öne çıkanlar | diğer yorumlar

(bkz: veba)
camus bu romanında cezayirin oran kentinde veba salgınının beklenmedik boyutlara ulaşmasıyla yaşanan umutsuzluğu daha sonra doktor rieux üzerinden, dünyanın saçmalığı, sonunda mutlak yenilgi olmasına rağmen başkaldırı ve mücadeleyi anlatır. kitaptan beğendiğim ve ilgimi çeken kısımları aşağıya bırakıyorum.

- "veba" sözcüğü ilk kez ağza alınıyordu. anlatının bu noktasında bernard rieux penceresinin gerisinden yalıyara bakadursun, anlatıcının, doktorun içinde bulunduğu kararsızlık ve şaşkınlığı açıklamasına izin verilecektir; çünkü farklılıklar da olsa onun tepkisi yurttaşlarımızın çoğunun tepkisiyle aynıydı. gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir. dünyada savaşlar kadar vebalarda meydana gelmiştir. vebalar da savaşlar da insanı hazırlıksız yakalar. kentliler kadar doktor rieux de hazırlıksızdı; bu durumda onun kararsızlığını anlamalıydık. onun endişe ve güven arasında sıkışık kalmasını da anlamalıydık. bir savaş patladığında insanlar, " uzun sürmez bu, çok aptalca !" derler. ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. bu açıdan burada oturanlarda herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider; önlemlerini almadığından da başta hümanistler gider. sy 45

- " evet görüyorum" dedi rambert, " halka hizmetten söz edeceksiniz. ancak herkesin ortak iyiliği tek tek her kişinin mutluluğuyla olur." sy 92

- "eğer mutlak güçte bir tanrıya inansaydı, insanları iyileştirmeyi sürdürmez, bu görevi ona bırakırdı. ama dünyada kimse, hayır kimse, tanrıya inandığının sanan paneloux bile, böyle bir tanrıya inanmıyordu, çünkü kimse kendini sonuna kadar tanrının ellerine bırakmıyordu ve bu açıdan rieux, yaradılışla olduğu gibi mücadele ederek, en azından kendisinin gerçeğin yolunda olduğuna inanıyordu. sy 130 - 131

- annesinin ne düşündüğünü ve kendisini sevdiğini biliyordu o anda. ama bir varlığı sevmenin çok büyük bir şey olmadığını ya da en azından asla bir sevginin dile getirilecek kadar güçlü olmayacağını da biliyordu." örneğin, annesiyle birbirlerini hep sessizce seveceklerdi. ve yaşamları boyunca duygularını birbirlerine daha rahat açıklayamadan; sırası gelince annesi ya da kendisi ölecekti. aynı biçimde, tarraounun yanı başında gitmişti ve dostlukları gerçek anlamda yaşamaya zaman bulamadan bu akşam ölmüştü. sy 286

burada veba metaforu aslında hep başkalarının veya başka toplumların başına felaketler gelmesine alışmış insanoğlunun, kendi başına gelen herhangi bir felaket karşısında görmezden gelmesi, reddetmesi, ona karşı koyarak savaşması, duyarsızlaşması ve sonunda bunu kaderi olarak kabul etmesi aşamalarını ele alır. veba üzerinden aslında insanlığı dize getiren tüm felaketler ve insanoğlunun buna karşı yaklaşımı betimlenir. tabi bunu yaparken kendi felsefesini ve dünya görüşünü de ustalıkla sunar bizlere. özellikle bu salgın günlerinde herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.
devamını gör...
fransız yazar albert camus tarafından yazılan ve 1947’de yayınlanan bir romandır.
kitapta, cezayir’deki veba salgını ile ikinci dünya savaşında nazilerin fransa’yı işgali özdeşleştirilmiştir.
bununla birlikte insanların hayatla ölüm arasında kaldığı ince çizgi de tasvir edilmektedir.
devamını gör...
veba:
keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle yazılmış olan veba, yalnızca xx. yüzyılın değil, bütün bir insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: felaketin yazgıya dönüşmesi.
veba, insanın ve aydınlığın şiiridir.

