#netflix dizisi
netflix türkiye yapımı dizide bir mimar olan oktay uysal, ailesinden gizli olarak punk hayatı yaşamaya başlamışken ailesinin de oktay'dan gizledikleri vardır. imdb: 7.3
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "miko" tarafından 21.03.2022 14:48 tarihinde açılmıştır.
1.
yeni bir netflix dizi projesi. hakan günday'ın senaryosunu kaleme aldığı iş yazarın daha önce de senaristliğini yaptığı projeleri emanet ettiği onur saylak tarafından çekilmiş. başrollerde öner erkan, ibrahim selim, uğur yücel, haluk bilginer, songül öden gibi isimler yer alıyor. dizi 30 mart'ta netflix'de yayımlanacakmış.
fragmanı da şöyle;
fragmanı da şöyle;
devamını gör...
2.
çoğu kişinin en sevdiği yapım olan şahsiyetten sonra onur saylak, hakan günday ve haluk bilginer üçlüsünü yeniden bir arada görmek acayip heyecanlandırdı beni. kadro zaten efsane. çok değişik bir dizi gelecek, sabırsızlıkla bekliyorum.
devamını gör...
3.
bir bölüm zor dayandım. içim daraldı izlerken.
t.türk yapımı drama tadında ama sıkıcı bir netflix dizisi.
edit: burada yazanları okuyunca acaba ben mi yanlış düşünüyorum deyip tüm bölümleri izledim. oyunculuklar çok başarılı ama senaryosu gerçekten berbat. hala fikrim aynı.
t.türk yapımı drama tadında ama sıkıcı bir netflix dizisi.
edit: burada yazanları okuyunca acaba ben mi yanlış düşünüyorum deyip tüm bölümleri izledim. oyunculuklar çok başarılı ama senaryosu gerçekten berbat. hala fikrim aynı.
devamını gör...
4.
1. bölümü ile mest eden dizidir.
oyunculuklar, çekim tarzı, dekor, ses ve müzikleri ile beni kendine hayran bıraktı. sadece ilk bölümü izlediğim için hikayesi hakkında çok bir şey söyleyemem ama beni içine hemen çekti. merak ile dizinin devamını da izleyeceğimi düşünüyorum. merak eden herkese şimdiden tavsiye ederim.
oyunculuklar, çekim tarzı, dekor, ses ve müzikleri ile beni kendine hayran bıraktı. sadece ilk bölümü izlediğim için hikayesi hakkında çok bir şey söyleyemem ama beni içine hemen çekti. merak ile dizinin devamını da izleyeceğimi düşünüyorum. merak eden herkese şimdiden tavsiye ederim.
devamını gör...
5.
hakan günday ve onur saylak ikilisinin beraber ortaya çıkardığı, netflix ve ay yapım dizisidir.
dizi 8 bölümden oluşuyor ve güçlü kadrosuyla dikkat çekiyor. dizinin başrollerinde öner erkan, haluk bilginer, uğur yücel ve songül öden yer alıyor.
sıkı bir hakan günday okuyucusu olarak bu yapımı merakla bekledim, hakan günday daha önce şahsiyet, müslüm, daha gibi yapımlarda senaryo yazımında başarısını göstermişti. zaten onur saylak ile uyumu şahsiyet dizisinde kendini belli etmişti.
diziyi merakla beklediğim için dün yayınlanır yayınlanmaz izlemeye başladım ve bitirdim ve büyük keyif aldım. keyif alma sebebimde hakan günday'ı tanımam büyük rol oynuyor, kendisini bilmeyen ve okumayan seyirci ne düşünür bilmiyorum. senaryo yazarken yarattığı karakterler ve karakterlerin katmanlaşması klasik hakan günday tarzını belli ediyor. karakterlerin geçmişleri ve sırları alışık olduğum için bana keyif verdi.
oyuncu performanslarını başarılı buldum, youtuber olan oyuncu abi hariç hepsi gayet güzel performans sergilemiş. özellikle öner erkan müthiş bir performans sergilemiş. kendisini çok beğendim, karakteri çok iyi yansıtmış.
müzik kullanımını beğendim, özellikle rahatsız edici müzikler tam yerinde kullanılmış. absürtlüğü ve karakterlerin iç dünyasını iyi yansıtmışlar.
sonuç olarak beğendiğim ve her zerresinde emek olan bir yapımdı. bölüm sonlarında bulunan yazı fontlarına bile ciddi emek göstermişler. tavsiye ederim.
dizi 8 bölümden oluşuyor ve güçlü kadrosuyla dikkat çekiyor. dizinin başrollerinde öner erkan, haluk bilginer, uğur yücel ve songül öden yer alıyor.
sıkı bir hakan günday okuyucusu olarak bu yapımı merakla bekledim, hakan günday daha önce şahsiyet, müslüm, daha gibi yapımlarda senaryo yazımında başarısını göstermişti. zaten onur saylak ile uyumu şahsiyet dizisinde kendini belli etmişti.
diziyi merakla beklediğim için dün yayınlanır yayınlanmaz izlemeye başladım ve bitirdim ve büyük keyif aldım. keyif alma sebebimde hakan günday'ı tanımam büyük rol oynuyor, kendisini bilmeyen ve okumayan seyirci ne düşünür bilmiyorum. senaryo yazarken yarattığı karakterler ve karakterlerin katmanlaşması klasik hakan günday tarzını belli ediyor. karakterlerin geçmişleri ve sırları alışık olduğum için bana keyif verdi.
oyuncu performanslarını başarılı buldum, youtuber olan oyuncu abi hariç hepsi gayet güzel performans sergilemiş. özellikle öner erkan müthiş bir performans sergilemiş. kendisini çok beğendim, karakteri çok iyi yansıtmış.
müzik kullanımını beğendim, özellikle rahatsız edici müzikler tam yerinde kullanılmış. absürtlüğü ve karakterlerin iç dünyasını iyi yansıtmışlar.
sonuç olarak beğendiğim ve her zerresinde emek olan bir yapımdı. bölüm sonlarında bulunan yazı fontlarına bile ciddi emek göstermişler. tavsiye ederim.
devamını gör...
6.
en başından berlirteyim ki her farklı olana elinde tuzlukla koşmamak lazım. bu dizi bunu tekrar tekrar gösteriyor. başkaları adına bu kadar utanmamıştım. onur saylak haluk bilginer ikilisine beraber çalıştıkları şahsiyet dolayısıyla olan saygımdan 3. dakikada kapatmadım en azından bir bölüm seyrettim...
günlerdir onur saylak, haluk bilginer, öner erkan olduğu için beklediğim bu diziye başlamaya karar verdim. "hayatımda ilk defa bir diziyi 3. dakikasında kapattım." diyecek kadar marjinal olmamak ve en azından haluk bilginer'i de görmek için ilk bölümünü sonuna kadar seyrettim. dizinin ne kadar amatör olduğunu anlamak için 3 dakika size yeter de artar bile, ben bölümün sonunu getirdim ve düşüncem aynı yani yanılmadım. koskoca yapım ekibi, koskoca yönetmen, koskoca ses ekibi basit bir ace of spades'i bir sahnede böyle amatörce kullanmaktan nasıl utanmaz akıl almıyor. sinema ve televizyon okumak isteyen amatör orta okul talebesi bile böyle bir kullanım yapmaz. kötü dizilere vakit kaybetmeyi 5 yıl önce bıraktım. iyi dizi kendini en ağır, en sıkıcı bölümü olsa bile ilk bölümünden belli eder, bir şekilde ne yapar eder kendine bağlar. bu dizi daha ilk 3 dakika kendini belli ediyor.
dizinin diğer komik tarafı punk kültürüne bakış "satanistlerin eline kedi ve bıçak verelim ehehehe" seviyesinde olmuş.
