kadın seviyordu, adam gidiyordu. belki de daha önce gitmişti adam. bilemiyordu. hayal kırıklıkları ile bakıyordu adamın gidişine, arkasından, biçare. düşündü kadın, tüm geçmişi, güzel zamanları hani.

bu adam da seviyordu onu, hatırladı, biraz daha kahroldu. adam; şiirler, hikayeler yazıyordu kadına. kulağına fısıldıyordu sevgisini, koynunda uyutuyordu kadını. deliler gibi seviştikten sonra terli, ıslak ve sıcak vücutlarıyla sonsuz huzurun kollarında uyuyorlardı birlikte. adam saçlarını okşuyordu kadının, küçük bir çocuğa anlatır gibi masallar anlatıyordu ona. kadın ise adamın sesine büyülenmiş bir şekilde dinliyor, içindeki direnme içgüdüsüne rağmen uyuya kalıyordu çaresizce. göz kapaklarının ihanetine uğruyordu kadın. adam ise şöyle fısıldıyordu kadının ruhuna " sen istesen bile bırakamam ki ben seni". kadın inanıyordu adama, inanmak istiyordu belki de.

kadın; sabah adam uyanmadan, dudaklarının arasına sızıp büyülü öpücüğünü kondurarak, gün doğmadan ayrılıyordu adamın yanından. adam biliyordu kendisi uyurken kadının gideceğini ama aynı zamanda biçare bir şekilde geri döneceğini. hep öyle olmuyor muydu zaten? kadın gelir, gözlerinin içine bakardı adamın, hiçbir söz söylemeden. çünkü ikisi de biliyorlardı ki kelimeler anlatamayacak bazı şeyleri. kadın gözleri ile dokunurdu adamın ruhuna, adam irkilirdi bir anda. sonra geçerlerdi mutfağa. bir şarkı açardı adam. ardından kahve yapan kadını büyülenmiş gibi izlerdi. arkada bir bahar esintisi tabii. camlar açık, perdeler ucuşuyor, yürekleri gibi. kadın kahve pişerken kendine büyülenmiş gibi bakan adama bakıyor, gülümsüyor. adam bu güzel gülüşte takılı kalıyor...

 her akşam başka bir şarkı eşlik ediyor bu kadın ve adama. kadın sade olan kahveleri alıp balkondaki masaya, adamın karşısına oturuyor. şarkı mutfaktan bir bahar esintisi ile duyuluyor. o küçük rüzgar esameleri ulaştırıyor sanki notaları kalplerine. kadın ellerini çenesinin altına koymuş, kocaman bir gülümseme ile dinliyor adamı. adam, her zamanki gibi güzel hikayeler, anılar anlatıyor kadına. kadın üşüyor biraz ama soğuktan değil, karşısındaki adama olan uzaklığından.
adam anlıyor bunu, yanına gidiyor kadının. tutuyor elinden, içeriye sürüklüyor kadını. kadın, neden diye sormadan, neler olacağını bilerek gidiyor adamın ardından. gecenin ilerleyen saatlerinde, karanlık odada  sonsuz oluyor bu iki yarım insan. o zaman anlıyor kadın; iki yarım insan birleşirse eğer, sonsuz bir ruh edermiş aslında.

sonra karanlıkta küçük bir kıvılcım beliriyor. kadının yüzü aydınlanıyor az da olsa. ardından yaktığı sigaranın zehirli dumanını hissediyor ciğerlerinde, belirli belirsiz gülümsüyor buna. adam görüyor bu gülümsemeyi. ay'ın tutulduğu gibi bir kez daha tutuluyor kadına...
ama içten içe o zehire lanetler okuyor. keşke diyor, keşke içmese şu zıkkımı. kadın sigarasını bitirince adamı göğsüne yatırıyor. gecenin karanlığında, ay'ın yalnız ışığıyla kadın adamın yüzünü ezberlemek istercesine gezdiriyor elini yüzünde. sakalları ile oynuyor adamın. gözlerinin üzerinden, her bir kirpik tanesini bile hatırlamak için gezdiriyor elini, sanki bir şeyleri biliyormuş gibi. adam, kadının göğüslerinden gelen koku ile yüzündeki yumuşak ellerin güzelliği ile sakinleşiyor. huzuru tadıyor adam*. daha sonra kadın adamın alnına küçük bir öpücük konduruyor. adam alıyor mesajı."uyumak istiyorum, bana masal anlatır mısın?" anlamına geliyor bu küçük ama anlamlı öpücük. adam kadını yatırıyor göğsüne. kulağına masallar fısıldıyor. daha iki dakika geçmeden anlıyor kadının uyduğunu. ve kulağına fısıldıyor o cümleyi, sigaradan bile zehirli olduğunu bilmeden. "bırakmam seni, sen istesen bile". adam sabah bu kadının gideceğini bilmenin hüznü ve akşam geri geleceğini bilmenin rahatlığı ile dalıyor uykuya. yarın yapacağı şeylerden habersiz...


