tinder avcısı

yani şimdi fularlı entel olarak görülmek istemem ama platformlarda onca güzel belgeseller diziler filmler varken gidip en saçmalarını bulup bir de utanmadan abartmayı nasıl başarıyorsunuz ya.

yeni netflix yapımı dizi. çöp diyebiliriz. kadın erkek fark etmeksizin tinder'ı sekse açılan kapı olarak gördüğü için çoğunluk şu an popülerlere girmiş bulunmakta. çünkü içinde pornografik içerik var sandılar. 365 i de aynen böyle övdüler, konusu bile yok filmin. abartmayı seviyorsunuz.

adamın işlediği suçların çok az kısmını anlatan(bence), birçok şeyin havada kaldığı belgesel.

tam olarak bu sabah izledim. kötü denemez ama; "neden?" denir, "neden çekildi ki bu?" ilk izlenimi bu hakikaten. fakat ortalara doğru iyi bir işe dönüşüyor. zaman kaybı değil asla. fakat dediğim gibi; "iyi de neden çekildi böyle bi şey?" sorusunu sormadan edemiyorsunuz. konu bence zayıf. sıradan bir dolandırıcılık hikayesi. ama kısır bir hikaye. detaysız. nefret etmedim fakat şunu sormadan edemedim; "neden çektiniz bunu?" evet.

bizim gibi ülkeler için çok da bir numarası olmayan konuyu ele alan netflix belgesi.

bir hafta gündüz kuşağını izlediğinizde bunun gibi onlarca dolandırıcılık hikayesi konu ediliyor bizde. nexflixçim biz neler izledik, bizim dişimizin kovuğuna gitmez bu dostum. hayır yapımcılarınız müge anlı'yı falan keşfetse ortaya çıkan olaylardan en az on sene ekmek yersiniz valla.

neyse konuyu özet geç diyenler için tinder'dan tanıştığınız adamlara kalbinizi ve paranızı kaptırmayın çocuğum. ayrıca multimilyoner adamın fakir kızla tanışıp aşık olması disney masalarında olur sadece. kendine gel!

izlerken tek bir şeyi düşündüm. bu kadınların hiçbiri de demiyor mu bu kadar zengin, özel jeti uçağı oteli moteli olan bir adam neden tinder kullansın? çevresinde bir sürü güzel kadın vardır zaten kalkıp niye tinder açsın bu adam niye? hiç mi işkillenmediniz yahu pess.

belgeseli şimdi bitirdim, öncelikle başlık orijinal isimde açılmadığı için biraz kırgınım. girilen 11 entrynin hatırına yeni başlık açmak da istemedim ama kırgınım.

mağdurların üçü de oldukça sempatik geldi bana ki üzülerek itiraf ediyorum genellikle mağdurları linç etmeye meyilli bi yapım vardır. buna rağmen kadınlara hak verdim, üzüldüm. öte yandan adamın bu şerefsizliğini bile bile onunla ilişki yaşayabilen diğer kadınlara çok kızdım. adam dolandırıcı olmasına rağmen bu suçlardan hiç hüküm giymemiş olmasına çok kızdım.

öte yandan bu adamın bu kadar halt yiyip (en az) üç kadını aynı anda idare edebilmek, isimlerini hikayelerini karıştırmamak, birbirlerinden şüphelenmemelerini sağlayarak bu kadar ilerleyebilmesi gerçek bir üstün zeka göstergesi bence. iki gün önce anlattığımız olayı kıçıyla dinleyip sanki hiç yaşanmamış gibi bön bön suratımıza bakan insanlarla dolu bi dünyada yaşıyoruz zira! (kim bilir kime laf soktum di mi)

inanılmaz ama gerçek: belgeseli gözyaşları içerisinde bitirdim! iki ay oldu ben bu derde düşeli, hala ruh hastası gibi her şeye ağlıyorum. şafak 125!!

bu şey değil mi ya? tarık akan, gülşen bubikoğlu, adile naşit kadrosunun yer aldığı "ah nerede" filminin senaryosu. ama esas oğlan son kıza aşık oluyordu. belki de ayleen ona ihanet etmeseydi çok mutlu olacaklardı..

açıkçası bana üst düzey bir dolandırıcılık gibi gelmedi. belki en başta adamın dolandırıcı olduğunu bilerek seyrettiğim için de olabilir. ya o kadar parayı cidden milyoner biri isteseydi de vermezsin. sonuçta tehlikeli bir durumda, geri ödeyemeyebilir? şaka şaka, sebep bu değil. çok saçma bir risk olduğu için vermezdim. hiç mi arkadaşın yok senin birader? ailen zengindi hani? neredeysen oraya para taşıyacak adam mı bulamıyorsun? bırak bırak palavrayı bırak! sen üç milyar yedi yüz elli milyon. sen, milyar, sen para çekmişsin. sen bu parayı sen ne yaptın? ayrıca adamın yaşam tarzını gördükten sonra zırnık koklatmazdım. ben burada 9 ayrı bankadan kredi çekeceğim, o da orada en pahalı otellerde kalacak öyle mi? adam yaşam standardını hiç düşürme zahmetine bile girmedi ve bundan şüphelenmediler..

tam uyku öncesi izlemelik, bire bin katılmış dedikodu tadı veren bir belgeseldi. eleştirdim ama sevdim.

yukarıda bir yazar arkadaş daha yazmış; ben de tekrarlamak istiyorum. dikkat ederseniz hanım arkadaşlar, fin, norveçli işte alman... belki hayatında böyle bir hikaye bile duymadı. ama bizler alışığız.

hepinizin ailesinde dolandırıcı bir amca/dayı vardır eğer yoksa o sizin babanızdır.

tabi abartıyorum durumu şu an ama bence anladınız siz. neyse,

gerçekten sonunda ne olacağını merakla bekleyerek izledim. evet, böylesi hikayeler bize koymaz ama sonu şaşırtmadı. çünkü dolandırılmanın bir de böyle bir kötü yanı var; kimse sizden zorla bir şey almıyor, siz veriyorsunuz.

kadınların parası olan erkeğe aşık olduğunu gösteren belgesel kadın kazıgı yemis ama hala onu seviyormuş * simon reisin bunlara parasız biri olarak yanaşsaydı muhtemelen yüzüne bakılmayacaktı ama özel jeti ile gezmeye gidince aşık olmuşlar. çok iyi simon reis çak geç bu kadınlara hak ediyorlar.

netflix platformunda yayınlanan, özgün ismi tinder swindler ( tinder üçkağıtçısı) diye geçen belgesel film, son zamanlarda isminden söz ettiriyor. belgeselde sahtekar ve dolandırıcı bir kişiliği olan adam konu ediliyor.

bu dolandırıcı kişisi, tinder isimli arkadaşlık sitesinden 40 yaş civarında kadın arkadaş arıyor, daha doğrusu kadın avına çıkıyor. 40'lı yaşları tercih etmesinin sebebi de, o yaşta ve yalnız kadınları kolay kandırabilmek ve banka hesaplarında kallavi miktar para birikimlerinin olmasını tahmin edebilmesi.

tinder'de böyle bir kadın bulunca da samimiyeti ilerletip, kadını lüks restorana götürüyor. restoran personelince de tanınan ve saygı duyulan bir müşteri olmuş. en pahalı yemek ve şaraplardan ısmarlıyor. soyadı da bir elmas milyarderinin oğlu ile uyuştuğu için, kendini de öyle tanıtıyor. hatta kendini şirkette özel pozisyonda gösterip kadına uçak bileti yolluyor, başka ülkeye gidip orada da lüks restoran ve lüks otellere gidiyorlar.