öner erkan, umarım bir gün "farklı yapımlarda yer alayım da yoluma bakayım" derken film ve dizi listesini nasıl bir çöp yığınına çevirdiğini anlar. bu kadar yetenekli bir adamın yıldan yıla çöküşünü görüyorum ve üzülüyorum. muhtemelen amerikan ya da ingiliz bir aktör olsa bundan fersah fersah daha kaliteli bir kariyeri olurdu. yüzünüzü nasıl böyle eskitiyorsunuz, kendinizi nasıl böyle değersizleştiriyorsunuz be abiciğim? haydi haluk bilginer artık ununu elemiş eleğini asmış ki son dönemde bunu iyiden iyiye belli ediyor rol aldığı yapımlarla ama bari sen biraz seçici ol, kaliteli işlerde görelim seni.
dizi bence kötü, türk netflix yapımı olup ta görüyorum ki kaliteli bir şey seyredemeyeceğiz uzun yıllar. çünkü bu kadro ve yönetmen bile buna yol açıyorsa en azından orta vadede ben umudumu kaybettim. seyredene saygı duyarım, sonuçta renkler ve zevkler tartışılmaz ama dizinin iyi olan çekimleri bu dizinin rezalet olduğu gerçeğini değiştirmez. seyrettiğim şeyin içinin dolu olmasını isterim sadece görüntüde kalmasını değil. görüntü kalitesi için dizi-film seyredecek olsam açar rastgele bir wes anderson filmini 10. defa seyreder görüntü mastürbasyonu yaparım ki herhangi bir filmini 10. defa seyretmemden de anlaşılacağı üzere severim anderson'ı...
günlerdir onur saylak, haluk bilginer, öner erkan olduğu için beklediğim bu diziye başlamaya karar verdim. "hayatımda ilk defa bir diziyi 3. dakikasında kapattım." diyecek kadar marjinal olmamak ve en azından haluk bilginer'i de görmek için ilk bölümünü sonuna kadar seyrettim. dizinin ne kadar amatör olduğunu anlamak için 3 dakika size yeter de artar bile, ben bölümün sonunu getirdim ve düşüncem aynı yani yanılmadım. koskoca yapım ekibi, koskoca yönetmen, koskoca ses ekibi basit bir ace of spades'i bir sahnede böyle amatörce kullanmaktan nasıl utanmaz akıl almıyor. sinema ve televizyon okumak isteyen amatör orta okul talebesi bile böyle bir kullanım yapmaz. kötü dizilere vakit kaybetmeyi 5 yıl önce bıraktım. iyi dizi kendini en ağır, en sıkıcı bölümü olsa bile ilk bölümünden belli eder, bir şekilde ne yapar eder kendine bağlar. bu dizi daha ilk 3 dakika kendini belli ediyor.
dizinin diğer komik tarafı punk kültürüne bakış "satanistlerin eline kedi ve bıçak verelim ehehehe" seviyesinde olmuş.
öner erkan, umarım bir gün "farklı yapımlarda yer alayım da yoluma bakayım" derken film ve dizi listesini nasıl bir çöp yığınına çevirdiğini anlar. bu kadar yetenekli bir adamın yıldan yıla çöküşünü görüyorum ve üzülüyorum. muhtemelen amerikan ya da ingiliz bir aktör olsa bundan fersah fersah daha kaliteli bir kariyeri olurdu. yüzünüzü nasıl böyle eskitiyorsunuz, kendinizi nasıl böyle değersizleştiriyorsunuz be abiciğim? haydi haluk bilginer artık ununu elemiş eleğini asmış ki son dönemde bunu iyiden iyiye belli ediyor rol aldığı yapımlarla ama bari sen biraz seçici ol, kaliteli işlerde görelim seni.
dizi bence kötü, türk netflix yapımı olup ta görüyorum ki kaliteli bir şey seyredemeyeceğiz uzun yıllar. çünkü bu kadro ve yönetmen bile buna yol açıyorsa en azından orta vadede ben umudumu kaybettim. seyredene saygı duyarım, sonuçta renkler ve zevkler tartışılmaz ama dizinin iyi olan çekimleri bu dizinin rezalet olduğu gerçeğini değiştirmez. seyrettiğim şeyin içinin dolu olmasını isterim sadece görüntüde kalmasını değil. görüntü kalitesi için dizi-film seyredecek olsam açar rastgele bir wes anderson filmini 10. defa seyreder görüntü mastürbasyonu yaparım ki herhangi bir filmini 10. defa seyretmemden de anlaşılacağı üzere severim anderson'ı...
devamını gör...
7.
hakan gunday in yazdigi bir netflix dizisi. diger isimleri saymaya gerek yok ,oyuncu kadrosu ve kamera arkasi çok zengin . diziyi kimin yazdigina bakmadan izlesem hakan in oldugunu anlardim. bir anda olayin icine dalmak istiyorum ...kendinden bıkmış ,arayış içerisinde olan insanları anlatmakta aileymis gibi gorunmeye çalışan insanlar. herkes kendi özgürlüğü peşinde koşuyor . bazı detaylar çok tanıdık geliyor belki bir kadıköy sokaklarından belki bir kızılay. moloz un bizon a benzeyişide ilgimi çekmişti aynı zamanda şarkısı bile dizide yer aldı.(gayb olmuş ) herkesin bir anakarası var kaçıp kaçıp sığındı , belki sızdığı , belki sıyırdığı ...
devamını gör...
8.
klasik hakan günday yapaylığı ürünü yani: marjinal olacağım, klişeden kaçacağım, yaratıcılık sıçacağım, aforizma kasacağım dizisi.
ilk bölümü izleyip kapattım, umut vadetmiyor hiç.
deli parası olan mimar adam ama "punkçı" olamıyur diye ağlıyur. böyle bir hayat yok agam, zengin(orta üst de denilebilir) kaygısı yapay 1 kaygı, onlar mutlu aslında, ibnelikten ötürü o kaygılar, hava cıva.. oktay'daki çatışma işte bu yüzden izleyiciye geçmiyor, gerçek hayatta karşılığı olmayan bi çatışma. "abi bu kurgu yaa, ne gerçekliği" demeyin, kalbinizi kırarım.. mesele başka. mesele punkçı olamamak değil direkt kendin olamamak, efet farkındayım ama istanbul varoşunda oturan veya mahalle, aile vs türü baskıların olduğu bir yerdeki "punkçı" olamayan birinin içine düştüğü bunalım daha gerçekçidir. seyirci burada kendin olamamak mesajını empati yoluyla alabilir.. ama evi barkı parası pulu güzel eşi ailesi olan bir adamın var oluş sancısı benim için sikko bir hadisedir. değersizdir.
karısıyla arasındaki ilişki neden bozuk? bir iş verenin görüşmeye gelene "20 yıl önce gelseydiniz keşke" demesi ve denilen kişinin başka iş görüşmelerinde böyle bir muameleyle karşılaşmamak için "estetik" yaptırması gibi berbat bi fikri çok düşündün mü reis? sonrasında kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadın mesajı verdin de sence kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadın estetiğe mi yönelir tam tersi bir duruma mı?tabiri caizse malikanede oturan bir kadının "ilk kez 17 yıl sonra kendim için bir şey yaptım" çıkışı ne kadar gerçekçi kurgu içinde? daha niceleri.. ve daha ilk bölümden.
türkçe bilmeyen diplomat çocuğunun ve oktay'ın oğlunun berbat berbat berbat ötesi oyunculuğu? abajur daha güzel oynuyor.
ilk bölümü izleyip kapattım, umut vadetmiyor hiç.
deli parası olan mimar adam ama "punkçı" olamıyur diye ağlıyur. böyle bir hayat yok agam, zengin(orta üst de denilebilir) kaygısı yapay 1 kaygı, onlar mutlu aslında, ibnelikten ötürü o kaygılar, hava cıva.. oktay'daki çatışma işte bu yüzden izleyiciye geçmiyor, gerçek hayatta karşılığı olmayan bi çatışma. "abi bu kurgu yaa, ne gerçekliği" demeyin, kalbinizi kırarım.. mesele başka. mesele punkçı olamamak değil direkt kendin olamamak, efet farkındayım ama istanbul varoşunda oturan veya mahalle, aile vs türü baskıların olduğu bir yerdeki "punkçı" olamayan birinin içine düştüğü bunalım daha gerçekçidir. seyirci burada kendin olamamak mesajını empati yoluyla alabilir.. ama evi barkı parası pulu güzel eşi ailesi olan bir adamın var oluş sancısı benim için sikko bir hadisedir. değersizdir.
karısıyla arasındaki ilişki neden bozuk? bir iş verenin görüşmeye gelene "20 yıl önce gelseydiniz keşke" demesi ve denilen kişinin başka iş görüşmelerinde böyle bir muameleyle karşılaşmamak için "estetik" yaptırması gibi berbat bi fikri çok düşündün mü reis? sonrasında kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadın mesajı verdin de sence kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadın estetiğe mi yönelir tam tersi bir duruma mı?tabiri caizse malikanede oturan bir kadının "ilk kez 17 yıl sonra kendim için bir şey yaptım" çıkışı ne kadar gerçekçi kurgu içinde? daha niceleri.. ve daha ilk bölümden.
türkçe bilmeyen diplomat çocuğunun ve oktay'ın oğlunun berbat berbat berbat ötesi oyunculuğu? abajur daha güzel oynuyor.
devamını gör...