kısa bir süre sonra uyanıyor kadın. sakin bir şekilde çıkıyor sevdiği adamın koynundan. çıplak bedeninin üzerine geçirmeye başlıyor kıyafetlerini birer birer. çünkü gitmek zorunda, yok başka çaresi. adamın yüzünü en net görebileceği yere oturuyor kadın. ardından küçük bir kıvılcım ve sigaranın dumanı görülüyor yüzünde. pür dikkat, sanki her gece yapmıyormuş gibi inceliyor adamın yüzünü,
hafızasına kazımak ister gibi, sanki bir şeyleri hissetmiş gibi... daha sigarası bitmeden kalkıyor soğuk zeminden. adamın dudaklarına eğiliyor yavaşça, son bir kez tatmak istercesine öpüyor dudaklarını. sessiz adımlarla geçiyor koridordan. eskimiş ayakkabılarını geçiriyor ayağına. kadından geriye, güzel bir adam ve içtiği sigaranın dumanı kalıyor o evde.

ertesi gece başlıyor kabus. kadın gece geliyor yine. tıklatıyor kapıyı tam üç kere. tık tık tık . bu ben geldim sevgilim demek onların dilinde. bekliyor bir müddet fakat nafile. açmıyor adam kapıyı. kadın anlıyor bir şeyler olduğunu. kafasını yavaşça yere eğiyor. yerde bir kağıt. üzerinde anlamsız birkaç kelime. "bir şekilde yapmam gerekiyordu bunu" yazıyor kağıtta. "senin iyiliğin için zor da olsa yapmam gerekiyordu".
kadın içinden okkalı bir küfür savuruyor  bunun üzerine. ne yapmıştı bu adam? ardından koşarak sokağa çıkıyor kadın. etraf zifiri karanlık, göremiyor hiçbir şeyi. oysa adam hep bu şehrin griliginden yakınırdı kadına. şimdi o grilik de kalmamıştı ortada. bir umut önce sağına döndü ardından soluna. bir şey gördü ileride, bir silüet. anladı o adam olduğunu. fakat gidemiyordu adamın yanına. hıçkırıkları ve göz yaşları boğuyordu kadını, oysa bilmezdi bile ağlamayı. koşmak istiyordu kadın, koşup gitme demek istiyordu adama. ama bir şey tutuyordu kadını, gidemiyordu adamın yanına. ve son kez baktı hayal kırıklıklarıyla.

ardından kolunda bir acı hissetti kadın. ne oluyordu böyle? ardından bir sakinlik çöktü üzerine. adamın ona masal anlattığı gecelerde olduğu gibi yenildi göz kapaklarına. ardından hemşire çıktı ve kapattı kapıyı, kadını uykuya bırakarak. belki de sonsuza kadar...
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

anlayamazsınız.

edit: aç ve umutsuz dolaştı evrenin oğlu. onlarca yıl yemesine rağmen doymadı. gündüz vakti uyumazken, rüyaları sürekli sıcacık bir evdeydi fakat gece uykudayken nadiren rüya görür ve ısınırdı.

evrenin oğlunun başına bir mucize düştü uzaklardan. rüyalarındaki evden daha ılıktı* ve dahi hayallerindeki hazdan daha tatlıydı bu sevgi dolu ev.

mavi mavi bir kadınsılıkla kucaklandı evrenin oğlu. bir metamorfozdu ki geçirdiği evren oldu evrenin oğlu.

tık tık tık

tam sayamadı ama ya üçtü ya da beş, o tıktıklarla pişti donmuş olan.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"tık tık tık" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim