorum; harbiden manasız bir takım sözlerdir:
kiru mikru, aşındau, puşundau, dayın dau, mırandau!
kilüki kilü, sasır barı bula barı, tola ısındau fışındau
kaynak: türklük ve şamanlık, radloff
devamını gör...
5.
"güneşin yükselerek dünyayı ısıttığı gibi, ruhun da, hayatındaki iyi şeylere duyduğun minnetle ısınsın.
yağmur damlalarının, yumuşakça çimenlere düştüğü gibi, yüreğinde katılık varsa, yumuşayıp buhar olsun..."
yağmur damlalarının, yumuşakça çimenlere düştüğü gibi, yüreğinde katılık varsa, yumuşayıp buhar olsun..."
devamını gör...
6.
benim de cok sevdigim 1 şaman duasi var, paylasayim.
ya rabbi, sen buyuksun, gormediklerimizi gorensin, cumartesimizi(onlarda cumartesi) kabul eyle... namazlarimizi kabul eyle ya rabbi, ne olursun, bu şaman kullarini, doganin yuzu suyu hurmetine koru. amin.
evet.
ya rabbi, sen buyuksun, gormediklerimizi gorensin, cumartesimizi(onlarda cumartesi) kabul eyle... namazlarimizi kabul eyle ya rabbi, ne olursun, bu şaman kullarini, doganin yuzu suyu hurmetine koru. amin.
evet.
devamını gör...
7.
devamını gör...
8.
toprak ve hava ile,
ateş ve su ile, çağrımı duy.
doğumun ve yeniden doğuşun güçleri,
sessizliğin ve barışın güçleri,
bedenimi ve zihnimi iyileştir.
ateş ve su ile, çağrımı duy.
doğumun ve yeniden doğuşun güçleri,
sessizliğin ve barışın güçleri,
bedenimi ve zihnimi iyileştir.
devamını gör...
9.
ahanda beyle edilir:
devamını gör...
10.
güneş yolumu altınla çizsin,
ay geceme bilgelik katsın.
yıldızlar umutla parlasın,
rüzgâr karanlığı savursun.
toprak ayaklarıma güç versin,
ağaçlar göğe uzanmamı öğretsin.
su berraklık katsın ruhuma,
ve ışık her daim benimle olsun.
öyle olsun!
ay geceme bilgelik katsın.
yıldızlar umutla parlasın,
rüzgâr karanlığı savursun.
toprak ayaklarıma güç versin,
ağaçlar göğe uzanmamı öğretsin.
su berraklık katsın ruhuma,
ve ışık her daim benimle olsun.
öyle olsun!
devamını gör...
11.
"su gibi sakin,
rüzgâr gibi hafif.
gökyüzüne bakarken,
içimdeki fırtına durur.
her nefeste huzur bulurum,
her adımda deniz gibi sessizim.
beni izleyen yıldızlar,
sükûnetimi onurlandırır.
zihnim durur,
ruhum sakinleşir."
rüzgâr gibi hafif.
gökyüzüne bakarken,
içimdeki fırtına durur.
her nefeste huzur bulurum,
her adımda deniz gibi sessizim.
beni izleyen yıldızlar,
sükûnetimi onurlandırır.
zihnim durur,
ruhum sakinleşir."
devamını gör...
12.
ey geceyi örten kara kanat,
gölgeyle dost, sessizlikle kardeş olan ruhlar…
bu gece yüreğimi rüzgâra sunuyorum,
korkularımı küle,
düşlerimi yıldızlara emanet ediyorum.
ateşin diliyle konuşan atalarım,
ay’ın gözleriyle gören analarım,
koruyun beni karanlığın içindeki sessiz yankılardan.
ruhumu arındırın, bedenimi dinlendirin.
toprak titreşsin, su şarkı söylesin,
rüzgâr unuttuklarımı anlatsın bana,
ve gökyüzü…
gökyüzü, beni olduğum gibi sarsın.
bu gece hiçbir karanlık, içimdeki ışıktan daha derin olmasın.
hiçbir rüya, kalbimden büyük olmasın.
hayat nefes, nefes şifa olsun.
gece uyusun, ruh uyansın...
gölgeyle dost, sessizlikle kardeş olan ruhlar…
bu gece yüreğimi rüzgâra sunuyorum,
korkularımı küle,
düşlerimi yıldızlara emanet ediyorum.
ateşin diliyle konuşan atalarım,
ay’ın gözleriyle gören analarım,
koruyun beni karanlığın içindeki sessiz yankılardan.
ruhumu arındırın, bedenimi dinlendirin.
toprak titreşsin, su şarkı söylesin,
rüzgâr unuttuklarımı anlatsın bana,
ve gökyüzü…
gökyüzü, beni olduğum gibi sarsın.
bu gece hiçbir karanlık, içimdeki ışıktan daha derin olmasın.
hiçbir rüya, kalbimden büyük olmasın.
hayat nefes, nefes şifa olsun.
gece uyusun, ruh uyansın...
devamını gör...
13.
ey rüzgârın usul sesi,
al içimden ağırlığı.
ey toprağın sabrı,
ver bana dinginliği.
yorgun ruhum savrulsun,
bir tüy gibi göğe.
ne geçmiş dursun önümde,
ne gelecek bağlasın beni.
şimdi sadece nefes olayım,
serin, hafif,
ve özgür.
al içimden ağırlığı.
ey toprağın sabrı,
ver bana dinginliği.
yorgun ruhum savrulsun,
bir tüy gibi göğe.
ne geçmiş dursun önümde,
ne gelecek bağlasın beni.