9.
dizi gerçekten gitmiyor arkadaşlar ben durum dizileri izleyemiyorum. bir şey olacak gibi ama hiçbir şey olmuyor. hakan günday kaleminin depresif havası da son derece hakim. ben hakan beyin bir kitabını okurken de hep ölüp ölüp dirilmiştim ama heyecandan değil bitsin diye.
haluk bilginde izlemek benim için son derece keyifli. onun dışında dizi lineer ilerleyen bir dizi. hiçbir şey olmuyor ama zihnen yoruyor. sılanın aşkları gibi bir yorma. bilmem anlatabildim mi
haluk bilginde izlemek benim için son derece keyifli. onun dışında dizi lineer ilerleyen bir dizi. hiçbir şey olmuyor ama zihnen yoruyor. sılanın aşkları gibi bir yorma. bilmem anlatabildim mi
devamını gör...
10.
3 gün boyunca aralıklarla izlediğim dizi. arada sırada çay kahve koymaya giderken hiç durdurmadım diziyi. gerek duymadım açıkcası ne biliyim.
aslında eskiden olsa bir günde bitirirdim bu meredi ama eskisi gibi dizi izleyemiyorum. dizi izlemek bende boşa verilen bir emekmiş gibi geliyor. sanırım 2 yıl oldu, film izlemeyi dizi izlemeye tercih ediyorum.
hakan günday aşığı değilim ama onur saylak'ı severim. izleme sebebim birazda buydu zaten. aslında hakan günday'ı ergenlik dönemimde okuduğum ve o dönem için benim ağzımı yüzümü kıran kinyas ve kayra yüzünden sevmiyorum.
dizinin sürekli her bir konu hakkında fikir beyan etme gibi bir huyu var. 28 tane soruna değineceğine adam akıllı 3 tane sorundan bahsetseydin be hakanım dedim sürekli.
dizi her 10 dakikada bir verdiği toplumsal mesajlarda haklı olsada yinede cesur bir şekilde anlatmıyor bunu. daha çok ağzında geveliyor. "yaa abi şöyle şeylerde oluyormuş kulağımıza geliyor seninde haberin olsun" minvalinde ilerliyor daha çok.
ama diziyi izlerken bir adım geriye gelip baktığın zaman aslında herşeyin plastik olduğunu anlıyorsun. sadece karakterler, o evler vs değil. dizi her şeyiyle yapay ve bu kasten yapılmış. çoğu insanın izlerken sıkılması birazda bu yüzden sanırım.
dizideki her bir karakter, kendisini gösterdiği kişiden farklı ve yapay bir hayat sürüyor. dizinin bahsettiği toplumsal meselelerde birkaç bölüm sonra sizde "eee neydi bu şimdi" hissi veriyor. özellikle dizinin ortalarındaki muhabbetler, kendisini mükemmel biri gibi göstermek için çabalayan insanların, ortaya attıkları sıçmıklardan ibaret. sorundan bahseden ama çözüm sunmayan insanlar bır bır konuşuyor sürekli.
dizide zaten yapay olmayan tek karakter maloz. onunda hikayesini nerdeyse hiç bilmiyoruz.
bence onur saylak ve hakan günday biraz yanlış anlaşılmış bu dizide. ya da dozajı tam ayarlayamamışlar bilemiyorum. dizinin genel yapısı, aslında dizinin anlattığı şeyin ta kendisi. ne anlattığı belli olmayan, bir şeyi anlatıyormuş gibi yapan ama sonra arkası gelmeyen, sıkıcılığın tek bir sahneyle son bulup biranda hızlanması ama ardından seni tekrar o monotonluğa sürüklemesi filan. o rezidansta yaşayan insanların iç dünyaları gibi aslında.
dizinin seneryosunda her türlü olanak var. diziyi bir kenara bıraksam ve size dizide olan olayları kabaca anlatsam "ooo çok iyiymiş bunu izlemeliyim" dersiniz. ama diziyi izleyince pekte öyle olmuyor. aynı rezidans hayatı gibi.
belki çok garip bir okuma oldu dizi için ama ben diziyi bitirdikten sonra bunu hissettim. son 20 dakikası bambaşka bir şekilde çekilip bambaşka bir şekilde bitirilebilirdi tabi. finali kötü o konu hakkında yazmak daha istemiyorum. hatta biri "dizi 7.5 bölüm sürüyor " yazmış. gerçekten haklı.
diziye puan vermek gerekirse 10/6.75. aslında 6.9'da verilebilir.
aslında eskiden olsa bir günde bitirirdim bu meredi ama eskisi gibi dizi izleyemiyorum. dizi izlemek bende boşa verilen bir emekmiş gibi geliyor. sanırım 2 yıl oldu, film izlemeyi dizi izlemeye tercih ediyorum.
hakan günday aşığı değilim ama onur saylak'ı severim. izleme sebebim birazda buydu zaten. aslında hakan günday'ı ergenlik dönemimde okuduğum ve o dönem için benim ağzımı yüzümü kıran kinyas ve kayra yüzünden sevmiyorum.
dizinin sürekli her bir konu hakkında fikir beyan etme gibi bir huyu var. 28 tane soruna değineceğine adam akıllı 3 tane sorundan bahsetseydin be hakanım dedim sürekli.
dizi her 10 dakikada bir verdiği toplumsal mesajlarda haklı olsada yinede cesur bir şekilde anlatmıyor bunu. daha çok ağzında geveliyor. "yaa abi şöyle şeylerde oluyormuş kulağımıza geliyor seninde haberin olsun" minvalinde ilerliyor daha çok.
ama diziyi izlerken bir adım geriye gelip baktığın zaman aslında herşeyin plastik olduğunu anlıyorsun. sadece karakterler, o evler vs değil. dizi her şeyiyle yapay ve bu kasten yapılmış. çoğu insanın izlerken sıkılması birazda bu yüzden sanırım.
dizideki her bir karakter, kendisini gösterdiği kişiden farklı ve yapay bir hayat sürüyor. dizinin bahsettiği toplumsal meselelerde birkaç bölüm sonra sizde "eee neydi bu şimdi" hissi veriyor. özellikle dizinin ortalarındaki muhabbetler, kendisini mükemmel biri gibi göstermek için çabalayan insanların, ortaya attıkları sıçmıklardan ibaret. sorundan bahseden ama çözüm sunmayan insanlar bır bır konuşuyor sürekli.
dizide zaten yapay olmayan tek karakter maloz. onunda hikayesini nerdeyse hiç bilmiyoruz.
bence onur saylak ve hakan günday biraz yanlış anlaşılmış bu dizide. ya da dozajı tam ayarlayamamışlar bilemiyorum. dizinin genel yapısı, aslında dizinin anlattığı şeyin ta kendisi. ne anlattığı belli olmayan, bir şeyi anlatıyormuş gibi yapan ama sonra arkası gelmeyen, sıkıcılığın tek bir sahneyle son bulup biranda hızlanması ama ardından seni tekrar o monotonluğa sürüklemesi filan. o rezidansta yaşayan insanların iç dünyaları gibi aslında.
dizinin seneryosunda her türlü olanak var. diziyi bir kenara bıraksam ve size dizide olan olayları kabaca anlatsam "ooo çok iyiymiş bunu izlemeliyim" dersiniz. ama diziyi izleyince pekte öyle olmuyor. aynı rezidans hayatı gibi.
belki çok garip bir okuma oldu dizi için ama ben diziyi bitirdikten sonra bunu hissettim. son 20 dakikası bambaşka bir şekilde çekilip bambaşka bir şekilde bitirilebilirdi tabi. finali kötü o konu hakkında yazmak daha istemiyorum. hatta biri "dizi 7.5 bölüm sürüyor " yazmış. gerçekten haklı.
diziye puan vermek gerekirse 10/6.75. aslında 6.9'da verilebilir.
devamını gör...
