1.
"yanlış yanlıştır."
aidiyet duymamak dahil olmamak salt güzel sözlerle ben seviyorum demek! ne kadar kolay değil mi?
insan kendisini yaşananın dışına koyup bir olay ya da örgüyü açıkladığında böyle oluyor. aslında olayın baş kahramanı ama sanki başka biri yaşıyormuş gibi davranıyor.
hızlıca seviyor tüketiyor sonrada kaçıp gidiyor. her şey zamanın ruhuna oldukça uygun. tüket işin bitince bırak ve git.
güven yok şüphe var sürekli kötü örneklemler olaylar hikayeler var. umur yok iyi olan yok güzeli istemek bunun uğruna fedakarlık mücadele yok. bekleyerek güzel olanın gerçekleşeceğine inanmak.
yaşamda sonradan pişmanlıkları azaltmak için biz insanlar ön görü dediğimiz kavramlar düşünceler geliştirmişizdir. daha önce yaşadığımız ve canımızı acıtan şeyleri unutmadığımız için ona benzer yanları olan olaylar karşısında refleks olarak ön görülü yaklaştığımız için daha az acı duyarak atlatır ya da karşı koyarız.
işte böyle;
korkulan olur, aynı yöntemler ile yürüdüğün her yolda aynı sonuçları alacaksın. çünkü sen kim olduğunu bilmiyorsundur. neyin doğru neyin yanlış neyin iyi neyin kötü olduğunu. çünkü sen dürtülerinle hareket ediyor ve onların seni götürdüğü şeyi yaşayıp tüketiyorsundur.
"şimdi karşındakine bakınca, karşıdaki yaşamında kendi olarak var mı yoksa anasının kızı babasının oğlu mu? kültür robotu mu? kendi değerleriyle seçimler yapan birisimi yoksa birisinin gözüne girmek için mi hayatını harcıyor."
"-bakın size bir öykü anlatayım. belki o zaman konuştuğumuz şeylerle sorunun ilişkisini daha iyi anlarsınız: "baraj yapımında çalışan bir grup işçi ırmağın sığ kısmından karşıya geçmişler.
karşıya geçince usta başı, "galiba arkadaşlardan biri eksildi," diyerek grubu saymış. ve gerçekten de bir kişi eksik çıkmış; çünkü usta başı kendini saymayı ihmal etmiş.
usta başı yardımcısına, "bir de sen say," demiş; ama, yardımcısı da kendini saymayı unuttuğu için, o da bir kişinin eksik olduğunu söylemiş.
bundan sonra her işçi sırayla gruptaki kişileri saymışlar, fakat her biri aynı hatayı yaptığı için bir kişi hep sürekli eksik çıkmış.
nihayet o civardan geçen bir köylü bunların durumunu görmüş, sorunlarını öğrenmiş, ve bir de o saymış, "eksiğiniz yok," demiş.
ancak o zaman, grubu sayanın kendisini de sayması gerektiğini anlamışlar."
aidiyet duymamak dahil olmamak salt güzel sözlerle ben seviyorum demek! ne kadar kolay değil mi?
insan kendisini yaşananın dışına koyup bir olay ya da örgüyü açıkladığında böyle oluyor. aslında olayın baş kahramanı ama sanki başka biri yaşıyormuş gibi davranıyor.
hızlıca seviyor tüketiyor sonrada kaçıp gidiyor. her şey zamanın ruhuna oldukça uygun. tüket işin bitince bırak ve git.
güven yok şüphe var sürekli kötü örneklemler olaylar hikayeler var. umur yok iyi olan yok güzeli istemek bunun uğruna fedakarlık mücadele yok. bekleyerek güzel olanın gerçekleşeceğine inanmak.
yaşamda sonradan pişmanlıkları azaltmak için biz insanlar ön görü dediğimiz kavramlar düşünceler geliştirmişizdir. daha önce yaşadığımız ve canımızı acıtan şeyleri unutmadığımız için ona benzer yanları olan olaylar karşısında refleks olarak ön görülü yaklaştığımız için daha az acı duyarak atlatır ya da karşı koyarız.
işte böyle;
korkulan olur, aynı yöntemler ile yürüdüğün her yolda aynı sonuçları alacaksın. çünkü sen kim olduğunu bilmiyorsundur. neyin doğru neyin yanlış neyin iyi neyin kötü olduğunu. çünkü sen dürtülerinle hareket ediyor ve onların seni götürdüğü şeyi yaşayıp tüketiyorsundur.
"şimdi karşındakine bakınca, karşıdaki yaşamında kendi olarak var mı yoksa anasının kızı babasının oğlu mu? kültür robotu mu? kendi değerleriyle seçimler yapan birisimi yoksa birisinin gözüne girmek için mi hayatını harcıyor."
"-bakın size bir öykü anlatayım. belki o zaman konuştuğumuz şeylerle sorunun ilişkisini daha iyi anlarsınız: "baraj yapımında çalışan bir grup işçi ırmağın sığ kısmından karşıya geçmişler.
karşıya geçince usta başı, "galiba arkadaşlardan biri eksildi," diyerek grubu saymış. ve gerçekten de bir kişi eksik çıkmış; çünkü usta başı kendini saymayı ihmal etmiş.
usta başı yardımcısına, "bir de sen say," demiş; ama, yardımcısı da kendini saymayı unuttuğu için, o da bir kişinin eksik olduğunu söylemiş.
bundan sonra her işçi sırayla gruptaki kişileri saymışlar, fakat her biri aynı hatayı yaptığı için bir kişi hep sürekli eksik çıkmış.
nihayet o civardan geçen bir köylü bunların durumunu görmüş, sorunlarını öğrenmiş, ve bir de o saymış, "eksiğiniz yok," demiş.
ancak o zaman, grubu sayanın kendisini de sayması gerektiğini anlamışlar."
devamını gör...