şimdi sadece nefes olayım,
serin, hafif,
ve özgür.
devamını gör...
14.
“hayat, sevgi ile yapılan bir tavrı asla bırakmaz.
davranışlarını başkalarına karşı ölçme.
sahip olduğunun en iyisini vermeye çalış.
her iyilik, önce kendine yaptığın iyiliktir.
her gün suladığın içindeki baharının tohumu…
iyi bir insan olduğun için asla pişman olma.
iyi olmak, her şeyi kabul etmek ya da başkalarına hizmet etmek için yaşamak demek değildir.
iyi olmak, kalbinin istediğini yapmaktır;
aynı zamanda hayır demeyi, sınır koymayı, kendine saygı duymayı, hatta gerekirse çıkıp gitmeyi bilmektir.
ama asla başkalarının taşıdığı geçici gölgeler karşısında ışığının sönmesine izin verme! bazı insanlar görmeyecek veya zamanı geldiğinde aynı desteği geri vermesini bilemeyecek.
ve her şey yine de yolunda!
başkalarının tutumları, kim oldukları hakkında konuşur.
hayat, hepimizin birbirine ihtiyacı olan büyük bir ağdır.
her zaman yardım ettiklerimizden yardım almayız; çoğu zaman bizim de karşılığını ödeyemediğimiz veya hiç fırsat bulamadığımız insanlardan gelir.
ancak hayat, her zaman dünyaya kattığımız iyiliği bize geri vermenin bir yolunu bulur.”
(bkz: asu mansur)
davranışlarını başkalarına karşı ölçme.
sahip olduğunun en iyisini vermeye çalış.
her iyilik, önce kendine yaptığın iyiliktir.
her gün suladığın içindeki baharının tohumu…
iyi bir insan olduğun için asla pişman olma.
iyi olmak, her şeyi kabul etmek ya da başkalarına hizmet etmek için yaşamak demek değildir.
iyi olmak, kalbinin istediğini yapmaktır;
aynı zamanda hayır demeyi, sınır koymayı, kendine saygı duymayı, hatta gerekirse çıkıp gitmeyi bilmektir.
ama asla başkalarının taşıdığı geçici gölgeler karşısında ışığının sönmesine izin verme! bazı insanlar görmeyecek veya zamanı geldiğinde aynı desteği geri vermesini bilemeyecek.
ve her şey yine de yolunda!
başkalarının tutumları, kim oldukları hakkında konuşur.
hayat, hepimizin birbirine ihtiyacı olan büyük bir ağdır.
her zaman yardım ettiklerimizden yardım almayız; çoğu zaman bizim de karşılığını ödeyemediğimiz veya hiç fırsat bulamadığımız insanlardan gelir.
ancak hayat, her zaman dünyaya kattığımız iyiliği bize geri vermenin bir yolunu bulur.”
(bkz: asu mansur)
devamını gör...
15.
rüzgârın fısıltısıyla konuşan ataların adına,
gökteki kartalın, yerdeki kurdun,
uykusuz göçebelerin ve uyanık rüyaların selamıyla
huzur isterim bu gece.
ruhumun kırık dallarını sar sarmala,
bedenime değil, içime üfle nefesini.
zihnimi sustur, kalbimi konuştur.
o eski şarkıyı hatırlat bana:
“yalnız değilsin, hiçbir zaman.”
gökyüzü…
gözüm gibi üzerime kapan,
karanlığında sakla korkularımı.
ay…
sen beni biliyorsun.
görmediklerini de.
görüp sustuklarını da.
ışığınla mühürle içimdeki fırtınayı.
toprak ana,
yorgun ayaklarımı öp bu gece.
yüzüm yere yakın, ama kalbim hâlâ gökyüzünü özler.
söz veriyorum:
yarın yeniden yürürüm.
ama bu gece...
bu gece bana bir kucak ol.
atalarım,
siz ki ölü değilsiniz;
yıldız olup bizimle yürüyensiniz.
beni yalnız bırakmayın.
beni yolda bırakmayın.
ve ey gece,
beni bana sar.
hırçınlığımı, yalnızlığımı, suskunluğumu...
hepsini kabul et.
hepsini al.
ve bana ne veriyorsan,
lütfen, bu gece sadece huzur ver.
gökteki kartalın, yerdeki kurdun,
uykusuz göçebelerin ve uyanık rüyaların selamıyla
huzur isterim bu gece.
ruhumun kırık dallarını sar sarmala,
bedenime değil, içime üfle nefesini.
zihnimi sustur, kalbimi konuştur.
o eski şarkıyı hatırlat bana:
“yalnız değilsin, hiçbir zaman.”
gökyüzü…
gözüm gibi üzerime kapan,
karanlığında sakla korkularımı.
ay…
sen beni biliyorsun.
görmediklerini de.
görüp sustuklarını da.
ışığınla mühürle içimdeki fırtınayı.
toprak ana,
yorgun ayaklarımı öp bu gece.
yüzüm yere yakın, ama kalbim hâlâ gökyüzünü özler.
söz veriyorum:
yarın yeniden yürürüm.
ama bu gece...
bu gece bana bir kucak ol.
atalarım,
siz ki ölü değilsiniz;
yıldız olup bizimle yürüyensiniz.
beni yalnız bırakmayın.
beni yolda bırakmayın.
ve ey gece,
beni bana sar.
hırçınlığımı, yalnızlığımı, suskunluğumu...
hepsini kabul et.
hepsini al.
ve bana ne veriyorsan,
lütfen, bu gece sadece huzur ver.
devamını gör...