11.
bitirmeden tanım girmeyeceğim diyordum fakat başlığı görünce dayanamadım.
genel görüşün aksine netflix'de izlediğim en iyi işlerden biri. dizi tam bir hakan günday işlemesi olmuş. okumuyor da izliyor gibisin günday'ı. duymaktan, görmekten rahatsız olacağımız aslında hepimizin sahip olduğu hayatlar var dizide. itiraf edemediğimiz, dışa vuramadığımız, içimizde yaşadığımız hayatlar. modern buhranlarımız. herkes suratlarında maskelerle günlük hayatlarını yaşıyor. maskeler çıkınca herkes olmak istediği yerde, hayatlarda.
olumsuz çok yorum var. bu normal. hakan günday'ın kalemi rahatsız edicidir zaten. onur saylak'ın da iyi iş çıkardığını söylemeden bitirmek olmaz.
dizi hiç bitsin istemiyorum. sıkılmadan bölümlerce izleyebilirim.
bitince bi edit yapıştırırım.
genel görüşün aksine netflix'de izlediğim en iyi işlerden biri. dizi tam bir hakan günday işlemesi olmuş. okumuyor da izliyor gibisin günday'ı. duymaktan, görmekten rahatsız olacağımız aslında hepimizin sahip olduğu hayatlar var dizide. itiraf edemediğimiz, dışa vuramadığımız, içimizde yaşadığımız hayatlar. modern buhranlarımız. herkes suratlarında maskelerle günlük hayatlarını yaşıyor. maskeler çıkınca herkes olmak istediği yerde, hayatlarda.
olumsuz çok yorum var. bu normal. hakan günday'ın kalemi rahatsız edicidir zaten. onur saylak'ın da iyi iş çıkardığını söylemeden bitirmek olmaz.
dizi hiç bitsin istemiyorum. sıkılmadan bölümlerce izleyebilirim.
bitince bi edit yapıştırırım.
devamını gör...
12.
müzikleri güzel hatta sadece müzikler güzel. kadro sağlam ama yönetmen ve senaryo yazarının kafaları karışık döneme denk gelmiş gibi. zira ne çektiklerinden haberleri olmamış.
istemedikleri hayatları yaşayan insanlar, mış gibi yapanlar, mutluymuş gibi davrananlar, geceleri ortaya çıkan punkçı haller, bir cezaevi projesi ile asıl dışarıda olanların istemedikleri hayata mahkum edilmeleri konu ediliyor gibi yani sanırım.
ancak olmamış. farklı işler yapacağım diye, bu kadar kopuk ve dolaylı anlatım tarzı insanı sıkıyor. son zamanlarda iyi oyuncularla kötü işler yapmak trend oldu sanırım. konu iyi ama izleyiciye aktarılmasında hem senaryo hem yönetmen zor yolu seçmişler. zorlarsan olmaz.
iki usta isim, haluk bilginer ve uğur yücel’de kurtaramamışlar diziyi. hiç mi iyi bir şey yok diye sorarsanız; pavyon sahnesi güzel. en azından gerçek olan tek sahne.
istemedikleri hayatları yaşayan insanlar, mış gibi yapanlar, mutluymuş gibi davrananlar, geceleri ortaya çıkan punkçı haller, bir cezaevi projesi ile asıl dışarıda olanların istemedikleri hayata mahkum edilmeleri konu ediliyor gibi yani sanırım.
ancak olmamış. farklı işler yapacağım diye, bu kadar kopuk ve dolaylı anlatım tarzı insanı sıkıyor. son zamanlarda iyi oyuncularla kötü işler yapmak trend oldu sanırım. konu iyi ama izleyiciye aktarılmasında hem senaryo hem yönetmen zor yolu seçmişler. zorlarsan olmaz.
iki usta isim, haluk bilginer ve uğur yücel’de kurtaramamışlar diziyi. hiç mi iyi bir şey yok diye sorarsanız; pavyon sahnesi güzel. en azından gerçek olan tek sahne.
devamını gör...
13.
işin içinde hakan günday varsa zaten o hikaye kalitelidir. ancak anlatım pek iyi olmamış gibi. stephen king romanları hani muazzam olur ama ekrana yansıması pek iyi olmaz ya sanki öyle olmuş.
açıkçası mini dizi olarak çekilmiş , 8 bölüm ama anlatım çok yavan ve yavaş geldi bana. özellikle 2-3 bölüm derken sıkılmadım desem yalan olur. sara sara geçtim çoğu sahneye. çok gereksiz sahneler, detaylar ve diyaloglar vardı.
anlatılmak istenen konu muazzam. anlatmak istediği harika aslında. ama işleyiş itibari ile pek olmamış gibi. yine de izleyin ama. yani 8 bölüm yerine 6 bölüm olsaymış, gereksiz detaylardan arındırılsaymış, daha efsane olabilirmiş.
mesela finali güzeldi. yalnız şunu da yazmadan edemeyeceğim. nil karakteri dizinin resmen 1-0 geride olmasına neden olmuş. bu kadar gereksiz, boş bir karakter görmedim.
sonda herkesin bir sırrı olması, herkesin yalan söylemesi ama buna rağmen karşısındakini suçlaması ve haklı gibi atarlanması güzeldi. tam da günümüzü yansıtmış. yine herkesin hayatından memnun olmaması, toplum dayatmaları yüzüne başkalarının hayatını yaşamamızda cabası. şu diziyi izleyen herkes ama herkes mutlaka kendinde bir şey görmüştür. kaçımız istediğimiz hayatı yaşıyoruz ki. kaçımız bu hayattan vazgeçip, başka şeyler yapmak istemiyoruz ki. ama olmuyor. ya toplum denen cellat izin vermiyor ya da hayat imkanları buna izin vermiyor. bu yüzden de b.k gibi bir hayat yaşıyoruz.
ayrıca molozun kirişi kırıp, hayalini gerçekleştirmesi güzel ama öyle bir sonla bitmesi de bence çok boş oldu. yani pat diye bitti. "ee" dedim sonunda.
ek olarak hakan günday bol bol senaryo yazmaya devam etsin. kendisi gibi müthiş insanların eserlerini ne olursa olsun ekranda görmek istiyoruz.
açıkçası mini dizi olarak çekilmiş , 8 bölüm ama anlatım çok yavan ve yavaş geldi bana. özellikle 2-3 bölüm derken sıkılmadım desem yalan olur. sara sara geçtim çoğu sahneye. çok gereksiz sahneler, detaylar ve diyaloglar vardı.
anlatılmak istenen konu muazzam. anlatmak istediği harika aslında. ama işleyiş itibari ile pek olmamış gibi. yine de izleyin ama. yani 8 bölüm yerine 6 bölüm olsaymış, gereksiz detaylardan arındırılsaymış, daha efsane olabilirmiş.
mesela finali güzeldi. yalnız şunu da yazmadan edemeyeceğim. nil karakteri dizinin resmen 1-0 geride olmasına neden olmuş. bu kadar gereksiz, boş bir karakter görmedim.
sonda herkesin bir sırrı olması, herkesin yalan söylemesi ama buna rağmen karşısındakini suçlaması ve haklı gibi atarlanması güzeldi. tam da günümüzü yansıtmış. yine herkesin hayatından memnun olmaması, toplum dayatmaları yüzüne başkalarının hayatını yaşamamızda cabası. şu diziyi izleyen herkes ama herkes mutlaka kendinde bir şey görmüştür. kaçımız istediğimiz hayatı yaşıyoruz ki. kaçımız bu hayattan vazgeçip, başka şeyler yapmak istemiyoruz ki. ama olmuyor. ya toplum denen cellat izin vermiyor ya da hayat imkanları buna izin vermiyor. bu yüzden de b.k gibi bir hayat yaşıyoruz.
ayrıca molozun kirişi kırıp, hayalini gerçekleştirmesi güzel ama öyle bir sonla bitmesi de bence çok boş oldu. yani pat diye bitti. "ee" dedim sonunda.
ek olarak hakan günday bol bol senaryo yazmaya devam etsin. kendisi gibi müthiş insanların eserlerini ne olursa olsun ekranda görmek istiyoruz.
devamını gör...
14.
kekflix hesabındaki öneriler ile başladı her şey. yeraltı edebiyatının hadsiz prensi hakan günday, civcivli sinematografik görüntülerin kralı onur saylak ikilisinin işiymiş. e haluk bilginer de var, öner erkan da sevdiğimiz bir tip üstüne de alt kültür-kültür çatışması için seçilmiş “punk” bağlamı. diyorsun ki daha ne olsun! kazın ayağı öyle değilmiş maalesef.
bu dizi ne yazık ki bir dizi değil. sinema dalı için hazırlanmış bir kurmaca hiç değil. belli başlı bir “görememe/gösterememe” metafor topluluğu, toplumsal meselelere biraz değinme bir de ufak yeraltı varoşluğu ay pardon varoluşçuluğundan ibaret.
sis ve insanların bir türlü olduğu gibi görünmemesi sürekli kafamıza kafamıza vurulan didaktik bir metafor. sana sisi gösterdim izleyici anladın mı sınırları, görememeyi, karanlığı? yok yok anlamadın, bak ana karakter de kendi değil “geceleri” punk gibi gündüz mimar gibi geziyor. sen yine anlamadın gibi, anne karakter de estetik operasyonlarla dünyasını değiştirmeye çalışıyor bir de yalan söylüyor. üstüne de aldatıyor. aaaaa sen hâlâ anlamadın hayatında ilk defa kurmacayla haşır neşirsin, evin küçük kızı da çok küçük gibi değil onun da içi/dışı bir değil ama sen onu da anlamazsın bak bir de deli abi/oğul koyduk senin için hikâyeye. bir de bu flulukların yanına çok net bir devlet/hapishane/memur koyduk. o da bunları hapsetti ve haydi bakalım dedi. anladın mı şimdi derdimi? siz hiçbir şeyden haberi olmayan ölümlülere her sorunu tek bir yerden anlattım ki delirmeyin maazallah!
dizide neredeyse hiç “punk” müzik yok. dizide neredeyse hiç “annelik” yok, dizide neredeyse hiç “beyaz yakalılık” yok. ortaya saçılı bir dolu unsur var sadece. koskaca yaşam hallerinden/ varoluş şekillerinden kala kala bir avuç karikatür kalmış. punk sadece arka plan olarak kullanılan cücükleştirilmiş bir “şey” olmuş. annelik de öyle, tecavüz de öyle. hiçbir şey göstermeyen her şeyi “anlatan” bir ürün var ortada. o yüzden bu bir sinema kurmacası değil.
beyaz yakalısın, özgür hissedemiyorsun ve işi bırakasın var ama bu imkânsız bunu anlatmak için ne yaparsınız? herhalde şöyle bir diyalog yazmazsınız…
-ben bu projeden çekilmek istiyorum bıdı bıdı bey.
-senin borcun var mı gecelerin mehter marşıyla beyoğlu’nu temizleyen “kaos sevdalısı” punk/mimar birey?
-var
-benim de var. hem de seninkinin on katı kadar, o yüzden çalış.
-peki bıdı bıdı bey.
punk’ın yalana en uzak şeylerden biri olduğunu anlatmak için ise ne yapmışlardır sizce dizide?
-punk bu değil lan! punk doğruyu söylemektir, sen daha kendine doğruyu söyleyemiyorsun. ayıp lan!
beyaz yaka kadınlar da kadındır ve bu sebeple erkek şiddetinden muaf değillerdir demek istiyorsunuz misal. bunu nasıl anlatırsınız? saylak-gündan ikilisi iki kadın arasındaki diyaloğu şöyle yazmış.
-sen hiç tecavüze uğramadın mı? dediğimi anlamıyor musun? demek ki sen hiç çalışmamışsın.
”pes sühan kütâh bâyed vesselâm“: bir şeyi anlatmak için dönüp dönüp aynı metaforları kullanmak; kolaya kaçmak ve izleyiciyi aptal yerine koymaktır. toplumsal meseleleri karikatürleştirmek bu meselelere değinmemekten daha yanlış bir harekettir. bu konuda söz söylemek, söylem üretmek sizi “sorumlu” kılar. bu saçma sapan içi boş hikâye çatısını ayakta tutmak için ilgi çekici, ses getirici “punk is not dead” ya da “aileler şirkettir” gibi önermeleri kullanmak da bu işin ticari yönü için hikâye anlatıcılığını feda etmektir. ne diyelim çarşınız pazar olsun.
bu dizi ne yazık ki bir dizi değil. sinema dalı için hazırlanmış bir kurmaca hiç değil. belli başlı bir “görememe/gösterememe” metafor topluluğu, toplumsal meselelere biraz değinme bir de ufak yeraltı varoşluğu ay pardon varoluşçuluğundan ibaret.
sis ve insanların bir türlü olduğu gibi görünmemesi sürekli kafamıza kafamıza vurulan didaktik bir metafor. sana sisi gösterdim izleyici anladın mı sınırları, görememeyi, karanlığı? yok yok anlamadın, bak ana karakter de kendi değil “geceleri” punk gibi gündüz mimar gibi geziyor. sen yine anlamadın gibi, anne karakter de estetik operasyonlarla dünyasını değiştirmeye çalışıyor bir de yalan söylüyor. üstüne de aldatıyor. aaaaa sen hâlâ anlamadın hayatında ilk defa kurmacayla haşır neşirsin, evin küçük kızı da çok küçük gibi değil onun da içi/dışı bir değil ama sen onu da anlamazsın bak bir de deli abi/oğul koyduk senin için hikâyeye. bir de bu flulukların yanına çok net bir devlet/hapishane/memur koyduk. o da bunları hapsetti ve haydi bakalım dedi. anladın mı şimdi derdimi? siz hiçbir şeyden haberi olmayan ölümlülere her sorunu tek bir yerden anlattım ki delirmeyin maazallah!
dizide neredeyse hiç “punk” müzik yok. dizide neredeyse hiç “annelik” yok, dizide neredeyse hiç “beyaz yakalılık” yok. ortaya saçılı bir dolu unsur var sadece. koskaca yaşam hallerinden/ varoluş şekillerinden kala kala bir avuç karikatür kalmış. punk sadece arka plan olarak kullanılan cücükleştirilmiş bir “şey” olmuş. annelik de öyle, tecavüz de öyle. hiçbir şey göstermeyen her şeyi “anlatan” bir ürün var ortada. o yüzden bu bir sinema kurmacası değil.
beyaz yakalısın, özgür hissedemiyorsun ve işi bırakasın var ama bu imkânsız bunu anlatmak için ne yaparsınız? herhalde şöyle bir diyalog yazmazsınız…
-ben bu projeden çekilmek istiyorum bıdı bıdı bey.
-senin borcun var mı gecelerin mehter marşıyla beyoğlu’nu temizleyen “kaos sevdalısı” punk/mimar birey?
-var
-benim de var. hem de seninkinin on katı kadar, o yüzden çalış.
-peki bıdı bıdı bey.
punk’ın yalana en uzak şeylerden biri olduğunu anlatmak için ise ne yapmışlardır sizce dizide?
-punk bu değil lan! punk doğruyu söylemektir, sen daha kendine doğruyu söyleyemiyorsun. ayıp lan!
beyaz yaka kadınlar da kadındır ve bu sebeple erkek şiddetinden muaf değillerdir demek istiyorsunuz misal. bunu nasıl anlatırsınız? saylak-gündan ikilisi iki kadın arasındaki diyaloğu şöyle yazmış.
-sen hiç tecavüze uğramadın mı? dediğimi anlamıyor musun? demek ki sen hiç çalışmamışsın.
”pes sühan kütâh bâyed vesselâm“: bir şeyi anlatmak için dönüp dönüp aynı metaforları kullanmak; kolaya kaçmak ve izleyiciyi aptal yerine koymaktır. toplumsal meseleleri karikatürleştirmek bu meselelere değinmemekten daha yanlış bir harekettir. bu konuda söz söylemek, söylem üretmek sizi “sorumlu” kılar. bu saçma sapan içi boş hikâye çatısını ayakta tutmak için ilgi çekici, ses getirici “punk is not dead” ya da “aileler şirkettir” gibi önermeleri kullanmak da bu işin ticari yönü için hikâye anlatıcılığını feda etmektir. ne diyelim çarşınız pazar olsun.
devamını gör...
15.
iş arkadaşının attığı tivitten dolayı içeri gireceğini düşünmesi, avrupanın en büyük cezaevinin yapılıyor olması , patronun ya da ceo nun kadın çalışanına tecavüz etmesi ve kadının buna işini kaybedecek olması korkusu ile ses çıkaramaması, günümüzde kentli kadınların yakalandığı estetik salgını, toplumun büyük kesiminden kopuk orta üst beyaz yakalıların içinde bulunduğu plaza ve residance yaşamı, kamudaki aylak işe yaramaz iş gücü .
özetle değinilen konular bunlar diyebilirim benim izlediğim fark ettiğim, bunlar türkiye gerçekleri denebilir.
ama punk nedir abi ya.....
ikinci sezon çekilirse çok ama çok zorlama olur.
özetle değinilen konular bunlar diyebilirim benim izlediğim fark ettiğim, bunlar türkiye gerçekleri denebilir.
ama punk nedir abi ya.....
ikinci sezon çekilirse çok ama çok zorlama olur.
devamını gör...
16.
tabiatı uysal olmayan insanların uysalmış gibi davranmalarını konu alan dizidir.
uysallar, onur saylak & hakan günday ortaklığı içerir. beklentiyi yüksek tutmamızın sebebi bundan. bu ikili şahsiyet diye bir dizi yapıp çıtayı çok yüksek yerlere çıkardı. izleyenlerin çoğunun hayal kırıklığına uğramasını anlıyorum ama çok yerden yere vuranlara bir dur derim. anlatılmak istenilen mesajların yerli yerinde kıpırdamadan durduğu çok anlamlı yerler var. işleyişe takılanlar olmuş çünkü oldukça durağan bir anlatım var. bir şeyin olmasını bekliyorsun, ortalık karışın, alev alsın, heyecan bir şey olsun ama bu dizini tabiatı bu değil ki? farklı bir anlatım var. şahsiyetteki gibi cinayetler sonrasında ha yakalandı ha yakalanılacak telaşı yok. çünkü işin içinde derinlerde boğan cinsten karakter analizleri, çırpınışlar var. gerçekliği yansıtmıyor, evet. peki yansıtmak zorunda mı? içselleştiremeye bilirsin karakteri, öyleyse bu sefer de oktay'ın ne anlattığına bak. şöyle bir sahne var,
benim için çok yeterli. görüntü, ışık, renkler, ifadeler hepsi gerçek dışılığın içinde bence çok anlamlı. ve tabii mesajı önemli.
anlatımda neler var neler;
• örnek hücre yapılması
• doğal alanın tahrip edilip, hapishane yapılmaya çalışılması
• en büyük hapishaneyi yapma isteği
• müteahhitin olduğu her sahnede sinek vızıldaması
• insanın içindeki hapishaneyi fark eden ilk kişinin evdeki küçük kızın olması
• lüks uğruna hapis yaşayan ruhlar
• sessiz çığlıkların atıldığı sahneler
• konuşabilirsiniz denilen yerde gözyaşını akıtanlar...
•7 dk ile sınav kaçıranlar
• 2 senelik emeğini 1 güne yatıranlar
• eğitim sisteminin içinden geçen özel okullar
• birbirlerini tehdit eden insanlar
• tehdit ile köleleşenler
• hayatları ele geçirilenler
her yere değinmişler,
kaybolan ruhları uyandırmaya çalışmışlar.
diziyi izlerken,
punk ne alaka demeyin. punk sembol olamaz mı? dürüstlük, kendini satmama yani ruhunu satmamak anlamı çıkarılamaz mı? çoğu izleyici gerçeklik ölçeğine çok takılmış. dikenli renkli saçlara takılmayın. oktay'ın kendi içindeki dikenlere odaklanın.
dizi benim için anlatılmak istenilen yerlerin altını çok başka kalemlerle çizmiş. çok abartmadan diyebilirim ki, benim beklentimi karşıladı. oturup bir günde bitirmedim, sürüklemedi beni yerden yere ama dura dura, parça parça, altını çize çize izlettirdi, hafızamı güçlendirdi. bu dizinin tadı da böyle çıktı. ama yine diyorum tabii ki şahsiyet bir başkaydı. o ayrı, bu ayrı diyelim. şahsiyet bir başyapıttı diye bu diziyi de ezdirmem.* bu da nimet.
öner erkan oktay işte oydu. başka bir oyuncu dediklerimden. yıllar önce izlediğim kağıt filmdeki performası da aynen böyle akılda kalıcıydı. karakterin sıkışmışlığında resmen ruhum daraldı. öyle geçirdi o hissi.
songül öden'i ilk defa böyle bir rolde gördüm. bu kadının hızlı hızlı, panik yaparak konuşması acayip iyi değil mi? çok beğendim, buradaki imajina, özellikle saçlarına bayıldım.
haluk bilginer'in rolü yine iz bıraktı. biz bir aileyiz yalanını açık açık anlatan bir karakterdi. berhudar bey, benim gözümde korku imparatorluğun sonunu çok güzel resmetti. berhudar olun efendim
özetle dizi benim için çok yeterliydi.
hiçbirimiz uysal değiliz. öyleymiş gibi, uysal olmazsak binalarımız yıkılırmış gibi yaşıyoruz.. korka korka yaşıyoruz. bazen bilerek kendimizi bağlıyoruz. sanki bağlanmadan yaşanılmıyormuş gibi. halbuki o yaşamak değil. nitekim ruhlar bunu kabul etmez.
kendini sessiz çığlıklara bırakır.
güzeldi hem de çok güzel. sanki devamını çekebiliriz payıda bırakmışlar. bilemedim.
uysallar, onur saylak & hakan günday ortaklığı içerir. beklentiyi yüksek tutmamızın sebebi bundan. bu ikili şahsiyet diye bir dizi yapıp çıtayı çok yüksek yerlere çıkardı. izleyenlerin çoğunun hayal kırıklığına uğramasını anlıyorum ama çok yerden yere vuranlara bir dur derim. anlatılmak istenilen mesajların yerli yerinde kıpırdamadan durduğu çok anlamlı yerler var. işleyişe takılanlar olmuş çünkü oldukça durağan bir anlatım var. bir şeyin olmasını bekliyorsun, ortalık karışın, alev alsın, heyecan bir şey olsun ama bu dizini tabiatı bu değil ki? farklı bir anlatım var. şahsiyetteki gibi cinayetler sonrasında ha yakalandı ha yakalanılacak telaşı yok. çünkü işin içinde derinlerde boğan cinsten karakter analizleri, çırpınışlar var. gerçekliği yansıtmıyor, evet. peki yansıtmak zorunda mı? içselleştiremeye bilirsin karakteri, öyleyse bu sefer de oktay'ın ne anlattığına bak. şöyle bir sahne var,
benim için çok yeterli. görüntü, ışık, renkler, ifadeler hepsi gerçek dışılığın içinde bence çok anlamlı. ve tabii mesajı önemli.
anlatımda neler var neler;
• örnek hücre yapılması
• doğal alanın tahrip edilip, hapishane yapılmaya çalışılması
• en büyük hapishaneyi yapma isteği
• müteahhitin olduğu her sahnede sinek vızıldaması
• insanın içindeki hapishaneyi fark eden ilk kişinin evdeki küçük kızın olması
• lüks uğruna hapis yaşayan ruhlar
• sessiz çığlıkların atıldığı sahneler
• konuşabilirsiniz denilen yerde gözyaşını akıtanlar...
•7 dk ile sınav kaçıranlar
• 2 senelik emeğini 1 güne yatıranlar
• eğitim sisteminin içinden geçen özel okullar
• birbirlerini tehdit eden insanlar
• tehdit ile köleleşenler
• hayatları ele geçirilenler
her yere değinmişler,
kaybolan ruhları uyandırmaya çalışmışlar.
diziyi izlerken,
punk ne alaka demeyin. punk sembol olamaz mı? dürüstlük, kendini satmama yani ruhunu satmamak anlamı çıkarılamaz mı? çoğu izleyici gerçeklik ölçeğine çok takılmış. dikenli renkli saçlara takılmayın. oktay'ın kendi içindeki dikenlere odaklanın.
dizi benim için anlatılmak istenilen yerlerin altını çok başka kalemlerle çizmiş. çok abartmadan diyebilirim ki, benim beklentimi karşıladı. oturup bir günde bitirmedim, sürüklemedi beni yerden yere ama dura dura, parça parça, altını çize çize izlettirdi, hafızamı güçlendirdi. bu dizinin tadı da böyle çıktı. ama yine diyorum tabii ki şahsiyet bir başkaydı. o ayrı, bu ayrı diyelim. şahsiyet bir başyapıttı diye bu diziyi de ezdirmem.* bu da nimet.