sonra kadın, adama aşık oluyor, adama bağlanıyor. adam sonra kadından acil ve çeşitli bahanelerle para istiyor. kadın da kalbine giren adamdan parayı esirgemeyip 10 bin dolar ile başlayıp, 100 bin, hatta 400 bin dolara kadar yükselen paraları adama veriyor. sonra da adam ortalıkta yok, ne arıyor ve ne soruyor. artık zamanını sonraki yolunacak tavuğa ayırmış. yani önceki kadından aldığı parayla lüks hayatını devam ettiriyor ve yeni tanıştığı kadından da para almaya hazırlanıyor. bizdeki ünlü kastelli, saadet zinciri, çiftlikbank gibi bir dolandırıcılık oyunu.

sonra dolandırıcı yakalanıyor. ama dolandırdığı kadınlar ona kıyamıyorlar, hatta içinde hala da kendini seven kadın var. bu yüzden de az bir para cezasıyla kurtuluyor. ismi de şimon hayut ve ülkesi israil'de serbest dolaşıyor.

netflix yapımı bir belgesel aşırı sürükleyici sonu insanı biraz üzüyor sinirlendiriyor ama bu adeletin anlamı haklı taraf değil paran olan taraf olman lazım adalet için. boyun posun devrilsin simon.

içimin yağlarını eriten dolandırıcılık öyküsü filmidir.

kadınlarda sürekli aşk, sevgi, his, elektrik kavramlarını duyuyoruz. bu kavramları hiç yoldaki kağıt toplayıcısına beslemiyorlar. hiç duymadım ben malı mülkü olmayan kendini felsefeye vermiş birine beslendiğini, nedense hep yatta pozu olan, mercedes direksiyonu ve saati görünen hesaplara besleniyor. bakın dikkat ederseniz mercedes direksiyon ve saat diyorum daha adamı görmediler. cahil mi bilgili mi neyi sever neyi sevmez uzun mu kısa mı hiçbir kriteri görmediler.

böylelerine golddigger denirdi eskiden ama artık herkes golddigger herkes kolay paranın peşinde ve bunu yaparken kendilerini satıyorlar. escortlara kötü kadın gözüyle bakıyorlar ama kendileri ondan beter pislik bunu anlamıyorlar.

artık hiç duymuyoruz yahu bir kahve içerken denk geldik, çok aklında başında konuşuyordu ordan yürüdü arkadaşlığımız gibi bir hikaye, varsa yoksa bana bir çiçek gönderdi hiç görmemiştim öylesini, beni evimden son model bilmem neyle aldı. gerçekten müstehak, insanlığa değer vermeyenlere, duyguları paraya göre gelişenlere müstehak. iki kelime hayat görüşlerini konuşmadan penthouse da kalıyormuş diye yolana çıkanlara müstehak. kendi ayakları üstünde duramayıp hergün 08-17 arası çalışmaya götü yemeyen asalak gibi güya çaktırmadan bedenlerini satanlara müstehak.

beter olun..

sonuç olarak dolandırıldıktan sonra hikayeni netflix'e satarak 3-4 katını alabiliyorsunuz arkadaşlar.
bunu anna delvey (sorokin) belgeselinde de görmüştük.
çok üzüldük çok üzüldük kadınlara. üzüldüklerine değmedi bak milyon dolarların oldu.

kadının erkeğin 800 binine göz koyarken sorun olmadığını ama erkeğin 80 k araklayınca şerefsiz olduğunu öğrendik. "ama o hırsızlık" diyecekler ama öbürü de hırsızlık . inek gibi sağma güdüsü. sağılınca da şerefsiz diyorlar. . sen kazan da sen al evini aciz misin? ne bu erkeğe yaslanma ihtiyacı. sen erkekten daha güçlü değil misin

250bin sermaye ile 100 milyon yenge yeme sanatı. yeminle bayılıyorum bu adama.
bu kardeşimizden sonra, kafam kadar saati olan kaliteli beylerin sayısında da artma oldu aslında. erkekte saat ve çük büyüklüğü, haşametin, şiddetin ve şehvetin göstergesi malumunuz. network'ten takımı çekip ortama aksak keşke ama yenge az.