#insanlar yalnız felaketi yaşarken gerçeğe kendilerini kaptırırlar; yani susarlar.
#dünyadaki kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir.
devamını gör...
albert camus’nün müthiş sembolik öğeler barındıran kült eseri. 1940’lı yıllarda cezayir’in oran şehrinde farelerin getirdiği veba salgınına karşı verilen mücadelenin romanı. kitabın başında vebanın, fareler aracılığı ile yayılmasının tasvir edildiği kısımlar inanılmazdır. imkânınız varsa eve kapandığımız bu günlerde mutlaka okuyun.

yukarıda da belirtmiştim romanın sembolik öğeler barındırdığını. dolayısıyla oran şehrinde gerçekte yaşanmamış olan bu salgın, almanların fransa’yı işgalini veya fransızların cezayir’i sömürgeleştirmesini simgeliyor. yazar, ikinci dünya savaşında avrupalıların nazilere kara veba ismini vermesinden etkilenmiştir. albert camus, roland barthes’a yazdığı bir mektupta romanının, nazilere karşı direnişin tam bir tarihçesi olmadığını ancak bundan da geri kalmadığını belirtmiş. romanı bu gözle okuyunca benim en çok ilgimi çeken karakter cottard oldu. romanın bir yerinde bu anti kahraman; “benim için açık ve net olan bir şey vardır o da veba ile içiçe yaşadığımdan bu yana kendimi daha iyi hissediyorum." der. bu karakter, fransa’nın işgali sırasında inanılmaz boyutlara ulaşan nazi işbirlikçilerini temsil ediyor. romanın sonunda veba ile mücadele kazanılınca cottard polis tarafından tutuklanır ve halk tarafından dövülür. nazi işgali bitince de işbirlikçiler yargılanır ve idama mahkum edilir.

fransa’nın naziler tarafından işgali, cezayir’in fransızlar tarafından işgali, istanbul’un ingilizler tarafından işgali gibi spesifik olaylar anlatılmış olsa sıradan tarihi bir roman okumuş oluruz. ancak yazar romanda öyle bir sembolik dünya kuruyor ki; tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir zaman diliminde yaşanabilecek tüm “saçmalıklara” cuk diye oturuyor kitap.
devamını gör...
okuduğumda ergendim, pandemi başladığında ilk elli sayfasını tekrar gözden geçirdim; sırf iyi bir yazarın salgın hastalıkla ilgili düşüncelerini hatırlamak için. camus, salgına karşı verilecek bürokratik tepkiyi çok iyi kurgulamış. bürokratlar önce vebayı reddediyorlar ve hatta görmezden geliyorlar. başlarda sessizlik hakim, sonrasında halka defaatle bir ciddi problem olmadığını söyleyip duruyorlar. buna karşı çıkan birkaç kişi işinden oluyor... en son, iş artık ayyuka çıkınca ve halkta huzursuzluklar çıkmaya başlayınca, mecburen konuyla ilgili bir soruşturma başlatılıyor. tabii hükümete bağlı doktorlar ve müfettişler önemli bir sorun olmadığını ifade etmeye devam ediyor. sonra ölümler artıyor ve hatta bürokrasiden de ölen isimler oluyor. bunun üstüne, geç kalınmışlıktan dolayı hızlıca ohal ilan ediliyor. o ohal de pek bir işe yaramıyor doğal olarak... yaşadığımız şu son bir yılın gerçek bir özeti. iyi bir yazarın yaptığı kurgu her zaman gerçeğe dönüşme potansiyeline sahip.
devamını gör...
veba, insanların başlarına gelen bir felaketi önce şaşırarak karşılaması,nedenlerini sorgulaması sonra yavaş yavaş eldeki duruma alışmalarını, hissizleşmelerini anlatıyor. derin bir analiz görüyoruz eser de albert camus bir doktoru, hasta odasını bir fareyi bile o an oranın içindeymişsiniz gibi sunuyor. deney alanına girmiş gibi hapsoluyorsunuz.

insan özgürdür görünen budur fakat yazarımız görmeye cesaret edemediğimiz bir esaretle baş başa bırakıyor bizi. tehlikelerin bizi tutsak ettiğini ölümlerin ne kadar sıradanlaştığını tepkilerin azaldığını vurguluyor. kitabın bir yerinde bir sinek gibi ölüyorlardı yazıyordu.
kayıpların, gidişlerin önemi olmadığı bir dünyanın yansıtılması gibiydi.

kitaptaki beklenmedik veba salgınını günümüzde coronavirüs salgınıyla uyarladığımızda insanlığın vermiş olduğu tepkinin hiç değişmediğini tüm şeffaflığıyla görmüş oluyoruz. hatta 1947 de yayınlanan bu eserin tüm zamanların gerçekliğine ışık tutmuş olması, hep aynı döngünün içindeymişiz gibi hissettiriyor.