öner erkan oktay işte oydu. başka bir oyuncu dediklerimden. yıllar önce izlediğim kağıt filmdeki performası da aynen böyle akılda kalıcıydı. karakterin sıkışmışlığında resmen ruhum daraldı. öyle geçirdi o hissi.
songül öden'i ilk defa böyle bir rolde gördüm. bu kadının hızlı hızlı, panik yaparak konuşması acayip iyi değil mi? çok beğendim, buradaki imajina, özellikle saçlarına bayıldım.
haluk bilginer'in rolü yine iz bıraktı. biz bir aileyiz yalanını açık açık anlatan bir karakterdi. berhudar bey, benim gözümde korku imparatorluğun sonunu çok güzel resmetti. berhudar olun efendim
özetle dizi benim için çok yeterliydi.
hiçbirimiz uysal değiliz. öyleymiş gibi, uysal olmazsak binalarımız yıkılırmış gibi yaşıyoruz.. korka korka yaşıyoruz. bazen bilerek kendimizi bağlıyoruz. sanki bağlanmadan yaşanılmıyormuş gibi. halbuki o yaşamak değil. nitekim ruhlar bunu kabul etmez.
kendini sessiz çığlıklara bırakır.
güzeldi hem de çok güzel. sanki devamını çekebiliriz payıda bırakmışlar. bilemedim.
devamını gör...
17.
sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, beğenmedim.
halbuki hakan günday - onur saylak ikilisi ve oyuncu kadrosu sebebiyle epey heyecanlandırmıştı. onca güzel romanı olan, şahsiyet gibi bir iş çıkarmış hakan günday nasıl bu kadar rezil bir senaryo yazabilir anlayamıyorum. karakterlere olağan akıştan bağımsız iki üç tane aforizma attırayım, yeraltı edabiyatı yeeaa, anarşi beaa, kafa boşluğunu kamerada değişik ayarlayayım offf bir de bir kaç ayrıksı bohem sahne al sana mini dizi. izle-tüket bir iş yaptıklarını kabul ediyorlarsa sıkıntı yok ama sanat yönetimi ve bir kaç teknik detay dışında elle tutulur bir değeri yok maalesef.
birkaç istisna dışında oyunculuklara bir şey diyemeyeceğim özellikle sevgili arsız ölüm - dirmit ile aşık olduğum (bkz: nezaket erden) yine döktürmüş.
ha birde dizinin sonunda pulp- common people çalmaları yalan yok çok hoşuma gitti.
halbuki hakan günday - onur saylak ikilisi ve oyuncu kadrosu sebebiyle epey heyecanlandırmıştı. onca güzel romanı olan, şahsiyet gibi bir iş çıkarmış hakan günday nasıl bu kadar rezil bir senaryo yazabilir anlayamıyorum. karakterlere olağan akıştan bağımsız iki üç tane aforizma attırayım, yeraltı edabiyatı yeeaa, anarşi beaa, kafa boşluğunu kamerada değişik ayarlayayım offf bir de bir kaç ayrıksı bohem sahne al sana mini dizi. izle-tüket bir iş yaptıklarını kabul ediyorlarsa sıkıntı yok ama sanat yönetimi ve bir kaç teknik detay dışında elle tutulur bir değeri yok maalesef.
birkaç istisna dışında oyunculuklara bir şey diyemeyeceğim özellikle sevgili arsız ölüm - dirmit ile aşık olduğum (bkz: nezaket erden) yine döktürmüş.
ha birde dizinin sonunda pulp- common people çalmaları yalan yok çok hoşuma gitti.
devamını gör...
18.
hiç tanımadığı adamın cenazesi için ankara'dan atlayıp istanbul'a gelen ve cenazeyi filan unutup yıllardır tanıdığı ve zor zaman geçirdiğine şahit olduğu arkadaşına anlamadan dinlemeden tirat atan bir adet fevzi barındıran dizi. siz punk değil malsınız.
devamını gör...
19.
normal sozluk yazarlarinin haksiz saldirilarina ugramis, girilerin aksine son derece usta isi bir dizi. herkese hitap etmeyebilir ve agir ilerliyor olabilir ama kesinlikle ne sıkıcı ne de amatörce. herkese hitap etmeyebilir dedigim yani, bunalimlar falan... bende çivi çiviyi söker misali bir seyler oldu şöyle ki:
dun falandi galiba. depresyonum azmisti. bunu izledim, kendime geldim. hem politik, hem dramatik, hem komik, hem gercek, hem absurt, hem rock... muhtesem bir sey.
dizi bir havaalanı sahnesi ile başlıyor. oktay'ı görüyoruz, akli bir karis havada. daha sonra ogreniyoruz ki sacma sapan bu sekuler hayattan bikmis ve kafayi siyirmak sinirlarinda. ama hayat durur mu? hic firsat vermeden ustune ustune geliyor...
dizinin ilk bolumu gercekten yapmacik ve kotu basliyor ama sonradan toparliyor hatta bagimli yapiyor.
haluk bilginer zaten harika oynuyor fakat karakteri daha bir harika.
günday, ayrintilari ve satir aralarini kullanmaktan geri durmamis ama yerin yedi kat altina gommemis bunlari.
yer yer beni kahkahalara bogan sahneleri oldu. oktay in kizinin bilge olmasi gercekten cok tuhaf ama estetik. esi de estetik.
babasi ile arasindaki catismanin yani sira oktayin bunaliminin verdigi davranislari bence doğal.
belki entel dantellere sapladigi icin sevilmemistir hedef kitlesi de enteller oldugundan belki kendine saplamistir ama kotu degil. kotu bir seyler izlemek istiyorsaniz televizyonu acabilirsiniz bol bol var ama bu dizi onlardan degil.
yazarin sis diye bir romani vardi galiba. istanbul' a sis cokmesinin bununla bi' alakasi var mi acaba?
dun falandi galiba. depresyonum azmisti. bunu izledim, kendime geldim. hem politik, hem dramatik, hem komik, hem gercek, hem absurt, hem rock... muhtesem bir sey.
dizi bir havaalanı sahnesi ile başlıyor. oktay'ı görüyoruz, akli bir karis havada. daha sonra ogreniyoruz ki sacma sapan bu sekuler hayattan bikmis ve kafayi siyirmak sinirlarinda. ama hayat durur mu? hic firsat vermeden ustune ustune geliyor...
dizinin ilk bolumu gercekten yapmacik ve kotu basliyor ama sonradan toparliyor hatta bagimli yapiyor.
haluk bilginer zaten harika oynuyor fakat karakteri daha bir harika.
günday, ayrintilari ve satir aralarini kullanmaktan geri durmamis ama yerin yedi kat altina gommemis bunlari.
yer yer beni kahkahalara bogan sahneleri oldu. oktay in kizinin bilge olmasi gercekten cok tuhaf ama estetik. esi de estetik.
babasi ile arasindaki catismanin yani sira oktayin bunaliminin verdigi davranislari bence doğal.
belki entel dantellere sapladigi icin sevilmemistir hedef kitlesi de enteller oldugundan belki kendine saplamistir ama kotu degil. kotu bir seyler izlemek istiyorsaniz televizyonu acabilirsiniz bol bol var ama bu dizi onlardan degil.
yazarin sis diye bir romani vardi galiba. istanbul' a sis cokmesinin bununla bi' alakasi var mi acaba?
devamını gör...
20.
netflix’in punk yaşam tarzını anlattığından bahsederek üzerinden click bait yaptığı dizidir. bir dizide neredeyse her karaktere tiksinerek bakıyorsam sorun bende değil dizidedir(uysal ailesinin küçük kızı ece, sofya ve kısmen de olsa oktay’ın punk tayfası hariç(u: evet dizideki normal karakterler 10 yaşında bir çocuk, bir hastabakıcı ve üç evsiz)) punk yaşam tarzını anlatan bir dizi böyle olamaz. cidden her bölümünü mide bulantısıyla ve tiksinerek izledim. netflix’in sunamadığı her dizi gibi bir içerik çöplüğüdür. evlilikten mi tiksinmedim? çocuğumun olması ihtimalinden mi? maaşlı çalışanlardan mı? işgüzar insanlardan mı? 70 yaşından sonra azan hayırsız babalardan mı? işte bu noktada asıl probleme ışık tutmamız gerekiyor: hayat acaba cidden bu kadar karanlık mı? cevap veriyorum, kısmen evet ama ; kimse bu dizinin karakterleri kadar yozlaşmış değil. bakın netflix’in zaten bir takım tuhaf amaçlara hizmet ettiğini sağır sultan duydu. (woke kültürü, sosyal demokrasi, azınlık hakları adı altında çoğunluğu ezmek. ) ben de bu dizinin aslında “punk” gibi bir çikolata pakedine sarılı nasıl bir safsata olduğunu sadece sempati beslediğim karakterler üzerinden açıklayacağım.
sempati beslediğim karakterlere teker teker bakarsak ilki ece: muhakeme yeteneği gelişmiş küçük bir çocuk. hayatındaki bunca anormal insana rağmen normal kalmaya çalışıyor ve sorgulayabildiği kadar sorguluyor. bu karakter bana göre sjwlerin gözünde kendi halinde mutlu olan insanı sembolize ediyor. anormalliklere direnmeye çalışan ama ; tıpkı küçük bir çocuğun itildiği gibi köşelere itilen insanı. woke kültürünün ve neoliberal düzenin “tüketin, yiyin, için, obez olun ama ; sorgulayanı da sistemden önce siz ezin!” diyerek hedef gösterdiği insanı. ece’nin isyanları ve davranışları geçmişe duyulan özlemi simgeliyor. (hediye edilen cep telefonunu istememesi, insanlarla yüz yüze iletişim kurmak istemesi ve her ne kadar benim tarzım olmasa da zor durumda olanlara yardım etmek istemesi.) netflix diyor ki: “sorgulamayın, kimse sizi ciddiye almaz. sadece bizim(woke kültürü ve sjw tarikatı) dediklerimize uyun.”
gelelim oktay’ın punk tayfasına. burada zaten iki tanesi çerez karakter, biz moloz’un üzerinde duracağız. bu adam sokaklarda yaşayan ve berduş berduş takılan bir punkçı genel anlamda içinizi ısıtan bir karakter ama ; ondan da yükselen pis bir koku var. moloz bir bölümde “dicle’nin kıyısında” bir yerleşke kurup bütün punkçıları davet etme hayali kuruyor. bu hayalinden sonra espriyle karışık “bağımsızlık” gibi bir sözcük de kullanıyor. netflix, dicle ve bağımsızlık yan yanayken dizinin çoğunda sempati beslediğim punkçılar da ister istemez biraz bozuk kebap ve motor yağı kokmaya başlıyor.
gelelim sofya’ya. bu karakter ece ile birlikte dizide hiçbir sıkıntısı ya da negatif yönü olmayan diğer karakter. peki sorun ne? sorun şu: dizide onlarca türk var. kimisi sapık, kimisi obsesif, kimisi psikopat, kimisi yalancı vs. iken doğru karakterlerden neden birisi çocuk, birisi dicle ve bağımsızlık sözcüklerini art arda iki cümlede kullanıyor diğeri de rus-ortodoks*? bu soruyu soran bir tek ben miyim? hayır türkler’in beyaz yakalı çalışanını gömdünüz, aile yapısını gömdünüz, çocuk büyütmesini gömdünüz ama ; batı’dan gelenler pirüpak öyle mi? he pardon 10 yaşında bir türk’ü günahsız betimlemişsiniz, allah razı olsun sizden. çocuk olmasa o karaktere ne kulp bulacaktınız acaba? cidden bu diziye ben mi kafayı fazla taktım yoksa bariz bir şekilde türk orta direğini ve aile değerlerini aşağılayan bir propaganda mı?
hayır netflix’te gey propagandası var diyenlere “izleme kardeşim!” diyoruz eyvallah da “punk” adı altında bu rezilliği izleyiciye izletmek nedir? clickbaitle beş para etmez propagandanızı millete sıçratıyorsunuz, en azından ben uyarmış olayım insanları. kesinlikle izlemeyin!
haluk bilginer senin de alacağın olsun, seni şu iğrenç şeyden sonra maalesef tatlı hayat ile hatırlayamayacağım.
edit: öfkeyle direkt sallamışım. fevzi’yi unutmuşum. fevzi fena bir karakter değil ama ; topu topu iki bölümde var.
sempati beslediğim karakterlere teker teker bakarsak ilki ece: muhakeme yeteneği gelişmiş küçük bir çocuk. hayatındaki bunca anormal insana rağmen normal kalmaya çalışıyor ve sorgulayabildiği kadar sorguluyor. bu karakter bana göre sjwlerin gözünde kendi halinde mutlu olan insanı sembolize ediyor. anormalliklere direnmeye çalışan ama ; tıpkı küçük bir çocuğun itildiği gibi köşelere itilen insanı. woke kültürünün ve neoliberal düzenin “tüketin, yiyin, için, obez olun ama ; sorgulayanı da sistemden önce siz ezin!” diyerek hedef gösterdiği insanı. ece’nin isyanları ve davranışları geçmişe duyulan özlemi simgeliyor. (hediye edilen cep telefonunu istememesi, insanlarla yüz yüze iletişim kurmak istemesi ve her ne kadar benim tarzım olmasa da zor durumda olanlara yardım etmek istemesi.) netflix diyor ki: “sorgulamayın, kimse sizi ciddiye almaz. sadece bizim(woke kültürü ve sjw tarikatı) dediklerimize uyun.”
gelelim oktay’ın punk tayfasına. burada zaten iki tanesi çerez karakter, biz moloz’un üzerinde duracağız. bu adam sokaklarda yaşayan ve berduş berduş takılan bir punkçı genel anlamda içinizi ısıtan bir karakter ama ; ondan da yükselen pis bir koku var. moloz bir bölümde “dicle’nin kıyısında” bir yerleşke kurup bütün punkçıları davet etme hayali kuruyor. bu hayalinden sonra espriyle karışık “bağımsızlık” gibi bir sözcük de kullanıyor. netflix, dicle ve bağımsızlık yan yanayken dizinin çoğunda sempati beslediğim punkçılar da ister istemez biraz bozuk kebap ve motor yağı kokmaya başlıyor.
gelelim sofya’ya. bu karakter ece ile birlikte dizide hiçbir sıkıntısı ya da negatif yönü olmayan diğer karakter. peki sorun ne? sorun şu: dizide onlarca türk var. kimisi sapık, kimisi obsesif, kimisi psikopat, kimisi yalancı vs. iken doğru karakterlerden neden birisi çocuk, birisi dicle ve bağımsızlık sözcüklerini art arda iki cümlede kullanıyor diğeri de rus-ortodoks*? bu soruyu soran bir tek ben miyim? hayır türkler’in beyaz yakalı çalışanını gömdünüz, aile yapısını gömdünüz, çocuk büyütmesini gömdünüz ama ; batı’dan gelenler pirüpak öyle mi? he pardon 10 yaşında bir türk’ü günahsız betimlemişsiniz, allah razı olsun sizden. çocuk olmasa o karaktere ne kulp bulacaktınız acaba? cidden bu diziye ben mi kafayı fazla taktım yoksa bariz bir şekilde türk orta direğini ve aile değerlerini aşağılayan bir propaganda mı?
hayır netflix’te gey propagandası var diyenlere “izleme kardeşim!” diyoruz eyvallah da “punk” adı altında bu rezilliği izleyiciye izletmek nedir? clickbaitle beş para etmez propagandanızı millete sıçratıyorsunuz, en azından ben uyarmış olayım insanları. kesinlikle izlemeyin!
haluk bilginer senin de alacağın olsun, seni şu iğrenç şeyden sonra maalesef tatlı hayat ile hatırlayamayacağım.
edit: öfkeyle direkt sallamışım. fevzi’yi unutmuşum. fevzi fena bir karakter değil ama ; topu topu iki bölümde var.
devamını gör...