veba, salgın adı altında insanın korkularını,ızdıraplarını karanlık duygularını temsil eder. camus, dini öğretilerin insanın hayatı sorgulamasında yeterli kalmadığını gösteriyor. insanın kendi kendini kolayca yok edebileceğini sembollerle anlatıyor. kitaptaki baş karakter doktordur. her türlü zorluğa rağmen ayakta durmaya çalışan ve insanlara umut olan bir karakterdir. veba'yı anlamaya algılamaya çalışan ve bunun önlenmesi için sorgulamayı yapan insanın temsilidir. hayata anlam katmanın bizim elimizde olduğunu çağırıştırır.

veba etkili olduğu oranda vasatlığı da artıyordu.aramızdan hiç kimsenin artık öyle coşkulu duyguları yoktu.herkes tekdüze duygular içindeydi. artık bunun sonu gelmeli, diyordu…

artık bunun bir sonu gelmeli! düşündüren, sorgulattıran, katlanamadığımız duyguları anlatan, bilmeden acı çektiğimizi farkına vardıran bir eser. camus farkıyla...
devamını gör...
albert camus'nun düşüş ile birlikte en iyi kitabıdır. burada bir roman içerisinde mücadele eden bir avuç insanı anlatır. mücadele etmeleri çok önemli çünkü bu insanlar bitik durumdadirlar ama her şeye rağmen mücadele ederler. aslında camus'nün genel felsefesinde bu mücadele etme durumu vardır.( sisifos) yani ne kadar kötü olursa olsun mücadele edilmelidir. "yaşam bir şey değildir, itinayla yasayiniz"
*spoi alert*
ve bence kitabın en önemli sahnesi vebadan ölenlerin sayısı arttiginda şehrin tutumudur. insanlar ilk başta ölümlere büyük yaslar tutarken ölüm sayısı arttığı günlerde artık ölmek rutin, kimsenin çok da umrunda olmayan bir işe dönüşmüştü. artık kimse bir yakınının öldüğüne üzülmüyor, kendisinin ölmediğine seviniyordu (?)
devamını gör...
doktor rieux'nun başa ne zorluklar gelirse gelsin insan olduğu yaşam olduğu sürece umut olduğunu umutsuzluğun en kötü durum olduğunu bir sabah apartmanına girerken ölü fareler ile karşılaşıp akabinde tüm oran kentine yayılan ölümcül bir veba ile nasıl savaştığını insanlığı umudu doktorlardan gönüllülerden oluşan bir ekiple nasıl ayakta tutmaya çalıştıklarını sevdiklerinden ayrı kalmanın zorluğunu sağlığın özgürlüğün hür iradenin önemini vazgeçilmezliğini anlatan birebir hayatın içinden fırlamış bir eser.
devamını gör...
camus'un ünlü romanı "the plague" ("veba"), gerçek bir olaya dayanmaktadır. kitap, cezayir şehrinde 1940'larda yaşanan veba salgınına dayanmaktadır. camus, salgın sırasında cezayir'de gazetecilik yaparken bu olayla karşılaşmış ve bu deneyim, veba romanını yazması için ilham kaynağı olmuştur.

1940'larda cezayir, fransız sömürgesi altındaydı ve 1944 yılına kadar bu durum devam etti. 1940 yılında, şehirde ölümcül bir veba salgını baş göstermiştir. salgın, şehirdeki insanları korku ve panik içinde bırakmış ve ölü sayısı gün geçtikçe artmaya başlamıştı.

cezayir halkı, salgının kontrol altına alınması için çeşitli önlemler almaya başladı. sağlık ekipleri, salgınla mücadele etmek için şehre girdi ve karantina tedbirleri alındı. halkın evlerinde kalmaları ve şehirden ayrılmamaları istendi. ohal gibi düşünebilirsiniz.

camus, cezayir'de gazetecilik yaparken bu olaya tanık oldu ve deneyimlerini "the plague" adlı romanına yansıttı. kitap, vebanın şehre yayılmasını, insanların nasıl tepki verdiklerini ve bu süreçte ortaya çıkan farklı insan tiplerini anlatır. ayrıca, salgının insanlarda nasıl bir etki bıraktığını, insanların nasıl mücadele ettiklerini ve ne kadar dayanıklı olduklarını da ele alır.

kitap, sadece bir veba salgınına değil, aynı zamanda insanın kaderi ve varoluşsal sorunlarına da odaklanır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"veba (kitap)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim